Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 19121
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
It seemed like we were connecting more, physically, when we started going out. | ...çıkmaya başladığımızda fiziksel olarak daha iyi bir ilişkimiz vardı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There's just a lot going on at work. | İşte çok şey oluyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We're not at work. | İşte değiliz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's been... It's been five weeks. | Beş... beş hafta oldu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Three, the first two didn't count. Okay, you're right. | Üç, ilk ikisi sayılmaz. Evet, haklısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I didn't know you were on a timetable. I'm not on a timetable. | Ve değiştirmeyeceğim. Zaman çizelgesi takip ettiğini bilmiyordum. Etmiyorum. Ailem yırtınarak benim için tezahürat edecek ve çok eğlenceli olacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It sounds like you are. There is no timetable, Zoe. | Öyle gibi geldi. Zaman çizelgesi filan yok, Zoe. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Maybe you should leave. Are you kidding? | Son olarak kredi alabilmek için bu formu imzalaman lazım. Gitsen iyi olacak. Dalga mı geçiyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm just not in the mood, I'm sorry. | Hayır, bu aptalca. Kavga etmemiz. Bir problemimiz bile yok. Havamda değilim, kusura bakma. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's Sean. | Sean arıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Felicity, I brought you some tea. | Şimdi değil, ama gerektiğinde teklifini hatırlarım. Felicity, sana çay getirdim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's late. You should probably go home. | Geç oldu. Eve gitmelisin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know, I'm actually gonna stay here tonight. | Burada kalmayı düşünüyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Um, well then... | Peki. O zaman... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I should probably go. I need to get a hotel or something. | ...ben gitmeliyim. Kendime bir otel filan bulmam lazım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Lauren, um, if you want, | Lauren, eğer istersen... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
you can stay at my place. | ...bizim evde kalabilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I'll get a hotel. Really, it's okay. | Hayır, otele giderim. Gerçekten, kalabilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You can sleep in here. | Burada uyuyabilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There are fresh towels in there. | Temiz havlu var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm gonna grab a few things to bring back to the hospital. Okay. | Hastaneye götürmek için birkaç şey alacağım. Peki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Javier! It's Chaka. I found a guy for you. Call me. | Javier! Ben, Chaka. Sana birini buldum. Ara. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Felicity, I got your friend's message. I hope your boyfriend's okay. | Felicity, arkadaşının mesajını aldım. Umarım erkek arkadaşın iyidir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can't reschedule our meeting at such short notice. | Bu kadar kısa sürede başka bir zaman ayarlayamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So it's still at 8:30 tomorrow morning. I hope you can be there. | Yani, hâlâ yarın sabah 8:30'da. Umarım gelebilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't think it'll take very long. Bring in your sources and it'll be fine. | Çok uzun süreceğini sanmam. Kaynakları getir yeter. ...her şeyi mahvettiğim dönüm noktasını... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Remember the other day you were saying this | ...hatırlıyor musun, geçenlerde bunları... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
must be hard for me, going through this? | ...yaşamanın bana zor geldiğini söylemiştin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was just thinking, | Düşünüyordum da... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
this must be hard for you. | ...esas sana zor geliyor olmalı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I put you in an impossible position. | Seni çaresiz bir duruma soktum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I, er... I just wish I would | Keşke bazı şeyleri daha farklı... Odanda bir form buldum ve Noel'dan duydum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
have done things differently. | ...yapsaydım diyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I wish I had too. | Ben de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Er... I'm gonna head back to the hospital. Are you gonna be okay here? | Ben hastaneye gidiyorum. Burada rahat edebilecek misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, I'm fine. | Evet, ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Feel the light glowing Shining in your eyes * | * Hisset ışığın parlayarak gözlerinde dans etmesini * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* I come awake knowing I've got you in my life * | * Hayatımda olduğunu bilerek açtım gözlerimi * Tamam, şimdi hadi. Hadi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Looking at the open sky I know these feelings will not die * | * Bakarken parlak gökyüzüne, biliyorum bu hissin hiç bitmeyeceğini * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Shooting stars appear to be * | * Kayan yıldızlar aniden belirdi * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* A symbol of your love for me * | * Bana olan aşkının bir ifadesi gibi * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* In your eyes... * | * Gözlerinde... * Ve? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Listen to me, he's our friend. | Beni dinle. Kendisi arkadaşımızdır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We've been here all night. We wanna see him. | Bütün gece buradaydık. Onu görmek istiyoruz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Visiting hours are in 45 minutes. Until | Ziyaret saati 45 dakika sonra. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
then, it's doctors and family only. | O vakte kadar sadece doktorlar ve ailesi görebilir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She's pre med. Doesn't that count? No. | Tıbba hazırlık okuyor. Sayılmaz mı? Hayır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can you at least call and see he's okay? Nobody's told us anything. | Hiç değilse arayıp, durumunu öğrenir misin? Kimse bir şey söylemedi bize. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sorry, you just have to wait over there like everybody else. | Üzgünüm, herkes gibi şurada beklemeniz gerekiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This place blows. | Burası bir şahane. Ben aramamak için elimden geleni yapıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Anything? No. | Haber var mı? Yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You smell so good. Stop, come on. | Çok güzel kokuyorsun. Kes lütfen. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just... Javier! | Lüt... Javier! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is he all right? Please say yes. | Durumu iyi mi? Lütfen evet de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yes. Yeah. Oh, thank God. | Evet. Evet. Çok şükür. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He lost a lot of blood but the doctors say he's gonna be fine. | Çok kan kaybetmiş ama doktorlar iyileşeceğini söyledi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How long have you been here? Not very long. | Ne kadar zamandır buradasınız? Çok değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. Where are you going? You're leaving? | Evet. Nereye gidiyorsun? Gidiyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I have to go see this professor, but, um... you guys should go up there. | Evet. Hocamla görüşmem lazım ama... sizler yukarı çıkın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's awake now. If we could get past the guard dog. | Dikkat edin. Salyası akıyor. Kendine geldi. Bekçi köpeğini geçebilirsek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They're making us wait till visiting hours, it's okay. | Ziyaret saatine kadar bizi bekletiyorlar ama önemli değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You guys, thank you so much for coming. | Çocuklar, geldiğiniz için çok teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know you didn't want us to. Thank you for not listening to me. | İstemediğini biliyorum. Beni dinlemediğin için sağ ol. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, well, I'll see you guys later. Good luck. | Sonra görüşürüz. İyi şanslar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Bye. | Hoşça kal. Mesela ne? Mesela... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Good, you're here. I wanted us a minute | Güzel, gelebildin. Strateji belirleyelim diye... * Saygı duyabilecekleri biri ihtiyacında * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
beforehand so we can talk strategy. | ...başlamadan önce birkaç dakikamız olsun istemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
By the way, that is Lipschitz. | Bu arada, Lipschitz şuradaki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And he's already backing down. | Şimdiden geri adım atmaya başladı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He says he can't remember the name of the student whose thesis you copied. | Tezini kopya ettiğin öğrencinin adını hatırlayamadığını söylüyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
His name is Ryan Baer. | Adı, Ryan Baer. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I should've told you this sooner. | Selam. Merhaba. İyi görünüyorsun. Daha önce söylemeliydim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I did do what they said I did. | Yaptığımı iddia ettikleri şeyi yaptım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm so sorry. And I know, you put | Çok özür dilerim ve itibarınızı benim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
your reputation on the line for me. | ...için tehlikeye attığınızı biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Which I greatly, greatly appreciate. | Çok ama çok müteşekkirim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And I know I've put you in this terrible position. | Sizi korkunç bir pozisyona soktuğumu biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And I'm so incredibly embarrassed. | Ve inanılmaz derecede utanıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You should be. | Harika olur. Hadi, yürü. Donuyorum. Utanmalısın da. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know this means I have to fail you. | Bunun sana kırık vereceğim anlamına geldiğini biliyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Professor Carnes, I'm so sorry. | Profesör Carnes, çok özür dilerim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You should probably go in and tell them. | İçeri girip, söylesen iyi olur. Söylediklerin hakkında düşündüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're a senior, right? | Son sınıftasın, değil mi? Ne yaptığını hepimiz biliyoruz. Neymiş? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, I'm supposed to graduate at the end of this year. | Bu senenin sonunda mezun olacaktım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm going to have to think about this. | Üzerinde düşünmem gerekiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Elena. Please open up. | Elena. Lütfen kapıyı aç. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry. | Bazen böyle olur. Şikâyet etmiyorum. Ama... Özür dilerim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're right. What I did was offensive and stupid. | Haklıydın. Yaptığım kırıcı ve aptalcaydı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And racist. | Ve ırkçı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Elena, at least look at my eye. I think it's infected. | Elena, hiç değilse bir gözüme bak. Galiba mikrop yaptı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Your eye is not infected. Elena, please. | Gözün mikrop filan kapmadı. Elena, lütfen. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, I don't have enough friends to lose one over this. | Bunun yüzünden kaybedecek kadar çok arkadaşım yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, my God! Your eye! Come in. | Aman Tanrım! Gözün! İçeri gel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look Richard. I'm... I'm sorry I hit you. | Richard... sana vurduğum için özür dilerim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's all right. I deserved it. I was a little bit insensitive. | Ziyanı yok. Hak etmiştim. Biraz duyarsız davrandım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
A lot insensitive. Yeah, you were. | Saklamak istiyorum. Öyle mi? Çok duyarsız davrandım. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, I am black. | Evet, zenciyim. Adet oldum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But what you said, it made me think. | Ama söylediklerin düşünmemi sağladı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
About my friends. | Arkadaşlarım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, I love them, but it must mean something that they're all white. | Hepsini çok seviyorum ama hepsinin beyaz olmasının bir anlamı olmalı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |