Search
English Turkish Sentence Translations Page 20330
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| What happened to your Following project? | Takip projene ne oldu? | Franklyn-1 | 2008 | |
| Two months following random strangers around London with your video camera. | Londra’da iki ay boyunca rasgele yabancı insanları kamerana çektin. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Now you're going to throw it all away? The last guy saw me. | Şimdi de hepsini çöpe mi atıyorsun? Son adam beni gördü. | Franklyn-1 | 2008 | |
| I even wore a wig to disguise myself for a few days, but it didn't work. | Hatta birkaç gün kendimi gizlemek için peruk taktım ancak bir işe yaramadı. | Franklyn-1 | 2008 | |
| So is this. | Bu da öyle. | Franklyn-1 | 2008 | |
| I suggest you stop wasting the emergency services' time. | Sanırım acil serviste boşa zaman harcamaya bir son verip... | Franklyn-1 | 2008 | |
| Come up with something more original. More original? | ...daha özgün bir şeyler bulmalısın. Daha özgün mü? | Franklyn-1 | 2008 | |
| Shock and bad taste doesn't necessarily equate with originality. | Şok ve kötü tat, mutlaka özgünlüğe eşit değildir. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Like I said, it's not finished. | Dediğim gibi, sona ermiş değil. | Franklyn-1 | 2008 | |
| And how does it finish, Emilia? | Nasıl sona erecek, Emilia? | Franklyn-1 | 2008 | |
| With you dead? | Ölümünle mi? | Franklyn-1 | 2008 | |
| The college sued? | Okul dava açınca mı? | Franklyn-1 | 2008 | |
| Well, I bloody well do. | Evet, çok iyi biliyorum. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Bin this drivel. | Artık bu saçmalıktan kurtul. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Get back on track. | Hayatını yeniden rayına oturttur. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Or don't bother coming back. | Üzüntülerin tekrar gelmesine izin verme. | Franklyn-1 | 2008 | |
| When you're lost, you're willing to believe anything. | Kendinizi kaybettiğiniz an, her şeye inanır oluyorsunuz. | Franklyn-1 | 2008 | |
| In this city, every religion promised a future, whether in this world or the next. | Bu şehirde ki, her din, bu dünyada ya da... | Franklyn-1 | 2008 | |
| All you had to pay them with was your faith and trust | Tüm bunların karşılığı olarak, sizlerden inanmanız, güvenmeniz... | Franklyn-1 | 2008 | |
| and, despite the celebration, the reverence and the prayer, | ...kutlamanız, hürmet etmeniz ve dua etmeniz istenir... | Franklyn-1 | 2008 | |
| everybody ends up in the same human mess. | ...buna rağmen herkes aynı insani karmaşa içinde yok olup gider. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Old. | Yaşlanır. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Sick. | Hastalanır. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Unhappy. | Mutsuz olur. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Dead. | Ölür. | Franklyn-1 | 2008 | |
| She'd be 16 now. | Yaşasaydı, şimdi 16 yaşında... | Franklyn-1 | 2008 | |
| A young woman. | ...genç bir bayan olacaktı. | Franklyn-1 | 2008 | |
| The Individual had robbed her of life | Şahıs onun hayatını çaldı... | Franklyn-1 | 2008 | |
| and, tonight, | ...ve bu gece... | Franklyn-1 | 2008 | |
| I was going to relieve him of his. | ...ben de onunkini rahatlatacaktım. | Franklyn-1 | 2008 | |
| You asked me how this finished. | Bana bunun nasıl biteceğini sordun. | Franklyn-1 | 2008 | |
| I told the truth. | Gerçeği söyledim. | Franklyn-1 | 2008 | |
| A broken doll. | Kırık bir bebek. | Franklyn-1 | 2008 | |
| A hollow girl. | Riyakâr bir kız. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Bereft at the loss of herfather. | Babasını kaybetmiş bir kız. | Franklyn-1 | 2008 | |
| But part of me left when he did. | O ölünce bir parçamı da kaybettim. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Someone said, "It's about the people you haven't met yet. " | Birisi, "Henüz tanışmadığım insanlardan" söz etmişti. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Like the people on my tapes. | Tıpkı kasetlerimdeki insanlar gibi. | Franklyn-1 | 2008 | |
| I'm not sure I like the sound of them. | Onların sesleri gibi bir sesim olduğundan bile emin değilim. | Franklyn-1 | 2008 | |
| I'm a little scared they might be like me. | ...onlardaki gibi bir şeyin bende olabileceği fikri beni biraz korkutuyor. | Franklyn-1 | 2008 | |
| I'm sorry, Mr Clunes. | Üzgünüm, Bay Clunes. | Franklyn-1 | 2008 | |
| That's the best I can do. | Yapabileceğimin en iyisi bu. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Get me down! | Beni al! | Franklyn-1 | 2008 | |
| I was just... um... | Ben yalnızca... | Franklyn-1 | 2008 | |
| Passing? Yeah. | Geçiyor muydun? Evet. | Franklyn-1 | 2008 | |
| It must have been... | Yirmi yıl... | Franklyn-1 | 2008 | |
| 20 years. 20 years, yeah. | ...olmalı. Evet, yirmi yıl. | Franklyn-1 | 2008 | |
| But... I saw you on the street the other day. | Fakat... Geçen gün seni sokakta gördüm. | Franklyn-1 | 2008 | |
| At least... I thought it was you. | En azından... Sen olduğunu sandım. | Franklyn-1 | 2008 | |
| I got to thinking about you. | Seni düşünüyordum. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Quite a lot, I guess. | Sanırım, çok düşündüm. | Franklyn-1 | 2008 | |
| I just came to check the records. I never thought you'd be working here. | Kayıtları kontrol etmek için gelmiştim, asla burada çalışıyor olabileceğini sanmazdım. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Check the records? | Kayıtları kontrol etmek mi? | Franklyn-1 | 2008 | |
| Yeah, well, you know, so I could try and contact you, | Evet, seninle bağlantı kurmaya çalıştım... | Franklyn-1 | 2008 | |
| write to you or something. | ...bu yüzden bilirsin işte mektup falan yazdım. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Do you get a lunch hour? | Bir öğle yemeği vaktin var mı? | Franklyn-1 | 2008 | |
| Can you spare a few minutes? | Bir kaç dakika boş vaktin var mı? | Franklyn-1 | 2008 | |
| Sorry. We're not really open yet. | Affedersiniz. Henüz açmadık. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Er, yes, I know. | Evet, biliyorum. | Franklyn-1 | 2008 | |
| I was wondering if you could help me. | Bana yardım edip edemeyeceğinizi merak ettim. | Franklyn-1 | 2008 | |
| It's my son, you see. | Oğlumu arıyorum. | Franklyn-1 | 2008 | |
| He used to come here a few years ago and I... | Birkaç yıl önce buraya gelirdi ve ben de... | Franklyn-1 | 2008 | |
| I just wondered if he'd been back. | ...buraya tekrar gelip gelmediğini merak ettim. | Franklyn-1 | 2008 | |
| OK. Well, do you have a picture? I can put it on the board. | Tamam, elinizde bir resmi var mı? Onu panoya asabilirim. | Franklyn-1 | 2008 | |
| I do, actually. | Aslında var. | Franklyn-1 | 2008 | |
| well, I only have this one. | Evet, elimde bir tek bu var. | Franklyn-1 | 2008 | |
| It's OK. I can do a copy. Thank you. | Sorun değil. Kopyalayabilirim. Teşekkürler. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Do you recognise him? | Onu tanıdınız mı? | Franklyn-1 | 2008 | |
| I couldn't say for sure. He probably doesn't look like this any more. | Emin olduğumu söyleyemem. Muhtemelen artık buradaki gibi değildir. | Franklyn-1 | 2008 | |
| No, of course not. | Hayır, tabii ki değildir. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Look, I'm only part time. | Bakın, yarı zamanlı çalışıyorum. | Franklyn-1 | 2008 | |
| You could speak to Bill. He's been here the longest. He'll be in later. | Bill'le konuşabilirsin. Buranın en eski çalışanı o. Sonra burada olur. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Bill Wasnik. | Bill Wasnik. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Why don't you put your contact details on there? | Neden iletişim bilgilerinizi de yazmıyorsunuz? | Franklyn-1 | 2008 | |
| Oh, yes. Do you have a pen? | Evet. Kaleminiz var mı? | Franklyn-1 | 2008 | |
| I do. Yes. Thank you. | Var. Evet. Teşekkürler. | Franklyn-1 | 2008 | |
| So when did you start teaching? | Peki, öğretmenliğe ne zaman başladınız? | Franklyn-1 | 2008 | |
| Pretty recently. Yeah? | Oldukça yeniyim. Öyle mi? | Franklyn-1 | 2008 | |
| Suits you. | Elbisen yakışmış. | Franklyn-1 | 2008 | |
| You look good with kids. | Çocuklarla aran oldukça iyiye benziyor. | Franklyn-1 | 2008 | |
| You were always good with me. | Benimle de aran her zaman iyiydi. | Franklyn-1 | 2008 | |
| I know we were both kids at the time, but you know what I mean. | Bizlerde bir zamanlar çocuktuk ne demek istediğimi anlıyorsundur. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Still the same. | Hala aynı. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Away with the fairies. | Perileriyle birlikte. | Franklyn-1 | 2008 | |
| When did you forget about me? | Hakkımdakileri ne zaman unuttun? | Franklyn-1 | 2008 | |
| Hello. Anne. | Alo? Anne. | Franklyn-1 | 2008 | |
| If you want to leave a message for Anne or Martin, please speak afterthe tone. | Eğer Anne ya da Martine'e mesaj bırakmak istiyorsanız, lütfen sinyal sesini bekleyin. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Well, I should get back. | Evet, artık geri dönmeliyim. | Franklyn-1 | 2008 | |
| It's been really nice. | Bu gerçekten çok güzel oldu. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Could I... see you again? | Seni tekrar görebilecek miyim? | Franklyn-1 | 2008 | |
| Milo... | Milo... | Franklyn-1 | 2008 | |
| We could go for a drink or something. | Bir içki falan içeriz. | Franklyn-1 | 2008 | |
| It's been so long, it's bizarre luck you... Yeah, but it's fate. | Uzun zaman oldu, bu tuhaf... Evet, ama bu kader. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Thought you didn't believe in all that stuff. | Bu tür şeylere inanmadığını sanıyordum. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Look... I'm not taking no for an answer. | Bak... Hayır cevabını kabul etmiyorum. | Franklyn-1 | 2008 | |
| Any time at all. Any day this week. | Bu hafta her gün her saat olabilir. | Franklyn-1 | 2008 | |
| How about Friday? | Cuma gününe ne dersin? | Franklyn-1 | 2008 | |
| Friday. All right. | Cuma. Tamam. | Franklyn-1 | 2008 | |
| There's a... There's a restaurant. | Bir restoran var... | Franklyn-1 | 2008 | |
| The Tabernacle. On the corner of Lennox Street. | Tabernacle. Lennox Sokağı'nın köşesinde. | Franklyn-1 | 2008 |