Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 177217
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| I'm a tax paying American and small business owner in the great state of Louisiana. | Güzel Louisiana'da vergisini ödeyen, ufak bir iş yeri sahibi bir Amerikalıyım. Ben; vergisini veren, Louisiana eyaletinde küçük bir iş yeri sahibi bir Amerikalıyım. Ben; vergisini veren, Louisiana eyaletinde küçük bir iş yeri sahibi bir Amerikalıyım. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I also happen to be a vampire. | Ayrıca da vampirim. Bir de vampirim. Bir de vampirim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| You know, as the oldest member of this community, | Aranızdaki en yaşlı kişi olan bendeniz... Bu toplumun en yaşlı üyesi olarak... Bu toplumun en yaşlı üyesi olarak... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I would have been eligible to take up residence here 110 years ago. | ...110 yıl önce buranın bir sakini olmaktan gurur duyardı. ...110 yıl önce buraya yerleşebilirdim. ...110 yıl önce buraya yerleşebilirdim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| But it warms my heart to see the most beloved folks of our town | Ancak kasabamızın değerli sakinlerinin... Ama şehrimizin bu aziz insanlarının hak ettikleri... Ama şehrimizin bu aziz insanlarının hak ettikleri... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| taken care of in the way that they deserve. | ...burada hak ettikleri gibi bakılmaları içimi ısıtıyor. ...gibi muamele görmeleri kalbimi yumuşatıyor. ...gibi muamele görmeleri kalbimi yumuşatıyor. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Now the past year, there's been a lot of inflammatory talk from politicians | Geçtiğimiz yıl politikacıların seçmenlerini vampirlere güvenmemeleri... Geçmiş yıllarda siyasetçiler, seçmenlere, vampirlere... Geçmiş yıllarda siyasetçiler, seçmenlere, vampirlere... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| warning their constituents not to trust vampires. | ...hususunda uyaran pekçok kışkırtıcı konuşmaları oldu. ...güvenmemeleri konusunda tahrik edici konuşmalar yaptılar. ...güvenmemeleri konusunda tahrik edici konuşmalar yaptılar. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| But think about it for a second. | Fakat bir dakika düşünün. Ama ben bunu bir saniye düşünürüm. Peki kime güveneceksiniz? Ama ben bunu bir saniye düşünürüm. Peki kime güveneceksiniz? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Who would you rather trust? | Kime güvenirsiniz? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| A vampire or a politician? | Bir vampire mi yoksa politikacıya mı? Bir vampire mi, yoksa bir siyasetçiye mi? Bir vampire mi, yoksa bir siyasetçiye mi? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I must offer my gratitude for the generosity and the open mindedness | Saygıdeğer Bayan Portia Bellefleur'ın başında bulunduğu... Hürmetkâr bayan Portia Bellefleur tarafından yönetilen Bon Temps... Hürmetkâr bayan Portia Bellefleur tarafından yönetilen Bon Temps... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| of the Bon Temps Chamber of Commerce, | ...Bon Temp Ticaret Odası'na cömertliği ve... ...Ticaret odasına, cömertlikleri ve açık fikirlilikleri sebebiyle... ...Ticaret odasına, cömertlikleri ve açık fikirlilikleri sebebiyle... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| led by the redoubtable Miss Portia Bellefleur. | ...açık görüşlülüğünden ötürü şükranlarımı sunmak isterim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| The truth is, vampires are as different from each other as humans are, | Gerçek şu ki vampirler de insanlar kadar farklı... Gerçek şu ki, vampirler de insanlar gibi birbirlerinden... Gerçek şu ki, vampirler de insanlar gibi birbirlerinden... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| because we were humans, | ...zira biz de insandık. ...farklıdırlar. Çünkü biz de bir zamanlar insandık... ...farklıdırlar. Çünkü biz de bir zamanlar insandık... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| and we ask only to be treated as such. | Tek dileğimiz bu şekilde muamele görmek. ...ve tek istediğimiz insancıl muamele görmek. ...ve tek istediğimiz insancıl muamele görmek. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I am also grateful | Bunun yanı sıra... 60 yıldan fazla bir süre boyunca... 60 yıldan fazla bir süre boyunca... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| to be able to honor my wife, | ...60 senedir... ...bu toplumun altın hazinesi olan... ...bu toplumun altın hazinesi olan... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Caroline, | ...bu topluluk için bir cevher niteliği taşıyan... ...eşim Caroline'a da... ...eşim Caroline'a da... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| who was a treasure of this community for over 60 years. | ...eşim Caroline'ı onurlandırdığım için kıvanç duyuyorum. ...minnettarlığımı sunarım. ...minnettarlığımı sunarım. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| And many of these trees on this street were planted by her, | Bu sokaktaki ağaçların birçoğu... Bu caddedeki ağaçların çoğunu o dikti. Bu caddedeki ağaçların çoğunu o dikti. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| and all the other members of the Arbor Society. | ...kendisi ve Arbor Kuruluş'un diğer üyeleri tarafından dikildi. Ve Arbor Topluluğu'nun diğer üyeleri de yardım etti. Ve Arbor Topluluğu'nun diğer üyeleri de yardım etti. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| And it is my wish that this center will grace our town | Dileğim, bu merkezin... Benim dileğim de bu ağaçların etrafımızda... Benim dileğim de bu ağaçların etrafımızda... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| for as long as these trees have stood around us. | ...bu ağaçlar ayakta kaldığı sürece kasabamızı şereflendirmesidir. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| And we welcome you into our world as well. | Sizi kendi dünyamıza davet ediyoruz. Ve sizi de dünyamıza buyurmak. Ve sizi de dünyamıza buyurmak. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| We're always more than happy to serve humans here at Fangtasia, | Fangtasia'da insanların yeri... Fangtasia'da insanlara hizmet etmekten her zaman mutluyuz. Fangtasia'da insanlara hizmet etmekten her zaman mutluyuz. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| and I don't mean for dinner. | ...tabağımızda değil, başımızın üstündedir. Akşam yemeğini kastetmedim. Akşam yemeğini kastetmedim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Now then. | Pekâlâ. Şimdilik. Şimdilik. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| We can't have a ribbon cuttin' without the giant scissors. Mister Mayor. | Büyük makas olmadan kurdeleyi kesemeyiz. Sayın Belediye Başkanı. Kurdeleyi büyük bir makas olmadan kesemeyiz. Bay Başkan. Kurdeleyi büyük bir makas olmadan kesemeyiz. Bay Başkan. Sorun değil. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Thank you, Mister Compton. | Teşekkür ederim, Bay Compton. Teşekkürler, Bay Compton. Teşekkürler, Bay Compton. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| It's kinda nice not bein' the oldest person here for a change. | Buradaki en yaşlı kişi olmamak güzel. Değişiklik için buradaki en yaşlı kişi olmak güzel bir şey. Değişiklik için buradaki en yaşlı kişi olmak güzel bir şey. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Cut. There you go. | Kestik, işte böyle. Kestik. İşte. Kestik. İşte. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| It's a disgusting habit. | İğrenç bir alışkanlık. Bu berbat bir alışkanlık. Bu berbat bir alışkanlık. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| It's my victory cigarette. | Zafer sigaram. Bu benim zafer sigaram. Bu benim zafer sigaram. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I totally let you win. | Kazanmana izin verdim. Resmen kazanmana izin verdim. Resmen kazanmana izin verdim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Don't mind me. I don't want to distract from the show. | Siz bana bakmayın, gösteriyi bozmak istemem. Bana aldırmayın. Gösteriden ilgiyi kendime çekmek istemiyorum. Bana aldırmayın. Gösteriden ilgiyi kendime çekmek istemiyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Go on. Fuck off. | Hadi işine, siktir git. İşine bak. Siktir git. İşine bak. Siktir git. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| You take requests? I'll give you ten if you eat each other out. | İstek alıyor musunuz? Yiyişirseniz on kâğıt veririm. İstek alıyor musunuz? Birbirinizi yerseniz 10 tane yapacağım. İstek alıyor musunuz? Birbirinizi yerseniz 10 veririm. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| That's uh, five each. | Kişi başı beş kâğıt. Adam başı 5 tane. Adam başı beş veririm. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I'm a seventh dan in Taekwondo, so no, I don't take requests. | Tekvandoda yedinci kuşağım, istek almam ben. Tekvandoda 7. dan kara kuşağım, yani istek almıyorum. Tekvandoda 7. dan kara kuşağım, yani istek almıyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| But I can crush your spine so bad you'll be suckin' your own dick. | Omurganı öyle bir kırarım ki kendi aletini yalarsın. Ama omurganı öyle bir kırabilirim ki kendi aletini ağzına alırsın. Ama omurganı öyle bir kırabilirim ki kendi aletini ağzına alırsın. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Naomi, it doesn't matter. | Naomi, boş ver. Naomi, bunun bir önemi yok. Naomi, bunun bir önemi yok. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| He won't remember any of this tomorrow. | Zaten yarın bunları hatırlamayacak. Yarına yaptıklarının hiçbirini hatırlamayacak. Yarına yaptıklarının hiçbirini hatırlamayacak. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I will if I get me some of that chocolate banana swirl. | Çikolata muz karışımından biraz alırsam hatırlarım. Hatırlarım tabii eğer bana şu çikolata muz karışımından verirseniz. Hatırlarım tabii eğer bana şu çikolata muz karışımından verirseniz. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| How about twenty dollars? | 20 dolara ne dersiniz? 20 dolara ne dersin? 20 dolara ne dersin? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Last time, pervert. We're not fucking prostitutes. | Son kez diyorum, sapık. Orospu değiliz biz. Başka zaman terbiyesiz. Burada orospu sikmiyoruz. Artık sus, terbiyesiz adam. Orospu falan değiliz biz. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Everyone's got a price. | Herkesin bir fiyatı vardır. Herkesin bir bedeli vardır. Herkesin bir bedeli vardır. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| NAOMI: That's it. Fifty? | Yetti artık. 50? İşte. 50? İşte. 50? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I'm sad for you, buddy. | Sana acıdım, dostum. Senin için üzülüyorum kanka. Senin için üzülüyorum birader. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Sad that you gotta hassle women on the street. | Sokakta kadınlara sarkmana... Caddedeki kadınların rahatını bozduğun için üzülüyorum. Caddedeki kadınların rahatını bozduğun için üzülüyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Sad that you gotta make a asshole of yourself for the attention, | ...dikkat çekmek için kendini göt durumuna sokmana... Dikkat çekmek için götlük yaptığına üzülüyorum... Dikkat çekmek için götlük yaptığına üzülüyorum ve para teklif etme üzülüyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| and sad that you gotta offer money, | ...bir de para teklif etmene... ...ve para teklif etme üzülüyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| 'cause there ain't nothin' else about you that's worth lovin'. | ...çünkü başka hiçbir şeyin sevilecek gibi değil. Çünkü sende sevmeye dair hiçbir değer yok. Çünkü sende sevmeye dair hiçbir değer yok. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| That's for me not reportin' you for solicitation. | Tacizini şikâyet etmediğim için alıyorum. Bu yüzden seni fuhuşa teşvik için şikayet etmiyorum. Bu yüzden seni fuhuşa teşvik için şikayet etmiyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Come on, Toni. | Hadi, Toni. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| SOOKIE: Oh, I'm so sorry I missed your wedding. | Düğününüzü kaçırdığıma çok üzüldüm. Düğününe gelmediğim için çok üzgünüm. Düğününe gelmediğim için çok üzgünüm. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| ARLENE: No, it's okay. | Sorun değil. Hayır sorun değil. Hayır sorun değil. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Oh, we were all thinkin' the worst! Okay, okay. | Aklımıza çok kötü şeyler geldi. Hepimiz en beterini düşünüyoruz! Tamam, tamam. Hepimiz en beterini düşünüyoruz! Tamam, tamam. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Well, especially Arlene. | Özellikle de Arlene'in. Özellikle Arlene. Özellikle Arlene. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| You know where my mind went. The man you loved turns out to be a crazed killer... | Neler düşündüğümü biliyorsun. Sevdiğin adam katilin teki çıkıyor. Aklımın nerede olduğunu biliyorsun. Sevdiğin adam çılgın bir katile dönüşüyor... Aklımın nerede olduğunu biliyorsun. Sevdiğin adam çılgın bir katile dönüşüyor... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| He wasn't. | Değildi. Hayır dönüşmedi. Hayır dönüşmedi. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I know, but... He wasn't. | Evet ama... Değildi. Biliyorum ama, dönüşmedi. Biliyorum ama, dönüşmedi. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Still, we were gonna name the baby after you. | Yine de bebeğe senin adını verecektik. Yine de adını bebeğe vermeyi düşünüyorduk. Yine de adını bebeğe vermeyi düşünüyorduk. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| But then it turned out to be a boy, and there ain't no boy version of Sookie. | Ama sonra oğlan oldu, Sookie de erkek ismi değil. Ama sonra bir çocuğa dönüştü ve Sookie'nin erkek çocuk versiyonu değildi. Ama sonra bir çocuğa dönüştü ve Sookie'nin erkek çocuk versiyonu değildi. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I can't wait to meet him. | Onu görmek için can atıyorum. Onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum. Onunla tanışmak için sabırsızlanıyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Oh, well, you'll see. He's uh, he's really, real kinda smart. | Merak etme göreceksin. O gerçekten zeki bir şey. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| He is. | Evet, öyle. Öyle. Öyle. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I'm gonna get my hug in before my gumbo burn. | Bamyalı yahnim yanmadan sarıl bakayım. Balçığım yanmadan kucaklayacağım. Bamyam dibine tutmadan kucaklaşalım. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Next time, text a motherfucker or somethin', | Bir dahaki sefere birine mesaj falan at da... Bir dahakine kahrolası bir mesaj veya bir şey at ve bizi endişeler dünyasından kurtar. Bir dahakine kahrolası bir mesaj veya bir şey at ve bizi endişeler dünyasından kurtar. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| and save us all from a world of worry. | ...bizi deli gibi endişelenmekten kurtar. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I will. Uh, is Tara working today? | Tamam, Tara bugün çalışıyor mu? Atacağım. Tara bugün çalışıyor mu? Atacağım. Tara bugün çalışıyor mu? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| No, she, she moved. | Hayır, taşındı o. Hayır, o taşındı. Hayır, o taşındı. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Yeah. Where to? | Evet. Nereye? Evet. Nereye? Evet. Nereye? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Honestly, Sook, I don't know. She sent postcards. | Sook, açıkçası bilmiyorum. Kartpostal yolladı. Aslında Sook, bilmiyorum. Kartpostallar yolladı. Aslında Sook, bilmiyorum. Kartpostallar yolladı. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| A month in Houston, next from Santa Fe. | Houstan'da bir ay kalmış, sonra Santa Fe'ye geçmiş. Sante Fe'dekinden bir ay önce Houston'dan yolladı. Sante Fe'dekinden bir ay önce Houston'dan yolladı. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| But she seemed to be doin' good. | Ama durumu iyi gibiydi. Ama keyfi yerinde gibi görünüyor. Ama keyfi yerinde gibi görünüyor. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I can't believe Tara would just move away. | Tara'nın taşındığına inanasım gelmiyor. Tara'nın öylece çekip gittiğine inanamıyorum. Tara'nın öylece çekip gittiğine inanamıyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| After what she'd been through? | O kadar şey yaşadı ama. Yaşadığı onca şeyden sonra mı? Yaşadığı onca şeyden sonra mı? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Yeah, okay. I guess I can. | Tamam, inanılmayacak şey değil. Evet, tamam. Sanırım yapabilirim. Evet, tamam. Sanırım inanabilirim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Will you tell I asked for her? | Onu aradığımı söyler misin? İstediğimi ona söyleyecek misin? Aradığımı söyler misin? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Yeah. Yeah, next time she writes. | Tamam, bir daha bir şey yazınca söylerim. Evet. Evet bir sonraki yazdığında söylerim. Evet. Evet bir sonraki yazdığında söylerim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Vampire business, huh? | Vampir işi demek. Vampir işleri ha? Vampir işleri ha? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I'm sorry. I can't say anymore. | Üzgünüm, daha fazlasını söyleyemem. Üzgünüm. Daha fazlasını söyleyemem. Üzgünüm. Daha fazlasını söyleyemem. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Must have been pretty important | Bir yıl boyunca herkesi yasta bıraktığına göre... Herkesin seni tüm sene boyunca mezarda tutması kadar önemli bir şey olmalı. Herkesin seni tüm sene boyunca yasta tutması kadar önemli bir şey olmalı. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| to keep everybody grieving over you for a whole year. | ...epey önemli bir şey olmalı. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I know what y'all must have gone through. | Yaşadıklarınızı anlıyorum. Hepinizin yaşadıklarınızı biliyorum. Hepinizin yaşadıklarınızı biliyorum. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| No, no, you don't. 'Cause you weren't here. | Hayır, anlamıyorsun çünkü burada değildin. Hayır, hayır bilmiyorsun. Çünkü sen burada değildin. Hayır, hayır bilmiyorsun. Çünkü sen burada değildin. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Hey, a lot's happened, Sookie. A lot's changed. | Çok şey oldu, Sookie. Çok şey değişti. Birçok şey yaşandı Sookie. Birçok şey değişti. Birçok şey yaşandı Sookie. Birçok şey değişti. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| You've gotten a lot more prickly. | Daha huysuz olmuşsun. Çok daha huysuz olmuşsun. Çok daha huysuz olmuşsun. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| You start part time. Holly and Arlene got kids. They need the shifts. | Yarı zamanlı başlıyorsun. Holly ve Arlene'nin bebeği var, çalışmaları gerek. Sen yarı zamanlı işe başlamışsın. Holly ve... Sen yarı zamanlı işe başla. Holly ve... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Are we still not talking? | Hâlâ küs müyüz? Hâlâ konuşmuyor muyuz? Hâlâ konuşmuyor muyuz? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| You set me up. | Beni oyuna getirdin. Bana tuzak kurdun. Bana tuzak kurdun. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| What reason would I have to purposely freak you out like that? | Seni böyle korkutmak için ne gibi bir sebebim olabilir? Seni kasten bu kadar kızdıracak ne yapmış olabilirim? Seni bu kadar kızdıracak kasıtlı ne yapmış olabilirim? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Tell me why you want me to be in this crazy witch cult so bad. | Şu üşütük cadı tarikatına katılmamı neden bu kadar çok istediğini söylesene. Bana neden beni bu çılgın cadı mezhebinde istiyorsun söyle. Bana neden beni bu çılgın cadı mezhebinde istiyorsun söyle. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| You'd rather believe that I would lure you into a cult, | Büyülü şeylerin olma ihtimaline inanmak yerine... Büyünün gerçekten olabileceğindense seni bir mezhebe çekebileceğime inanmalısın? Büyünün gerçekten olabileceğine inanmak yerine... | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| than the possibility that magic can really happen? | ...seni tarikata çekmeye çalıştığımı mı düşünüyorsun? | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| Marnie found Eddie on her own, man. That's real. It's real magic. It's in her. | Marnie, Eddie'yi kendi başına buldu. İşte büyü bu, onun içinde var. Marnie, Eddie'yi kendi başına buldu adamım. Cidden. Bu gerçek büyü. Kızın içinde var. Marnie, Eddie'yi kendi başına buldu adamım. Cidden. Bu gerçek büyü. Kızın içinde var. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| And it's in you, too. | Sende de var. | True Blood She's Not There-1 | 2011 | |
| I got by just fine my whole life without no fuckin' magic. | Büyü zımbırtısı olmadan şu ana kadar gayet güzel idare ettim. Büyü olmadan tüm hayatımı gayet iyi geçirebilirim. Büyü olmadan tüm hayatımı gayet iyi geçirdim. | True Blood She's Not There-1 | 2011 |