Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 158299
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| It was my honor. | Benim için bir şerefti. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Korea? | Kore? | Taking Chance-1 | 2009 | |
| It's a privilege to meet an old first marine division warrior. | Eski bir, 1. müfreze denizcisiyle tanışmak benim için bir ayrıcalık. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| There's some fellows here been waiting all night to meet you. | Hadi gel, bütün gece seninle tanışmayı bekleyen arkadaşlar var. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Fellas! | Dostlar! | Taking Chance-1 | 2009 | |
| This is Chance's escort, | Bu, Chance'in eskortu... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Colonel Strobl. | ...Albay Strobl. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Larry Hertzog. Welcome. | Larry Hertzog. Hoş geldiniz. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Robert Rouse. How are you? | Robert Rouse. Nasılsınız? | Taking Chance-1 | 2009 | |
| A.V. Scott. | A.V. Scott. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Here we have Gunny Mulcahy, | İşte, Gunny Mulcahy. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Chance's recruiter. | Chance'in eğitmeni. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| And Sergeant Michael Arenz. | Ve Çavuş Michael Arenz. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| He was with Chance when he died. | Chance öldüğünde yanındaydı. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Jenny, let's get this man a cold beer. | Jimmy, hadi bu adama soğuk bira getir. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| He's been on a long and lonely trip. | Uzun ve yalnız bir yolculukta. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Did you know Chance? | Chance'i tanır mıydınız? | Taking Chance-1 | 2009 | |
| No, I didn't know him. | Hayır, tanımıyordum. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| You missed out. | Fırsatı kaçırmışsınız. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| You know, a lot of recruits, myself included, | Ben dahil, acemi birliğine giden birçok... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| lose a big part of their personality when they go through boot camp. | ...çaylak kişiliğinden bir parça kaybetmiştir. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Sort of the point. | Bir bakıma. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| But, Chance, he comes back from boot camp, | Sadece Chance, asker olarak geri döndü... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| he sure as hell was a marine, | ...ve hala Chance'ti. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Same old wise ass smile. | Aynı, eski gevrek gülüşüyle. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| He could get away with anything just by flashing that grin. | O pis sırıtışını göstererek her şeyin üstesinden gelebilirdi. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Our first mortar attack in Ramadi, | Ramati'deki ilk havan saldırısında... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| everybody's yelling, "Grab your kevlars! Grab your flaks!" | ...herkes bağrışıyordu: "Miğferlerinizi takın, bayraklarınızı alın". | Taking Chance-1 | 2009 | |
| We were all scared, you know? Like, "welcome to Iraq." | Hepimiz korkmuştuk, sanki ''Irak'a hoş geldiniz'' diyorlardı. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Everybody's running, trying to get to the bunker. | Herkes sığınaklara koşmaya çalışıyordu. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Phelps, | Phelps... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| he's got his shower shoes on, grabs his rifle, runs outside, | ...ayağında duş terlikleri, silahını kaptığı gibi... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| he's like, "where they at?" | ...dışarı fırladı. "Neredeler, neredeler?" | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Everybody's yelling, "Phelps, get your ass back in here, man! Take cover!" | Herkes ona bağırıyordu, ''Phelps kaldır kıçını da buraya gel, siper al'' | Taking Chance-1 | 2009 | |
| He's still standing outside | Duş terlikleriyle... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| in his shower shoes. | ...dışarıda öylece duruyordu. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| If you guys would excuse us, we need to head out. | Pekala, eğer bize izin verirseniz çıkmamız gerekiyor. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| We're building something special to take him up to the cemetery tomorrow. | Onu mezarlığa götürürken özel bir şeyler yapmayı düşünüyoruz. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Anything I can do? I think you've done enough. | Yapabileceğim bir şey var mı? Bence yeterince yaptın. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Colonel, good night. Thank you. Good night. | Albay, iyi geceler. Teşekkürler. İyi geceler. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| The convoy's moving along, | Konvoylar her zamanki... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| doing a routine patrol south of Baghdad, and... | ...Güney Bağdat devriyelerini yapıyorlardı ve... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Chance wasn't even supposed to be there that day. | ...o gün Chance'in orada bile olmaması gerekiyordu. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| It was his rest day. | Dinlenme günüydü. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| And knowing we were going out, he just had to come. | Bizim gittiğimizi bildiği için, gelmeye karar verdi. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Chance was up in the turret looking out for trouble. | Kuleye çıkmış, sorun var mı yok mu diye bakıyordu. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| That was his spot. | Durması gereken yer orasıydı. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| The most dangerous job a marine can have. | Bir denizcinin karşılaşabileceği en zor iş. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Yeah, you're totally exposed up there. | Evet, orada tamamen ortadasınız. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| He loved it though. | Ama o seviyordu. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| It always made me feel safe | O ayakkabıları orada görmek... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| seeing those shoes there. | ...beni hep rahatlatmıştır. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| In Iraq, Chance was just a big old pair of size 12 shoes looking out for us. | Chance demek, Irak'ta bize göz kulak olan 46 numara ayakkabı demekti. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Anyhow, we were driving along. | Her neyse sürmeye devam ettik. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Suddenly there's this huge boom. | Şiddetli bir patlama sesi duyuldu. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Out of nowhere, an IED had gone off in the front of the convoy, so... | Hiçliğin ortasında, konvoyun önünde bir mayın patladı. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I jump out, check on the rest of the vehicles, and... | Diğer araçlara göz atmak için kamyondan atladım. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| It was madness. | Dışarıda tam bir karmaşa vardı. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| There was bullets flying everywhere. | Kurşunlar havada uçuşuyordu. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| It was chaos, just total chaos, but... | Kaos, tam anlamıyla kaos vardı. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I could hear behind me Chance's 240 opening up, | Arkamda Chance'in silahının... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| just unleashing an ungodly amount of fire on the mujahideen. | ...mücahitlerin üzerine kurşun saçtığını duyabiliyordum. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| So I thought, "okay, that part of the convoy's okay." | Ben de düşündüm ki: ''Tamam, konvoyun bu kısmında sorun yok.'' | Taking Chance-1 | 2009 | |
| He attracted all the fire to himself | Geri kalanımız siper alabilsin, organize olabilsin... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| so that the rest of us could take cover, | ...oradan çıkabilsin diye... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| get organized and get out. | ...bütün dikkati kendi üstüne çekti. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| So after I checked on the first two vehicles, | İlk iki aracı kontrol ettikten sonra... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I run back towards our vehicle, and... | ...kendi aracımıza döndüm ve... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I could see Chance was shooting all over the place. | ...Chance'in her yere ateş ettiğini görebiliyordum. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| He was up in the air, everywhere. | Havaya, her yere ateş ediyordu. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Just erratic, you know? | Dengesiz gibiydi. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I yelled at him. I was like, "Jesus, Phelps, | Ona bağırdım: "Tanrım, Phelps... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| don't shoot the birds, man." | ...sakın kuşları vurma." | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I thought he was trying to scare them or something. | Onları korkutmayı denediğini düşünmüştüm. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| His finger was still on the trigger, shooting, | Parmağı hala tetikteydi, ateş ediyordu... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| but his head was slumped over. | ...ama kafası yana düşmüştü. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I got a little bit closer, I could see some blood coming down of his head. | Biraz daha yaklaştığımda başından akan kanı görebiliyordum. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Inside the vehicle, Doc checked his vitals, and... | Aracın içinde, doktor hayati fonksiyonlarını kontrol etti ve... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| he was gone. | ...ölmüştü. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Six of us... | Altı kişi... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| held him in our hands all the way back to the base. | ...ellerimizle, onu üsse kadar geri taşıdık. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I just keep running it, you know, in my mind, like, | Aklımda sürekli aynı sorular dönüyor. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| "What could I have done better? What could I have done different?" | ''Neyi daha iyi yapabilirdim? Neyi daha farklı yapabilirdim?'' | Taking Chance-1 | 2009 | |
| What do you say to somebody's mom when they tell you, | Birinin annesi sana, ''Senin suçun değil, yapabileceğin bir şey yoktu''... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I owed it to him to save him. | Onu kurtarmayı ona borçluydum. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I'm the one who trained him. | Onu eğiten bendim. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I just can't believe that I'm here and he's not. | Ben buradayım ama o değil, sadece inanamıyorum. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I'm glad you're here, Sergeant. | Burada olmanızdan dolayı çok mutluyum, Çavuş. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| It means a lot coming from you. | Bunu sizden duymak çok şey ifade ediyor. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| He'd be so honored knowing such a senior officer brought him home. | Onu eve kıdemli bir subayın getirdiğini bilse bundan gurur duyardı. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Sir. Sergeant. | Efendim. Çavuş. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| What that kid has to live with. | Çocuk, bununla yaşamak zorunda. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I should've been over there. | Orada olmalıydım. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| It wasn't your time, Colonel. It was exactly my time. | Sizin zamanınız değildi, Albay. Tam anlamıyla benim zamanımdı. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| I knew the clock was ticking, | Zamanın geçtiğini... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| knew my time was coming up. | ...benim zamanımın geldiğini biliyordum. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| But I just... | Ama sadece... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| kept ignoring it, you know? | ...görmezden gelmeye devam ettim. | Taking Chance-1 | 2009 | |
| Except for the middle of the night, when I... | Gecenin bir yarısı, zayiat listelerini... | Taking Chance-1 | 2009 | |
| would check those casualty lists, just... | ...kontrol etmenin dışında, o isimlerden... | Taking Chance-1 | 2009 |