Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 158217
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| I I could use some help with that. | Bu konuda bana yardım edebilirsin. | Taken-6 | 2002 | |
| When you play a song, when you're right in the middle, | Bir şarkıyı çalarken, tam ortasına geldiğinde, sonunu düşünüyor musun? | Taken-6 | 2002 | |
| No way. It's all I can do to get through a song | Olmaz. Tek yapabileceğim, tüm dikkatimi olduğum yere vererek şarkıyı bitirmek. Dört başkan eskittim. Nixon beşinci olacak. | Taken-6 | 2002 | |
| Oh...okay. | Oh... Tamam. | Taken-6 | 2002 | |
| Okay. | Tamam. Sağ ol. | Taken-6 | 2002 | |
| Dude, this little girl's profound. | Dostum bu kız bir harika. Selam anne. | Taken-6 | 2002 | |
| Hey. Are we here to get enlightenment or play some rock'n' roll? | Buraya aydınlanmaya mı yoksa Rock yapmaya mı geldik? | Taken-6 | 2002 | |
| Hey, you sit close to me, all right? | Bana yakın otur oldu mu? Sen yanımdayken zamanlamam daha iyi oluyor. | Taken-6 | 2002 | |
| That's 'cause she's a drummer's daughter. | Çünkü o bir davulcunun kızı. | Taken-6 | 2002 | |
| As long as I can remember. people have liked to talk to me. | Kendimi bildim bileli insanlar benimle konuşmayı seviyor. | Taken-6 | 2002 | |
| You know. kind of how somebody says something to you. | Biri size bir şey söylediği zaman, anlamı olması gerekmez. Sadece size bir kapı açar... | Taken-6 | 2002 | |
| and you can see into a room you couldn't see into before. | ...böylece siz daha önce görmediğiniz bir odayı görebilirsiniz. | Taken-6 | 2002 | |
| It doesn't really matter how you got there. | Oraya nasıl gittiğinizin önemi yoktur. Önemli olan, yeni ve farklı bir şey görmenizdir. | Taken-6 | 2002 | |
| you're seeing something new and different. | Çok hızlı ilerliyor olduğu için şanslıymışız. Kanser olsaydı çok daha kötü olurmuş. | Taken-6 | 2002 | |
| MARY: This new footage of Allie just came in from our man in Seattle. | Seattle'daki adamımız Allie'ye ait yeni görüntüler gönderdi. | Taken-6 | 2002 | |
| ERIC : She can block a shot on goal, but other than that, | Tamam, golü kurtarıyor ama onun dışında, ondan bekleyeceğimiz türden başka bir gösteri yapmıyor. | Taken-6 | 2002 | |
| She's a little kid. Give her time. | O daha çocuk, biraz zaman tanı. | Taken-6 | 2002 | |
| A lot of genetic traits don't demonstrate until just before adolescence. | Birçok genetik özellik, ergenlikten önce ortaya çıkmıyor. Mesela şizofreni. | Taken-6 | 2002 | |
| We still can't pick her up. | Onu hala alamıyoruz. Tıpkı Lisa'da yaptıkları gibi onu geri alıyorlar. | Taken-6 | 2002 | |
| That used to be the case. "Used to be"? | O eskidendi. Eskiden mi? | Taken-6 | 2002 | |
| Wanna see what we can do? Step this way. | Ne yapabileceğimizi görmek ister misin? Şöyle gel. | Taken-6 | 2002 | |
| Microwave radiation that part of the light spectrum, | Mikrodalga radyasyonu, fırın kasasında 12.5 cm'lik bir yerden çıkıyor. | Taken-6 | 2002 | |
| We block that wavelength, and the hamster's on easy street. | O dalga boyunu engellediğimiz zaman Hamster rahatça geziyor. Ama dalga boyunu açarsak... | Taken-6 | 2002 | |
| In meditation, we learn the oneness of all things, | Meditasyonda, her şeyin tekliğini ve doğanın içinde akıp giden uyumu öğreniriz. | Taken-6 | 2002 | |
| This is the same idea, stripped of the comforting notion of divinity, | Bu, ilahiyattan çıkarılan sonuçla aynıdır. Matematikte daha belirgindir. | Taken-6 | 2002 | |
| that we find in science, more specifically in mathematics. | Gerçek hayatta bir artı bir ikiye eşit olmuyorsa yandın demektir. | Taken-6 | 2002 | |
| One, one, two, three, five, eight. The Fibonacci Sequence. | Bir, bir, üç, beş, sekiz. Fibonacci Dizilişi. | Taken-6 | 2002 | |
| One number added to the one before it | Her rakama kendisinden önce geleni ekleyerek dizilimi devam ettiriyoruz. Ve anlamını buluyoruz. | Taken-6 | 2002 | |
| We find these numbers everywhere shells, nebulae, | Bu numaralar her yerde karşımıza çıkıyor. Nebula'da, çam ağacının gövdesinde, arı kovanlarında, DNA'da. | Taken-6 | 2002 | |
| God's equation writ large across the heavens. | Tanrı’nın cennette yazdığı denklem. | Taken-6 | 2002 | |
| The cow grazing contentedly in the meadow, | Çayırda, meltemin hafifçe savurduğu çimenlere iştahla bakan inek. Hepsi bir bütünün parçaları. | Taken-6 | 2002 | |
| Is this going somewhere? Their crafts hold five. | Bu bir yere varacak mı? Gemileri beş kişi alıyor. Canım dur sana göstereyim. Bırak bir tanesini ben yapayım, sana göstereyim. | Taken-6 | 2002 | |
| Add the number of confirmed sightings in New Mexico last year 1,597. | Geçen yıl New Mexico'da görülen UFO sayısına ekle, 1,597. Üç parmakları, bir başparmakları var. | Taken-6 | 2002 | |
| The number of breeding pairs you charted last year | Geçen yıl Allie'yi bulmaya çalışırken listelenen eşlenen çiftlerin numarası 55. 1, 3, 5, 55, 1,597... | Taken-6 | 2002 | |
| All Fibonacci numbers. | Hepsi Fibonacci numaraları. | Taken-6 | 2002 | |
| How many lights on the board? 46,367. | Tahtada kaç ışık var? 46,367. Dostumuz Allie'yi eklersek? 46,368. 24. Fibonacci numarası. | Taken-6 | 2002 | |
| So, how do we take our revelation and turn it into an effective block | Şimdi bu önemli buluşumuzu 46,368 numaralı minik Allie'yi ele geçirmek için nasıl kullanabiliriz? | Taken-6 | 2002 | |
| WAKEMAN: This is Peter Miller. | Bu Peter Miller. Bay Miller tam 13 kez alınmış. Korkma. Onu da odanın içinde patlatmayacağım. | Taken-6 | 2002 | |
| Janitorial would never forgive me. | Hademeler beni asla affetmez. | Taken-6 | 2002 | |
| Mr Miller has an implant. | Bay Miller'da cihaz var. | Taken-6 | 2002 | |
| We're monitoring it. | Onu izliyoruz. | Taken-6 | 2002 | |
| You can see it right here on the map. | Haritada görebilirsin. | Taken-6 | 2002 | |
| Topeka, Montpelier, Somerset, Augusta. | Topeka, Montpelier, Somerset, Augusta. İşte buradayız. Ellsworth, Maine. Tam burası. | Taken-6 | 2002 | |
| The implants broadcast on a spread spectrum. | Cihazlar geniş bir alana yayın yapıyorlar. | Taken-6 | 2002 | |
| The frequencies are all based around the hydrogen hyperfine transition line, | Tüm bu yayınlar hidrojen tabanlı geçirgen hatlar üzerinden yapılıyor. Evrendeki en mükemmel dalga boyu. Sana yardım edelim anne. | Taken-6 | 2002 | |
| We block those frequencies, | Bu frekansları bloke ettiğimizde, tıpkı hamster'a bir şey olmaması gibi, cihaz bilgi gönderemiyor. | Taken-6 | 2002 | |
| If we wanna pick someone up, we ought to be able to do it | Eğer birini ele geçirmek istersek, onların elimizden almasını bu şekilde engelleyebiliriz. | Taken-6 | 2002 | |
| Will this work on the girl? | Bu kızda da işe yarayacak mı? | Taken-6 | 2002 | |
| Allie has no implant. She doesn't need one. | Allie'de cihaz yok. İhtiyacı da yok zaten. Onda bu işi yapan nöronlar var. | Taken-6 | 2002 | |
| But the same principle applies. | Ama aynı prensip işe yarıyor. Onun frekansını da durdurabiliriz. | Taken-6 | 2002 | |
| And they can't find her. | Ve onu bulamazlar. | Taken-6 | 2002 | |
| Okay, let's pick her up before she demonstrates. | Tamam. Kendini göstermeden onu alalım. Daha sonra imkânımız olmayabilir. | Taken-6 | 2002 | |
| We're sure she hasn't demonstrated at all yet, right? | Henüz herhangi bir şekilde kendini göstermediğine eminiz değil mi? | Taken-6 | 2002 | |
| Not according to our agent. | Adamımız öyle diyor. | Taken-6 | 2002 | |
| You know that therapy group her mother's in? | Annesinin katıldığı tedavi grubu var ya? Orada bir adamımız var. | Taken-6 | 2002 | |
| MAN: I believe this all has to do with the landing strip | Bence bu olanların, Superior gölünün dibindeki iniş pistiyle alakası var. | Taken-6 | 2002 | |
| You look at the contrails. | İşaretlere bakın, St. Paul'de gökyüzünde belirdikleri anda... | Taken-6 | 2002 | |
| the incidence of severe upper respiratory infection | ...civardaki yerleşim alanlarında solunum yolu iltihapları dörde katlandı. Bunların hepsi mesaj. | Taken-6 | 2002 | |
| WOMAN: You're reaching there. | Müthiş tespit. | Taken-6 | 2002 | |
| The idea of group is to listen. We're not judging each other. | Bu grubun amacı birbirimizi dinlemek, yargılamak değil. Bence sen uçuyorsun Ray. | Taken-6 | 2002 | |
| There is a base and a landing strip at the bottom of Lake Superior. | Superior gölünün dibinde bir üs ve iniş pisti var. | Taken-6 | 2002 | |
| That's why the government has spread this cover story | Bu yüzden, devlet, meraklıları uzak tutmak için göl çevresindeki hava kirliliği hikâyesini yaydı. | Taken-6 | 2002 | |
| And those contrails, they are messages to the denizens of this base. | Bu işaretler de üsse mesaj göndermek için. | Taken-6 | 2002 | |
| WOMAN: Where do you get your information, Ray? | İstihbaratı nereden alıyorsun Ray? | Taken-6 | 2002 | |
| I was taken there on my third abduction. | Beni üçüncü kez kaçırdıklarında oraya götürdüler. | Taken-6 | 2002 | |
| How come you didn't drown? | Nasıl oldu da boğulmadın? | Taken-6 | 2002 | |
| RAY: They did something that enabled me to breathe underwater. | Su altında nefes alabilmem için bana bir şey yaptılar. | Taken-6 | 2002 | |
| That makes sense. | Şimdi oldu. 500 Millik alandaki tek askeri üs Great Falls. Eğer oraya bir nükleer saldırı olursa... | Taken-6 | 2002 | |
| We're to believe your story about seeing your dead son on a spaceship, | Biz senin ölmüş oğlunu uzay gemisinde gördüğüne inanıyoruz ama ben Superior gölüne gidemiyorum? | Taken-6 | 2002 | |
| I didn't say I didn't believe you. It was on your face. The doubt. | Sana inanmadığımı söylemedim. Yüzünden okunuyordu. | Taken-6 | 2002 | |
| I was thinking about my own experience about my boy. | Ben kendi oğlumla ilgili yaşadığım tecrübeyi düşünüyordum. | Taken-6 | 2002 | |
| Can you share some of that story with us, Dale? | Hikâyeni bizimle paylaşır mısın Dale? | Taken-6 | 2002 | |
| We lost our son Luke in the Gulf War, Desert Storm. | Çöl fırtınası operasyonunda oğlumuz Luke'u kaybettik. Burası berbat. Bir önerim var. | Taken-6 | 2002 | |
| They got names for these things like movies, | Onlara filmlerdeki isimleri koyuyorduk, ama bu kahrolası bir film değildi. | Taken-6 | 2002 | |
| This wasn't anything that made any sense. | Bu olayı hiç anlayamadık. Çölün içlerine doğru malzeme taşıyan bir kamyonu kullanıyordu. | Taken-6 | 2002 | |
| The war was already over. There was a mine. | Savaş çoktan bitmişti. Bir mayın varmış. | Taken-6 | 2002 | |
| No one ever knew if it was theirs or ours. | Bizim miydi, yoksa onların mıydı kimse bilmiyor. | Taken-6 | 2002 | |
| About six months after we got the news about Luke | Beni ilk defa Luke'un ölüm haberini aldıktan altı ay sonra kaçırdılar. | Taken-6 | 2002 | |
| I woke up, and there were these five young men standing by my bed. | Uyandım ve başucumda bana bakan beş tane genç adam vardı. | Taken-6 | 2002 | |
| Soldiers, just like my boy. | Tıpkı oğlum gibi askerler. | Taken-6 | 2002 | |
| They asked me if I wanted to see Luke, | Luke'u görmek isteyip istemediğimi sordular. O büyük parlak odaya gelene kadar olanları hatırlamıyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| And Luke was there. And we were talking. | Luke oradaydı ve konuşuyorduk. Onunla kavga etmiştik. | Taken-6 | 2002 | |
| You know, like boys and fathers do, then he went into the army | Bilirsiniz, baba oğul kavgası. Aramızı düzeltmeye fırsat bulamadan orduya katılmıştı. | Taken-6 | 2002 | |
| But there we were, talking like there was no tomorrow. | Sanki yarın yokmuş gibi konuşuyorduk. | Taken-6 | 2002 | |
| They would come for me every night, these same soldiers. | Aynı askerler her gece geldiler. | Taken-6 | 2002 | |
| At first, I'd just sit and talk with my son | Önceleri oğlumla konuşuyordum. Askerler nasıl, üs rahat mı falan gibisinden şeyler. | Taken-6 | 2002 | |
| It was wonderful... to see my boy again. | Oğlumu tekrar görmek harika bir şeydi. | Taken-6 | 2002 | |
| But then they started taking him away. | Ama sonra onu götürmeye başladılar. Konuşurken birden gidiyordu. | Taken-6 | 2002 | |
| It was as if they wanted to see | Sanki beni üzerlerse neler olacağını görmek ister gibiydiler. | Taken-6 | 2002 | |
| Sometimes we'd start to fight, having that same fight. | Bazen kavga ediyorduk, aynı kavgayı. | Taken-6 | 2002 | |
| Your son's dead. You're having bad dreams, that's all. | Oğlun öldü. Kâbus görüyorsun hepsi bu. Karım da böyle söyledi. | Taken-6 | 2002 | |
| WOMAN: That's why the two of you separated, isn't it? | Karınla bu yüzden ayrıldınız değil mi? Bu sadece bahaneydi. | Taken-6 | 2002 | |
| Truth of it was, we couldn't stand to look at each other anymore. | İşin aslı artık birbirimize bakmaya tahammül edemiyorduk. İkimiz de sadece Luke'u görüyorduk. | Taken-6 | 2002 | |
| You were a jerk to him, and you feel bad about it | Ona karşı kötü davranmışsın, şimdi ise artık çok geç, düzeltme şansın yok. | Taken-6 | 2002 | |
| Do these look like dreams to you? | Bunlar sana rüya gibi mi görünüyor? Onlara böyle mi diyorsun? | Taken-6 | 2002 | |
| That could've happened any way. You could've done it to yourself. | Bu nasılsa olacaktı. Belki de kendin yapmışsındır? Neler yaşadığımı bilmiyorum. | Taken-6 | 2002 | |
| Please. Please, Dale, sit down. Sit down. | Lütfen Dale, lütfen otur. | Taken-6 | 2002 | |
| Now, you're here, | Şimdi buradasın, hepiniz buradasınız çünkü ortak bir tecrübe yaşadığınıza inanıyorsunuz. | Taken-6 | 2002 | |
| This is hard work, it's painful work, | Bu iş zor ve çok zahmetli. Ama birlikte hareket edersek üstesinden gelebiliriz. | Taken-6 | 2002 | |
| Why don't you believe my experience? | Benim yaşadıklarıma neden inanmıyorsun? Seni de aldılar, nasıl olduğunu biliyorsun. | Taken-6 | 2002 |