Search
English Turkish Sentence Translations Page 151030
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Let them do 10 cubic meters. What? | 10 metre küp yaptırın. Ne? | Solarbabies-4 | 1986 | |
| Forget it. He's not wearing his ears. When's the next water privilege? | Unut bunu. Kulaklıklarını takmıyor. Gelecek su hakkı ne zaman? | Solarbabies-4 | 1986 | |
| It wasn't meds. It was real. No, it couldn't have been real. | İlaç değildi. Gerçekti. Hayır, gerçek olamaz. | Solarbabies-4 | 1986 | |
| Hey, Bodie! His name is Bodhi. | Selam, Bodie! Onun adı Bodhi. | Solarbabies-4 | 1986 | |
| We don't know that. Come on. | Bunu bilemeyiz. Hadi. | Solarbabies-4 | 1986 | |
| Don't hurt him. We're not gonna hurt him. | Onu incitmeyin. İncitmeyeceğiz. | Solarbabies-4 | 1986 | |
| Alerts imposed on all quarters. | Tüm birimler alarma dâhildir. | Solarbabies-4 | 1986 | |
| E Pigs! They're on our trail! Go! | E Domuzlar! Peşimizdeler! Koşun! | Solarbabies-4 | 1986 | |
| Come on, jump over! Jason, you can make it! | Hadi, atla! Jason, yapabilirsin! | Solarbabies-4 | 1986 | |
| Tchigani! Tchigani! | Çigan! Çigan! | Solarbabies-4 | 1986 | |
| Please! What have I done? Vicious men. | Ne olur! Ne yaptım ben? Ne şiddeti be adam. | Solarbabies-4 | 1986 | |
| We spare no expense, sir. Please, stop it. | Hiç masrafımız yoktur efendim. Ne olur, durun. | Solarbabies-4 | 1986 | |
| I touched it. And the boy has it? | Ona dokundum. Ve o da çocukta öyle mi? | Solarbabies-4 | 1986 | |
| Make our own place to live. Make it out of what, Daniel? | Kendi yerimizi kurmalıyız. Nasıl yapacağız Daniel? | Solarbabies-4 | 1986 | |
| All the way to the back. Let's go. Let's go. | Yuvarlanın. Hadi. Gidelim. | Solarbabies-4 | 1986 | |
| Who flashes water like that? Wait! | Kim suyu böyle saçabilir? Bekle! | Solarbabies-4 | 1986 | |
| MOSFlLM | MOSFILM | Solaris-1 | 1972 | |
| Artistic Association of Writers and Cinema Workers | Artistic Association of Writers ve Cinema Workers | Solaris-1 | 1972 | |
| NATALYA BONDARCHUK | NATALYA BONDARCHUK | Solaris-1 | 1972 | |
| DONATAS BANlONlS | DONATAS BANIONIS | Solaris-1 | 1972 | |
| YURl YARVET | YURl YARVET | Solaris-1 | 1972 | |
| VLADlSLAV DVORZHETSKY | VLADISLAV DVORZHETSKY | Solaris-1 | 1972 | |
| NlKOLAl GRlNKO | NIKOLAl GRINKO | Solaris-1 | 1972 | |
| ANATOLY SOLONlTSYN | ANATOLY SOLONITSYN | Solaris-1 | 1972 | |
| SOLARlS | SOLARIS | Solaris-1 | 1972 | |
| Based on the science fiction novel by Stanislaw Lem | Stanislaw Lem'in aynı adlı romanından. | Solaris-1 | 1972 | |
| Screenplay by F.GORENSHTElN, A.TARKOVSKY | Uyarlama: F.GORENSHTEIN, A.TARKOVSKY | Solaris-1 | 1972 | |
| Production Designer Mikhail ROMADlN | Yapım Tasarımcısı: Mikhail ROMADIN | Solaris-1 | 1972 | |
| Music by Eduard ARTEMYEV | Müzik: Eduard ARTEMYEV | Solaris-1 | 1972 | |
| Sound by Semyon LlTVlNOV | Ses: Semyon LITVINOV | Solaris-1 | 1972 | |
| Ripped by | Bu Filmde J.S. Bach'ın | Solaris-1 | 1972 | |
| SOUTHSiDE Ripping Crew | F minör koro prelüdü kullanılmıştır. | Solaris-1 | 1972 | |
| SOLARlS Part One | SOLARIS Birinci Bölüm | Solaris-1 | 1972 | |
| Chris! Come here! You're just in time. | Chris! Buraya gel! Tam zamanında geldiniz. | Solaris-1 | 1972 | |
| He takes a walk every morning for at least an hour. | Her sabah en az bir saat yürüyüş yapar. | Solaris-1 | 1972 | |
| He has been working too hard, all night sometimes. | Bazen sabaha kadar, çok sıkı çalışıyor. | Solaris-1 | 1972 | |
| This science of solaristics of his! | Onun şu Solaris bilimi! | Solaris-1 | 1972 | |
| He reminds me of a bookkeeper making up his accounts. | Hesap kitap yapan bir muhasebeci gibi. | Solaris-1 | 1972 | |
