Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 164343
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| You told him about our fight? No. | Ona kavgamızdan bahsettin mi? Hayır. Kavga ettiğimizi ona söyledin mi? Hayır. | The Happening-1 | 2008 | |
| Why did he say that? He guessed! | Niye öyle dedi? Tahmin etti. | The Happening-1 | 2008 | |
| I love you, Elliot. But I don't like to put out my feelings for everyone to see it. | Seni seviyorum Elliot, ama duygularımı herkes... Seni seviyorum, Elliot. Ama duygularımı herkese anlatma huyunu sevmiyorum. | The Happening-1 | 2008 | |
| I'm not that type of person. These are our problems. | Ben böyle bir insan değilim. Bunlar bizim problemlerimiz. Ben o tip insanlardan değilim. Elliot, bunlar bizim sorunlarımız. | The Happening-1 | 2008 | |
| I'm upset. | Alt üstüm. Çok kızdım. | The Happening-1 | 2008 | |
| I'll cool off. By the time we get there I'll be fine. Okay? | Yatışacağım. Oraya varana kadar iyi olacağım. Tamam mı? Oturup sakinleşeceğim. Oraya varır varmaz kendime gelmiş olacağım, tamam mı? | The Happening-1 | 2008 | |
| I'm going to get in the train. | Tren'e bineceğim. Ben trene biniyorum. | The Happening-1 | 2008 | |
| We're not going to get to sit together anyway. | Nasılsa yan yana oturmayacağız.. Ne de olsa yan yana oturmayacağız. | The Happening-1 | 2008 | |
| Hey, babe. Hi, aunt Alma. | Merhaba, bebeğim. Merhaba, Alma teyze. Merhaba, güzelim. Merhaba, Alma teyze. | The Happening-1 | 2008 | |
| How are you doing? Hanging in there. | Neler yapıyorsun? İdare eder. Nasılsın? Bildiğin gibi. | The Happening-1 | 2008 | |
| Me too. | Benim de. Ben de. | The Happening-1 | 2008 | |
| What's wrong with you? What? | Senin sorunun ne? Ne? Ne yapıyorsun sen? Ne? | The Happening-1 | 2008 | |
| You are wrong about her. She just needs time to figger it out. | Onun hakkında yanılıyorsun. Sadece çözmek biraz zamana ihtiyacı var. Onun hakkında yanılıyorsun. Sadece biraz zamana ihtiyacı var. | The Happening-1 | 2008 | |
| Don't be all sensitive. Just give her a chance! | Hadi, bu kadar hassas olma. Sadece ona bir şans ver. Bu kadar alıngan olma. Ona biraz zaman tanı. | The Happening-1 | 2008 | |
| Okay, fine. If you don't want my help... | Tamam eğer yardımımı istemiyorsan... İyi, tamam. Eğer yardımımı istemiyorsan... | The Happening-1 | 2008 | |
| I don't want you help! Okay. I heard you. | Yardımını istemiyorum! Tamam. Duydum. İstemiyorum. Tamam, anladık. | The Happening-1 | 2008 | |
| Jess, can you ask your dad for my ticket, please? | Jess, babana biletimi vermesini söyler misin, lütfen? Jess, babana söyler misin, biletimi versin. | The Happening-1 | 2008 | |
| See you on the train, Jess. | Trende görüşürüz, Jess. | The Happening-1 | 2008 | |
| Here we go. | Hadi bakalım. İşte gidiyoruz. | The Happening-1 | 2008 | |
| Is mommy going to meet us at grandma's? | Annem de büyükanneme gelecek mi? Annem bizimle büyükannemin evinde mi buluşacak? | The Happening-1 | 2008 | |
| Mommy is going to get on the next train. | Sonraki trenle gelecek. Annen oraya bir sonraki trenle gelecek. | The Happening-1 | 2008 | |
| You know she's aways late. | Her zaman gecikir. Biliyorsun, o sürekli geç kalır. | The Happening-1 | 2008 | |
| Come on, come on. I know. I know. | Haydi, haydi. Biliyorum. Biliyorum. | The Happening-1 | 2008 | |
| Chilly isn't it today, Sal? | Bugün hava serin, değil mi, Sal? | The Happening-1 | 2008 | |
| Hey, it's me. I'm on a train. | Benim. Trendeyim. | The Happening-1 | 2008 | |
| I just want to say something, okay? | Sadece bir şey söylemek istedim. Tamam mı? Bir şey söylemek istiyorum. | The Happening-1 | 2008 | |
| You have got to stop calling me. | Beni aramayı keseceksin. Beni aramaktan vazgeç artık. | The Happening-1 | 2008 | |
| You're acting like the "Fatal Attraction" guy here. | "Öldüren Cazibe"deki adam gibi davranıyorsun. "Ölümcül Cazibe" gibi davranıyorsun. | The Happening-1 | 2008 | |
| I feel like I'm going to take a shower... | Duş yaparken... Sanki düş alırken siluetini... | The Happening-1 | 2008 | |
| and see your silhouette on the shower curtain! | duş perdesinde gölgenin belirmesinden korkuyorum. ...banyo perdesinde görecekmişim gibi geliyor. | The Happening-1 | 2008 | |
| We ate Tiramissu together. | Beraber tiramisu yedik. Sadece beraber tiramisu yedik. | The Happening-1 | 2008 | |
| That is it. I told you that it would be it. | O kadar. Sana bu kadar olacağını söyledim. O kadar. Sana buraya kadar olduğunu söylemiştim. | The Happening-1 | 2008 | |
| You have got to chill out! | Sakin olmalısın. Artık buna bir son vermelisin. | The Happening-1 | 2008 | |
| In Philadelphia? | Philadelphia'da mı? | The Happening-1 | 2008 | |
| What's the news? Philadelphia was just attacked! | Haberler neler? Ne olmuş? Philadelphia da saldırıya uğramış. | The Happening-1 | 2008 | |
| Oh, my God. Evette! | Tanrım Evette. Aman Tanrım, Evette! | The Happening-1 | 2008 | |
| Call mommy! Call mommy! | Annemi ara. Annemi ara. Ara annemi. Ara! | The Happening-1 | 2008 | |
| Honey? | Tatlım! Hayatım! | The Happening-1 | 2008 | |
| Honey, where are you? | Tatlım! Neredesin? Hayatım, neredesin? | The Happening-1 | 2008 | |
| What? I can't hear you. | Ne? Seni duyamıyorum. Nasıl? Seni duyamıyorum. | The Happening-1 | 2008 | |
| I said I can't hear you. Text me! | Seni duyamıyorum dedim. Bana mesaj yaz. Seni duyamıyorum. Mesaj at. | The Happening-1 | 2008 | |
| Text me! Can't hear you! | Mesaj at. Seni duyamıyorum. | The Happening-1 | 2008 | |
| They think it started in Rittenhouse Square Park. | Rittenhouse Square Park'dan başladığını düşünüyorlar. Rittenhouse Park'tan başlamış diyorlar. | The Happening-1 | 2008 | |
| Another park? | Başka bir parktan mı? Yine mi park? | The Happening-1 | 2008 | |
| She got on a bus going to New Jersey. | New Jersey'e giden bir otobüsteymiş. | The Happening-1 | 2008 | |
| I want to talk to her. She got out. | Onla konuşmak istiyorum. Biliyorum bebeğim. Yola çıktı. Onunla konuşmak istiyorum. Biliyorum canım. Oradan çıkmış. | The Happening-1 | 2008 | |
| She's headed to a town of Princeton. | Princeton yolunda. Princeton kasabasına gidiyormuş. | The Happening-1 | 2008 | |
| Let me talk to her. | Onunla konuşmak istiyorum. Konuşacağım. | The Happening-1 | 2008 | |
| Are you okay? They said Boston got hit too! | İyi misin? Boston da saldırıya uğramış. İyi misin? Boston da saldırıya uğramış diyorlar. | The Happening-1 | 2008 | |
| Where did you hear that? A friend from work. | Nerden duydun? Bir iş arkadaşımdan. Nereden biliyorsun? İşten bir arkadaş söyledi. | The Happening-1 | 2008 | |
| What about Evette? She made out on a bus. | Evette'den ne haber? Bir otobüse binmeyi başarmış. Peki ya, Evette? O otobüste. | The Happening-1 | 2008 | |
| What the hell is going on, Elliot? | Neler oluyor, lanet olsun, Elliot? Neler oluyor, Elliot? | The Happening-1 | 2008 | |
| I honestly don't know. | Gerçekten bilmiyorum. Ah bir bilsem. | The Happening-1 | 2008 | |
| Now, what? | Şimdi ne oldu? | The Happening-1 | 2008 | |
| We just stopped. I don't know. | Durduk. Bilmiyorum. Durduk, bilmiyorum. | The Happening-1 | 2008 | |
| The train service has been discountinued. | Tren yola devam etmiyor. Tren hizmeti sona erdirildi. | The Happening-1 | 2008 | |
| This will be the last stop for all passengers. | Bütün yolcular için burası son durak. | The Happening-1 | 2008 | |
| Hey, what do you mean? Where are we? | Hey. Ne demek istiyorsunuz. Neredeyiz? Hey, nasıl yani? Neredeyiz biz? | The Happening-1 | 2008 | |
| Filbert, Pennsylvania. Filbert? | Filbert, Pennsylvania. Filbert mı? Filbert, Pennsylvania. Filbert mi? | The Happening-1 | 2008 | |
| Does anybody know where that is? | Neresi olduğunu bilen var mı? Burası neresi, bilen var mı? | The Happening-1 | 2008 | |
| Why are you giving me one useless piece of information at a time? | Niye bana işe yarayacak bir bilgi vermiyorsunuz? Neden bana her şeyi açık açık anlatmıyorsunuz? | The Happening-1 | 2008 | |
| Hey, why would you just stop? You can't just leave us here! | Hey neden durdunuz? Bizi burada bırakamazsınız. Hey, neden ansızın durdunuz? Bizi burada bırakamazsınız. | The Happening-1 | 2008 | |
| Sir, we lost contact. | Efendim. Bağlantıyı kaybettik. Bayım, iletişimi kaybettik. | The Happening-1 | 2008 | |
| With whom? | Kimle? Kiminle? | The Happening-1 | 2008 | |
| Everyone. | Herkesle. | The Happening-1 | 2008 | |
| I'm scared. I want mommy. | Korkuyorum. Annemi istiyorum. | The Happening-1 | 2008 | |
| Don't be silly. We are safe here. | Aptal olma. Burada güvendeyiz. Saçmalama. Burada güvendeyiz. | The Happening-1 | 2008 | |
| Sorry. She whispers when she gets scared. | Özür dilerim. Korktuğunda hep fısıldar. Affedersin. Korktuğunda fısıldamaya başlar. | The Happening-1 | 2008 | |
| We are so much the same, Jess. I don't like to show my emotions either. | Birbirimize çok benziyoruz, Jess. Ben de hislerimi göstermekten hoşlanmam. Seninle aynıyız, Jess. Ben de duygularımı açığa vurmaktan hoşlanmam. | The Happening-1 | 2008 | |
| She's shivering. | Titriyor. | The Happening-1 | 2008 | |
| I know. She's never right without her mom. | Evet. Annesi olmayınca asla iyi olmuyor. Biliyorum. Annesiyle olmamaya alışkın değil. | The Happening-1 | 2008 | |
| They are not saying anything. We're stuck here. | Bir şey söylemiyorlar. Buraya saplanıp kaldık. Hiçbir şey söylemiyorlar. Burada kaldık. | The Happening-1 | 2008 | |
| Is Jess okay? | Jess iyi misin? Jess iyi mi? | The Happening-1 | 2008 | |
| We are in a small town, Jess. Nothing will happen to us here. | Küçük bir kasabadayız, Jess. Burada bize bir şey olmaz. Küçük bir kasabadayız, Jess. Burada bize hiçbir şey olmaz. | The Happening-1 | 2008 | |
| Just stay here, all right? I'm over there. | Burada kal. Tamam mı? Beni orada görebilirsin. Ya da burada kal, tamam mı? Ben hemen şuradayım. | The Happening-1 | 2008 | |
| What? You want to come with me? You can come with... | Ne? Gelmek ister misin? Benimle gelip sırada beklemek ister misin? Ne? Gelmek mi istiyorsun? İstiyorsan gel... | The Happening-1 | 2008 | |
| Go, go. I got it. Go get the milk. | Git. Ben onunlayım. Git sütü al. Git, ben buradayım. Git sütü al. | The Happening-1 | 2008 | |
