Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 172979
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
You're spoiling it. You're spoiling it. | Bunu berbat ediyorsun. Bunu berbat ediyorsun. Mahvediyorsun. Mahvediyorsun. Bunu berbat ediyorsun. Bunu berbat ediyorsun. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Why do you have to do it in that voice? | Neden o seste yapıyorsun ki? Ne demeye bunu bu ses tonunda yapıyorsun? Neden o seste yapıyorsun ki? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Come on. Let's head on up. | Hadi. Kafa dinleyelim mi? Haydi. Yukarıya çıkalım. Hadi. Kafa dinleyelim mi? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Where? | Nerede? Nereye? Nerede? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Up there. | Yukarıda. Karşı tepeye. Yukarıda. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
It's too dangerous. | Bu çok tehlikeli. Çok tehlikeli çünkü. Bu çok tehlikeli. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
You've just got to make sure you've got secure footing. | Güvenli ayakkabıların olduğundan emin olmalısın. Yalnızca adımına dikkat etmen yeterli. Güvenli ayakkabıların olduğundan emin olmalısın. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
They've got hats and backpacks. | Onların şapkaları ve sırt çantaları var. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
The backpack makes it harder. | Sırt çantası bunu zorlaştırıyor. Sırt çantası işi daha da zorlaştırır. Sırt çantası bunu zorlaştırıyor. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I sometimes get, like, a fluttery heart, | Bazen kalbim çarpıntı yapıyor. Bazen, kalbimde çarpıntı varmış gibi gelir bana. Bazen kalbim çarpıntı yapıyor. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
like, an arrhythmic heartbeat, and I've got it now. | Ritim dışı kalp atışı gibi ve şimdi de öyle oluyor. Kalp atışlarımda ritimsizlik.Şu anda da var o çarpıntı. ritim dışı kalp atışı gibi ve şimdi de öyle oluyor. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I get it when I'm stressed. | Stresli olduğumda oluyor. Stres altında kalınca oluyor. Stresli olduğumda oluyor. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
All right. Well, I'm going that way. | Pekâlâ. Peki, buradan gidiyorum. Pekâla. Neyse, ben gidiyorum o tarafa. Pekâlâ. Peki,buradan gidiyorum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I'll be about a couple of hours, right? | Birkaç saat içinde oradayım tamam mı? Birkaç saate dönmüş olurum, tamam mı? Bir kaç saat içinde oradayım tamam mı? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
How long? | Kaç saat? Ne zamana? Ne kadar | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Two hours. Two hours? | İki saat. İki saat mi? İki saat. İki saat? İki saat. İki saat mi ? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah, if it gets to three, then mountain rescue. | Evet, eğer üç saat olursa, hemen arama kurtarma müdahele eder. Evet, baktın üç saat oldu, arama kurtarma ekibine ulaş. Evet,eğer üç saat olursa, hemen arama kurtarma müdahele eder. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
If you break your leg, don't come running to me. | Bacağını kırarsan, bana koşa koşa gelme. Ola ki bacağını kırarsan, bana koşa koşa geri dönme. Bacağını kırarsan, bana koşa koşa gelme. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Ha ha. Very good. | Ha ha. Çok güzel. Ha ha. Çok komik. Ha ha. Çok güzel. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Be careful. | Dikkatli ol. Dikkatli ol! Dikkatli ol. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Afternoon. Good afternoon. | Öğleden sonra. İyi öğleden sonralar. İyi günler. İyi günler. Öğleden sonra. İyi öğleden sonralar. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Lovely day. | İyi günler. Güzel bir gün. İyi günler. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Beautiful, yeah. | Güzel, tamam. Evet, güzel. Güzel,tamam. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Absolutely superb. | Kesinlikle harika. Kesinlikle mükemmel. Kesinlikle harika. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I know. It's magical. | Biliyorum, bu büyülü. Biiliyorum. Büyüleyici. Biliyorum,bu büyülü. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah, we're very fortunate today. | Evet, bugün çok şanslıyız. Evet, şanslıyız bugün. Evet, bugün çok şanslıyız. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Have you been here, around this area for a while, or... | Uzun zamandır burada mısınız? Daha önce hiç buralarda bulundun mu ya da... Uzun zamandır burada mısınız veya? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah, I'm aware of, you know... | Evet, farkındayım yani. Evet, nail olmuştum, bilirsin... Evet,farkındayım yani. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Oh, that's excellent. | Bu harika. Oh, harika. Bu harika. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
You know about the limestone a wee bit | Kalker hakkında zeki olmadan.. Kalkerler hakkında bilgin vardır azıcık Kalker hakkında zeki olmadan | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
without being clever. | ...bir çok şey biliyorsun. ...ukala görünmeyecek kadar... bir çok şey biliyorsun. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
So you'll know that it started off life in the Bahamas | Bu yüzden, Bahama'da ortaya çıktığını da bilirsin. Öyleyse, bunun ilk defa Bahamalar'da ortaya çıktığını da biliyorsundur. Bu yüzden,Bahama'da ortaya çıktığını da bilirsin. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
somewhere around that sort of line of latitude | Dünyanın etrafında bir enlemde... Oralardaki enlemlerde bir yerde. dünyanın etrafında bir enlemde | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
south of the equator. | ...ekvatorun güneyinde. Güney Ekvator'da. ekvatorun güneyinde. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Well, the land mass was part of Avalonia. | Peki kara kütlesi Avalonia'ydı. Büyük kara kitlesi Avalonia'nın bir parçasıydı. Peki kara kütlesi Avalonia'ydı. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
That's right, yeah. Yeah. | Doğru. Evet. Doğru diyorsun, evet. Evet. Evet doğru. Evet. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Which had joined onto Laurasia, of course, | Laurasia'ın üstüne katılan. Elbette... ... Ki o da Laurasia ile kaynaştı, elbette, Laurasia'ın üstüne katılan. elbette. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
and world famous Malham limestone pavement, | ...ve dünyada en ünlüsü Malham kireç taşı kaldırımı. bir de dünyaca ünlü Malham krateriyle... ve dünyada en ünlüsü Malham kireç taşı kaldırımı | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I suppose, you would describe it. | Tanımlayabileceğinizi düşünmüştüm. Bunu tarif edebileceğini varsayıyorum. Tanımlayabileceğinizi zannetmiştim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Malham Cove, it's in many, many textbooks. | Malham Cove, birçok metini var. Malham Cove, çok, pek çok kitapta geçer. Malham Cove, bir çok metini var. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
No, well aware of it. | Biiliyorum. Hayır, gayet bilgi sahibiyim hakkında. Hayır,biliyorum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
And photographs. Tremendous. | Ve fotoğraflar, muazzam. Ve tabi fotoğraflar. Heybetli! Ve fotoğraflar, Muazzam. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
The only disadvantage with limestone, | Kalkerin tek kötü noktası... Çok sert bir kaya olsa da, Kalkerin tek kötü noktası | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
although a very hard rock, | ...çok sert bir kaya olmasına rağmen... ve asfalt kaplı olup geri kalanı asfalt bazlı olsa da çok sert bir kaya olmasına rağmen | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
road wearing and all the rest of it, | ...aşınması ve geri kalanının... ...bir kraterin en zayıf yanı yol aşınması ve geri kalanı. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
coarse base stuff, it dissolves in weak acid, | ...sert bazı zayıf asitli çözeltileri çözmesi. asit içinde çözülmesidir. kaba baz şeyler, zayıf asidi çözer, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
and the acid derives from the water, | Asit de sudan türer. Ve asit de sudan oluşur. ve asit sudan türer, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
rainwater which combines with carbon dioxide | Yağmur suyuyla birleşen karbondioksit... Karbondioksit ile birleşen yağmur suyu yağmur suyuyla birleşen karbondioksit | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
in the atmosphere, and then the rain falls | ...atmosferde sonra da yağmura dönüşür. atmosfere girince yağmur damlalarına dönüşüp atmosferde, ve sonra yağmur yağar, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
onto the limestone, which is calcium carbonate. | Kalkerin üzerine kalsiyum Karbonata dönüştürür. kalkerlerin üzerine yağar.Ki onlar da kalsiyum karbonattır aslında. kalkerin üzerine Kalsiyum Karobanata dönüştürür. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah. | Evet. Doğru. Evet. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
And the features that we're looking at, | Baktığımız özellikler... Ve şu baktığımız yansımalar! Baktığımız özellikler, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
these linear features, begun as, basically, | ...bunlar aslında birinci derecede özellikler. Şu yatay yansımalar temel olarak... bunlar aslında birinci derecede özellikler | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
cracks in the rock as it lithified. | Kayalardaki çatlaklarda... ...kayalıkların arasındaki çatlakların değişime uğramasıyla başladı. kayalardaki çatlaklarda | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
That's right. Yeah. | Çok güzel. Doğru diyorsun, evet. Çok güzel. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
And of course, they've dissolved into the width | Ve elbette, evine doğru çözülürler Ve tabi onlar da dağılıp şu anda gördüğümüz gibi... Ve elbette, Evine doğru çözülürler | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
that we see today, as have the... | Bugün gördüklerimiz... ...genişlediler... Tabi bu sadece... bugün gördüklerimiz.. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
not only the longitudinal ones, the east west ones, same thing, | ...sadece uzunlamasına şeyler değil, enine göre de, aynı şey... ...boylamsal olanlar için söz konusu değil. Doğu batı, hepsi aynı. sadece uzunlamasına şeyler değil, enine göre de,aynı şey | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
but the features on the surface are, indeed, very famous indeed. | ...fakat yüzeydeki bu özellikler gerçekten çok mükemmel özellikler. Ama yüzeyde görülen karakteristik özellikler hiç şüphe yok ki bayağı ünlü. fakat yüzeydeki bu özellikler gerçekten çok mükemmel özellikler. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
You'll see a number of these little potholes. | Bu çukurlardan bir sürü göreceksiniz. Bir takım irili ufaklı derin çukurlar görebilirsin. Bu çukurlardan bir sürü göreceksiniz. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Oh, yeah. | Evet. He, he tamam. Evet. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
They are water solution holes known as rundkarren. | Onlar rundkarren olarak bilinen su çözeltisi delikleridir. Rundkarren diye de bilinen, suların açtığı akıntı delikleridir onlar. Onlar rundkarren olarak bilinen su çözeltisi delikleridir. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Yeah. | Evet. Hı hıh! Evet. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
The long features on the surface are the rillenkaren. | Yüzeydeki uzun özellikler rillenkarendir. Yüzeydeki uzun yapılara rillenkaren denir. Yüzeydeki uzun özellikler rillenkarendir. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Fantastic. It's fascinating stuff. | Harika. Çok büyüleyici bir şey. Manyak. Manyak bir şeymiş bu. Harika. Çok büyüleyici bir şey. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Okay, I'll be on my way. | Tamam, ben yolumdayım. Tamam, ben kendi yoluma gideyim. Tamam,ben yolumdayım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Righto. Thanks. Cheerio. | Tamam. Teşekkürler, güle güle. Tammam. Sağ ol. babbay! Tamam. Teşekkürler,güle güle. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Here we are. The Yorke Arms. | Hadi. The Yorke Kolları. İşte geldik. The Yorke Arms. Hadi The Yorke Kolları. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Wonderful. | Harika. Olağanüstü! Harika. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Wow. | Vay canına! Wow. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
This is your room, sir. | Odanız burası efendim. Burası sizin odanız efendim. Odanız burası efendim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Oh, beautiful. Yeah. | Güzel. Oh, güzelmiş. Evet. Güzel. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Oh, it's lovely. | Çok güzel. Oh, çok sevimli. Çok güzel. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
The bathroom is just over there. | Banyo şurada. Banyo, ileride. Banyo şurada. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Oak. Nice oak. | Harika. Meşe. Güzel meşe. Harika. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
If you need anything, we'll be in reception. | Eğer bir şeye ihtiyacınız olursa telefon açık. Herhangi bir şeye ihtiyacınız olursa biz resepsiyonda olacağız. Eğer bir şeye ihtiyacınız olursa resepsiyonda olacağız. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Okay, can you get phone reception around here? | Kullanabileceğim bir telefon var mı? Peki, burada telefonlar çekiyor mu acaba? Resepsiyonda kullanabileceğim bir telefon var mı? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
No, I'm sorry, but if you go along the lake, | Maalesef, üzgünüm. Fakat göl boyunca gidiyorsanız. Hayır, üzgünüm. Ama göl boyunca ilerlerseniz... Maalesef,üzgünüm. fakat göl boyunca gidiyorsanız. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
you can have some reception there. | Orada telefon bulabilirsiniz. ...belki orada sinyal alabilirsiniz. orada resepsiyon bulabilirsiniz. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Great. Lovely. Okay. Okay. | Pekâlâ. Tamam. Harika. Güzel. Tamamdır. Peki. Harika,güzel,tamam. Okay. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Hey. Hey. | Selam. Selam. Selam! Selam! Selam. Selam. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Where have you been? | Nerelerdeydin? Nerelerdeydin sen? Nerelerdeydin?? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I called you four times last night. | Dün gece dört kere aradım. Seni dün gece tam dört kez aradım. Dün gece dört kere aradım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
You didn't call me back. | Bana geri dönmedin... Geri dönüş yapmadın. Bana geri dönmedin.. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I know, honey. | Biliyorum, canım. Biliyorum, tatlım. Biliyorum,canım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Listen... look... | Dinle... Bak.. Dinle... Bak... Dinle...Bak.. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
These restaurants that you've picked are great places, | Seçtiğin restoranlar gerçekten harika. Buradaki seçtiğin restoranlar gerçekten de harika, Seçtiğin restaurantlar harika yerler. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
but the phone reception sucks. | Fakat telefonları berbat. ama hiç telefon çekmiyor... fakat resepsiyon telefonu berbat. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
It's really bad. | Gerçekten kötü. Hiç... Gerçekten kötü. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Have you been doing drugs? | Uyuşturucu alıyor musun? Uyuşturucu hap filan mı alıyordun yoksa? Uyuşturucu alıyor musun? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
No, of course not. | Elbette hayır. Tabiki hayır. Elbette hayır. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
Look, if you couldn't get me, I was... | Bak, eğer bana ulaşamadıysan. Bak, bana ulaşamasaydın, ben... Bak,eğer bana ulaşamadıysan. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
You know where I am right now? I'm in a field. | Şu an nerede olduğumu biliyor musun? Kırdayım. Şu anda nerede olduğumu biliyor musun? Açık bir arazideyim. Şuan nerede olduğumu biliyor musun? Kırdayım. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
It's a very beautiful field. | Çok güzel bir kır. Çok güzel bir arazi. çok güzel bir kır. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
It's really gorgeous, | Gerçekten muaazzam. Gerçekten göz kamaştırıcı, Gerçekten muaazzam, | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
but, you know, I can't really enjoy it. | Ama biliyor musun, hiç keyif alamıyorum. ama biliyorsun ki bundan tam olarak zevk alamıyorum. fakat biliyor musun hiç keyif alamıyorum. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
I'm with a short Welsh man who does impressions. | Taklit yapan Galli bir adamla birlikteyim. Milleti taklit eden, bücür Galli bir adamla birlikteyim. Taklit yapan Galli bir adamla birlikteyim. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
So are there lots of pretty Northern waitresses up there? | Yani, orada birçok güzel Kuzeyli kadın garson da var mı? Öyleyse orada bir sürü kuzeyli güzel garsonlar mı var? Yani,orada bir çok güzel Kuzeyli kadın garson da var mı? | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
No, there's no beautiful Northern waitresses. | Hayır, hiç güzel Kuzeyli kadın garson yok... Hayır. Burada kuzeyli ve güzel garsonlar yok. Hayır,hiç güzel Kuzeylikadın garson yok... | The Trip-2 | 2010 | ![]() |
They're all Spanish or Polish or from somewhere. | Onlar İspanyol ve Polonyalılar ve dünyanın diğer yerlerinden. Hepsi İspanyol ya da Polonyalı... Onlar İspanyol ve Polonyalılar ve dünyanın diğer yerlerinden. | The Trip-2 | 2010 | ![]() |