• tr flag Türkçe
    • en flag İngilizce

Ara

İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 172978

İngilizce Türkçe Film Adı Film Yılı Ayrıntılar
a little amorous. ...aşık yaptı. biraz azdırdı. aşık yaptı. The Trip-2 2010 info-icon
Did it? Yes. Yaptı mı? Evet. Öyle mi? Evet. Yaptı mı? Evet. The Trip-2 2010 info-icon
Pork will do that to you. Yeah. Yeah. Yeah. Domuz sana bunu yapacak? Evet. Evet. Evet. Domuz böyle yapar adamı. Evet. Evet. Evet. Domuz sana bunu yapacak? Evet. Evet. Evet. The Trip-2 2010 info-icon
Was that good news? Haberler iyi miydi? İyi haber miydi? Haberler iyi miydi? The Trip-2 2010 info-icon
Yeah, kind of. Evet şey... Evet, bir bakıma. Evet bir tür. The Trip-2 2010 info-icon
It's... they've offered me a lead in a drama. Evet, bir dizide baş rol teklif ettiler. Eee, şey.. dizi için bir başrol teklifinde bulundular. Evet,bir dizide baş rol teklif ettiler. The Trip-2 2010 info-icon
Oh, wow. Vay harika. Vay, inanılmaz! Vay harika. The Trip-2 2010 info-icon
It's nice to, you know, nice to get an offer like that. Böyle bir teklif almanı duymak güzel. Böyle, bilirsin, böylesi bir teklif almak çok hoş. Böyle bir teklif almanı duymak güzel. The Trip-2 2010 info-icon
Absolutely. That's just fantastic. Kesinlikle. Fantastik. Kesinlikle. Bu inanılmaz bir şey! Kesinlikle. Fantastik. The Trip-2 2010 info-icon
I'm just... my chin's okay, right? Şimdi çenemi düzeltiyorum. iyi mi? Benim... benim çenem iyi gözüküyor, değil mi? Şimdi çenemi düzeltiyorum. iyi mi? The Trip-2 2010 info-icon
Your chin is absolutely fine. Okay. Çenen kesinlikle harika. Tamam. Çenende kesinlikle bir problem yok. Tamam. Çenen kesinlikle harika. Tamam. The Trip-2 2010 info-icon
I can... you know, if you ever want to see İstersen gösterebilirim biliyorsun. Eğer istersen, bilirsin, Bronte kız kardeşlerin... İstersen gösterebilirim biliyorsun. The Trip-2 2010 info-icon
the Bronte sisters' house, it's not so far. Bronte kız kardeşlerin evini, çok uzak değil. ...evini gösterebilirim sana. Çok uzak değil. Bronte kız kardeşlerin evini, çok uzak değil. The Trip-2 2010 info-icon
If you want to go visit, I'll take you there. Ziyaret etmek istersen, seni oraya götüreyim. Ziyaret etmek istersen, seni oraya bırakabilirim. Ziyaret etmek istersen, Seni oraya götüreyim. The Trip-2 2010 info-icon
Have you noticed as you get older, Yaşlandığını fark ettin mi? Sen de fark ettin mi? Yaşlandığını fark ettin mi? The Trip-2 2010 info-icon
older women seem more attractive to you? Yaşlı kadınlar, sana daha çekici mi geliyor? İnsan yaşlandıkça yaşlı kadınlar daha çekici gelmeye başlıyor? yaşlı kadın, sana daha çekici mi geliyor? The Trip-2 2010 info-icon
And younger women. And younger women. Ve daha genç kadınlar. Ve daha genç kadınlar. Ve genç kadınlar. Ve genç kadınlar. Ve daha genç kadınlar. Ve daha genç kadınlar. The Trip-2 2010 info-icon
Women in general. Kadınlar geneldir. Genel olarak bütün kadınlar. kadınlar geneldir. The Trip-2 2010 info-icon
Well, yeah. Peki tamam. Evet, doğru. Peki tamam. The Trip-2 2010 info-icon
Younger women because of their life giving qualities, Genç kadın çünkü, can veren kalitesiyle... İnsana canlılık verdikleri için genç kadınlar Genç kadın çünkü, can veren kalitesiyle, The Trip-2 2010 info-icon
and older women just 'cause, you know, ...ve yaşlı kadını bilemezsin... Ve yaşlı kadınlar, bilirsin ya, çünkü... ve yaşlı kadın sadece bilemezsin, The Trip-2 2010 info-icon
'cause you appreciate personality more. Çünkü sen kişiliği daha fazla önsemiyorsun. Çünkü karakteri daha çok önemsersin. Çünkü sen kişiliği daha fazla takdir ediyorsun. The Trip-2 2010 info-icon
I thought we'd try and avoid the A roads, right, Düşündüm de A yolundan çıkmaya çalışabiliriz... Ana yollardan uzak durmaya çalışacağımızı sanıyordum. Düşündüm de A yolundan çıkmaya çalışabiliriz, The Trip-2 2010 info-icon
and go up the B6255 to Hawes, right, ...ve B6255'den Hawes'e gidebiliriz. ve B6255'ten yukarı doğru Hawes'e, doğru mu? Ve B6255'den Hawes'e gidebiliriz. The Trip-2 2010 info-icon
and then cut down through Oughtershaw, Yolu kısaltabiliriz. Ve sonra da kestirmeden Oughtershaw, Yolu kısaltabiliriz. The Trip-2 2010 info-icon
Yockenthwaite, Buckden, Yockenthwaite, Buckden... Yockenthwaite, Buckden'ı geçip Yockenthwaite, Buckden, The Trip-2 2010 info-icon
down the B6160 through Kettlewell, ...B6160'den aşağı Kettlewel'e. B6160'ın aşağısından Kettlewell'a doğru, B6160'den aşağı Kettlewel'e. The Trip-2 2010 info-icon
then the B6265 through Grassington to Pateley Bridge, Sonra B6265'e çıkıp Grassington'tan Pateley Bridge'e. Sonra B6265'ten Grassington'ın Pateley Bridge'ine, sonra B6265'e çıkıp Grassington'tan Pateley Bridge'e. The Trip-2 2010 info-icon
then up to Ramsgill from there, right? Ve sonra Ramsgill'e. Tamam mı? Ordan da taa Ramsgil'e, öyle değil mi? Ve sonra Ramsgill'e. oradan,tamam mı? The Trip-2 2010 info-icon
Yes, captain. Tamam, kaptan. Emredersiniz, kaptan! Tamam, kaptan. The Trip-2 2010 info-icon
Can we use the sat nav tomorrow? Yarın navigasyonu kullanabilir miyiz? Yarın navigasyon aletini kullanabilir miyiz? Navigasyonu yarın kullanabilir miyiz? The Trip-2 2010 info-icon
The thing about sat nav is, you don't where you're... Navigasyonla ilgili gerçek şu ki... Navigasyon aletinin sorunu şu ki, nerede olduğunu bilmiyorsun. Navigasyonla ilgili gerçek şu ki, The Trip-2 2010 info-icon
you have no sense of geography. ...coğrafya ile ilgili hiçbir bilgin yok. Yön duygun kayboluyor. coğrafya ile ilgili hiç bir bilgin yok. The Trip-2 2010 info-icon
Yeah, but it gets you there the quickest way. Evet ama en kısa yolu bize gösterebilir. Evet, ama seni gideceğin yere en hızlı şekilde götürüyor. Evet ama en kısa yolu bize gösterebilir. The Trip-2 2010 info-icon
It's not about the destination. Mesafe ile ilgili değil. Mesele varacağın yer değildir ki. Mesafe ile ilgili değil. The Trip-2 2010 info-icon
It's about the journey. Yolculuk ile ilgili. Asıl mesele yolculuğun kendisidir. Yolculuk ile ilgili. The Trip-2 2010 info-icon
Well? Şey? Ee? Şey? The Trip-2 2010 info-icon
Well? Ee? Şey? The Trip-2 2010 info-icon
I meet women. I charm them. I seduce them. Kadınlarla tanışırım, onları cezbederim. Onları baştan çıkarırım. Kadınlarla tanışırım. Onları büyülerim. Baştan çıkartırım. Kadınlarla tanışırım,onları cezbederim. Onları baştan çıkarırım. The Trip-2 2010 info-icon
It's the aristocratic way. Tam aristokrat yolu. Asil yöntemdir bu. Tam aristokrat yolu. The Trip-2 2010 info-icon
Women are my windmills. Kadınlar benim yel değirmenim. Kadınlar benim yel değirmenimdir. Kadınlar benim yel değirmenim. The Trip-2 2010 info-icon
I tilt at them. Onları övütürüm. Yel değirmenleriyle savaşırım! Onları övütürüm. The Trip-2 2010 info-icon
I'm like a knight, a knight of old, wandering the land... Arazide dolaşan bir şövalye gibiyim. Bir şövalye gibiyimdir, eskilerin şövalyesi vadilerde dolaşan... Arazide dolaşan bir şövalye gibiyim. The Trip-2 2010 info-icon
Don Quixote. Yeah? Don Quixote. Evet? Don Kişot. Öyle mi? Don Quixote. Evet? The Trip-2 2010 info-icon
In a manner of speaking. Konuşma tarzı? Bir bakıma. Konuşma tarzı? The Trip-2 2010 info-icon
A British Don Quixote. Bir İngiliz Don Kişot İngiliz Don Kişot. Bir İngiliz Don Kişot The Trip-2 2010 info-icon
Don Coogan. Don Coogan. The Trip-2 2010 info-icon
The Don. Don. The Don. Don. The Trip-2 2010 info-icon
Oh, Don Coogan. Oh, Don Coogan. The Trip-2 2010 info-icon
I'm just gonna de mist the windows, Rob, Sadece camları buğuluyacağım Rob. Silecekleri çalıştıracağım, Rob. Sadece camları buğuluyacağım Rob The Trip-2 2010 info-icon
if that's all right with you. Her şey yolundaysa sorun yok. Bir mahsuru yoksa? Her şey iyiyise sorun yok. The Trip-2 2010 info-icon
See that there? Şurdakini görüyor musun? Şuradakini gördün mü? Şurdakini görüyor musun? The Trip-2 2010 info-icon
That's a brook. Yeah. O bir dere. Evet. Bir dere bu. Evet. O bir dere. Evet. The Trip-2 2010 info-icon
You know what it's doing? Onun ne yaptığını biliyor musun? Ne yapıyor biliyor musun? Onun ne yaptığını biliyor musun? The Trip-2 2010 info-icon
Babbling. Yeah. Gevezelik. Evet. The Trip-2 2010 info-icon
The only thing that babbles is a brook. Gevezelik yapan tek şey, deredir. Tek gevezelik yapan şey deredir. Gevezelik yapan tek şey, deredir. The Trip-2 2010 info-icon
And what else? What else babbles? Başka ne gevezelik yapar? Peki başka? Başka ne gevezelik yapar? Başka ne gevezelik yapar? The Trip-2 2010 info-icon
You. No. No, I ramble. Sen. Hayır, hayır, ben geziniyorum. Sen. Hayır, hayır ben yalnızca konu saptırırım. Sen. Hayır,hayır,ben geziniyorum. The Trip-2 2010 info-icon
I ramble. Geziniyorum. Konuyu saptırırım. Geziniyorum. The Trip-2 2010 info-icon
I ramble through the hills and occasionally Tepelere doğru ara sıra geziyorum. Tepelere doğru konuyu saptırırım, bazen de... Tepelere doğru ara sıra geziyorum. The Trip-2 2010 info-icon
at dinner parties. Akşam yemeği partilerinde. yemekli partilere doğru... akşam yemeği partilerinde. The Trip-2 2010 info-icon
They used to think this was a collapsed cave, Bunun çökmüş bir mağara olduğunu düşünürlerdi. Bunun göçmüş bir mağara olduğu düşünülürdü. Bunun çökmüş bir mağara olduğunu düşünürlerdi. The Trip-2 2010 info-icon
but this was actually formed about 10,000 years ago Aslında bu 10,000 yıl önce ortaya çıktı. Ama aslında 10,000 sene önce oluştu. aslında bu 10,000 yıl önce ortaya çıktı The Trip-2 2010 info-icon
by just traditional glaciation. Geleneksel bir buzullaşmayla. Bildiğin buzullaşmanın etkisiyle. geleneksel bir buzullaşmayla. The Trip-2 2010 info-icon
A big block of ice, say, a kilometer thick, Büyük bir buz bloğu bir kilometre kalınlığında... Büyük bir buz kütlesi, atıyorum, bir kilometre kalınlığında bir buz kütlesi Büyük bir buz bloğu bir kilometre kalınlığında, The Trip-2 2010 info-icon
would start to melt, and normally, ...erimeye başlayacak ve normalde... ...erimeye başladı ve doğal olarak... erimeye başlayacak, ve normalde, The Trip-2 2010 info-icon
the water would find tributaries and sort of... ...su bir tür sıvıdır. ...su akıp yolunu buldu, bir tür... su bir tür dökülen şey The Trip-2 2010 info-icon
Whoa! Look at that! Vay canına. Şuna bak. Oha! Şuna bak! Vay canına. Şuna bak. The Trip-2 2010 info-icon
The limestone was too frozen for the... Kalker donmuştu. Kalkerler öylesine donmuş ki... Kalker çok donmuştu, The Trip-2 2010 info-icon
All right. Don't talk. Tamam, konuşma. Anladım, daha fazla konuşma. Tamam,konuşma. The Trip-2 2010 info-icon
For the rivers to find a way through. Nehirlerin içinden bir yol bulmak için. Nehirlerin akacak bir yatak bulması için... Nehirlerin içinden bir yol bulmak için. The Trip-2 2010 info-icon
Stop talking. Konuşmayı kes. Kes konuşmayı. Konuşmayı kes. The Trip-2 2010 info-icon
Yeah, but I'm just sharing a bit of information. Evet ama sadece birazcık bilgi paylaşıyorum. İyi de yalnızca biraz bilgi paylaşıyorum. Evet ama sadece birazcık bilgi paylaşıyorum. The Trip-2 2010 info-icon
You ought to... Öyle olmalı. Senin... Öyle olmalı. The Trip-2 2010 info-icon
I don't want to listen to you all the time. Sürekli seni dinlemek istemiyorum. The Trip-2 2010 info-icon
I don't want to listen to you all the time, Sürekli seni dinlemek istemiyorum. Ben de sürekli seni dinlemek istemiyorum... Sürekli seni dinlemek istemiyorum. The Trip-2 2010 info-icon
but you give me all that. Fakat sürekli yapıyorsun. ... ama sürekli konuşuyorsun. fakat sürekli yapıyorsun. The Trip-2 2010 info-icon
I've been absolutely silent all the way up here. Burada kesinlikle sessiz olmalıyım. Buraya gelene kadar gıkım bile çıkmadı! Burada kesinlikle sessiz olmalıyım. The Trip-2 2010 info-icon
I'm telling you something useful about what's made this... Sana bunun neyden olduğu hakkında faydalı bilgiler veriyorum. Ben sana bunun nasıl oluştuğu hakkında faydalı bir şey anlatıyorum... Sana bunun neyden olduğu hakkında faydalı bilgiler veriyorum. The Trip-2 2010 info-icon
Yeah, and I'd rather you didn't explain. Evet, ve anlatmamanı tercih ederim. Evet, keşke anlatmasaydın. Evet,ve anlatmamanı tercih ederim. The Trip-2 2010 info-icon
I'd rather look at it and appreciate it. Buna bakıp zevk almayı tercih ederim. Yalnızca ona bakmayı ve bunun tadına varmayı tercih ederdim. Buna bakıp zevk almayı tercih ederim. The Trip-2 2010 info-icon
You're just annoyed because you don't know about... Sinirlisin çünkü ne olduğunu bilmiyorsun. Sinirlendin çünkü bu konuda sen... Sinirlisin çünkü ne olduğunu bilmiyorsun. The Trip-2 2010 info-icon
It's annoying you that I know about... Bildiğim kadarıyla seni rahatsız ediyor. Benim bilip de senin bilmemen... Seni rahatsız ediyor, Bildiğim kadarıyla. The Trip-2 2010 info-icon
I'm not annoyed. I just want to look at it. Sinirli değilim. Sadece şuna bakmak istiyorum. Sinirlenmedim ben! Sadece izlemek istiyorum! Sinirli değilim. Sadece şuna bakmak istiyorum. The Trip-2 2010 info-icon
Just be... shush. Okay. All right. Sadece sessiz ol. Tamam anlaşıldı. Sadece, sessiz ol. Pekâlâ, anlaşıldı. Sadece sessiz ol. Tamam anlaşıldı. The Trip-2 2010 info-icon
I never thought you'd tell me to shush. Asla bana sus diyeceğini düşünmemiştim. Bana sessiz olmamı söyleyeceğin hayatta aklıma gelmezdi. Asla bana sus diyeceğini düşünmemiştim. The Trip-2 2010 info-icon
Christ. Tanrım! Yüce İsa. The Trip-2 2010 info-icon
Wow. Vay canına! Vay! Wow. The Trip-2 2010 info-icon
Five years have passed. Beş yıl geçti. Beş sene geçti. Beş yıl geçti. The Trip-2 2010 info-icon
Five summers with the length of five long winters, Beş uzun kış uzunluğunda beş yaz geçti. Uzun beş kış mevsimi gibi beş yaz, Beş uzun kış uzunluğunda beş yaz geçti. The Trip-2 2010 info-icon
and again I hear these waters Ve yine bu sesi duyuyorum. Ve yeniden şu sesleri duyuyorum. ve yine bu sesi duyuyorum The Trip-2 2010 info-icon
rolling from their mountain springs with soft inland murmur. Yumuşak adanın mırıltıyısla dağın derinliklerinden gelen... Kaynaklarından doğup yumuşak ve içten bir uğultu ile yuvarlanışını... yumuşak adanın mırıltıyısla dağın derinliklerinden gelen. The Trip-2 2010 info-icon
Oft in lonely rooms 'mid the din of towns and cities ...çoğu kez yalnızca odalarda, kasabanın gürültüsü ve şehirlerde. Şehrin gürültüsünün tam ortasında Sıklıkla yalnız odalarda Çoğu kez yalnızca odalarda, kasabanın gürültüsü ve şehirlerde. The Trip-2 2010 info-icon
I have owed to them in times of weariness sensations sweet. Onlara binlerce kez borçluyum, bana böyle güzel bir his verdikleri için. Yorgunluk zamanlarında duyulan o tatlı hissi onlara borçluyum. Onlara binlerce kez borçluyum, bana böyle güzel bir his verdikleri için. The Trip-2 2010 info-icon
You know where that was written? Bunun nerede yazıldığını biliyor musun? The Trip-2 2010 info-icon
Tintern Abbey, Wales. Tintern Abbey, Galler. Tintern Abbey, Galler'de. Tintern Abbey, Galler. The Trip-2 2010 info-icon
I know. That's why I asked you. Biliyorum. Bu yüzden sana sordum. Biliyorum. O yüzden sordum ya zaten. Biliyorum. Bu yüzden sana sordum. The Trip-2 2010 info-icon
[in high pitched voice] Oft in lonely rooms Odalar da... Sıklıkla yalnız odalarda Odalarda yalnızca The Trip-2 2010 info-icon
'mid the din of towns and cities ...kasabanın gürültüsü ve şehirden uzak... Şehrin gürültüsünün tam ortasında kasabanın gürültüsü ve şehirden uzak The Trip-2 2010 info-icon
I have owed to them in hours of weariness... Buna yorulmadan saatlerce bakabilirim. Yorgunluk zamanlarında duyulan o tatlı hissi... Buna yorulmadan saatlerce bakabilirim. The Trip-2 2010 info-icon
  • ««
  • «
  • …
  • 172973
  • 172974
  • 172975
  • 172976
  • 172977
  • 172978
  • 172979
  • 172980
  • 172981
  • 172982
  • …
  • »
  • »»
Kısıtlı Mod:   
  • Katkıda Bulun
  • Hakkımızda
  • Sorumluluk Reddi
  • İletişim