| You know that everyone gives off energy, right? | Herkes enerji yayar biliyorsun, değil mi? Herkes enerji yayar, bunu biliyor muydun? | The Happening-1 | 2008 | |
| It's scientifically proven. | Bilimsel olarak ispatlanmış. Bilimsel olarak kanıtlanmıştır. | The Happening-1 | 2008 | |
| They got these cameras that can record what color you are... | Farklı duygular hissettiğinde farklı... O anki duygu durumuna göre hangi renkte... | The Happening-1 | 2008 | |
| when you're feeling different things. | ...renkler aldığını kamerayla kaydetmişler. | The Happening-1 | 2008 | |
| People that are angry give off a different color than people that are sad. | Kızgın olan insanlar üzgün olan insanlardan farklı renk vermişler. Kızgın olanlar başka, üzgün olanlar başka renkler yayarlar. | The Happening-1 | 2008 | |
| See this ring? | Bu yüzüğü görüyor musun? Şu yüzüğü görüyor musun? | The Happening-1 | 2008 | |
| This ring can supposedly tell you what you're feeling. | Bu yüzük sana ne hissettiğini söyler. Bu yüzük sana hangi duygu halinde olduğunu söyleyebilir. | The Happening-1 | 2008 | |
| Let's see what you're feeling right now. | Bakalım şimdi ne hissediyorsun. Bakalım şu an nasıl hissediyorsun. | The Happening-1 | 2008 | |
| Oh, yellow! | Ooo sarı! Sarı! | The Happening-1 | 2008 | |
| Well that's cool. That means you're about to laugh. | Bu iyi. Bu gülmek üzeresin demek. Çok iyi. Bu demek oluyor ki, gülmek üzeresin. | The Happening-1 | 2008 | |
| I'm not making it up. That's what yellow means. | Sarının anlamını ben uydurmadım. Uydurmuyorum. Sarının anlamı bu. | The Happening-1 | 2008 | |
| You must be about to laugh or something. | Neredeyse gülmek üzeresin. Şu an gülmek üzere olmalısın. Büyük ihtimalle iyi bir şey olacak. | The Happening-1 | 2008 | |
| Something good's probably about to come out. | İyi bir şeyler olmak üzere. | The Happening-1 | 2008 | |
| We'll wait. | Bekleyeceğiz. Bekleyelim. | The Happening-1 | 2008 | |
| I got all day. | Bütün gün bizim. Benim vaktim çok. | The Happening-1 | 2008 | |
| Oh, my God. There it is. Cool! | Oh Tanrım. İşte bu harika. Tanrım, işte bu. Harika. | The Happening-1 | 2008 | |
| That ring really works. It's amazing. | Yüzük işe yarıyor. Şaşırtıcı. Yüzük işe yarıyor. Muhteşem. | The Happening-1 | 2008 | |
| Look at this. My sister send it to me. | Şuna bakın. Kız kardeşim yolladı. Şuna bakın. Kız kardeşim gönderdi. | The Happening-1 | 2008 | |
| It was taken as hour ago at the Philadelphia Zoo. | Bir saat önce Philadelphia Hayvanat Bahçesinde çekilmiş. Philadelphia havaalanında bir saat önce çekilmiş. | The Happening-1 | 2008 | |
| Mother of God! What kind of terrorists are these? | Tanrım! Bunlar ne çeşit teröristler? Yüce Tanrım. Bunlar nasıl teröristler böyle? | The Happening-1 | 2008 | |
| They are not sure it's terrorists now! | Artık teröristler olduğuna emin değiller. Artık terörist olduklarından da emin değiller. | The Happening-1 | 2008 | |
| Moments ago, an official statement from the Government... | Dakikalar evvel, Resmi raporlara göre hükümet sözcüsü... Biraz önce, Hükümetin resmi kurumları... | The Happening-1 | 2008 | |
| moved away an official position that this was a terrorist attack. | ...bunun bir terörist saldırı olmadığını. ...bunun bir terörist saldırısı olduğunu söylemişti. | The Happening-1 | 2008 |