Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 169475
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Seven times altogether. Altogether. | Hepsi yedi eder. Hepsi. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Why didn't you talk? | Niye konuşmadın? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Didn't have nothing to say. | Söyleyecek bir şeyim yoktu. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You always wear that little red hat? No law says that I can't. | Hep bu kırmızı şapkayı mı giyersin? Giyemem diyen bir kanun mu var? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Gonna wear it all your life? Nope. | Hayat boyu mu giyeceksin? Hayır. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'm gonna give it to some handsome fellow. That's when, as, and if. | Yakışıklı birine vereceğim. Yani, ne zaman, sanki ve şayet olursa. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Did you say five cylinders? Yeah. | Beş silindirli mi dedin? Evet. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You say 6'? Yeah. | 1.80 mi dedin? Evet. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Like to see how she runs? | Nasıl gidiyor, görmek ister misin? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Jim Curry! | Jim Curry! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| If you're looking for your brother, just seen him go out... | Kardeşini arıyorsan, dışarı çıktı. Arkasından Snookie Maguire da çıktı. Kardeşini arıyorsan, dışarı çıktığını gördüm... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| and Snookie Maguire after him. | ...arkasından Snookie Maguire de çıktı. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Find Jim, Noah? No, I didn't, Pop. | Jim’i buldun mu, Noah? Hayır, Baba, bulamadım. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Phil says he come out with Snookie Maguire. | Phil diyor ki, Snookie Maguire ile dışarı çıkmış. Phil der ki, Snookie Maguire ile dışarı çıkmış. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| If Jim comes back, will you tell him we went down to the depot... | Jim döndüğünde ona söyle, Lizzie'nin trenini karşılamaya gidiyoruz. Jim döndüğünde ona söyle, istasyona gidiyoruz... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| to meet Lizzie's train? Yeah, I'll tell him. | Lizzie'nin trenini karşılamaya! Oldu, söylerim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| But seems to me, if Jimmy's found a girlfriend... | Ama bana göre, Jimmy yeni bir kız arkadaş bulmuşsa... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| he ain't gonna waste no time meeting his sister. | Ablasını karşılamaya vakit ayırıp da geleceğini hiç sanmam. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Let's go, Noah. No, I'm gonna find that kid. | Gidelim, Noah. Olmaz. Ben o küçüğü bulacağım. Gidelim, Noah. Olmaz. Ben o küçüğü bulacağım. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| When Lizzie gets off that train, I sure hope she got what she went for, H.C. | Lizzie indiğinde, ne iş için gittiyse onu getirdiğini görürüz, H.C. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Like what? Like a husband, maybe. | Neyi? Bir kocayı, belki. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| No offense, just friendly. | Darılmaca yok, dostça söyledim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Where'd you find him? He was parked with Snookie Maguire. | Nerede buldun, onu? Snookie Maguire ile park hâlindeydiler. Nerede buldun, onu? Snookie Maguire ile park etmiştiler. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| What of it? You could have got yourself in a hatful of trouble. | Ne mi olmuş? Başına bir sürü dert alırdın. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Well, what kind of trouble, Noah? That girl. | Ne gibi dert, Noah? O kız var ya, Eee, ne gibi dert, Noah? O kız var ya, | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I tell you, Pop, her hair is so bleached blond... | Baba, kız saçının rengini öyle bir açtı ki... Sana ne diyorum, baba, kız saçının rengini öyle bir açtı ki... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| It ain't bleached. Don't tell me. | Rengini açmış değil o. Sen öyle bil. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| She's been in town less than a week... | Kasabaya geleli bir haftadan az oldu... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| and Gil Denby says she's bought two pints of peroxide. | Gil Denby diyor ki, kız iki şişe peroksit satın almış. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Well, what's that? I use peroxide for a cut finger. | Ondan ne çıkar? Ben peroksidi parmağım kesilince kullanırım. Ondan ne çıkar? Ben peroksiti parmağım kesilince kullanırım. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Well, if she got cut that often, she'd bleed to death. | Eh, o kadar sık parmağını kesiyorsa, kansızlıktan ölebilir. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| What happened? I'll tell you what happened. | Ne oldu Jim? Ben söyleyeyim. Ne oldu? Ne olduğunu söyleyeyim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| They were out in the car, so twisted up together... | Arabada oturuyorlardı, o kadar sarmaş dolaştılar ki... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| that I couldn't tell where he left off and Snookie began. | ...o nerede bitiyor, Snookie nerede başlıyordu, anlayamadım. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| If I hadn't come along, heck knows what would've happened. | Ben yanlarına varmasaydım, Allah bilir ne olacaktı. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Heck knows I might have come home with her little red hat. | Allah bilir, onun o küçük kırmızı şapkasıyla eve dönecektim. Allah bilir onun o küçük kırmızı şapkasıyla eve dönecektim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| With her what? | Nesiyle, nesiyle? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Nothing. | Unut gitsin. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Do you know what trouble you can get yourself into with a girl like that? | Böyle bir kızla başın nasıl belâya girer, biliyor musun? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You think you're smart enough to handle it yourself? | Bunla başa çıkabilecek kadar kendini akıllı mı sanıyorsun? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I ain't saying I'm smart. | Akıllıyım demedim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I don't mind you telling me how to do and how to figure things out. | Ne yapacağımı söylemene de bozulmuyorum. Ne yapmamı ve nasıl davranmamı söylemene darılmıyorum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I just wish you wouldn't holler! | Sadece böyle bağırmasan diyorum! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| There she comes. | İşte, geliyor. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Now, remember, Jimmy, when Lizzie gets off the train, no questions. | Unutma, Jimmy, Lizzie trenden inince, soru sormak yok. Unutma, Jimmy, Lizzie trenden inince, soru sormak yok. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Well, how'll we know how she made out? No questions. | Peki, ama ne yaptığını nasıl bileceğiz? Soru yok! Peki ama, ne yaptığını nasıl bileceğiz? Soru yok. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I won't ask no dumb questions, Pop. | Saçma soru sormam, baba. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'll just say: | Şöyle derim: | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| "Lizzie, which one of Uncle Ned's sons looks like the marrying kind?" | "Lizzie, Ned amcanın oğullarından hangisi evlenilmeye yatkındı?" | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Yeah, that'll fool her. | Ne soru ama! Ya, bu onu kandırır. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Hiya, Lizzie. | Selâm, Lizzie. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| It's so great to have you back, Lizzie! | Döndüğüne çok sevindik, Lizzie! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| How was the trip, Lizzie? | Yolculuk nasıl geçti, Lizzie? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Fine. Everything was fine. | Güzeldi. Her şey güzeldi. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I brought you a present, Pop. Pop means at Uncle Ned's. | Sana bir hediye aldım, Baba. Babam, Ned amcalardakini kastetti. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| How was it at Uncle Ned's? Fine, Jimmy. Everything was fine. | Ned amcalarda durum nasıldı? İyiydi, Jimmy. Her şey iyiydi. Ned amcalarda durum nasıldı? İyiydi, Jimmy. Herşey iyiydi. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I brought you one, too. | Sana da bir tane getirdim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Don't eat it all in one night. You might get sick. | Hepsini bir gecede yiyip bitirme. Hastalanırsın sonra. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Here's yours, Noah. The pen is filled with red ink. | Bu da seninki, Noah. Kaleme kırmızı mürekkep koydum! Bu da seninki, Noah. Kalem kırmızı mürekkeple dolduruldu. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Which one of Uncle Ned's sons looks like the marrying... | Ned amcanın oğullarından hangisi evlenilecek~ Ned amcanın oğullarından hangisi evlenilecek... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Home again. It doesn't seem like a week. | Yuvama döndüm. Sanki aradan bir hafta geçmemiş gibi. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| More like a year. | Daha çok bir yıl geçmiş gibi. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Everything right where it was. Every... | Her şey yerli yerinde. Her~ Herşey yerli yerinde. Her... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Everything just like home. | Her şey evimiz gibi. Herşey evimiz gibi. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Now, Pop. Can we... No, not now. | Şimdi, Baba. Acaba~ Hayır, şimdi olmaz. Şimdi, Baba. Acaba... Hayır, şimdi olmaz. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Looks like you made out fine, Pop. | Görünen o ki baba, iyi iş yapmışsınız. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Dishes all washed, no dirty pans on the stove. | Tabaklar yıkanmış, ocak üstünde kirli tava bırakılmamış. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You should have seen the place while you was gone. | Sen yokken burayı görmeliydin. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Filthy. Dishes stacked up in the sink that high every day. | Berbattı. Muslukta her gün tabaklar bu boy yığılmış. Berbattı. Muslukta hergün tabaklar bu boy yığılmış. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Ain't that right, boys? Sure, that's right. | Doğru değil mi, çocuklar? Elbet, doğru. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I washed the dishes every night. What are you talking about? | Her gece tabakları ben yıkadım. Siz ne söylüyorsunuz? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Looks like the trip perked you up real good. | Yolculuk etmek sana bayağı yaramış. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| When you left here, you were looking all dragged out by the heat. | Buradan ayrılırken, sıcaktan pestilin çıkmış gibiydi. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| What was it like in Sweet River? | Sweet River’da durum nasıldı? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Hotter than hell. Now, you quit that. | Cehennem gibi. A, yeter artık. Cehennem gibi. Aa, yeter artık. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I don't see nothing funny in her talking like a cowhand. | Lizzie’nin bir sığır çobanı ağzıyla konuşması hiç de hoş değil. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'm sorry, Noah. That's all the conversation I've heard for a week. | Kusura bakma, Noah. Bir haftadır hep böyle konuşmalar duydum da! Kusura bakma, Noah. Bir haftadır hep böyle konuşmalar duydum da. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| How's Uncle Ned, Lizzie? And Aunt Ivy? | Ned amca nasıl, Lizzie? Ya Ivy Hala? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Yeah. How's all them boys? Big. | Evet. Oğlanlar nasıldı? Kocamandılar. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Well, if they take after Aunt Ivy, I'll bet they talked your ear off. | Ivy Halaya benziyorlarsa, kafanı şişirmişlerdir. Eh, Ivy Halaya benziyorlarsa, kafanı şişirmişlerdir. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| No, they take after Uncle Ned. They just grunt. | Hayır. Ned amcaya benzemişler. Sadece homurdanıyorlar. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Who got to be the best looking of the boys, Lizzie? | Oğlanlardan en yakışıklısı hangisiydi, Lizzie? Oğlanlardan hangisi en yakışıklı idi, Lizzie? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I guess Pete. | Pete galiba. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I never could get those boys straight. Which one is Pete? | O çocukları hep de karıştırırım. Hangisi Pete idi? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| He's the one with the yellow hair. Yellow hair? Hey, that's nice on a man. | Sarı saçlı olanı. Sarı saçlı mı? Hey, erkeğe iyi gider. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| It's honest. Pete's honest, all right. | Dürüst bir renk. Pete dürüsttür, elbet. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| The way you say it, I bet you liked him the best. | Anlattığına göre en çok ondan hoşlanmış gibisin. Anlatmana göre en çok ondan hoşlanmış gibisin. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Yeah, I'm crazy about Pete. | Evet, Pete’e bayıldım. Evet Pete’e bayıldım. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| He asked me to marry him. | Benimle evlenmek istedi. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Is that true, Lizzie? Word of honor. | Bu doğru mu, Lizzie? Yemin ederim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Well, what'd you tell him? | E, ne dedin ona? Eee, ne dedin ona? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I told him I would as soon as he graduates from grammar school. | İlkokulu bitirdikten sonra gel, evleniriz dedim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Grammar school? | İlkokulu mu? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Well, is he that dumb? | O kadar kafasız mı? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| No, Pete's not dumb. He's only 9 years old. | Hayır, Pete kafasız değil. Daha henüz 9 yaşında. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Look, Pop, let's not beat around the bush. | Bak, Baba, lafı geveleyip durmayalım. Bak, Baba, lâfı geveleyip durmayalım. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I know why you sent me to Sweet River, because Uncle Ned's got six boys. | Beni Sweet River’e Ned amcanın altı oğlu var diye gönderdiniz. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Three of them are old enough to get married, and so am I. | Üçü evlenme yaşında, ben de öyleyim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Well, I'm sorry you went to all that expense: The railroad ticket and all those new clothes. | Üzgünüm, bu kadar masrafa girdiniz: Tren biletleri ve yeni elbiseler. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Noah, you can write it in the books in red ink. | Noah, bunu bütçeye kırmızı mürekkeple yazabilirsin. | The Rainmaker-1 | 1956 |