Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 166832
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
The car is federal, sir. A.T.F. That's right. | Araba federal efendim. ATF. Bu doğru. Federal araç, efendim. ATF. Doğru. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Federal agent. | Federal ajan. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Federal prisoner. Back in the car! | Federal mahkum. Arabaya dön! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
You are interfering with a federal investigation. | federal bir araştırmayı bölüyorsunuz. Federal soruşturmayı engelliyorsunuz. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Move your asses! | Kıçlarınızı kaldırın! Kıpırdayın! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Give this to him and walk away. | Bunu ona ver ve yürü git. Bunu ona ver ve git. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Hey. If you try to run this time, | Bu sefer de kaçmaya kalkarsan... Yine kaçmaya yeltenirsen... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I'm gonna put a bullet in part of the ass you really need. | Kıçının tam ihtiyacı olan kısmına kurşunu isabet ettiririm. ...kıçının gerekli olan bir kısmına bir kurşun sıkacağım. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
So you like the merch? | Malı beğendin mi? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
The merch? The merch. | Mal? Mal. Malı mı? Malı. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Well, you know, there are days | Şey, bilirsiniz... Sevdiğim gün olur... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
that I like it and days that I don't. | Bazı günler vardır sevdiğim... bazı günler de sevmediğim. ...sevmediğim gün olur. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
It depends. I'm on the fence. | Değişiyor. Değişir. Kararsızım. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Do you like the merchandise, Turk? Yes, I do... | Malı beğendin mi Türk? Evet beğendim. Malı beğendin mi, Türk? Evet, beğendim... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
like the merchandise. | Malı beğendim. ...bu malı. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I, uh... thanks for asking. | Ben... Sorduğunuz için teşekkürler. Sorduğun için sağ ol. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
So there's gonna be 20 grand in there, right? | Orada 20 bin olacak, değil mi? İçinde yirmi bin var, değil mi? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
In the bag. Come on. | Çantada. Hadi. Torbada. Hadi. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Good first step. We'll be in touch. | İlk adım için iyi. Bağlantıya geçeceğiz. İlk adım tamam. Haberleşeceğiz. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
And, uh, one more thing, Turk... | Ve bir şey daha Türk... Bir şey daha var, Türk... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
No more fruitcake stuff, okay? | Bir daha saçma sapan işler olmasın, tamam mı? ...artık saçmalamak yok, tamam mı? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Sure. Good. Goodbye. | Pekala. Güzel. Hoşçakal. Tabii. Güzel. Güle güle. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Why? I'm not done with you yet. | Neden? Seninle henüz işim bitmedi. Neden? Seninle işim bitmedi. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
You said I was done. I lied. I do that. | Ama bittiğini söylemiştin. Yalan söyledim. Bunu hep yaparım. Bittiğini söylemiştin. Yalan söyledim. Bazen yaparım. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Now get up. Get in the car. No. | Şimdi kalk. Arabaya bin. Hayır. Şimdi, kalk. Arabaya bin. Olmaz. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Hey... don't make me chase you. | Hey... Şimdi kendini kovalatma! Peşinden koşturma. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I'm tell... | Bak sana söy... Diyorum ki... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Hey! Stop! | Hey! Durun! Hey! Dur! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Stop! Help me! | Durun! Yardım edin! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Hey! Help! | Hey! İmdat! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
You're under arrest. Hands on the car. | Tutuklusun! Ellerini arabanın üzerine koy. Tutuklusun. Ellerini arabanın üstüne koy. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
On the car! | Arabanın üzerine! Arabanın üstüne! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Who the hell is this guy? | Bu herif de kim? Bu adam da kim? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Run that. | Ara bakalım. Araştır. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
He's international. | Uluslararası birisi. Uluslararası suçlu. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Ow! Watch your head. | Kafana dikkat et. Başına dikkat et. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Okay, that's it. I am writing a letter. | Pekala, bu kadar. Bir mektup yazacağım. Tamam, bu kadar yeter. Dilekçe vereceğim. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Number 3. Number 3. | 3 numara. 3 numara. Üç numara. Üç numara. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Three, step forward. Three, that's you. | Üç. İleri adım at. Üç, sensin. Üç, öne çık. Üç, sensin. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
That's him. You sure? | Bu o. Emin misiniz? Bu o. Emin misin? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I'll never forget that face. | Bu suratı asla unutmam. Bu suratı unutamam. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
All right, thank you. You can go. Excuse me. | Pekala. Teşekkürler. Gidebilirsiniz. Afedersiniz. Peki, sağ olun. Gidebilirsiniz. Kusura bakmayın. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I'd like to speak to whoever's in charge, please. | Buranın yetkisiliyle görüşmek istiyorum, lütfen. Yetkiliyle görüşmek istiyorum, lütfen. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
All right, number 3, stay. The rest can go. | Pekala, 3 numara. Kal. Diğerleri gidebilir. Tamam, üç numara kalsın. Kalanı gidebilir. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Boy, sometimes you just have to speak up. | Oğlum, bazen sadece konuşmak yetebiliyor. Bazen sesini yükseltmen gerekiyor. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Are you in charge here? Yes, I am. | Buradan siz mi sorumlusunuz? Evet, benim. Yetkili siz misiniz? Evet, benim. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Oh, boy, have I been waiting to talk to you. | Oh oğlum. Sizinle konuşmak için bekliyordum ben de. Sizinle konuşmak için can atıyordum. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Really? My name is Andy Fiddler. | Gerçekten mi? Adım Andy Fiddler. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I'm in dental supply sales, and believe you me, | Diş ürünleri satıyorum. Ve inanın bana... Diş ürünleri piyasasındanım ve inanın ki... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I never thought I'd be standing here in a police station | Burada, bir polis istasyonunda olacağım hiç aklıma gelmezdi. ...tamponumda bir kurşunla, bir karakolda... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
with a bullet wound in the keister. Hmm. | Hatta kıçımda bir kurşunla... ...bulunacağım aklımdan bile geçmezdi. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
But I am extremely upset with this man here, | Ama buradaki adam konusunda son derece üzgünüm... Ama bu adam nedeniyle çok üzgünüm... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
and I must confess with your whole operation in general, | ..itiraf etmeliyim ki, buradaki bütün bu olan bitenler... ...ve bu operasyonla ilgili söyleyeceğim şudur ki,... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
because quite frankly, I have nothing to do with any of this. | ...benim bunlarla hiç alakam yok. ...benim bu işlerle hiçbir ilgim bulunmamaktadır. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Well, that's not what it looks like, Mr. Keister. | Hiç de öyle görünmüyor Bay Keissler. Öyle görünmüyor, Bay Tampon. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
The weapon you used in the diner, | Lokantada kullandığınız silah... Restoranda kullandığınız silah... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
stolen from A.T.F.'s vault. | ...bizim depomuzdan çalınmış. ...ATF'nin kasasından çalındı. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
The gun you're robbing the cashier with. | Kasayı soyduğunuz silah. Kasayı soymak için kullandığınız silah. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Oh, no no no no. No no, there's no robbing. | Oh, hayır hayır. Ben soygun yapmıyordum. Yok, yok, yok. Hayır, soygun falan yok. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I'm not robbing. You see, although I can certainly see | Soymuyordum. Görüyorsunuz, aslında ben de görebiliyorum... Soygun yapmıyorum. Gerçi bu izlenime... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
how you'd get that impression. | ...ilk bakışta öyle anlaşılıyor. ...nereden kapıldığınızı anlayabiliyorum. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
We also got a red notice from Interpol when we ran your name. | Ve Interpol'den aranıyormuşsunuz. İsminizi aradığımızda gördük. Ayrıca isminizi tarattığımızda Interpol'ün sizi kırmızı bültenle aradığı ortaya çıktı. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
There's an outstanding warrant for your arrest. | Sizi yakalayanı da iyi bir ödül bekliyor. Ve ayrıca acilen tutuklanma emri var. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
What? Istanbul, Turkey ring any bells? | Ne? Istanbul, Türkiye. Hatırladınız mı? Ne? İstanbul, Türkiye. Bir şey çağrıştırdı mı? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Oh. Oh, yes. | Oh. Oh, evet. Evet. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
It does ring some bells, | Hatırlatıyor tabi ki. Bir şeyler çağrıştırdı... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
and believe it or not, there is a perfectly reasonable explanation | Ve ister inanın ister inanmayın, bunun bir açıklaması var. ...ve ister inanın, ister inanmayın, bunun çok mantıklı bir... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
for that, and you will find it very funny, | Ve çok komik bulacaksınız. ...açıklaması var ve çok komik bulacaksınız... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
'cause it's quite a story. Tell it on the way. | Çünkü harika bir hikaye. Yolda anlatırsın. ...çünkü ilginç bir hikaye. Yolda anlatın. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Place your left hand here. So I took the family to Europe | Sol elini buraya koy. Sonra aileyi Avrupa'ya götürdüm. Sol elinizi buraya koyun. 98 yılı yazında, ailemle... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
in the summer of '98, and one of our stops was Istanbul, in Turkey... | 98 yazında, duraklarımızdan birisi de İstanbul, Türkiye idi. ...Avrupa'ya geziye çıktık ve göreceğimiz yerlerden biri de İstanbul, Türkiye'ydi... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
a must see if you've never been. | Görülmesi gereken biryer. Eğer henüz görmediyseniz... ...gitmediyseniz, mutlaka görmelisiniz. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Anyhoo, my wife has this thing about... Yo, Vann, phone call. | Herneyse, karımda şu şeylerden vardı... Vann, telefon sana. Neyse, karımın İran halılarına... Vann, telefon sana. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
...Persian rugs. Okay, I'm not a complainer, | ...İran halısı. Pekala, şikayet etmiyorum... ...karşı bir zaafı var. Tamam, şikayetçi değilim... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
but that officer was very abusive. | ...ama bu memur çok sert. ...ama şu polis memuru çok ayartıcı. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I mean, not only was he physically violent, | Demek istediğim, sadece fiziksel anlamda sert değil... Yani, fiziksel şiddetle kalmıyor... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
but... but more disturbing to me, he... he was just rude. | ...beni daha çok rahatsız eden. ..o...sadece çok kaba. ...beni daha çok rahatsız eden kabalığı. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Vann. Your daughter wants to know | Vann. Kızın öğrenmek istiyor... Vann. Kızın, bu gece... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
if you're coming to her recital tonight. | ...onun resitaline gelecek misin? ...resitale gelecek misin, merak ediyor. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Oh you know, I can't. | Biliyorsun, gelemem. Gelemem. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Uh, I'm in the middle of something right now. | Şu anda bir işin ortasındayım. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Um, I gotta go. Would you tell her for me? | Gitmeliyim. Benim yerime sen söyler misin? Kapatmalıyım. Benim yerime söyler misin? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
You need to tell her. | Senin söylemen gerekecek. Senin söylemen gerek. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
So when we got back to the hotel, | Otele geri döndüğümüzde... Otele döndüğümüzde... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
we discovered the rug is too big for the suitcase. | ...halının çantalara sığmadığını fark ettik. ...halının, valizlere sığmayacağını anladık. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
So we decided to leave the rug at the hotel | Halıyı otelde bırakmaya karar verdik. Halıyı otelde bırakmaya... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
to be sent to us when we got back home. | Eve bizim için postalamaları için. ...ve eve döndüğümüzde gönderilmesine karar verdik. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
So we finally get home, but we never got the rug. | Sonunda eve dönmüştük... ama halı bize ulaşmamıştı. Nihayet eve vardık, ama halı gelmedi. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Long story short, we get a letter from the hotel | Uzun lafın kısasır, otelden bir mektup aldık... Uzun lafın kısası, otelden bir mektup aldık. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
that said the rug had been seized at Customs. | ...halının gümrükte takıldığını söylüyorlardı. Halıya gümrükte el konulduğunu yazıyordu. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Now evidently this rug had been stolen. | Ardından da, halının çalıntı olduğunu öğrendik. Anlaşılan halı çalıntıymış. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
It was a 1,000 year old prayer rug, | 1000 yıllık namaz halısıymış. Bin yıllık bir seccadeymiş... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
and... and it was stolen, but how was I to know? | Ve... çalıntıymış. Nereden bilebilirdim ki? ...ve çalıntıymış ama ben nereden bilebilirdim ki? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
I didn't know, and I'm the one that's out $230. | Bilmiyordum ve onu 230 dolara alan da bendim. Bilmiyordum, ve 230 dolar zararda olan benim. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Yeah, it was all very innocent, as I'm sure | Ve gördüğünüz gibi, herşey oldukça masumca gelişti... Evet, hepsi masumaneydi, eminim ki... | The Man-1 | 2005 | ![]() |
you can now understand. I see. | ...sanırım artık anlıyorsunuz. Anlıyorum. ...artık anlamışsınızdır. Anlıyorum. | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Lock him up. What? | Kilitleyin onu. Ne? Nezarete atın. Ne? | The Man-1 | 2005 | ![]() |
Let's go. Get him out of here! | Gidelim. Çıkarın onu buradan! Gidelim. Götür onu buradan! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
What? Wait a minute. Wait a minute! | Ne? Bekleyin bir dakika. Bekleyin! Ne? Bir dakika. Bir dakika! | The Man-1 | 2005 | ![]() |
This way. I have done nothing wrong! | Buradan. Ben yanlış birşey yapmadım. Bu taraftan. Yanlış bir şey yapmadım! | The Man-1 | 2005 | ![]() |