Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 165034
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
I can't protect these guys if they're breaking the law. | Kanunu ihlal ediyorlarsa, bu adamları koruyamam. Yasaları çiğnemeye devam edeceklerse bu herifleri daha fazla koruyamam. Yasaları çiğnemeye devam edeceklerse bu herifleri daha fazla koruyamam. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Hey, I tried. Anybody could see the choices I had. | Ama denedim. Herkes yaptığım şeyleri görüyor. Denedim ama. Kim olsa içinde olduğum durumu anlardı. Denedim ama. Kim olsa içinde olduğum durumu anlardı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I did my best for ADM. You don't see them here in the chair. | ADM için elimden geleni yaptım. Burada onlar yok, ben varım. ADM için elimden geleni yaptım. Burada sandalye oturan onlar değil. ADM için elimden geleni yaptım. Burada sandalye oturan onlar değil. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Hey, how'd I do? | Yapabildim mi? Nasıldım? Nasıldım? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mark, we have some problems. | Mark bir kaç problemimiz var. Mark, birkaç sorunumuz var. Mark, birkaç sorunumuz var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Wait a minute. I was looking at the thing. The needle didn't even move. | Bekleyin bir dakika. O şeye bakıyorum. İğne bir kere bile kıpırdamadı. Dur biraz. Gözüm hep iğnedeydi. Hiç oynamadı bile. Dur biraz. Gözüm hep iğnedeydi. Hiç oynamadı bile. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mark, you don't know how to read a polygraph. | Mark, sen bir poligrafı okumayı bilmiyorsun. Mark, poligrafın nasıl analiz edildiğini sen bilemezsin. Mark, poligrafın nasıl analiz edildiğini sen bilemezsin. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Well, first of all, they're not 100 percent accurate. | Her şeyden önce, %100 düzgün çalışıyor diyemezsiniz. Öncelikle, doğruluk oranı yüzde yüz değil. Öncelikle, doğruluk oranı yüzde yüz değil. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mark, you splattered the walls with ink. | Mark, bütün duvarlar mürekkep olmuş. Mark, tüm kağıtları mürekkebe boyadın. Mark, tüm kağıtları mürekkebe boyadın. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Come on. Extortionists just don't leave their name and number, then go away. | Hadi ama. Zorbalar adlarını ve numaralarını yazıp öylece gitmezler. Hadi ama. Hiçbir zorba, adını ve numarasını bırakmadan çekip gitmez. Hadi ama. Hiçbir zorba, adını ve numarasını bırakmadan çekip gitmez. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I know it's tough... | Biliyorum, için içini yiyor... Tüm bunları içine atmanın... Tüm bunları içine atmanın... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...keeping it all bottled up inside, keeping it a secret. | ...bu sırrı saklamak çok zor. ...bir sır olarak tutmanın zorluğunu biliyorum. ...bir sır olarak tutmanın zorluğunu biliyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
But there's only one good choice for you. That's all there's ever been. | Ama senin için daha iyi bir seçenek var. Bugüne kadar olanların en iyisi. Ama senin için tek bir seçenek var. Başka hiçbir çıkar yol yok. Ama senin için tek bir seçenek var. Başka hiçbir çıkar yol yok. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
There's something you're not telling us... | Bize söylemediğin bir şey... Bizden sakladığın, bize anlatmadığın bir şeyler olabilir ama... Bizden sakladığın, bize anlatmadığın bir şeyler olabilir ama... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...but the only way to protect yourself is to be completely honest. | ...var ama kendini korumanın en iyi yolu tamamen dürüst olmak. ...kendini korumanın tek yolu bize karşı dürüst olmandan geçiyor. ...kendini korumanın tek yolu bize karşı dürüst olmandan geçiyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
