Search
English Turkish Sentence Translations Page 19152
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
Milk less cereal. There's milk baked into every "O". | Sütsüz mısır gevreği. Süt, her tanenin içinde. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Water hydrates the evaporated milk, and what do you have? | Su katıyorsun ve yoğunlaşmış sütü sulandırıyor ve ne elde ediyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
A really disgusting breakfast. | Çok iğrenç bir kahvaltı. Harika bir tane daha. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's a combination sleep mask alarm clock. Okay? | Yüz maskesi ve çalar saat kombinasyonu, tamam mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Every mask has its own personal alarm in it. | Her maskenin kendine özel çalar saati var. Hayır, işi kaptık. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So you're just laying in bed and... | Yatak yatıyorsun ve... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's your face going off. You're not bothering the person next to you. | ...yüzün çalmaya başlıyor. Yanındaki kişiyi de rahatsız etmiyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You just... Oh. Time to get up. | Sadece... Kalkma vakti gelmiş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How about "Smoothaise"? Smoothaise? Smoothaise is terrible. | "Yumuşakça" nasıl? Yumuşakça mı? Yumuşakça berbat. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Think about it, okay? I'm developing a condiment, right? | Bir düşün, tamam mı? Çeşni yaratıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If there was no such thing as mustard and I said, "What about mustard?" | Ya hardal diye bir şey olmasaydı ve ben sana "Ben, hardala ne dersin" deseydim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just read me what you got. | Peki, elindekileri bana oku. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um..."Fat tastic." Fat tastic? | Şişman ziz. Şişman ziz mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
"Mustooze," "Lardspread," "Wasabegooz", "Spice o rio." | Ruh hastanesine mi yatırdınız? Sen olsan ne yapardın? Har sulu, domuz yağı ezmesi, wasabi ciğeri, çeşni bahar? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The greatest party favor ever. | * Hey, dostum * En harika parti hediyesi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's a condom. Oh, really? I've never seen one of those before. | Prezervatif. Sahiden mi? Daha önce hiç görmemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Not one of these. | Hayır, hayır. Böylesini görmedin. Hayır. Tamam. Güzel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sean has a little too much time on his hands. | Sean'ın fazla boş vakti var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, he's just very enthusiastic. And nothing bothers him. | Hayır, sadece çok coşkuludur ve hiçbir şeyi kafasına takmaz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, nothing except Meghan. | Meghan dışında hiçbir şeyi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do you think you're dating Bill Gates? No. | Bill Gates'le mi çıktığını sanıyorsun? Hayır. Sandım ki | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
let his girlfriend pay for a fun vacation because she can. | ...kadar açık fikirli biriyle çıktığımı sanıyordum. Çünkü ödeyebilirim! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's not the Middle Ages. It's not like we're living in the '80s. | Orta Çağ'da değiliz, Sean. 80'ler de yaşamıyoruz ki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All right, fine. What are you doing? | Tamam, peki. Ne yapıyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you doing? Dr. Zwick | Ne yapıyorsun? Dr. Zwick... Hadi, hadi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
said clucking ends an argument. | ...gıdaklamanın tartışma bitireceğini söylemişti. Hatırladın mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We agreed not to do that. | Böyle yapmayacağımız konusunda anlaştık sanıyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You want to come to my bar mitzvah? | Bar Mitzvah’ma gelir misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
See my movie? Try my Smoothaise? | Filmi mi seyrettin mi? Yumuşakça'mı denedin mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Tell me you didn't just wear that to temple. | Temple'a bu kıyafetle gitmediğini söyle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I wasn't at temple. I was at the Fetish Ball, looking for you. | Hayır, Temple'da değildim. Fetiş Balosu'nda seni arıyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, that's... nice. No, Sean, that's so sweet. | Çok... şahane. Hayır, Sean. Çok tatlısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't want to talk right now. I just want to change. | Şu anda konuşmak istemiyorum. Tek istediğim üstümü değiştirmek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, ass less pants. Sean. | Popo kısmı olmayan pantolon. Sean... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wait! What are you doing? | Dur! Ne yapıyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Did you just say "ass less pants?" | Popo kısmı olmayan pantolon dedin, değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Tell me about this. | Bana bundan bahset. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, they're just these tapes... | Kasetler sadece | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My friend Sally and I used | Arkadaşım Sally ile eskiden... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
to send them to each other, | ...bunları birbirimize yolladık... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and we'd tell each other personal things, you know. | Herkes dışarı! Hadi! ...ve birbirimize kendimiz hakkında şahsi şeyler anlatırdık. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Things that we'd never let anyone else hear. | Başkalarının duymasını istemeyeceğimiz şeyleri. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, where in California are you from? | California’nın neresindensin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
...in my life. I can actually... | ...hayatımda. Şunu söyleyebilirim ki Test sonuçları almak için gelmiştim. Ben Covington. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sally, I would only say this to you... | Sally, bunu ancak sana söyleyebilirim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Could someone turn that off? | Lütfen biri şunu kapatabilir mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So after you listen to this tape, you have to erase it. | ...yani bu kaseti dinledikten sonra silmen gerekiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Someone turn that off, please! | Lütfen biri şunu kapatabilir mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can actually picture what it might be like | Aman Tanrım! Ne dediğini anladın mı? Ama aslında ilk defa bir erkekle beraber olmanın... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
to be with a man for the | ...nasıl olabileceğini gözümün... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
first time... sexually. | ...önüne getirebiliyorum... cinsel anlamda. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you're laughing at me right now, I don't blame you. | Eğer şu an bana gülüyorsan, seni suçlamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So who did you lose it to? Is that really necessary? | Bekâretini kime verdin? Cevabı gerçekten önemli mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Len or Noel? First of all, it's Ben. | Len'e mi, Noel'a mı? Öncelikle ismi Ben. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben? Really? No, I meant that's his name. | Ben'e mi? Gerçekten mi? Hayır, ismi Ben demek istedim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So your first time was with Noel. | İlk defa Noel'la yattın yani. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. But it should have been. | Hayır. Ama onunla olmalıydı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can I come in? Oh, yeah. | İçeri girebilir miyim? Tabii ki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can I... Can I get you anything? Maybe a... Oh. | Sana bir şey ikram edebilir miyim? Belki | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
A bottle of water? | Su filan? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Argh! I fell on something sharp. It's... | Ne oldu? Sivri bir şeyin üstüne düştüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's a hairbrush. | Fırçaymış. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Here. Hold on, hold on! | Al. Bir dakika, bir dakika. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was just thinking we should slow down, let me catch my breath, | Düşünüyordum da, belki biraz ağırdan almalıyız, nefes alabileyim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
not feel like this is being nationally televised, okay? | ...ve sanki ulusal yayındaymışız gibi hissetmeyeyim kendimi, olur mu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Noel... Whoa! | Baba, ne dediğini anlıyorum. Noel... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I thought you locked the door! You didn't give me a chance! | Kapıyı kilitledin sanıyordum! Bana fırsat vermedin ki! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Fire! Okay, wait! Nobody panic! | Yangın! Kimse panik yapmasın! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It'll go out in a second! | Şimdi söner! Durun! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wait! Nobody panic! We can do this. | Durun! Panik yapmayın! Devam edebiliriz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Your room is on fire! It'll be out in a second. | Noel, odan yanıyor! Şimdi söner. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The real problem was Ben, because once we | Esas problem Ben'di, çünkü Noel'la çıkmaya... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
started going out, he became interested. | ...başlayınca benimle ilgilenmeye başladı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So you got together with Noel and Ben was coming after you. | Yani Noel'la çıkmaya başladın ve Ben senin peşine düştü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, he wasn't coming after me. | Hayır, peşime düşmedi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He was just... I don't know. | Sadece... bilemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
For some stupid reason I have | Saçma bir nedenden dolayı insanları... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
a hard time letting people... | ...kendime yaklaştırmakta zorlanırım | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Especially people that make me nerous. | Özellikle beni tedirgin eden insanları. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't make you nerous. | Seni tedirgin etmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, you do. | Hey, Tracy'yi öpmeye çalıştın mı? Evet, ediyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Anyway, that's... just a fact. | Neyse... gerçek bu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's part of who I am. | Kişiliğimin bir parçası. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So... here. | Ve... işte. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So what did Noel think about all this? | Noel bütün bu olanlar hakkında Noel ne düşünüyordu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Noel was fine with it... for the most part. | Sorun etmedi... büyük bir kısmını. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My God, I'm wickedly kicking your ass, which I've always wanted to do. | Oh be, ne biçim canına okuyorum, hep yapmak istemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Here. Always. Ow! | Belli ki çok akılda kalıcı olmuş. Hayır, eğlendim. Ya senin ki? Al. Hep istemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You did that on purpose! So sorry. I'm sorry. | Bilerek yaptın! Özür dilerim. Özür dilerim. Hata neydi? Nasıl yapılacağını söylemenin yardımı olmaz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm very sorry. Damn it! | Çok özür dilerim. Kahretsin! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry. I didn't do it on purpose. I'm sorry, I'm so sorry. | Özür dilerim. İsteyerek yapmadım. Özür dilerim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know what? Here. Hit me back. | Bak ne diyeceğim? Gel sen de bana vur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? Just hit me. Hit me back. | Ne? Hadi, vur bir tane. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not gonna hit you. Come on. It's payback. | Hayır, sana vurmayacağım! Hadi. Ödeşme vakti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not gonna hit you! I hit you, you hit me. | Hayır, sana vurmayacağım! Ben sana vurdum, sen de bana vur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Come on. You always wanted to kick my ass. Come on. | Hadi, hep canıma okumak istemişsin. Hadi, vur. Noel'la da böyle olmasını istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The thing is, there was always this... I don't know... | Olay şu ki, her zaman... bilemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I can't explain it... | Açıklayamam... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This force between Ben and me. | Ben'le aramızda bir çekim vardı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I guess it had been there from the very beginning. | Sanırım ilk başından beri vardı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |