Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 173259
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
Yeah, no, it's fine, it's not a big deal. | Evet, hayır, iyiyim. Büyütecek bir şey yok. Evet, hayır, iyiyim, önemli değil. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
I'd feel better if you'd had your eye checked out. | Gözlerini kontrol ettirirsen kendimi daha iyi hissedeceğim. Gözünü muayene ettirseydin içim daha rahat olurdu. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Okay, I will. | Tamam, yaparım. Tamam, ettiririm. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
I'll see you guys later, okay? | Sonra görüşürüz, tamam mı? Sonra görüşürüz, olur mu? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Hey, Dad. | Merhaba, Baba. Selam, baba. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Hi, Case. How was sitting? Good. | Merhaba, Case. Bakıcılık nasıl geçti? Güzel. Selam, Case. Bakıcılık nasıl gitti? İyiydi. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
There's cheesecake from La Scarola, if you want. | Eğer istersen, La Scarola'dan peynirli kek var. Yersen, La Scarola'dan peynirli pasta aldım. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Mmm, no, thanks. I'm just... I'm gonna crash. Good night. | Hayır, teşekkürler. Ben sadece... Çok yorgunum. İyi geceler. Hayır, sağ ol. Yatacağım. İyi geceler. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
He was shining a mirror in the baby's face. And then he hit me. | Aynayı bebeğin yüzüne tutuyordu ve ardından bana vurdu. Bebeğin suratına ayna tutuyordu. Sonra da bana vurdu. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Okay, that's creepy. | Tamam, bu çok ürkütücü. Tamam, tüyler ürpertici. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
The kid's like four. I mean, he probably didn't even know what he was doing. | Çocuk dört yaşlarında. Muhtemelen yaptığının farkından bile değildi. Çocuk dört yaşında. Yani, muhtemelen ne yaptığını bile bilmiyordur. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
It's bad luck, you know. | Bu kötü şans getirir, bilirsin. Bunun uğursuzluk olduğunu biliyorsundur. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Newborns aren't supposed to see their own reflection till they're at least a year old. | Yeni doğanlar en azından bir yaşına kadar yansımalarını görmemeleri gerekir. Yeni doğan bebeklerin en az bir yaşına kadar aynaya bakmaması gerekiyor. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
It means they'll die soon. | Bu çok yakında ölecekleri anlamına geliyor. Bu da yakında ölecekleri anlamına gelir. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
It's just one of those superstitions, you know. | Bilirsiniz, bu da şu batıl inançlardan biri sadece. Bir batıl inanç işte. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
You're retarded. She's retarded. | Sen geri zekâlısın. O geri zekâlı. Geri zekâlısın. O geri zekâlı. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
It's not like I'm saying I believe it, I'm just saying it's one of those things. | İnandığımı söylemiyorum. Sadece o şeylerden biri diyorum. Söylediğim şeye inanıyor değilim, sadece bir batıl inanç diyorum. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Okay, so as far as we know, the universe is roughly 15 billion years old. | Tamam, bildiğimiz kadarıyla evrenimiz yaklaşık 15 milyar yaşında. Tamam, bildiğimiz kadarıyla, kâinat yaklaşık 15 milyar yaşında. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
So, if the universe had a beginning, what happened before the beginning? | Peki, evrenin bir başlangıcı varsa başlangıçtan önce ne oldu? Peki, kâinatın bir başlangıcı varsa, başlangıçtan önce ne olmuştu? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Einstein would tell us that there was no before, | Einstein bize önce diye bir şey yok demiştir. Einstein bize öncesinin olmadığını söylemiş... | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
because time itself did not yet exist. | Çünkü daha ortada zaman diye bir şey yoktu. ...çünkü ortada zaman kavramı daha yoktu. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
So here's another question for you. | Bu yüzden işte sizlere bir soru daha. Pekâlâ, işte size bir soru daha. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
How big is the universe? | Evrenimiz ne kadar büyüktür? Kâinat ne kadar büyüklükte? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Does the universe just keep going on forever? | Evrenimiz sonsuza kadar yaşamaya devam mı edecek? Kâinat sonsuza kadar var olacak mı? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
And if it doesn't just keep going on forever, then what's beyond the edge? | Eğer sonsuza kadar yaşamaya devam etmeyecekse, sonun ötesinde ne var? Şayet sonsuza dek var olmayacaksa, sonrasında ne olacak? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Maybe yes, maybe no. Here's the catch. | Belki evet, belki de hayır. İşte aldatmaca. Belki evet, belki de hayır. İşte bityeniği. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Since our universe began... | Evrenimiz var olduğundan beri... Kâinatın başlangıcından beri... | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
...back where you started. | ...geçmişte başladığınız yer. ...başladığımız yere dönüyoruz. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
It'd be like walking into a mirror. | Bu tıpkı bir aynanın içinde yürümek gibi olurdu. Sanki bir aynada geziyormuşuz gibi. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Is everything all right, Casey? | Her şey yolunda mı, Casey? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Yeah, I... I just need to get some air. | Evet, biraz temiz hava almaya ihtiyacım var. Evet, biraz hava almam lazım. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
So he texts me, like, the day after we went out. And he put, "I miss you. " | Çıktığımız günün ertesi "Seni özledim" diye mesaj attı. Çıktığımızın ertesi günü bana mesaj çekti. "Seni özledim" yazmış. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
But then when I text him back, he never replied. | Fakat sonra ona mesaj attığımda cevap yazmadı. Ben de ona mesaj çektim, cevap yazmadı. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
And that was like two days ago. | Ve bu iki gün önceydi. Bu olay iki gün önce oldu. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Case. | Case. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
There's something wrong with your eye. What are you talking about? | Gözünde bir terslik var. Neden bahsediyorsun? Gözüne bir şey olmuş. Neyden bahsediyorsun? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
I don't know, dude, I think you should look. | Bilmiyorum, dostum. Bir baksan iyi olur. Bilmiyorum canım, sanırım kendin bakmalısın. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
It's called heterochromia. | Buna "heterochromia" deniyor. Buna heterokromia deniyor. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Meaning one iris is a different colour than the other. | Göz bebeklerinin birbirinden farklı renklerde olmasıdır. İris tabakasının birinin diğerine göre farklı bir renk alması demektir. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Usually, it's congenital. Sometimes it occurs after a blunt trauma. | Genellikle doğuştandır. Bazen de travma sonrası ortaya çıkar. Genellikle, doğuştan olur. Bazen de körlük travması geçirdiğinde meydana gelir. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
On very rare occasions, it might be indicative | Çok nadir durumlarda kötü huylu... Çok nadir olur, iris tabakasındaki tümörün... | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
of a malignant melanoma of the iris. | ...göz tümörünün göstergesi de olabilir. ...belirmesiyle olabilir. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
In order to rule that out, I'll just need to take a few digital pictures. | Bunun nedenini anlamak için dijital göz fotoğraflarını çekmeliyim. Bu olasılığı ortadan kaldırmak için, birkaç resim çekmem gerekecek. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
I'll go ahead an insert a speculum in order to keep your eyelids open. | Göz kapaklarının açık kalmasını sağlamak için bir speculum kullanacağım. Göz kapaklarınızı açık tutmak için bir spekulum yerleştireceğim. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Just relax and everything will be fine. | Rahat ol. Her şey iyi olacak. Sakin olursanız sorun çıkmaz. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
All right, you're doing great. | Pekâlâ. Harika gidiyorsun. Pekâlâ, harikasınız. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Okay, go ahead and rest your chin right here. | Tamam, çeneni buraya koy. Tamam, çenenizi buraya dayayın. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
And keep your head very still while we take a few pictures, all right? | Fotoğraf çekilene kadar kafanı hareket ettirme, tamam mı? Ve resmini çekerken başınızı kımıldatmayın, olur mu? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
So, does it hurt? Mmm mmm. | Acıyor mu? Eee, canın yandı mı? Mmm mmm. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
I think the light's just a little bright because of the eye drops that he gave me. | Gözüme taktığı şey yüzünden ışık biraz parlak geliyor. Sanırım bana verdiği göz damlasından dolayı ışık biraz parlıyor. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Baby, thank you for coming with me. I know I'm such a pain in the ass right now. | Bebeğim, benimle geldiğin için teşekkürler. Hayatım, yanımda geldiğin için teşekkür ederim. Şimdi fazla olmaya başladığımı biliyorum. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Mmm hmm! Yeah, you are, yeah. | Evet, öylesin, evet. Evet, fazla oluyorsun, evet. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
The good news is that my dad's not gonna be home till tomorrow morning. | İyi haber ise, babam yarın sabaha kadar evde olmayacak. İyi haber: babam yarın sabaha kadar evde olmayacak. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Does that mean what I think it means? Yes. | Düşündüğüm şeyi mi ima ediyorsun? Evet. Düşündüğüm şeyi mi kastediyorsun? Evet. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Great, 'cause, you know, 'cause those glasses, they're just... | Harika, çünkü gözlükler, onlar... Harika, çünkü bu gözlükler... | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
They're definitely giving me wood. | Kesinlikle beni erekte ediyor. ...beni kesinlikle tahrik ediyor. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Yeah, I don't know what it is. | Evet, ne olduğunu bilmiyorum. Evet, nedendir bilmem. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Hey. You all right? | İyi misin? Hey. İyi misin? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Yeah, yeah, let's go. | Evet, evet, gidelim. Evet, evet, hadi gidelim. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
You know, it really screws with your head, | Bay Shields'in söyledikleri... Bay Shields'ın söyledikleri... | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
what Mr Shields was saying. | ...aklını gerçekten çok karıştırdı. ...kafaları karıştırıyor. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
That the universe doesn't have an end. I used to have nightmares about it. | Evrenin bir sonunun olmadığı sözü. Bunun hakkında kabuslar görüyorum. Kâinatın sonu yokmuş. Eskiden bununla ilgili kâbuslar görürdüm. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
That the world would just stop spinning, and we'd just fall off out into space. | Dünya dönmeyi kesiyor ve uzay boşluğuna düşmeye başlıyoruz. Dünya duracakmış, biz de uzay boşluğuna düşecekmişiz. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
I'd get so upset by it, | Bir gün bizim sonsuza dek... Bir gün sonsuza kadar uzay boşluğunda sürükleneceğimiz için... | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
that one day we'd just keep falling forever and ever and ever. No? | ...düşeceğimiz fikri beni karma karışık hale sokuyor. Değil mi? ...çok üzülürdüm. Sence? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Yeah. No, I mean, I still get that way when I think about dying. | Evet. Hayır, yani, hala bu şekilde öleceğimi düşündüğün anlar oluyor. Evet. Hayır, yani o şekilde ölmeyi düşündüğümde hala üzülüyorum. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
You know, me and just all my thoughts ending. | Bilirsin, ben ve benim ecel düşüncelerim. Bütün düşüncelerimle birlikte yok olacağım. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
So you don't think there's an afterlife. No, why? | Ölümden sonra bir yaşam olduğunu düşünmüyorsun. Peki, neden? Yani öbür tarafın olduğunu düşünmüyorsun. Neden hayır? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Because I don't feel her anywhere. | Çünkü onu hiçbir yerde hissetmiyorum. Çünkü onu hiçbir yerde hissedemiyorum. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
I mean, I remember the last time I saw her. | Yani, onu gördüğüm son zamanı hatırlıyorum. Yani, onu en son gördüğüm anı hatırlıyorum. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
We went to the hospital. | Hastaneye gitmiştik. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
And she was just sitting there staring out the window. | Öylece oturup pencereden dışarıyı seyrediyordu. O da orada oturmuş pencereden dışarıya bakıyordu. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
It was almost as if she was already gone. | Sanki çoktan ölüp gitmiş gibiydi. Sanki çoktan ölmüş gibiydi. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Did she say anything to you? | Sana herhangi bir şey söylemiş miydi? Sana bir şey söyledi mi? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Well, she was adopted, | Evlat edinildiğini... Evlatlık büyümüştü... | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
and I guess she found out who her birth mother was. | ...ve sanırım onu doğuran kişinin kim olduğunu öğrendiğini söylemişti. ...ve galiba sonradan öz annesini bulmuş. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Then she died that night. | Ardından o gece de öldü. Sonra o gece ölmüş. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
You know, they say that it takes a really long time when you hang yourself, | Şüpheleri olan insanların kendilerini asmalarının... Kendini asan insanların karar vermeleri... | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
that some people have second thoughts. | ...oldukça uzun zaman aldığını söylediler. ...uzun zaman alır derler. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
And then they can't do anything about it. | Ve sonra da bunun için hiçbir şey yapılamazmış. Sonrasında bu konuda bir şey yapamazlar. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
God, I used to hate her for leaving us. | Tanrım, bizi terk ettiği için ondan nefret ediyordum. Tanrım, bizi terk ettiği için ondan nefret ederdim. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
What? What? What? | Ne? Ne? Ne? Ne oldu? Ne oldu? Ne oldu? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Inside! Inside the mirror! Inside... | İçinde! Aynanın içinde! İçinde... | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
I didn't see anything in the mirror. What did you see, huh? | Aynada hiçbir şey görmüyorum. Sen ne gördün? Aynada bir şey göremedim. Sen ne gördün? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Mrs Byrne, what's going on? | Bayan Byrne, neler oluyor? Bayan Byrne, ne oldu? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
It's the baby. She wasn't breathing. | Bebek. Nefes alamıyordu. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
No, please, don't take her! | Hayır, lütfen, onu götürmeyin! Hayır, lütfen, götürmeyin onu! | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
She can't be dead! | Ölmüş olamaz! | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
I'm very sorry, ma'am. | Çok üzgünüm, Hanımefendi. Çok üzgünüm, bayan. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
I'm sorry, ma'am, I'm sorry! | Üzgünüm, Hanımefendi. Üzgünüm! Üzgünüm, bayan, üzgünüm! | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Well, we've gotten your lab results back. And everything looks fine. | Laboratuar sonuçlarınız geldi. Her şey yolunda görünüyor. Tahlil sonuçlarınızı aldık. Her şey güzel görünüyor. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
But there was one oddity. Are you a twin by any chance, Miss Beldon? | Fakat bir tuhaflık var. İkiziniz olma ihtimali var mı, Bayan Beldon? Ama bir tuhaflık var. İkiziniz olma ihtimali var mı, Bayan Beldon? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
No, I'm an only child. | Hayır, tek çocuğum. Hayır, ailenin tek çocuğuyum. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Are you familiar with the term "genetic mosaicism"? | "Genetik mozaik" size tanıdık geliyor mu? Genetik Mozaisizm diye bir terim duydunuz mu? | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Occasionally, when you're dealing with twins, | Bazen, ikizlerle ilişkili olduğunuzda... Bazen, ikiziniz olduğunda... | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
the placentas can become fused | ...plasentalar kaynaşabilir... ...plasentalarınız kaynaşabiliyor... | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
and a certain amount of blood will be exchanged back and forth. | ...ve kanda belirli bir miktarda değişim meydana gelebilir. ...ve kanınızın büyük kısmı ikizinizle değişmiş olabiliyor. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
I suppose the emerging pigmentation in your affected iris could be the result | Etkilenmiş iris pigmentasyonu dışsal genetik bir dizilimin sonucu... Sanırım bu harici genetik değişim sonucunda... | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
of that foreign genetic strand. | ...olarak gelişmiş olabilir. ...etkilenen iris tabakanızda pigmentasyon ortaya çıkıyor. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |
Now I don't think it's anything you need to worry about. | Kafanıza takacak herhangi bir durum olduğunu pek sanmıyorum. Şu an endişelenecek bir şey olduğunu sanmıyorum. | The Unborn-1 | 2009 | ![]() |