You realize... | Bunların hepsi... Tüm bunların... Tüm bunların... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...that this can all be used against you in a court of law. | ...mahkemede aleyhine kullanılabilir. ...mahkemede aleyhine kullanılacağının farkındasındır. ...mahkemede aleyhine kullanılacağının farkındasındır. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I'll have to write it all up, and you'll have to sign it. | Hepsini yazacağım ve sen de imzalayacaksın. Hepsini bir kağıda dökeceğim ve sen de imzalayacaksın. Hepsini bir kağıda dökeceğim ve sen de imzalayacaksın. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We're going to find out what's going on, Mark. | Ne olup bittiğini bulacağız, Mark. Neler döndüğünü ortaya çıkartacağız, Mark. Neler döndüğünü ortaya çıkartacağız, Mark. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
You're not leaving this room until you tell us what's going on. | Neler döndüğünü söylemeden bu odadan ayrılmıyorsun. Bize ne olduğunu anlatana kadar bu odadan dışarı adım atamazsın. Bize ne olduğunu anlatana kadar bu odadan dışarı adım atamazsın. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
So before you answer any more questions... | Sorularıma cevap vermeden önce... Bu yüzden, diğer sorulara cevap vermeden önce... Bu yüzden, diğer sorulara cevap vermeden önce... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...I want you to think about Ginger... | ...Ginger'ı, aileni ve kariyerini... ...senden Ginger'ı, aileni ve kariyerini... ...senden Ginger'ı, aileni ve kariyerini... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...and your family, and your career. | ...düşünmeni istiyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
What happened with Nakawara? | Nakawara ile ne oldu? Nakawara ile neler yaşandı? Nakawara ile neler yaşandı? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Is there a mole? | Bir köstebek var mı? Bir muhbir var mı? Bir muhbir var mı? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Well, yeah, I think there has definitely been a mole, before, at ADM. | Evet, ADM'de önceleri kesinlikle bir köstebek vardı. Evet, bana kalırsa ADM'de kesinlikle bir muhbir vardı, yani önceden. Evet, bana kalırsa ADM'de kesinlikle bir muhbir vardı, yani önceden. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I made it up. Jesus, Mark. | Ben uydurdum. Tanrım, Mark. Hepsini uydurdum. Tanrı aşkına, Mark. Hepsini uydurdum. Tanrı aşkına, Mark. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I had to. | Uydurmak zorundaydım. Zorundaydım. Zorundaydım. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Look, we've had problems with viruses at the plant... | Bakın, tesiste şu virüs yüzünden problem yaşıyorduk... Bak, virüslerle ilgili bir sorunumuz var... Bak, virüslerle ilgili bir sorunumuz var... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...and we're way behind our projections. | ...ve hedeflerimizin oldukça gerisindeydik. ...ve tahminlerimizin oldukça gerisinde kaldık. ...ve tahminlerimizin oldukça gerisinde kaldık. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Dwayne is thinking about shutting us down and everybody's looking to me. | Dwayne bizi kapatmayı düşünüyordu ve herkes gözümün içine bakıyordu. Dwayne işi durdurmayı düşünüyor ve herkes bunu düzeltmem için gözümün içine bakıyor. Dwayne işi durdurmayı düşünüyor ve herkes bunu düzeltmem için gözümün içine bakıyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It's all "Blame it on Whitacre." That's how it is over there. | ''Whitacre'nin suçu'' herkes böyle bakıyordu bana. "Tüm suç Whitacre'ın" der gibiler. Orda bana yapılan bu. "Tüm suç Whitacre'ın" der gibiler. Orda bana yapılan bu. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We're talking about my job here. | Burada işimden bahsediyoruz. Burada işim söz konusu. Burada işim söz konusu. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I came all the way over from Europe, relocated my family. They made me a VP. | Ailemle beraber Avrupa'dan o kadar yol geldim, ve beni Başkan Yardımcısı yaptılar. Avrupa'dan o kadar yol geldim, ailemi... Avrupa'dan o kadar yol geldim, ailemi... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Uh... Uh... What about the price fixing? It isn't over, is it? | Ya fiyat belirleme olayı? Bitmedi değil mi? Peki ya fiyat belirleme? Sona ermedi, değil mi? Peki ya fiyat belirleme? Sona ermedi, değil mi? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I mean, there's no new attitude, right? | Yani, yeni politika falan yok, değil mi? Yani, yeni bir durum yok değil mi? Yani, yeni bir durum yok değil mi? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It's been going on as recently as three weeks ago. Nothing's changed. | 3 hafta önce nasılsak şimdi de öyle, değişen bir şey yok. 3 hafta öncekiyle aynı şekilde devam ediyor. Hiçbir değişiklik yok. 3 hafta öncekiyle aynı şekilde devam ediyor. Hiçbir değişiklik yok. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It's not just lysine. It's citric, it's gluconate... | Sadece lisin de değil, sitrik, glukonat... Konu sadece lizin değil. Sitrik var, glukonat var... Konu sadece lizin değil. Sitrik var, glukonat var... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
A guy left the company because he wouldn't do it. He was forced out. | Bir adam yapamadığı için işten ayrıldı. Onu gitmeye zorladılar. Bu işi beceremediği için şirketten ayrılan bir adam bile var. Kovulmuş biri. Bu işi beceremediği için şirketten ayrılan bir adam bile var. Kovulmuş biri. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The gluconate guy, he's out of a job. | Adamı uçurdular, işsiz kaldı. Glukonat adam. Bir işi bile yok. Glukonat adam. Bir işi bile yok. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I met with the guys from Ajinomoto just last month in Chicago. | Ajinomoto'da çalışan adamlarla daha geçen ay Chicago'da tanıştım. Daha geçen ay Chicago'da Ajinomoto'dan birileriyle tanıştım. Daha geçen ay Chicago'da Ajinomoto'dan birileriyle tanıştım. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The whole point was to actually set volume levels. | Önemli olan şey iş hacimlerini eşitlemekti. İşin aslı, önemli olan üretim miktarını ayarlayabilmek. İşin aslı, önemli olan üretim miktarını ayarlayabilmek. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
You set the volume levels, determine what the market is... | Hacimleri eşitlersin, piyasanın nasıl olduğuna bakarsın... Üretim miktarını ayarlarsın, piyasaya karar verirsin, sonrada... Üretim miktarını ayarlarsın, piyasaya karar verirsin, sonrada... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...and then you figure out workable prices. We got another meeting next month. | ...ve sonra da fiyatları belirlersin. Gelecek ay bir toplantımız daha var. ...makul fiyatlar belirlersin. Önümüzdeki ay bir toplantımız daha var. ...makul fiyatlar belirlersin. Önümüzdeki ay bir toplantımız daha var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
If there's anything else you want to add, now is the time. | Eklemek istediğin başka bir şey varsa şimdi tam zamanı. Söyleyecek başka bir şeyin varsa, şimdi tam vakti. Söyleyecek başka bir şeyin varsa, şimdi tam vakti. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Seven thirty a.m., March 17th... | 07.30, 17 Mart... Saat sabah 7:30, 17 Mart,... Saat sabah 7:30, 17 Mart,... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...1993. | ...1993. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I have parked the car. I am approaching the entrance to the office. | Arabayı park ettim, ofis girişine doğru gidiyorum. Arabamı park ettim ve şirket girişine yaklaşıyorum. Arabamı park ettim ve şirket girişine yaklaşıyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Entrance breached. | Girişe ulaşıldı. Giriş geçildi. Giriş geçildi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Terrance Wilson. President of our corn businesses. | Terrence Wilson. Mısır işlerimizin başkanı. Terrance Wilson. Mısır işimizin başkanı. Terrance Wilson. Mısır işimizin başkanı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Did our friend from Japan call last night? | Japonya'daki arkadaşımız dün gece aradı mı? Dün gece Japon dostumuz aradı mı? Dün gece Japon dostumuz aradı mı? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
No, he wasn't in. | Hayır aramadı. Hayır, arayan olmadı. Hayır, arayan olmadı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Well, I spoke with Mimoto and he is pissed. | Ben Mimoto ile konuştum, çok kızmış. Mimoto'yla konuştum da kendisi oldukça sinirlenmiş. Mimoto'yla konuştum da kendisi oldukça sinirlenmiş. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
He says there will be no peace in lysine... | Üretimi söz verdiğimiz değerlere... Lizin konusunda üretimi söz verdiğimiz... Lizin konusunda üretimi söz verdiğimiz... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...until we bring production down to the levels we promised. | ...indirmezsek lisin piyasasında huzur olmayacakmış. ...miktara çekmediğimiz sürece bir anlaşma olmayacağını söylüyor. ...miktara çekmediğimiz sürece bir anlaşma olmayacağını söylüyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Well, in '92, we did exactly what we told him we would do in terms of volume. | 92'de iş hacmi konusunda ona verdiğimiz sözlerin hepsini tuttuk. 92 yılında tam olarak ona söylediğimiz miktarda üretim yaptık. 92 yılında tam olarak ona söylediğimiz miktarda üretim yaptık. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Exactly. Now, no promise. | Tam anlamıyla. Şimdi, söz falan yok. Tam olarak. Artık, söz falan yok. Tam anlamıyla. Şimdi, söz falan yok. Tam olarak. Artık, söz falan yok. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
He says he wants to talk to you. | Sizinle konuşmak istediğini söyledi. Sizinle konuşmak istediğini söylüyor. Sizinle konuşmak istediğini söylüyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Yeah? Well, I'll be right there saying, "Listen here, you mousy motherfucker." | Öyle mi? Benden duyacağı tek şey, ''Beni dinle, seni fare kılıklı piç''. Öyle mi? O zaman ona "Beni iyi dinle, orospu çocuğu." demek için orada olacağım. Öyle mi? O zaman ona "Beni iyi dinle, orospu çocuğu." demek için orada olacağım. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
That was Terry Wilson talking about setting volume... | Bu konuşan Terry Wilson'dı. Japon... Bu Terry Wilson'ın Japon rakip firmamız... Bu Terry Wilson'ın Japon rakip firmamız... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...and price levels with our Japanese competitor... | ...rakibimiz, Ajinomoto ile iş hacimlerini... ...Ajinomoto Şirketi arasındaki miktar ve fiyat seviyesinin ayarlanması... ...Ajinomoto Şirketi arasındaki miktar ve fiyat seviyesinin ayarlanması... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...Ajinomoto Corporation. | ...ve fiyat belirlenmesine yanaşmıyor. ...hakkındaki konuşmasıydı. ...hakkındaki konuşmasıydı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
By the way, there was no discussion with Mimoto last night. | Bu arada, dün gece Mimoto ile konuşmadım. Bu arada, dün gece Mimoto'yla böyle bir tartışma yaşanmadı. Bu arada, dün gece Mimoto'yla böyle bir tartışma yaşanmadı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I did that for illustration purposes only. | Bunu sadece onu konuşturmak için uydurdum. Bunu örnek göstermek için kasıtlı olarak yaptım. Bunu örnek göstermek için kasıtlı olarak yaptım. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I repeat, no discussion with Mimoto. | Tekrarlıyorum, Mimoto ile konuşmadım. Tekrarlıyorum, Mimoto'yla böyle bir tartışma yaşanmadı. Tekrarlıyorum, Mimoto'yla böyle bir tartışma yaşanmadı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Morning, Mark. Good morning, Liz Taylor, secretary. | Günaydın, Mark. Günaydın, sekreter Liz Taylor. Günaydın, Mark. Günaydın, sekreterim Liz Taylor. Günaydın, Mark. Günaydın, sekreterim Liz Taylor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Please, come in. Hello. Good morning. | Lütfen, içeri buyurun. Merhaba, günaydın. Lütfen, buyurun. Merhaba. Günaydın. Lütfen, buyurun. Merhaba. Günaydın. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Good morning. Hello. Good morning. Good morning. | Günaydın. Merhaba. Günaydın. Günaydın. Günaydın. Merhaba. Günaydın. Merhaba. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Before we even deal with Latin America... | Latin Amerika ile iş yapmadan önce... Latin Amerika'yla bile, anlaşmadan önce... Latin Amerika'yla bile, anlaşmadan önce... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...we have to agree that we are gonna swap numbers. | ...numaraları değiş tokuş edeceğimiz yönünde anlaşmalıyız. ...rakamları değiştireceğimiz konusunda fikir birliğine vardık. ...rakamları değiştireceğimiz konusunda fikir birliğine vardık. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It's the only way this is gonna work. | Ancak bu şekilde olur. Bu iş ancak bu şekilde yürür. Bu iş ancak bu şekilde yürür. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Keep everybody on target. It's possible to do. Got to be very careful. | Herkesi hedef almalıyız. Bu yapılabilir. Ama dikkatli olmalıyız. Herkes hedefe kilitlenir. Zemin hazırlanır. Herkes dikkatli olmalıdır. Herkes hedefe kilitlenir. Zemin hazırlanır. Herkes dikkatli olmalıdır. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Need to check your phones. | Telefonlarınızı kontrol edin. Telefonlarınızı kontrol etmelisiniz. Telefonlarınızı kontrol etmelisiniz. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Excuse me, I need a comfort break. Pardon me. | Özür dilerim, biraz mola vermem gerekiyor. Pardon. Affedersiniz, ihtiyaç molası vermem lazım. İzninizle. Affedersiniz, ihtiyaç molası vermem lazım. İzninizle. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Side two, tape one. | Kaset 1, B tarafı. Taraf iki, kayıt bir. Taraf iki, kayıt bir. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I've got well over two million frequent flyer miles. | 2 milyonun üzerinde uçuş mili kazandım. 2 milyonun üzerinde uçuş milim var. 2 milyonun üzerinde uçuş milim var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I'm pretty much platinum across the board. | Yönetimdekiler için özel sayılırım. Platinyum sözleşmeli müşterisiyim. Platinyum sözleşmeli müşterisiyim. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I get a letter from the CEO every year, thanking me. | Her yıl, CEO'dan, bana teşekkür eden bir mektup alırım. Her yıl CEO'dan teşekkür mektubu alıyorum. Her yıl CEO'dan teşekkür mektubu alıyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It's a form letter. It looks like he's signing it. | Taslak bir mektup ama gerçekten imzalıyormuş gibi görünüyor. Hazır bir mektup ama altına imzasını kendisi atmış gibi duruyor. Hazır bir mektup ama altına imzasını kendisi atmış gibi duruyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
They probably walk in and he signs like a hundred while he's on the phone. | Muhtemelen, telefonda konuşurken önüne... Muhtemelen telefondayken bile önüne getirdikleri 100 taneyi imzalıyordur. Muhtemelen telefondayken bile önüne getirdikleri 100 taneyi imzalıyordur. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Oh, it went great. I think we're gonna be able to keep it at a buck and a quarter. | Harika gitti. Sanırım 1 dolar 25 sentte sabit tutabileceğiz. Harika geçti. Sanırım 1.25 dolarda tutabileceğiz fiyatı. Harika geçti. Sanırım 1.25 dolarda tutabileceğiz fiyatı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Now what happens? Something you breathe in on an airplane, some bacteria... | Şimdi ne olacak? Havada soluduğun bir şey, bir çeşit bakteri... Peki ya şimdi? Havaalanında bakteri soluyacaksın,... Peki ya şimdi? Havaalanında bakteri soluyacaksın,... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...and now it's in his hands, the cup, the phone. | ...ve şimdi onun ellerinde, bardak, telefon. ...al işte şimdi ellerde, mendilde, sonra da ahizede. ...al işte şimdi ellerde, mendilde, sonra da ahizede. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Probably got it from his kids and now I'll spend the weekend with it. | Muhtemelen çocuklarından kaptı ve şimdi ben de hafta sonunu yatakta geçireceğim. Muhtemelen çocuklarından geçmiştir, şimdi tüm hafta sonum yatakta geçecek. Muhtemelen çocuklarından geçmiştir, şimdi tüm hafta sonum yatakta geçecek. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I'll miss a few days or Alexander will run a fever and who pays for that? | Ben bir kaç gün işe gidemeyeceğim ya da Alexander'ın ateşi çıkacak ve kim ödeyecek? Önümüzdeki hafta ayağa kalkamazsam ya da Alexander ateşlenirse bunu kim ödeyecek? Önümüzdeki hafta ayağa kalkamazsam ya da Alexander ateşlenirse bunu kim ödeyecek? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Where does the FBI weigh in on that as a cooperating witness? | FBI işbirlikçi tanık olarak bunun neresinde? İşbirlikçi bir tanık olarak hani nerede FBI'ın ağırlığı? İşbirlikçi bir tanık olarak hani nerede FBI'ın ağırlığı? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
What does it say about exposure to airborne contaminants? | Hava kaynaklı hastalıklara yakalanırsam ne yapacaklar? Havada dolaşan bulaşıcılara ne diyecekler? Havada dolaşan bulaşıcılara ne diyecekler? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Tape seven, side two. Chicago O'Hare. | 7. kaset, B tarafı. O'hare, Chicago. Kayıt yedi, taraf iki. Chicago O'Hare. Kayıt yedi, taraf iki. Chicago O'Hare. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Once again, Terry Wilson representing ADM. | Bir kez daha, Terry Wilson ADM'i temsil ediyor. Tekrarlıyorum, Terry Wilson ADM'i temsil ediyor. Tekrarlıyorum, Terry Wilson ADM'i temsil ediyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Representing Euro lysine, Alain Crouy and Philippe Rollier. | Avro lisin'i, Alain Crouy ve Philippe Rollier temsil ediyor. Euro lysine'yi, Alain Crouy ve Philippe Rollier temsil ediyor. Euro lysine'yi, Alain Crouy ve Philippe Rollier temsil ediyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
That's a French company. | Bir Fransız şirketi. Fransız bir şirket. Fransız bir şirket. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
That's a big break right there. Absolutely. | Buradaki çok karlı bir iş. Kesinlikle öyle. Koca bir ziyafet varmış burada. Aynen öyle. Koca bir ziyafet varmış burada. Aynen öyle. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
There's no choices to be made, no debate. | Seçim yapılması gerekmiyor, bedel ödenmiyor. Ne yapılacak bir tercih ne de müzakere var. Ne yapılacak bir tercih ne de müzakere var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
You're an ant, you just eat it. | Sadece karıncasın ve yiyorsun. Karıncaysan yiyeceksin. Karıncaysan yiyeceksin. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...part of the world where it works... | ...dünyanın bir kısmında işe yarıyor... Dünyanın bir kısmı çalışır... Dünyanın bir kısmı çalışır... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...and the rest of the world where it doesn't. | ...ve kalan kısmında da yaramıyor. ...geri kalanı da çalışmaz... ...geri kalanı da çalışmaz... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It will not last. | Sonu gelmeyecek. Bu böyle sürmez. Bu böyle sürmez. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Terry, Alain, Philippe. Hi. | Terry, Alain, Philippe. Merhaba. Terry, Alain, Philippe, merhaba. Merhaba. Terry, Alain, Philippe, merhaba. Merhaba. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We obviously would play the game. | Biz zaten oyunu oynuyoruz. Belli ki oyunu oynayacağız. Belli ki oyunu oynayacağız. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
But the Koreans and the Japanese... They cheat. | Ama Koreliler ve Japonlar... Onlar hile yapıyor. Ama Koreliler ve Japonlar... Hile yapıyorlar. Ama Koreliler ve Japonlar... Hile yapıyorlar. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |