Search
English Turkish Sentence Translations Page 151467
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| l gave one just like it to my fiancee. | Nişanlıma aynı bunun gibi bir toka hediye etmiştim. | Soseiji-2 | 1999 | |
| It's a terrible world we live in. | İçinde yaşadığımız bu dünya gerçekten korkunç. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Because people like you exist! | Çünkü senin gibi insanlar yaşıyor! | Soseiji-2 | 1999 | |
| Someone who'd kill a man's wife and his entire family. | Bir adamın karısını ve onun tüm ailesini öldürebilecek biri. | Soseiji-2 | 1999 | |
| At last. I've found him. | Nihayet. Onu buldum. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Imbecile! No matter how bad things got, | Budala! Böyle davranmanı sana... | Soseiji-2 | 1999 | |
| When I saw it was still breathing, incredibly. I picked it up for a lark. | Hâlâ nefes aldığını görünce inanamadım. Eğlence olsun diye onu aldım. | Soseiji-2 | 1999 | |
| A performer's life is about attracting sympathy. | Giriştiği yaşam mücadelesi beni çok etkilemişti. | Soseiji-2 | 1999 | |
| A child with a nasty birthmark like you was a godsend. | Senin gibi çirkin bir doğum lekesi olan çocuk, beklenmedik bir şanstı. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Idiot! After all I did to bring you up, you repay my kindness with evil. | Aptal! Seni o kadar büyüttüm, yaptığım iyiliği böyle mi ödüyorsun. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Rin! You'll only be with that bastard for a little while. | Rin! Sadece kısa bir süre o adi herifle olacaksın. | Soseiji-2 | 1999 | |
| I'll come back for you. | Senin için geri geleceğim. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Really. Your brother, huh. | Gerçekten. Kardeşin, ha. | Soseiji-2 | 1999 | |
| That means your memory is slowly coming back, then. | Demek ki, hafızan yavaş yavaş geri geliyor, sonra. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Rin a woman from the slums... | Rin fakir mahallede yaşayan biriymiş. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Ouch! ... My head... Help... Help!... | Ah!... Başım... Yardım edin... Yardım edin! | Soseiji-2 | 1999 | |
| Yukio... Recently, you really seem to want me. | Yukio, son günlerde beni gerçekten çok istiyorsun. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Before, when you embraced me, it was all over in an instant. | Daha önce, beni kucakladığında her şey bir anda oluyordu. | Soseiji-2 | 1999 | |
| I really can't fathom why you've become so strange. | Neden böyle garip davrandığını gerçekten anlayamıyorum. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Was spying on us in bed so unbearable? | Bizi yataktayken gözetlemek çok mu dayanılmazdı? | Soseiji-2 | 1999 | |
| Really... Well. I suppose it would be... | Gerçekten... İyi. Sanırım iyi olacak... | Soseiji-2 | 1999 | |
| But I was betrayed by circumstances, that's all . | Ama ben de ihanete uğradım, hepsi bu. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Someone like you, must be used to rape everyday. | Senin gibi biri, ırzına geçilmesine alışık olmalı. | Soseiji-2 | 1999 | |
| I'll pay you to stay with me, | Benimle kalman için sana para öderim. | Soseiji-2 | 1999 | |
| you slut. | Küçük fahişe. | Soseiji-2 | 1999 | |
| certain unusual tastes. | ...alışılmadık zevklerim var. | Soseiji-2 | 1999 | |
| It's not my fault... He was wicked... | Bu benim hatam değildi... O, çok kötüydü... | Soseiji-2 | 1999 | |
| He's come back. Sutekichi, looking really fantastic. | O geri döndü. Sutekichi gerçekten harika görünüyordu. | Soseiji-2 | 1999 | |
| l really thought you'd come back... | Gerçekten senin geri döndüğünü düşünmüştüm... | Soseiji-2 | 1999 | |
| Berate me instead. Scold me as much as you like, | Bunun yerine beni azarla. Beni istediğin kadar azarla,... | Soseiji-2 | 1999 | |
| please, scold me. | Lütfen azarla beni. | Soseiji-2 | 1999 | |
| You've lost your memory, and you've become obsessed with this silly story. | Hafızanı kaybettin ve bu saçma hikayeyi saplantı haline getirdin. | Soseiji-2 | 1999 | |
| You... What is your relation to this family? | Senin bu aileyle olan ilişkin nedir? | Soseiji-2 | 1999 | |
| If not, then tell me where the other one's gone? | Eğer öyle değilse, bana diğerinin nereye gittiğini söyle? | Soseiji-2 | 1999 | |
| it's all over as soon as I see this. | ...artık bitti, her şeyi farkettim. | Soseiji-2 | 1999 | |
| I'm getting on better with your woman everyday. | Her geçen gün kadınını daha güzel beceriyorum. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Since she's getting on so well with me, will you give up on her? | Benimle çok daha iyi olduğuna göre onu bırakacak mısın? | Soseiji-2 | 1999 | |
| I mean, she's a slum woman. | Yani, o kenar mahalle kadınını? | Soseiji-2 | 1999 | |
| I won't be bringing you any more meals. | Artık sana yemek getirmeyeceğim. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Savor your last mouthful. | Son lokmanın tadını çıkar. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Yes, a wonderful sight... | Evet, harika görünüyor... | Soseiji-2 | 1999 | |
| Like a pea from the same pod! It took my breath away. | Aynı kabuktan çıkan bezelye gibi! Birden soluğum kesildi. | Soseiji-2 | 1999 | |
| He saved lives... | O yaşamları kurtardı... | Soseiji-2 | 1999 | |
| Now, listen well. | Şimdi, beni iyi dinle. | Soseiji-2 | 1999 | |
| This filthy murderer's blood flows in you too! | Bu korkunç katilin kanı senin damarlarında da dolaşıyor! | Soseiji-2 | 1999 | |
| Father... mother... me too... we could never kill anything... | Babam, annem ve ben... Asla hiç kimseyi öldürmedik. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Lies! You're all murderers. | Yalan! Hepiniz katilsiniz. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Killers! | Katiller! | Soseiji-2 | 1999 | |
| Filthy murdering bastards! | Korkunç bir cinayet işlediniz, aşağılıklar! | Soseiji-2 | 1999 | |
| Kill me... please... | Öldür beni... lütfen... | Soseiji-2 | 1999 | |
| Kill you? | Seni öldürürüm? | Soseiji-2 | 1999 | |
| Or not kill you? | Veya öldürmem? | Soseiji-2 | 1999 | |
| A killer... a killer... | Katil... katil... | Soseiji-2 | 1999 | |
| After all that I did to help, a murderer... | Sonuçta, bir katile yardım ettim... | Soseiji-2 | 1999 | |
| Well. Do you intend to carry on this imposture even when we sleep? | Peki. Biz uyurken bile bu sahte tavırları sürdürmek mi istiyorsun? | Soseiji-2 | 1999 | |
| That's it. I was betrayed after all. By you... | Hepsi bu. Her şeye rağmen beni aldattın. | Soseiji-2 | 1999 | |
| As long as I keep waiting. Sutekichi will never return... | Beklediğim sürece Sutekichi asla geri dönmeyecek... | Soseiji-2 | 1999 | |
| and his soul took over Yukio's body to come and meet me. | ...ve benimle buluşmak için onun ruhu Yukio'nun vücudunu ele geçirdi. | Soseiji-2 | 1999 | |
| In the ruins of that fire. I decided to start a new life, you see. | O yangın kalıntıları içinde yeni bir hayata başlamaya karar verdim. | Soseiji-2 | 1999 | |
| It's all because you never came back for me. | Asla benim için geri dönmedin. | Soseiji-2 | 1999 | |
| he told me, he loved me, he was gentle with me. | ...beni anladı, beni sevdi, bana karşı nazik davrandı. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Much more gentle than you ever were. | Senin şimdiye kadar olduğundan çok daha nazikti. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Just when I was about to be loved, you bastard, | Tam sevildiğimi hissettiğim zaman, seni adi herif,... | Soseiji-2 | 1999 | |
| I'll do anything, anything you want, | Sadece bulunduğumuz yere dönebilseydik... | Soseiji-2 | 1999 | |
| if we could only go back to the way we were. | ...herşeyi yapacağım, istediğin her şeyi... | Soseiji-2 | 1999 | |
| The happy relationship we had. | Bizim mutlu bir ilişkimiz vardı. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Why are you acting so hysterically? | Neden deli gibi davranıyorsun? | Soseiji-2 | 1999 | |
| From now on, let's try | Şu andan itibaren... | Soseiji-2 | 1999 | |
| And his soul has taken over Yukio, his dentical twin... | Ve ikiz kardeşi Yukio'nun ruhunu ele geçirdi. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Well, why don't you start preparing the meal. | Öyleyse, neden yemeği hazırlamaya başlamıyorsun. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Oh, it's the golden medal boy. Been a long time. | Oh, altın madalyalı çocuk. Uzun zaman oldu. | Soseiji-2 | 1999 | |
| Open the shop! | Dükkânı aç! | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Hello, is anyone in there? | Merhaba, kimse yok mu? | Soul Boy-1 | 2010 | |
| l ordered eggs. People want their breakfast! | Yumurta istiyorum. Millet kahvaltı etmek istiyor! | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Come on, will you? Open up! | Hadi, lütfen? Aç! | Soul Boy-1 | 2010 | |
| l bet he's asleep back there. | Tahminimce arka tarafta uyumuştur. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Dad, what's wrong? | Baba, neyin var? | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Come on, it's Saturday. | Hadi, bugün cumartesi. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Gerald and Mama Shiro need you. They have a party. | Gerald ve bayan Shiro'ya lazımsın. Bir parti verecekler. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| They can keep their money. | Paraları onların olsun. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| But Dad, you are here! | Ama baba, buradasın! | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Look, here's yourhead. Here are yourarms. | Bak, başın burada. Bunlar da kolların. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| They took my soul. l'm lost. | Ruhumu aldılar. Kayboldum. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Who did? That woman. | Kim yaptı? O kadın. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| l'm finished. But Dad ... | Ben bittim. Ama baba... | Soul Boy-1 | 2010 | |
| The shop's closed! | Dükkân kapalı! | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Abila, what's up? What'sthe problem? Abila! | Abila, ne oldu? Sorun ne? Abila! | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Have a piece of arrowroot. lt's delicious today. Just like fish. | Bir parça ararot al. Bugün lezzetli. Tıpkı balık gibi. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| We Luo have become like the Kikuyu. We even feed our children arrowroot. | Biz Luolar Kikuyular gibi olduk. Çocuklarımızı bile ararotla besledik. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Like Ugandans! | Ugandalılar gibi! | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Abila, what's up? Dad won't open the shop. | Abila, ne oldu? Babam dükkânı açmak istemiyor. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| And he can't speak. | Aynı zamanda konuşamıyor da. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Sounds like any Friday. He probably had MamaAkinyi's special brew. | Her cuma olduğu gibi. Akinyi'nin özel içkisinden içmiştir. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| No, Mom, that's not it. | Hayır, anne, bu değil. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Dad really isn't well. He says he's lost his soul. | Babam gerçekten iyi değil. Ruhunu kaybettiğini söylüyor. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| He lost his soul a long time ago. | Ruhunu uzun zaman önce kaybetti. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Did you see him this morning? | Bu sabah onu gördün mü? | Soul Boy-1 | 2010 | |
| You're not a baby any more. You know l'm at work here. | Artık bebek değilsin. İşte olduğumu biliyorsun. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Don't worry, your dad will be fine. | Merak etme, baban iyileşir. | Soul Boy-1 | 2010 | |
| Are you following me? | Beni mi izliyorsun? | Soul Boy-1 | 2010 |