Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 20856
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Want to talk about Copenhagen? | Kopenhag'tan bahsetmek ister misin? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| About the time you came home and found your wife on top of a colleague? | Eve geldiğin ve eşini meslektaşın olarak zirvede gördüğün zamandan. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Were you really going to shoot them? The both of them? | Onları gerçekten öldürmeye mi gidiyordun? Her ikisini birden? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| None of your business. Christ! | Seni ilgilendirmez. Tanrım! | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Were you going to do it? Huh? | O işi yapmaya mı gidiyordun? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| You were sent to the nuthouse. Three months with unsteady nerves. | Akıl hastanesine gönderildin. Sinir bozukluklarıyla üç ay. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| I've got something for you. | Bende sana ait olan bir şey var. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| You were there, Robert. | Oradaydın, Robert. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Dorthe cleaned house today and found this under my and Ingelise's bed. | Dorthe bugün evi temizledi. Yatağımızın altında bunu bulmuş. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Know what she told me? | Bana ne söyledi biliyor musun? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| That she saw you outside our door with blood all over your face. | Kapımızın önünden yüzün kanlar içinde çıkmışsın. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Because you'd beaten Ingelise half to death. | Çünkü Ingelise ölürken darbelerine maruz kaldın. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Were you going to fuck her? | Onu becermeye mi gitmiştin? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Were you going to fuck her? You've got two options. | Onu becermeye mi gitmiştin? İki seçeneğin var. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Either you call Tønder Police or you and I take a trip to the bog. | Ya Tønder polisini arayacaksın, ya da ikimiz bataklığa bir yolculuk yapacağız. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| And get it over with. | Bu işi burada bitireceğiz. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| You forgot one. Right. But you haven't got the guts. | Bir seçeneği unuttun. Doğru. Ama sende o yürek yok. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| I don't have much of a choice, do I? No, you don't. | Başka bir seçeneğim yok ama, değil mi? Hayır, yok. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| But Dorthe will be left without a father. Can you live with that? | Dorthe babasız kalacak. Bununla yaşayabilecek misin? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| I'm sorry, Jørgen, but some say you aren't her real father. | Üzgünüm Jørgen ama, bazıları senin onun gerçek babası olmadığını söylüyor. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Know what's good about that? | Bunun neyi güzel biliyor musun? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Hello? It's Dorthe. | Alo? Ben Dorthe. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| My dad hasn't come home and he's not at the bar. | Babam hâlâ eve gelmedi, barda da yok. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| I don't like it here. | Bu canımı sıktı. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| One of Eco Tage's cows sank into the mud. | Eco Tage'nin ineklerinden biri bataklığa girmiş de. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| We hauled it out but it was a filthy mess. | Dışarı çıkardık, çok pisti. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Yes? We'd better go inside. | Evet? İçeri girsek iyi olur. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Can't we talk here? | Burada konuşamaz mıyız? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| We'd better go inside. I've got a confession to make. | İçeride konuşsak daha iyi olur. İtiraf etmem gereken bir şey var. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Inside. | İçeriye gel. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| What a downpour last night. | Dün gece ne şiddetli bir yağmur vardı öyle. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| The fields will be flooded for weeks. | Su, tarlalardan haftalarca gitmeyecek gibi. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Yes, what a downpour. You can say that again. | Evet, ne şiddetliydi öyle. Aynen, katılıyorum. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| You had a confession to make? | İtiraf edeceğin bir şey vardı? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Yes, I... never got around to writing the reports you asked for. | Evet, ben... Benden istediğiniz raporları yazamadım. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Never mind. Not much happens around here, I suppose. | Önemi yok. Burada bir olay yaşanmadığını düşünüyorum. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Not more than I can handle. | Başa çıkamayacağım bir şey olmadı. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| You wanted to talk to me? You've got a girl who misses her dad. | Benimle konuşmak istemiştin? Babasını kaybeden bir kız varmış. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Josefine? Dorthe. | Josefine? Dorthe. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Her dad's name is Jørgen. She called us this morning. | Babasının ismi Jørgen. Bu sabah bizi aradı. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| When was the last time you saw him? At the bar. | Onu en son ne zaman gördün? Barda. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Yesterday at around six or seven. | Dün, altı ya da yedi civarlarında. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| We had a couple of beers and I went home. | Birkaç şişe bira içtik. sonra ben eve geldim. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| That corroborates my information. | Bu, bendeki bilgileri doğruluyor. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Did he seem depressed? His wife just died. Cardiac arrest. | Canı sıkkın mı görünüyordu? Karısı yeni öldü. Kalp krizinden. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| So I understand. | Şimdi anlaşıldı. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| They've found a rubber boot in the bog. | Bataklıkta lâstik çizme bulmuşlar. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| I've found something. | Bir şey buldum. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| This is a goddamned mess. | Ne lânet bir durum. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| I've got this sister in Tønder. She's got a boy. Grown up. | Tønder'da bir kadın vardı. Bir oğlu olmuştu. Büyüdü. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| A good kid but he got himself in a jam. | İyi bir çocuktu ama, kendi başını yaktı. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Drugs and what have you. That's who we just hauled up. | Uyuşturucu ve bunun gibi niceleri. Az önce çıkardığımız adam o çocuktu işte. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| He was looking at three years, but I pulled some strings | Üç yıl tedaviden geçmişti. Bir torpil sağlayıp... | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| and set him up with a bicycle shop in this town. | ...onu bu kasabada bir bisikletçiye yerleştirdim. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| I never should have done that. Damn! | Bunu yapmamalıydım. Kahretsin! | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| But if we say Jørgen Buhl killed himself, | Jørgen Buhl kendisini öldürdü dersek.. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| and call it suicide, we'll close the case here. | ...ve bunu intiharla adlandırırsak, konu burada kapanmış olur. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| What about your men? I don't see any men. Do you? | Adamların ne olacak? Ben bir adam göremiyorum. Ya sen? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| That's another good thing about the police. | Polis için bu, başka bir iyi şey. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| And you'll be wanting to get back home to Copenhagen, right? | Kopenhang'a geri dönmek istiyor olmalısın, değil mi? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Hello... Zerlang? | Merhaba. Zerlang? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| I just stopped by with this guy. | Sizi ziyarete geldik. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| You can dump him in the bog next to everyone else. | Yeni komşuna verirsin bunu artık. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Mojn, then. Fed up with the town already? | Mojn. Kasabadan hemen bıktın, öyle mi?? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| I'm back on duty in Copenhagen. | Kopenhag'daki görevime dönüyorum. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| I thought you'd settled in here. Yes, but I've got my daughter there. | Buraya yerleşirsin diye düşünmüştüm. Evet ama, orada bir kızım var. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Well, that's nice. Certainly. If you are going home. | Ne kadar güzel. Kesinlikle güzel. Tabii ki eve gidersen. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| If? | Gidersem mi? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Come on, Robert. We know everything. | Hadi ama, Robert. Her şeyi biliyoruz. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| What do you know? We know you killed Ingelise. | Neyi biliyorsunuz? Ingelise'yi senin öldürdüğünü. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| You didn't mean to, but you did. She died from cardiac arrest. | Amacın bu değildi, ama öldürdün. O kalp krizinden öldü. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| And you put a bullet in Jørgen's chest. Or two, to be precise. | Jørgen'ın göğsüne de bir mermi sallayıverdin. Doğrusu, iki. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| We don't blame you. We don't miss any of them. | Seni suçlamıyoruz. İkisini de özlemeyeceğiz zaten. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| They caused so much tension, but that tension's gone now. | Çok fazla gerginliğe neden oldular ama, bitti. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| You're our man now, Robert. | Artık bizimsin, Robert. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| What if I leave anyway? | Peki, yine de gidersem? | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Certain things about you will get out. Things that will harm you. | Belli şeyler yaparız. Sana zarar verecek türden. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Especially in Copenhagen. So as I said, you're our man now. | Özellikle de Kopenhag'da. Dediğim gibi, artık bizimsin. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Solo. | Solo. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| Mojn. Mojn. | Mojn. Mojn. | Frygtelig lykkelig-1 | 2008 | |
| BASED ON A TRUE STORY | Bu filmin konusu, yaşanmış gerçek bir hikayeden alınmıştır. | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| WESTERN BERLIN, 04.28.1986 | BATI Almanya 28/04/1986 | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| You ever want more from a woman than just to screw her? | Karılara çakma haricinde, başka bir halt düşündüğün oldu mu hiç? | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| What a stupid question. What else are they for? | Ne sarsak bir soru! Başka ne halta yararlar ki? | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| Why do you always make stupid faces? | Yüzünü neden öyle şekilden şekle sokuyorsun? | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| Good for my face muscles and against double chins! | Yüz kaslarımı çalıştırıyor ayrıca gerdan oluşmasını önlüyor. 1 | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| Try it! You're starting to get a double chin. | Sen de yap, yoksa ileride gerdanın sarkmaya başlayacak. | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| Bullshit! | Çok dallamasın! | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| Bullshit! Look where you're pissing! 1 | Dallama sensin, nereye işediğine dikkat etsene. | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| Shit! | Ha siktir be! | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| They're brand new! Shit! | Daha yeni almıştım, siktir be! | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| Fuck it! I might as well throw them away. | Fırlatıp çöpe mi atsam ne yapsam! | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| Cool down, man! There's worse in life! | Sakin ol dostum, beterin beteri var. | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| Let's do something else now. I've had enough for today! | Haydi değişik bir şeyler yapalım. Bana bu kadar macera yeter. | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| Don't get worked up! I'm not worked up! | Moralini bozma dostum. Moralim bozuk falan değil. | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| The thought of work tomorrow is a real turn off. | Yarın işi gidecek olma düşüncesi, keyfimi kaçırıyor biraz. | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| Then we won't go to work! Are you crazy? | O zaman gitmeyiz olur biter. Çıldırdın mı sen? | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| What's the big deal? | Atla deve değil ya? | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| It's asocial behavior. You go to jail for that. | Bu asosyal bir davranış biçimi ve bu yüzden kodesi boylayabilirsin. | Fuhrer Ex-1 | 2002 | |
| If I say holiday, I mean it! Got it? | Peki ya hava değişimi alırsak? Kafayı çalıştırsana biraz dostum! | Fuhrer Ex-1 | 2002 |