| We expected you yesterday. | Sizi dün bekliyorduk. | Solaris-1 | 1972 | |
| He wanted to run away when he saw me. | Beni görünce kaçmak istedi. | Solaris-1 | 1972 | |
| l guess l shouldn't have bothered you today. | Galiba sizi bugün rahatsız etmemeliydim. | Solaris-1 | 1972 | |
| How old we have grown! l'm only now beginning to realize it. | Ne kadar da yaşlanmışız! Daha yeni fark ediyorum. | Solaris-1 | 1972 | |
| Everything will depend on his initial report from the station. | Her şey onun istasyondan geçeceği ön rapora dayanacak. | Solaris-1 | 1972 | |
| Every message we receive is confusing or incomprehensible. | Gelen mesajlar ya kafa karıştırıcı ya da akıl erdirilmez oluyor. | Solaris-1 | 1972 | |
| lf he confirms for us that the study shouldn't continue, | Eğer o çalışmanın devam etmemesini onaylarsa, | Solaris-1 | 1972 | |
| the station can be taken out of Solaris's orbit. | istasyon Solaris'in yörüngesinden çıkarılabilecek. | Solaris-1 | 1972 | |
| You promised to talk to him. l've brought the film. | Onunla konuşacağınıza söz verdiniz. Filmi getirdim. | Solaris-1 | 1972 | |
| Would you mind keeping the boy for a few days? | Çocuğa bir kaç gün sen bakabilir misin? | Solaris-1 | 1972 | |
| Anna'll be pleased to have him. She'll have more free time now. | Anna çok sevinecektir. Şimdilerde epeyi boş zamanı var. | Solaris-1 | 1972 | |
| When does he leave? | Ne zaman ayrılıyor? | Solaris-1 | 1972 | |
| By this time tomorrow, he'll already be gone. | Bir değişiklik olmazsa yarın gitmiş olacak. | Solaris-1 | 1972 | |
| lt's very pleasant here. | Burası çok güzel. | Solaris-1 | 1972 | |
| This house looks like my grand father's house. l liked it very much. | Bu ev dedeminkine benziyor. Orayı çok severdim. | Solaris-1 | 1972 | |
| And so we built this one just like it. | Biz de burayı ona benzeterek yaptık. | Solaris-1 | 1972 | |
| l don't care much for new things. | Yeni şeyler pek umurumda değil. | Solaris-1 | 1972 | |
| Well, l better get going. l've an awful lot to do. | Pekala, gitsem iyi olacak. Yapmam gereken bir sürü aptal iş var. | Solaris-1 | 1972 | |
| Don't you want to see this? | Filmi izlemeyecek misiniz? | Solaris-1 | 1972 | |
| l've already seen it many times. | Pek çok defa izledim zaten. | Solaris-1 | 1972 | |
| Twenty one days after the launch of our expedition, | Seferimizin yirmi birinci günü, | Solaris-1 | 1972 | |
| radio biologist Vishnyakov and physicist Fechner | radyo biyolog Vishnyakov ve fizikçi Fechner | Solaris-1 | 1972 | |
| went on an exploration mission over the Solaris ocean in an air vehicle. | bir hava taşıtıyla Solaris okyanusu üzerinde keşif görevine çıktı. | Solaris-1 | 1972 | |
| When they failed to return, we ordered a search. | Dönüşleri başarısız olunca bir arama yapılmasını emrettik. | Solaris-1 | 1972 | |
| The fog was too dense, and we had to call the search off. | Yoğun sis yüzünden aramayı tehir etmek zorunda kaldık. | Solaris-1 | 1972 | |
| All ofthe rescue craft returned to the station | Kurtarma ekibindeki herkes istasyona geri döndü. | Solaris-1 | 1972 | |
| except the helicopter piloted by Burton. | Burton'un kumanda ettiği helikopter hariç. | Solaris-1 | 1972 | |
| He came back only after the dark had set in. | Karanlık bastırdığında ancak geri dönmüştü. | Solaris-1 | 1972 | |
| He immediately ran to his quarters, obviously in a state of shock. | Şok geçirdiği besbelli bir halde, derhal kendi lojmanına seğirtti. | Solaris-1 | 1972 | |
| lt was so unusual for a man | 11 yıldır uçan bir adam için | Solaris-1 | 1972 | |
| who had been flying for 1 1 years. | sıra dışı bir olaydı. | Solaris-1 | 1972 | |
| He had recovered in a couple of days, but he would never leave the station. | Biz bir kaç günde kendimize geldik, ama o istasyonu hiç terk etmeyecekti. | Solaris-1 | 1972 | |
| And he refused to approach the window overlooking the ocean. | Okyanusa bakan pencereye yaklaşmayı reddediyordu. | Solaris-1 | 1972 | |
| While under medical care in a clinic he offered to make a statement | Bir klinikte tedavi olurken Solaris Projesi'nin bütün geleceğini | Solaris-1 | 1972 | |
| of great importance, | etkileyecek önemde olduğunu hissettiği | Solaris-1 | 1972 | |
| one which he felt could affect the whole future of Project Solaris. | bir ifade vermek istedi. | Solaris-1 | 1972 | |
| Very well, let's hear his story. | Pekala, hikayesini dinleyelim. | Solaris-1 | 1972 | |
| Now is the time to let Burton talk. | Şimdi bırakalım Burton konuşsun. | Solaris-1 | 1972 | |
| The first time l descended below a thousand feet, | Bin feet'in altına ilk indiğimde, 300 metrenin altına ilk indiğimde, | Solaris-1 | 1972 | |
| l had trouble maintaining altitude, | artan rüzgar yüzünden... | Solaris-1 | 1972 | |
| because the wind had come up. | irtifayı korumakta zorluk çektim. | Solaris-1 | 1972 | |
| All my efforts were required in operating the ship. | Bütün gücümle gemiyi idare etmeye çalıştım. | Solaris-1 | 1972 | |
| l wasn't watching outside. | Dışarıyı seyretmiyordum. | Solaris-1 | 1972 | |
| As a result, l entered the fog bank. | Sonuçta, sis kümesine girdim. | Solaris-1 | 1972 | |
| Was that an ordinary fog? | Sıradan bir sis miydi? | Solaris-1 | 1972 | |
| lt was like nothing l'd ever seen before. | Daha önce gördüğüm hiç bir şeye benzemiyordu. | Solaris-1 | 1972 | |
| lt seemed to be a colloidal substance, a gluey mass. | Kolodyal bir madde, yapışkan bir kütle gibiydi. | Solaris-1 | 1972 | |
| All the windows were coated. | Bütün pencereleri kaplamıştı. | Solaris-1 | 1972 | |
| Because ofthe fog's resistance l began to lose altitude. | Sisin direnci yüzünden irtifa kaybetmeye başladım. | Solaris-1 | 1972 | |
| Where l supposed the sun would be, the fog glowed like fire. | Güneşin olduğunu sandığım yerde, sis ateş gibi ısıdı. | Solaris-1 | 1972 | |
| Half an hour later, l emerged into a large open space. | Yarım saat sonra geniş, boş bir alana girdim. | Solaris-1 | 1972 | |
| The patch was round, about a few hundred meters across. | Bu alan bir kaç yüz metre çapında bir daireydi. | Solaris-1 | 1972 | |
| At that moment l observed great changes in the ocean. | O an okyanusta büyük değişiklikler olduğu dikkatimi çekti. | Solaris-1 | 1972 | |
| The water became still, and the surface looked transparent. | Su durgunlaştı, yüzey sanki saydamlaştı. | Solaris-1 | 1972 | |
| A sort ofyellow mucus started to congeal under it. | Suyun altında sarı, sümük gibi bir şey katılaşıyordu. | Solaris-1 | 1972 | |
| When it rose up, it glistened like glass. | Katılaşan yüzeye çıktığında, cam gibi parıldıyordu. | Solaris-1 | 1972 | |
| Then it began to boil, and a frothy crust appeared on top. | Sonra kaynamaya başladı, tepede köpüklü bir kabuk belirdi. | Solaris-1 | 1972 | |
| The surface was brown like burned sugar syrup. | Suyun yüzeyi yanık şeker şurubu gibi kahve rengi bir hal. | Solaris-1 | 1972 | |
| This substance solidified into big lumps, | Bu madde hepsine başka başka şekiller vererek... | Solaris-1 | 1972 | |
| giving shape to all sorts offigures. | parçalar halinde katılaştı. | Solaris-1 | 1972 | |
| l was being drawn to the fog bank, | Sis kümesi dikkatimi dağıtıyordu, bu güçle bir süre... | Solaris-1 | 1972 | |
| so l had to struggle against this force for some time. | savaşmak zorunda kaldım. | Solaris-1 | 1972 |