Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 158219
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Maybe if you're real good, he'll help you set the table. | Eğer iyi bir kız olursan belki masayı hazırlamana yardım eder. | Taken-6 | 2002 | |
| Did I hear you say you're a schoolteacher? | Öğretmenim mi demiştin? Öyleydim evet. | Taken-6 | 2002 | |
| What happened? | Ne oldu? Başka şeylerle daha fazla ilgilenmeye başladım. | Taken-6 | 2002 | |
| You've been on the spaceships, too? | Sen de uzay gemilerine bindin mi? | Taken-6 | 2002 | |
| At first, I wondered if I should tell her, | Önceleri ona anlatmak konusunda kararsız kaldım. Sonradan gruba katılıp, bu konulardan bahsetmemenin garip olacağına karar verdim. | Taken-6 | 2002 | |
| Yes, I have. | Evet. Bindim. Korkunç muydu? | Taken-6 | 2002 | |
| Kind of. | Sayılır. Seni aksileştirdi mi? | Taken-6 | 2002 | |
| I don't think so. How come? | Sanmam. Neden ki? Annem de aksileşmedi. | Taken-6 | 2002 | |
| But some of the people she knows did. | Ama tanıdığı bazı insanlar aksileşti. Sanırım korkunca insanlar aksileşiyor. | Taken-6 | 2002 | |
| You're working late. | Geçe kalmışsın. Hiçbir şeyi atlamadığıma emin olmak istiyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| In this light, you look like my father. | Bu ışıkta aynı babama benziyorsun. | Taken-6 | 2002 | |
| You have his singleness of vision, something I never had. | Sende onun sabit fikirliliği var. Bende hiç olmadı. Bunun için seni kıskanıyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| I just wanna see this through. | Bu işi bitirmek istiyorum. İşte demek istediğim bu. Üzgünüm. Sorun yok. | Taken-6 | 2002 | |
| She just looks like a little girl, doesn't she? | Küçük bir kız gibi duruyor değil mi? | Taken-6 | 2002 | |
| She doesn't look special at all. | Özel birine hiç benzemiyor. | Taken-6 | 2002 | |
| This is Brad. This is Devon. | Bu Brad, bu da Devon. Bu da Rich, en şirinleri. | Taken-6 | 2002 | |
| LISA: She does this just to humiliate me. | Bunu beni utandırmak için yapıyor. | Taken-6 | 2002 | |
| I'm nine. I'm supposed to like this stuff. | Ben dokuz yaşındayım. Bu tarz şeylerden hoşlanmam normal. | Taken-6 | 2002 | |
| This Alayna one's really good, too. | Bu Alayna'da epey güzel. Siz yok musunuz... | Taken-6 | 2002 | |
| I drive a lot, I listen to the radio. I like these guys. | Ben çok seyahat ederim ve radyo dinlerim. Bu çocukları seviyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| What am I gonna do, brand my own child with a scarlet "L"? | Ne yani çocuğumu kırmızı Z harfi ile mi damgalayacağım. | Taken-6 | 2002 | |
| "L"? | Z mi? Zayıf... | Taken-6 | 2002 | |
| That's my journal. | Benim günlüğüm. Düşündüğüm şeyleri ve olan olayları yazarım. | Taken-6 | 2002 | |
| Oh, that's a good idea. I always wished I'd done that, | Harika. Ben de hep böyle bir şey yapmak istemişimdir. Ama her defasında tembellikten dolayı vazgeçiyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| Maybe sometime I could read you mine. | Belki bir gün sana benimkini okurum. | Taken-6 | 2002 | |
| You're up next, you know. | Sırada sen varsın. | Taken-6 | 2002 | |
| Up next? | Ne sırası? Harriet ile hipnotizma. Sıra senin. | Taken-6 | 2002 | |
| You've never done it before, have you? | Bunu daha önce hiç yapmadın değil mi? | Taken-6 | 2002 | |
| Sometimes that can be a lot of information, just so you know. | Bazen çok fazla bilgi olabilir. Haberin olsun. | Taken-6 | 2002 | |
| ALLIE: I grew up. just my mum and me. | Ben büyürken sadece annem vardı. Babamın kim olduğunu ve nereye gittiğini hiç düşünmedim. | Taken-6 | 2002 | |
| I guess I knew there was something missing. | Sanırım bir şeyin eksik olduğunu biliyordum. Ama çocukken hayatınız basittir. | Taken-6 | 2002 | |
| You don't think about all the other ways it might have been. | Başka alternatifleri düşünmezsiniz. | Taken-6 | 2002 | |
| Allie? Hi, Mr Watson. | Allie? Selam Bay Watson. | Taken-6 | 2002 | |
| Is your mum inside? | Annen içerde mi? Sanırım biraz erken geldim. | Taken-6 | 2002 | |
| I get cooped up in my apartment. | Evde sıkıntı bastı. Kendimi dışarı atmak istedim. | Taken-6 | 2002 | |
| Guess I just need to get out. | Yanımdasın. Sadece bir rüyaydı. Sadece Rüyaydı. | Taken-6 | 2002 | |
| Your son Luke... | Oğlunuz Luke... | Taken-6 | 2002 | |
| He loved you very much. | Sizi çok seviyordu. | Taken-6 | 2002 | |
| I just thought you should know. | Bilmeniz gerekir diye düşündüm. | Taken-6 | 2002 | |
| Thank you, sweetheart. | Sağ ol canım. | Taken-6 | 2002 | |
| I think. when you're older. what gets hard is that you forget | Sanırım büyüdüğün zaman zorlaşan şey, başına gelenleri kabullenmek oluyor. | Taken-6 | 2002 | |
| And sometimes. the things that do come | Ve bazen de insanların başına kaldırabileceklerinden daha fazlası geliyor. | Taken-6 | 2002 | |
| That boy's going down. | O çocuk düşecek. | Taken-6 | 2002 | |
| NINA: Okay, we got it back. | Annemin başına bir sürü şey geldi, ama bu adam onun kalbini kırdı. Mezarda bulduğunuz yazılardan ne çıkarıyorsunuz? | Taken-6 | 2002 | |
| Allie and I are very...close. | Allie ve ben çok yakınızdır. | Taken-6 | 2002 | |
| How do you wanna tell her? l I don't know. | Ona nasıl söylemek istersin? Bilmiyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| I don't know if I wanna tell her. | Söylemek istiyor muyum bilmiyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| She has to know. | Bilmesi gerek. Hayır. Biz idare ediyoruz. Allie ve ben iyiyiz. | Taken-6 | 2002 | |
| I don't know if I want you to be her father. | Onun babası olmanı istiyor muyum, bilmiyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| She's a beautiful little girl. | O çok güzel bir çocuk. | Taken-6 | 2002 | |
| Does she even wanna know who her dad is? | Babasının kim olduğunu merak etmiyor mu? | Taken-6 | 2002 | |
| I mean, does she ask about that? Sometimes. | Yani bunu sormuyor mu? Bazen soruyor. | Taken-6 | 2002 | |
| What do you tell her? | Ne cevap veriyorsun. | Taken-6 | 2002 | |
| That he was a nice guy, that I didn't know him very well, | İyi birisi olduğunu, onu çok iyi tanımadığımı, bazen insanların kısa süreli de olsa birbirleri için çok önemli olduğunu. | Taken-6 | 2002 | |
| that sometimes people can mean a lot to each other for a short time. | Rahatsız ettiğim için bağışlayın. Lütfen derse devam edin. Sağ olun. | Taken-6 | 2002 | |
| And she doesn't even ask to see him? | Onu görmek istemiyor mu? Hayır...İstemiyor. | Taken-6 | 2002 | |
| I I knew I mean, I didn't know you, | Biliyordum...Yani seni tanımıyordum ama onun...Kahretsin. | Taken-6 | 2002 | |
| I go around pretending I'm cool with all of this, and I have to tell you, | Bütün bunlar benim için çok normalmiş gibi davranıyordum. Ama sana söyleyeyim, benim için hiç normal değil. | Taken-6 | 2002 | |
| What do they want out of all this? | Amaçları ne? | Taken-6 | 2002 | |
| WAKEMAN: They wanna make us better to enable us to move | Merdivende bir basamak daha yukarı çıkalım diye bizi geliştirmeye mi çalışıyorlar? | Taken-6 | 2002 | |
| and in doing that, they'll better themselves as well. | Bunu yaparak kendilerini mi geliştirecekler. Benim başka bir fikrim var. | Taken-6 | 2002 | |
| Say it began as a research project, | Diyelim ki bu bir araştırma projesi olarak başladı, bizim hayal gücümüzün çok ötesinde bir proje... | Taken-6 | 2002 | |
| a detailed accounting of our entire planet. | ...bütün gezegenimizin detaylı bir muhasebesi. Tarihçesi, her şeyin katalogu. | Taken-6 | 2002 | |
| Now imagine this while they're doing this research, this cataloguing, | Şöyle düşün, bu araştırmayı, listelemeyi yaparken kazayla bir şey keşfediyorlar... | Taken-6 | 2002 | |
| something that utterly transforms the way they see the universe. | ...evrene bakış açılarını değiştirecek bir şey. İşte Allie bu, bu keşfin sonucu. | Taken-6 | 2002 | |
| And that's what Allie is the result of this insight. | Hala onun nerede olduğunu ve ne yaptığını bilecek hislerim mevcut. | Taken-6 | 2002 | |
| Yeah, but they're smarter than us. | Evet, ama bizden daha zekiler. Bizim daha anlayamayacağımız şeyleri yapabiliyorlar. | Taken-6 | 2002 | |
| They're more highly evolved. Evolution has a cost. | Çok ilerlemişler. Evrimin bir bedeli var. | Taken-6 | 2002 | |
| Every choice is the death of all other possibilities. | Yaptığınız her seçim, diğer ihtimallerin ölmesi demektir. Belki de bu sırada bir şey kaybettiler. | Taken-6 | 2002 | |
| Yeah, probably something very simple. | Evet. Muhtemelen basit bir şey. Olabilir. Şimdi onu geri koyuyorlar. | Taken-6 | 2002 | |
| Maybe. Maybe it's become something more than that. | Belki. Belki bundan daha fazlasına dönüştü. | Taken-6 | 2002 | |
| From the first time I set foot in that room in Groom Lake, saw that body, | Groom Lake'deki odaya girip o cesedi gördüğüm anda tek istediğim onları anlamaktı. | Taken-6 | 2002 | |
| to see through their eyes, just...catch a glimpse. | Onların gözlerinden görmek, anlamak istedim. | Taken-6 | 2002 | |
| I feel kind of I've never said this to anyone | Sanki...Bunu kimseye söylemedim. | Taken-6 | 2002 | |
| but I feel this sense of being with them. | Ama onlarla birlikte olduğumu hissediyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| We are so close, Mary. We'll have the girl. | Çok yaklaştık Mary. Kızı alacağız. Ve onun aracılığı ile onlarla konuşabileceğiz. | Taken-6 | 2002 | |
| I've waited my entire life for this moment. | Tüm hayatım boyunca bu anı bekledim. Ben kibirli bir herifim. Ve sizden önce hareket ederler. | Taken-6 | 2002 | |
| I always knew I'd get there in the end. I always knew. | Her zaman, eninde sonunda başarılı olacağımı biliyordum. | Taken-6 | 2002 | |
| What I never knew, what I had no idea about, | Hiç aklıma gelmeyen ise, bunu başardığım zaman yanımda bunu paylaşacak birinin olacağıydı. | Taken-6 | 2002 | |
| Well, that is quite a surprise. Thank you very much. | Bu sürpriz oldu, çok sağ ol. | Taken-6 | 2002 | |
| yeah, I look forward to seeing you as well. | Ben de seni görmeyi istiyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| It is unexpected, but that is one of life's great joys, isn't it? | Beklenmedik bir olay. Ama hayatın güzelliği burada değil mi? Mutlu tesadüfler. | Taken-6 | 2002 | |
| Okay. | Tamam. ...ve sellerin toplamından daha fazla insan öldürmüş. Böyle bir şeye inanmak zor. | Taken-6 | 2002 | |
| There's a new wrinkle. Allie's dad just showed up. | Yeni bir engel var. Allie'nin babası ortaya çıktı. | Taken-6 | 2002 | |
| We're gonna have to deal with that. | Bunu da halletmemiz gerekecek. | Taken-6 | 2002 | |
| MAN: I just can't stand this feeling that my life is out of control, | Hayatımın kontrolünün benim elimden bir başkasına geçtiği hissine kapılmaya dayanamıyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| Welcome to the world. No one has control. | Dünya'ya hoş geldin. Kimsenin kontrolü elinde değil. | Taken-6 | 2002 | |
| Who could say? | Kim demiş? Onlar bizden ileri olabilir. Ama bu onları Tanrı yapmaz. Bizim durduğumuz yere göre yapar. | Taken-6 | 2002 | |
| What makes me furious, somebody has cut a deal with these guys. | Beni asıl kızdıran, birisinin bu heriflerle anlaşma yapmış olmasıdır. Böyle bir şey oluyor herhalde. | Taken-6 | 2002 | |
| The government knows about this, | Hükümet bunu biliyor ve bilmediğimiz bir çıkar karşılığında olayı örtbas ediyor. | Taken-6 | 2002 | |
| For what? You always come back to that, but I just don't see it. | Ama neden? Bunu hep düşünüyorum ama bulamıyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| I think the government is just as confused as we are. | Bence hükümetin kafası da bizim kadar karışık. | Taken-6 | 2002 | |
| Yeah, but you'll give me this they know about it. | Evet, ama kabul et. Bunu biliyorlar. | Taken-6 | 2002 | |
| RAY: Blah blah blah blah blah. You people. | Anca laf kalabalığı yapıyorsunuz. Yani biz hepimiz kurbanız. Bu işe bulaşmış insanlar var. Çok acımasız insanlar. | Taken-6 | 2002 | |
| It's time someone did something. | Birinin bir şey yapma vakti geldi. | Taken-6 | 2002 | |
| I mean, they come into our homes, they take us up into their ships, | Evimize geliyorlar, bizi gemilerine alıyorlar, üzerimizde bir şeyler yapıyorlar. | Taken-6 | 2002 | |
| And we just sit around here, and we talk about it. | Ve biz oturmuş bunu konuşuyoruz. Ray, konuşuyoruz, çünkü yardımcı oluyor. | Taken-6 | 2002 | |
| With an attitude like that, nothing. It's pathetic. | Böyle bir tavra karşılık hiçbir şey. Bu korkunç. | Taken-6 | 2002 | |
| You talk like we could fight back. | Sanki karşı koyabiliriz de. Beni o kadar çok kez aldılar ki, sayısını unuttum. | Taken-6 | 2002 | |
| Fighting back is not an option. | Karşı koymak seçenek değil. Ya sen Ray? Sen hiç karşı koydun mu? | Taken-6 | 2002 |