Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 165033
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
She's good. Great. | İyi. Harika. Gayet iyi. Harika. Gayet iyi. Harika. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It's the plant. | Bina yüzünden. Fabrikadan. Fabrikadan. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
FBI. Brian, it's Mark. | FBI. Brian, ben Mark. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I told you, I'm out of town on business this week. | Sana söyledim, bu hafta iş için şehir dışındayım. Sana bu hafta iş seyahati için şehir dışında olacağımı söylemiştim. Sana bu hafta iş seyahati için şehir dışında olacağımı söylemiştim. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The case is getting some attention from the Bureau. | Dava büronun dikkatini çekmeye başladı, Mark. Dava, Büro'nun dikkatini çekmeye başladı, Mark. Dava, Büro'nun dikkatini çekmeye başladı, Mark. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
There's another agent working with me. | Başka bir ajan daha benimle çalışmaya başladı. Artık benimle çalışan bir ajan daha var. Artık benimle çalışan bir ajan daha var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I can't talk right now. I have a meeting. | Şu anda konuşamam. Bir toplantım var. Şu anda konuşamam. Kapatmalıyım, toplantım var. Şu anda konuşamam. Kapatmalıyım, toplantım var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I have people waiting for me. Bye. | Beni bekleyen insanlar var. Hoşça kal. Beni bekliyorlar. Görüşürüz. Beni bekliyorlar. Görüşürüz. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I'm here, Dave. | Geldim, Dave. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Being able to do two things at once is a big part of success. | Büyük başarı yakalamak istiyorsanız 2 şeyi aynı anda yapabilmelisiniz. Aynı anda iki işi birden yürütebilmek başarılı olmanın önemli bir parçasıdır. Aynı anda iki işi birden yürütebilmek başarılı olmanın önemli bir parçasıdır. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I try and do abdominal exercises... Isometrics. | Ben şişiriyorum abdominalleri. Karın egzersizleri. Karın egzersizi yapmaya çalışıyorum. Toplantıda olsam dahi... Karın egzersizi yapmaya çalışıyorum. Toplantıda olsam dahi... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...even when I'm at a meeting. | Hatta toplantıda olsam bile. ...pasif jimnastik yapıyorum. ...pasif jimnastik yapıyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Tensing. Holding. | İçeri çek. Tut. Ger. Bekle. Ger. Bekle. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Then releasing. | Sonra bırak. Sonra gevşe. Sonra gevşe. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I'll floss in the shower while the conditioner is in my hair... | Hatta duş alırken öylece durmak varken, saçıma jöle sürüp aynı zamanda Evden çıkmanız gerekirken... Evden çıkmanız gerekirken... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...when you're just supposed to leave it in. | ...diş ipiyle dişlerimi temizliyorum. ...bir yandan dişlerimi temizleyip bir yandan da saçlarımı düzeltiyorum. ...bir yandan dişlerimi temizleyip bir yandan da saçlarımı düzeltiyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Those things can really add up to a significant time savings. | Bu şeyler ciddi anlamda zaman kazandırıyor diyebiliriz. Bütün bunlar zamandan önemli bir şekilde tasarruf etmenizi sağlıyor. Bütün bunlar zamandan önemli bir şekilde tasarruf etmenizi sağlıyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Hey, Kirk. | Selam, Kirk. Merhaba, Kirk. Merhaba, Kirk. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I'll be heading to Europe... | Avrupa'ya gidiyorum da... Avrupa'ya gidiyorum... Avrupa'ya gidiyorum... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...and I thought I could just hand deliver that check for the ABP deal in person. | ...belki ABP anlaşması için çeki bizzat elden verebilirim diye düşündüm. ...ve düşündüm de bu ABP anlaşması hesaplarına şahsen sen el atabilirsin. ...ve düşündüm de bu ABP anlaşması hesaplarına şahsen sen el atabilirsin. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Remind me. ABP deal? | ABP anlaşması neydi? Neydi ki bu ABP anlaşması? Neydi ki bu ABP anlaşması? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It's a threonine microbe. They're making substantial improvements. | Trenin mikrobu. Yapay geliştirmeler yapıyorlar. Treonin mikrobuyla alakalı. Çok sağlam gelişme kaydediyorlar. Treonin mikrobuyla alakalı. Çok sağlam gelişme kaydediyorlar. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We want to get into the market. That's the invoice. | Piyasasına girmek istiyoruz. Niyetimiz bu. Biz de piyasaya dahil olmak istiyoruz. Bu da işin maliyeti. Biz de piyasaya dahil olmak istiyoruz. Bu da işin maliyeti. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We'll just overnight it. | Daha sonra hallederiz. Geceleriz o zaman. Geceleriz o zaman. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I'm gonna see this Thorstensson guy, so I'll just hand it to him. | Hayır, şu Thorstensson denen adamı göreceğim, vereyim gitsin. Hayır, olmaz. Thorstensson denen şu herifle görüşeceğim, ona bunu vermeliyim. Hayır, olmaz. Thorstensson denen şu herifle görüşeceğim, ona bunu vermeliyim. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The metric system never panned out. We had rulers... | Metrik sistem hiçbir zaman işlemez. Kuralları koyanların... Metrik sistem hiçbir zaman başarıya ulaşamadı. Bir ucunda... Metrik sistem hiçbir zaman başarıya ulaşamadı. Bir ucunda... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...with inches on one edge, centimeters on the other. | ...bir kısmı ''İnç'' bir kısmı ''Santimetre'' taraftarı. ...inçlerin, diğer ucunda santimlerin olduğu cetvellerimiz var. ...inçlerin, diğer ucunda santimlerin olduğu cetvellerimiz var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I pronounced it "centimeters" instead of "centimeters" and nobody corrected me. | ''Santimetre'' yerine, ''Santimaytır'' diye telaffuz ediyorum ve kimse beni düzeltmiyor. Santimetre de dedim, santim de dedim ama kimse beni düzeltmeye kalkmadı. Santimetre de dedim, santim de dedim ama kimse beni düzeltmeye kalkmadı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
They let me walk around stupid. I'm not upset we never crossed over... | Etrafta aptal aptal dolaşmama aldırmıyorlar, Çizgiyi aştığım için üzülmüyorum ben de... Aptal konumuna düşeyim istiyorlar. Aptal konumuna düşeyim istiyorlar. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...though it's helpful to know the conversions. | ...ama Avrupa'ya gittiğimde diğer birimler işime yarayabiliyor. ...zaten Avrupa'da pek gerekli olacağını da sanmıyorum. ...zaten Avrupa'da pek gerekli olacağını da sanmıyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The liter bottle is the thing that caught on... | Litrelik şişe sevdiğim tek birim çevirisi... Litrelik şişe lafını daha çok beğenirim... Litrelik şişe lafını daha çok beğenirim... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...because it's a nicer word, "liter" than "quart." | ...çünkü ''Litre'', ''Galon'' dan daha güzel bir kelime. ...çünkü "litre" kelimesi "kuart"tan daha hoş. ...çünkü "litre" kelimesi "kuart"tan daha hoş. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Quart. | Galon. Kuart. Kuart. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mark, it's Marty calling again. | Mark, yine ben Marty. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
FBI, Agent Shepard. | FBI, ben Ajan Shepard. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Brian, it's Mark. | Brian, ben Mark. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Look, it's been hard for me to return a page... | Bak, ülke dışındayım, çağrılarına... Bak, şu anda ülke dışında olduğum için çağrına... Bak, şu anda ülke dışında olduğum için çağrına... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...as I am out of the country at the moment. | ...cevap vermek benim için oldukça zor. ...geri dönüş yapmam biraz zor. ...geri dönüş yapmam biraz zor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Listen, we need to know if you've had any further contact with Nakawara. | Bak, Nakawara ile bir daha bağlantı kurdun mu bilmek istiyoruz? Dinle, bu yakınlarda Nakawara'yla görüştün mü öğrenmemiz gerek. Dinle, bu yakınlarda Nakawara'yla görüştün mü öğrenmemiz gerek. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I told you already that the guy stopped calling. | Size zaten söyledim, adam aramayı bıraktı. Size adamın beni artık aramadığını zaten söylemiştim. Size adamın beni artık aramadığını zaten söylemiştim. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Well, what about the price fixing? Have you been able to make any more tapes? | Pekala, ya fiyat belirleme işi? Başka kaset kaydetmeyi başarabildin mi? Fiyat belirleme olayı ne oldu? Başka bir görüşme kaydı yapabildin mi? Fiyat belirleme olayı ne oldu? Başka bir görüşme kaydı yapabildin mi? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I think you guys hanging around has everybody scared straight. | Bence siz etrafta dolanıp herkesi korkutuyorsunuz. Bence tüm bu sağda solda gezen adamlarınız gözlerini korkuttu. Bence tüm bu sağda solda gezen adamlarınız gözlerini korkuttu. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The word is we're doing everything by the book now. | Şu anda her şeyi kitabına göre yapıyoruz. Lafın kısası, artık her şeyi kitabına uygun yapacağız. Lafın kısası, artık her şeyi kitabına uygun yapacağız. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mick said it's over. No more price fixing. | Mick, bu işin bittiğini söyledi. Artık fiyat belirlemek yok. Mick bittiğini söyledi. Artık fiyat belirleme yok. Mick bittiğini söyledi. Artık fiyat belirleme yok. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
What? When did this happen, this conversation? | Ne? Bu ne zaman oldu? Bu konuşma? Ne? Ne zaman oldu bu, yani bu görüşme? Ne? Bu ne zaman oldu? Bu konuşma? Ne? Ne zaman oldu bu, yani bu görüşme? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Everything has changed. I got lysine up and running. The virus is gone. | Her şey değişti. Lisin'i çalışır hale getirdim. Virüs kayboldu. Artık her şey değişti. Lizin sorunsuz bir şekilde işleniyor. Virüsten eser yok. Artık her şey değişti. Lizin sorunsuz bir şekilde işleniyor. Virüsten eser yok. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mick brought me into his office, he sat me down. | Mick beni ofisine götürdü, karşısına oturttu. Mick beni ofisine götürdü, bir yere oturttu. Mick beni ofisine götürdü, bir yere oturttu. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
He said, "Whitacre, from now on we're doing things your way." | ''Whitacre, bundan böyle, bu işi doğru düzgün yapacağız'' dedi. "Whitacre, şu andan itibaren her şey senin istediğin gibi olacak." dedi. "Whitacre, şu andan itibaren her şey senin istediğin gibi olacak." dedi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Look, Mark, the FBI knows about the crimes. | Bak, Mark. FBI'ın suçlardan haberi var. Mark, FBI işlenen suçlardan haberdar. Mark, FBI işlenen suçlardan haberdar. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We're gonna investigate either way. | Bu durum, bir şekilde incelemeye alınacak. Ne olursa olsun hakkında tahkikat yapılacaktır. Ne olursa olsun hakkında tahkikat yapılacaktır. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Either way? What does "either way" mean? | Bir şekilde mi? Bu ne demek? Ne olursa olsun mu? Bu da ne demek şimdi? Ne olursa olsun mu? Bu da ne demek şimdi? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We really need to get together. | Gerçekten buluşmamız gerekiyor. Bu konuda işbirliği yapmamız gerekiyor. Bu konuda işbirliği yapmamız gerekiyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It is a different approach there now. I’m telling you, it's all... | Şu anda bambaşka girişimler var. Size söylüyorum... Artık konuya farklı bir şekilde yaklaşıyorlar. Söylediğim gibi, artık... Artık konuya farklı bir şekilde yaklaşıyorlar. Söylediğim gibi, artık... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Everything's changed. | ...her şey değişti. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
My plane is boarding. I gotta go. I gotta go. | Uçağım kalkıyor. Gitmeliyim. Gitmeliyim. Uçağım kalkmak üzere. Kapatmalıyım. Uçağım kalkmak üzere. Kapatmalıyım. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Everything okay? Yeah, fine. | Her şey yolunda mı? Evet, güzel. Her şey yolunda mı? Evet, sorun yok. Her şey yolunda mı? Evet, sorun yok. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Kids. | Çocuklar. Çocuklar işte. Çocuklar işte. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Where were we? We were discussing bonuses. | Nerede kalmıştık? Bonusları konuşuyorduk. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
And we should be discussing Ferraris. | Ferrari'leri konuşmalıyız. Ferrari'leri konuşuyor olmalıydık. Ferrari'leri konuşuyor olmalıydık. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
You have Full federhaltertinte all over your shirt. | Bütün gömleğin mürekkep olmuş. Tüm gömleğin mürekkep olmuş. Tüm gömleğin mürekkep olmuş. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
One of the Japanese guys told me a story. | Japon'un biri bana bir hikaye anlatmıştı. Japonlardan birisi bana bir hikâye anlatmıştı. Japonlardan birisi bana bir hikâye anlatmıştı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
This lysine salesman is in a meeting... | Bir lisin satıcısı, ConAgra ya da... Tam emin değilim ama ConAgra veya başka şirkette çalışan birisiyle... Tam emin değilim ama ConAgra veya başka şirkette çalışan birisiyle... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...with someone from ConAgra or some other company. | ...başka şirketten bir adam, bilmiyorum. ...bir araya toplandıklarını gösteri. Bu iş değil bu bir suç mahalli. ...bir lizin pazarlamacısının yaptığı toplantıyla ilgili bir hikâye. ...bir lizin pazarlamacısının yaptığı toplantıyla ilgili bir hikâye. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
And the client leans forward and says: | Müşteri eğilmiş ve demiş ki: Müşteri öne eğilir ve şöyle der: Müşteri öne eğilir ve şöyle der: | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
"I have the same tie as you, only the pattern is reversed." | ''Kravatım seninkiyle aynı, sadece motifi ters''. İkimizin de kravatları aynı, tek farkı desenleri." İkimizin de kravatları aynı, tek farkı desenleri." | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
And then he drops dead, face down on the table. | Ve bir anda ölmüş, yüzü masaya düşmüş. Sonra kafası masanın üstüne düşer ve ölür. Sonra kafası masanın üstüne düşer ve ölür. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Alive and then dead. | Canlı, ve bir anda, ölü. Ölüm ansızın gelir. Ölüm ansızın gelir. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Brain aneurysm. | Beyin kanaması. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Maybe everyone has a sentence like that, a little time bomb. | Belki herkesin böyle bir kaderi vardır. Küçük bir saatli bomba. Herkes hayatında şöyle bir cümle kurabilir, küçük bir saatli bomba gibi. Herkes hayatında şöyle bir cümle kurabilir, küçük bir saatli bomba gibi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
"I have the same tie as you, only the pattern's reversed." | ''Kravatım seninkiyle aynı, sadece motifi ters''. "İkimizin de kravatları aynı, tek farkı desenleri." "İkimizin de kravatları aynı, tek farkı desenleri." | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Dead. The last thing they'll ever say. Something like... | Ölü. Söyleyecekleri son şey. Şunun gibi... Ve ölür. Ağızlarından dökülen son kelimeler. Tıpkı şunun gibi: Ve ölür. Ağızlarından dökülen son kelimeler. Tıpkı şunun gibi: | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
High fructose corn syrup. There it is again. | ''Yüksek fruktozlu mısır şurubu''. İşte yine çıktı. Yüksek fruktozlu mısır şurubu. Bunda da var. Yüksek fruktozlu mısır şurubu. Bunda da var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
He said that Andreas called him into a marketing meeting. | Andreas'ın onu bir satış toplantısına gönderdiğini söyledi. Andreas'ın onu pazarlama toplantısına çağırdığını söyledi. Andreas'ın onu pazarlama toplantısına çağırdığını söyledi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
He might be late. | Geç kaldı herhalde. Geç kalabilir. Geç kalabilir. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
If he doesn't show, the government ought to charge him for the room. | Gelmezse hükümet oda parasını ona ödetmeli. Gelmezse hükümet oda ücretini ona ödettirecektir. Gelmezse hükümet oda ücretini ona ödettirecektir. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
And here it comes. | İşte başlıyoruz. Nihayet. Nihayet. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I can't come to the hotel tonight. I'm still at work. | Bu gece otele gelemeyeceğim. Hala işteyim. Bu gece otele gelemeyeceğim. Hâlâ çalışıyorum. Bu gece otele gelemeyeceğim. Hâlâ çalışıyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mark, this is the third time. | Mark bu 3. defa oluyor. Mark, bak bu üç oldu. Mark, bak bu üç oldu. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I gotta go. I have work to do. | Gitmem gerekiyor. Yapamam gereken işler var. Kapatmam lazım. Yapacak işlerim var. Kapatmam lazım. Yapacak işlerim var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mark, you can't keep canceling. Look, I can't live two lives. | Mark, iptal edip duramazsın. Bakın, iki hayat yaşayamam. Mark, bunu erteleyip duramazsın. Bak, aynı anda iki yerde olamam. Mark, bunu erteleyip duramazsın. Bak, aynı anda iki yerde olamam. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
They just offered me a $100,000 raise, okay? | Bana daha yeni 100.000 dolar zam önerdiler, tamam mı? Gün gibi ortada. Ceketime bak. Bu adamlar işi kastettiler. Az önce bana 100 bin dolar zam teklif ettiler, tamam mı? Az önce bana 100 bin dolar zam teklif ettiler, tamam mı? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I'm not gonna lose my job because of you guys. | Sizin yüzünüzden işimden olmayacağım. Sizin yüzünüzden işimi kaybetmeye hiç niyetim yok. Sizin yüzünüzden işimi kaybetmeye hiç niyetim yok. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I have a family. I'm building stables across the road. | Bir ailem var. Yol kenarında çiftlik inşa ediyorum. Bir ailem var. Yolun karşısına ahır yapıyorum. Bir ailem var. Yolun karşısına ahır yapıyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
But you told us... The price fixing is over. It's over. | Ama bize... Fiyat belirleme işi bitti. Bitti. Ama sen bize... Fiyat belirleme olayı bitti. Sona erdi. Ama sen bize... Fiyat belirleme olayı bitti. Sona erdi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Hey, Mick. I'm getting off the phone now. | Mick, telefonu kapatıyorum şimdi. Merhaba, Mick. Ben de şimdi kapatıyordum. Merhaba, Mick. Ben de şimdi kapatıyordum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mark, listen to me. | Mark, beni dinle. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The only logical thing for you to do is cooperate. | Yapabileceğin en mantıklı şey, işbirliği yapman. Yapacağın en mantıklı şey bizimle işbirliğine gitmek olacaktır. Yapacağın en mantıklı şey bizimle işbirliğine gitmek olacaktır. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
What happens if I don't? | Yapmazsam ne olur? Peki ya yapmazsam? Peki ya yapmazsam? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Then somebody else will, and you'll end up being a defendant. | O halde başka biri yapar, ve sen de sanık durumuna düşersin. Başka birisi yapacaktır ve sen sanık durumuna düşersin. Başka birisi yapacaktır ve sen sanık durumuna düşersin. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The tapes don't say anything, because it's over. Mick said. | Kayıtlar bir şey kanıtlamıyor. Mick'in dediği gibi, her şey bitti. Kayıtlardan hiçbir şey çıkmaz, çünkü bu sona erdi. Bunu Mick söyledi. Kayıtlardan hiçbir şey çıkmaz, çünkü bu sona erdi. Bunu Mick söyledi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We have a whole new policy. | Yepyeni bir politikamız var. Tamamıyla yeni bir politikamız var. Tamamıyla yeni bir politikamız var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Fine, if that's what he said. Then I want to hear the tape. We need tapes, Mark. | Bunu dediyse güzel. O halde kasetleri istiyorum. Kasetler bize lazım, Mark. Böyle dediyse bir sorun yok demektir. Kayıtları... Böyle dediyse bir sorun yok demektir. Kayıtları... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Okay, I never made any tapes. | Tamam, hiç kaset yapmadım. Pekâlâ, görüşmeleri hiç kaydetmedim. Pekâlâ, görüşmeleri hiç kaydetmedim. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I never made any because there's not gonna be anything on the tapes. | Hiç yapmadım, çünkü kasetlerde hiçbir şey olmayacaktı. Hiç kayıt yapmadım çünkü kaydedilecek bir şey yoktu. Hiç kayıt yapmadım çünkü kaydedilecek bir şey yoktu. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It's over, and they'd just be stupid tapes. | Bitti ve sadece aptal kasetler olacaklardı. Bu iş sona erdi, aptalca kayıtlardı. Bu iş sona erdi, aptalca kayıtlardı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mark, come on. Look, how...? | Mark, hadi ama... Bak, nasıl... Mark, hadi ama. Bak, nasıl... Mark, hadi ama. Bak, nasıl... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
You tell me how I can prove it to you, and I Will. | Bana nasıl kanıtlayacağımı söyleyin ve ben de yapayım. Bana nasıl kanıtlayacağımı söyle hemen kanıtlayayım. Bana nasıl kanıtlayacağımı söyle hemen kanıtlayayım. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mick Andreas and his dad would never lie for me. | Mick Andreas ve babası hiçbir zaman benim için yalan söylemezler. Mick Andreas ve babası benim için asla yalan söylemedi. Mick Andreas ve babası benim için asla yalan söylemedi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
They say we're in it together. What a joke. | Bu işte beraber olduğumuzu söylüyorlar. Şakacılar. Bu işte birlikte olduğumuzu söylediler. Ne komik ama. Bu işte birlikte olduğumuzu söylediler. Ne komik ama. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Team building offsite meetings at some lake in Wisconsin. | Wisconsin gölünde, yeni takım oluşturmak için gözden uzak toplantılar. Wisconsin gölünde ekip toplantıları falan. Wisconsin gölünde ekip toplantıları falan. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |