Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 172982
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
but I tolerate him. | ama ona katlanıyorum ...alttan almaya çalışıyorum. ama ona katlanıyorum | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Rob? | Rob mu? Rob'u mu? Rob mu? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
11 years. Something like that. | 11 yıldır. Onun gibi bir şey. 11 sene. Ya da öyle bir şey. 11 yıldır. Onun gibi bir şey. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
That's amazing. | Hayret. İnanılmaz bir şey bu. Hayret. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah. That's such a long time. | Evet. Çok uzun bir zaman. Evet. Bu cidden uzun bir süre. Evet. Çok uzun bir zaman. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah, I suppose it is. | Evet, zannederim öyle. Evet, sanırım öyle. Evet,zannederim öyle. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah, he's... | Evet o... Evet, o... Evet o... | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah, he's a, you know, he's a good friend. | O iyi bir arkadaş biliyorsun. Evet, o, o iyi bir arkadaş... Bilirsin... O iyi bir arkadaş biliyorsun. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah, I miss you. | Evet, seni özledim. Evet, seni özlüyorum. Evet,seni özledim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah, I miss you too. | Evet, ben de seni özledim. Evet, ben de seni özlüyorum. Evet,ben de seni özledim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Okay, listen, I'll be back soon, | Tamam, dinle, yakında orada olacağım. Peki, dinle. Yakında döneceğim. Tamam,dinle,yakında orada olacağım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
and we'll have some fun time together, yeah? | Ve birlikte iyi vakit geçireceğiz anlaştık mı? Ve birlikte güzel vakit geçireceğiz, tamam mı? ve birlikte iyi vakit geçireceğiz anlaştık mı? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Constructive fun time, all right? | Eğlenceli vakit. Zararsız güzel vakit, anlaşıldı mı? eğlenceli vakit tamam? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah. | Tamam. Hı hıh. Tamam. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
All right, listen, love you. | Tamam, seni seviyorum. Peki o halde. Seni seviyorum. Peki dinle,seni seviyorum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Take care, and behave. | Kendine dikkat et. Kendine iyi bak ve uslu ol. Kendine dikkat et. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah. | Tamam. Olur. Tamam. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
All right, mate. See ya. | Tamam ortak. Görüşürüz. Tamamdır, bacanak. Görüşmek üzere. Tamam ortak. Görüşürüz. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
[as Grant] I am once again bottomless. | Tekrar donsuzum. Yine donsuzum. Tekrar altsızım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Don't you ever get cold being bottomless? | Üşümüyor musun? Donsuz olmak. Donsuz gezerken hiç hasta olmaz mısın sen? Üşümüyor musun? altsız olmak? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
No, no, I don't. | Hayır, hayır üşümüyorum. Hayır. Hayır, olmam. Hayır,hayır değilim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I think of you, and I just let him free. | Seni düşünüyorum. Ona biraz izin verdim. Seni düşünüyorum, ve elemanı azat ediveriyorum. Seni düşünüyorum. ve ona biraz izin verdim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I let him off the lead, as it were. | Onu dışarıya saldım. Saldım çayıra, mevlam kayıra. onu dışarıya saldım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Let him run round the car park | İlginç bir şeyler bulurum... Otoparkın etrafında koşuşturmasına izin verdim. İlginç bir şeyler bulur, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
in the hope that he sniffs up something interesting. | ...umuduyla parkta dolaşıyor. Belki ilginç bir şeylerin kokusunu alır diye. umuduyla parkta dolaşıyor. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
He's under there now. | Şu anda orada. Şimdi orada. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
There's only a kind of candlewick bedspread between... | Sadece tek tür yatak örtüsü arasında fitil var. Arada yalnızca fitilli nevresim takımı var... Sadece tek tür yatak örtüsü arasında fitil var. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Oh, candlewick bedspread? That's not very sexy. | Nevresim takımı mı? Hiç seksi değil bu. Fitilli yatak örtüsü mü? Ah hiç seksi değil mi? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Well, there's a phone resting on him as well, | Şey, bir de üzerinde yatan bir telefon var. Pekâla bir telefon aynı onun gibi duruyor... | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
so if the phone begins to move, | O yüzden eğer telefon oynamaya başlarsa... O yüzden eğer telefon oynamaya başlarsa yani eğer telefon hareket etmeye başlarsa, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I'll know that you're weaving your magic, as it were. | Senin büyülü el işine başladığını bileceğim. Biliyorum ki,büyülü örgünü örüyorsun. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
[strained voice] Oh, help me. | Yardım et. Yardım et bana. Yardım et. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I'm the small man stuck in a box. | Ben kutuda mahsur kalmış ufak adamım. Ben küçük adam, kutuya sıkıştım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I'm trapped in a box. | Bir kutuda mahsur kaldım. Bir kutuda esir kaldım. Bir kutuya sıkıştım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
[muffled] I'm trapped in a... I'm trapped in a box. | İçinde mahsur kaldım. Bir kutuda mahsur kaldım. Bir kutuda... Bir kutuda esir kaldım... İçine sıkıştım. Bir kutuya sıkıştım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
[mumbling] I'm trapped in a box. | Bir kutuda mahsur kaldım. Bir kutuda esir kaldım. Bir kutuya sıkıştım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I'm stuck in a box. What are you doing? | Kutuda mahsur kaldım, ne yapıyorsun sen? Ben kutuda mahsur kalmış haldeyim, ne yapıyorsun sen? Kutuya sıkıştım. Ne yapıyorsun? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
What's happening? What's happening? | Neler oluyor? Neler oluyor? Ne oluyor? Ne oluyor? Neler oluyor? Neler oluyor? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Small man stuck in a box. | Ufak adam kutuda mahsur kalmış. Ufak adam kutuda esir kalmış. Küçük adam kutuya sıkışmış. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
[nasally voice] I don't care about silly voices. | Senin aptalca sesini umursamıyorum. Aptal seslerden bana ne. Senin aptalca sesini umursamıyorum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
They're stupid. | Onlar çok aptalca. Salak işi. Onlar çok aptalca. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Why are we going so early? | Neden bu kadar erken gidiyoruz? Neden erkenden gidiyoruz? Neden çok erken gidiyoruz? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Because I want to take in Bolton Abbey | Çünkü Bolton Abbey üzerinden gitmeyi istiyorum. Bolton Abbey'e varmak istiyorum | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
and then quickly say hi to my parents. | Ve sonra ayaküstü aileme bir merhaba demek... Ve sonra ayaküstü ailemle selamlaşmak. ve aileme hemen merhaba demek istiyorum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
You don't mind... do you mind coming to say... | Senin için... Gelip bir merhaba demek sorun olmaz değil mi? Senin için... Gelip selamlaşmak sorun olmaz değil mi? İstemezsin... Gelip selam demek ister misin? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Physically? Yes. | Fiziksel olarak mı? Evet. Fiziksel mi? Evet. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Actually visit them? | Yani onları ziyaret mi? Gerçekten ziyaret mi edeceksin? Yani onları ziyaret mi? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Well, I can't leave you in the car. | Peki,seni arabada bırakamam. Şey, seni arabanın içinde bırakamam. Peki,seni arabada bırakamam. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
You could bring me a lemonade and a packet of crisps, | O zaman bana bir paket cips ve limonata getirebilirdin. Bana limonata ve cips getirebilirdin. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
leave the window like that so I don't get too hot. | Pencereyi de sıcaklanmayayım diye aralık bırakırdın. camı bu şekilde açık bırak bu yüzden çok sıcak olmaz. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah, and I'll bring my parents out to look at you, | Ve ben bizimkileri sana bakmaları için dışarı çağırırdım. Tamam,ailemi seni görmeleri için dışarıya çıkaracağım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
and your nose is through the gap there like that. | Sana ve pencere aralığından dışarı fırlamış burnuna bakmaları için. burnundaki farklı görmeleri için | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
You can say, "I would bring him in, | "Onu da getirebilirdim ama... "Onu da getirebilirdim ama, Onlara ''bunun içinde getirebilirdim | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
but he might make a mess." | ...olay çıkartabilirdi." diyebilirsin. olay çıkartabilirdi." diyebilirsin. fakat biraz karmaşıklık olacaktı'' diyebilirsin. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
[as Ian McKellan] From Bolton's old monastic tower, | Bolton'un eski manastır kulelerinde... Bolton'un eski keşik kulesi. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
the bells ring loud with gladsome power. | ...çanlar neşeli bir güç ile yüksek sesle çalar. çan sevinçli bir güçle çalar. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
The sun shines bright. | Güneş parıldar. Güneş parlak parlar. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
The fields are gay | Kırlar neşelidir bütün... Kır neşeli. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
with people in their best array | Titizlikle etol, yelek... Titizlikle etol, yelek, harika ihtişamındaki insanlarla, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
of stole and doublet, hood and scarf, | ...kapüşon ve eşarp giydiği halde... kapüşon ve eşarp giydiği halde atkı ve eşi başlık ve atkı, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
along the banks of crystal Wharf. | ...kristalden iskele boyunca uzayan insanlarıyla. kristalden iskele boyunca uzayan insanlarıyla. KristalWharf'ın bankaları boyunca. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
And thus in joyous mood they hie to Bolton's mouldering Priory. | Böylece, mesut bir halde Bolton'ın yavaş yavaş çürüyen manastırına koşuştururlar. Böylelikle, mesut bir halde Bolton'ın yavaş yavaş çürüyen manastırına koşuştururlar. Ve bu neşeli ruh hali içinde Bolton'ın çürüyen manastırına gittiler. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Sir Ian McKellan. | Sör Ian McKellan. Sir Ian McKellan. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Come, we shall walk together. | Gel, biraz yürüyelim. Gel, birlikte yürüyelim. Gel, biraz yürüyelim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Is that why you went to bed early last night, | Dün gece erkenden yatağa gitmenin sebebi... Dün gece erkenden yatağa gitmenin sebebi Dün gece neden erken yatağa gittiğin anlaşılıyor | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
so you could learn that poem? | ...bu şiiri ezberlemek miydi? bu şiiri ezberlemek miydi? yani bu şiiri öğrenmek için. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yes. Mission accomplished. | Evet. Görev tamamlandı. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I don't know why... | Neden bilmiyorum.. Neden bilmiyorum... Neden bilmiyorum.. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
You weren't interested in Wordsworth | Bu yolculuğa çıkmadan önce... Wordsworth ile ilgilenmiyordun... Değerli sözlerle ilgilenmiyordun. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
before we went on this trip. | ...Wordsworth ile ilgilenmiyordun... ...bu seyahate çıkmadan önce... bu yolculuğa çıkmadan önce | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Or Bolton Abbey, going on about Bolton Abbey. | ...ya da Bolton Abbey ile, şimdi Bolton Abbey hakkında gevezelik ediyorsun. Veya Bolton Abbey, Bolton Abbey'e gidiyordum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
This is lovely. This is fantastic. | Tapılası bir şey. Harika! Bu çok güzel. Bu şahane. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I know it is. | Biliyorum, öyle. Biliyorum öyle. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Why'd you have to do it in Ian McKellan's voice? | Ne diye Ian McKellan'ın ses tonuyla yaptın? Neden bunu Ian McKellan'in sesiyle yapmak zorundasın? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
It was a lovely poem. | Bu çok hoş bir şiirdi. Çok güzel bir şiirdi. Bu çok hoş bir şiirdi. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
What would have been really nice is if you got up this morning... | Asıl ne yapsan güzel olurdu biliyor musun? Sabah kalksaydın... Bu sabah kalksaydın ne kadar güzel olabilirdin? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
If you learned that poem, which I appreciate, | Madem bu şiiri ezberledin, ki her ne kadar bana göz dağı... Eğer takdir ettiğim bu şiiri öğrendiysen. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
even though it was meant to intimidate me. | ...vermek için olsa da takdir ediyorum... beni yıldırmaya çalışsa bile. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
If you got up this morning and said the poem | Eğer bu sabah kalksaydın ve şiiri kendi sesinle okusaydın... Eğer bu sabah kalksaydın ve şiiri kendi sesinle okusaydın Bu sabah kalksaydın ve bu şiiri söyleseydin, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
in your own voice and meant the words. | kelimeleri gerçek anlamıyla kullansaydın güzel olurdu. kendi sesinde. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I chose a voice to suit the mood. | Duruma uygun düşen bir ses seçtim. Sesimi durumuma uyacak bir şey seçerim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I felt Sir Ian, coming, as he does, from Bolton, | Sör Ian Bolton'lı olduğu için... Sir Ian Bolton'lı olduğu için... Sir Ian'ı hissediyorum, geliyor, Bolton'daki gibi yapıyorsa, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
would be perfectly suited... | ...bunun uygun olacağını düşündüm. çok uyumlu olurdu.. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
It's a different Bolton, Rob. | Onun memleketi başka bir Bolton, Rob. Bu farklı birBolton, Rob. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah, well, same word. | Evet, şey, aynı kelime sonuçta. Evet,pekâlâ aynı kelimeler. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I thought he'd be perfectly suited for here. | Onun burası için çok uygun olacağını düşündüm. Buraya son derece uygun düşeceğini sandım. Onun burası için çok uygun olacağını düşündüm. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
And it is incredible. | Ve inanılmaz da. Ve inanılmaz da... Ve inanılmaz. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I mean, look, that is incredible. | Yani, bak, bu inanılmaz. Demek istediğim bak bu harika. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Standing on a grave. Sorry. | Bir mezarda dikiliyorsun. Üzgünüm. Mezarın üzerinde duruyorum. Kusura bakma. Bir mezarda dikiliyorsun. Üzgünüm. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Will you be buried, or will you be cremated? | Gömülmek mi istersin? veya kendini yaktırmak mı? Sen gömülecek misin yoksa yakılacak mısın? gömülmek mi istersin? veya kendini yaktırmak mı? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I think I would like to be buried, | Gömdürmek daha iyi olurdu diye düşünüyorum. Sanırım, ben gömülmeyi isterdim. Gömdürmek daha iyi olurdu diye düşünüyorum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
so that I have a headstone, like Elvis, | Bu yüzden, Elvis gibi bir mezar taşım var. O zaman Elvis gibi bir mezar taşım olurdu. Bu yüzden,Elvis gibi bir mezar taşım var. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
but I think that when you have a headstone | yani bence, bir mezar taşın olduğunda. Ama bir mezar taşın olduğunda da yani bence, bir mezar taşın olduğunda. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
and you're in a place, it puts great pressure on your family, | ailene büyük bir baskı yapan bir yerde olursun. bu ailen için bir baskıya dönüşüyor sanırım. ailene büyük bir baskı yapan bir yerde olursun. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
your surviving family, to visit you. | yaşayan ailen, seni ziyarete geliyor. Hayatta kalan ailenin seni ziyaret etmesi için baskı. yaşayan ailen, seni ziyarete geliyor. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I'd be happy if you, you know... | Keşke sen ölseydin... Mutlu olurdum. Aslında mutlu olurdum, eğer sen, bilirsin... Keşke sen ölseydin... Mutlu olurdum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I'm happy with either. | Her türlü de mutluyum. Ben de sevinirim buna. Her türlü de mutluyum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
If they buried you or cremated you, | Eğer seni gömerlerse veya yakarlarsa Gömseler de yaksalar da fark etmez. Eğer seni gömerlerse veya yakarlarsa | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
they would both suit me fine. | Her ikisi de bana uygun olur. Her ikisi de bana uyardı. Her ikisi de bana uygun olur. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Would you come to my funeral? Would you turn up, do you think? | Cenaze me gelir misin? Gelmeyi düşünüyor musun? Cenazeme gelir miydin? Cenazeme katılacağını düşünüyor musun? Cenaze me gelir misin? gelmeyi düşünüyor musun? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |