Search
English Turkish Sentence Translations Page 19150
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
wondered what you were like and what was going on | "Hep nasıl biri olduğunu ve sessizce düşündüğün... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
in your mind all that time you were so quiet, | ...defterine bir şeyler çizdiğin zamanlarda... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
just thinking, drawing in your notebook." | ...aklından neler geçiyordu hep merak ettim." | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
"I should have asked you, but I never asked you." | "Esasında sormalıydım, ama hiç sormadım." | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
"So now, four years later, I don't even know you. But I admire you." | "4 yıl sonra, seni tanımıyorum bile. Ama sana hayranlık duyuyorum". | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
"This makes me sound crazy but I'm okay with that." 1 | "Bu beni biraz deli gibi gösteriyor, ama problem yapmıyorum." 1 | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
"So take care of yourself. Love, Ben." | "Kendine iyi bak. Sevgiler, Ben." | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Where are you going to college? | Üniversiteye nerede gideceksin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
New York. What about you? | New York. Ya sen? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's pretty unclear. | Benimki biraz belirsiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You went across the country for this? | Bunun için ülkenin diğer ucuna mı gittin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, it was a lot more than that. | O kadar basit değildi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wait! What are you doing? | Bir dakika! Ne yapıyorsun? Bekleyin çocuklar. Profesör May'in birazdan geleceğine eminim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If this is gonna work, you have to leave | Eğer işe yarayacaksa her şeyi bana bırakacaksın, soru sormak yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So this guy must have really freaked out | Kendisini gizlice takip ettiğini öğrenince çocuk bayağı ürkmüş olmalı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I... I wasn't stalking him. | Gizlice takip etmedim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And actually, he handled it very well, considering. | Aslında düşününce, bayağı iyi idare etti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is my hair a disaster? | Saçım berbat mı? Lütfen doğruyu söyleyin... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's a really long time. Hey. | Çok uzun bir süre. Hey. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you doing here? Hi! | Ne işin var burada? Merhaba! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm... This is... I'm going... This is where I'm going. | Ben... burada Burada okuyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I totally forgot you were going here. That is so unbelievable. | Senin burada olduğunu tamamen unutmuştum. İnanılır gibi değil. "Güzelliğiyle kör olacağım korkusuyla, çehresine bakmaya cesaret edemem." | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know this girl from high school. This is Susan. This is um... This is um... | Bu kızı liseden tanıyorum. Tanıştırayım, Suzan. Ve... ve... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Felicity. Wow. So I'll see you around. | Felicity. Sonra görüşürüz? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How could you write that in my yearbook? | Yıllığıma nasıl onları yazarsın? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
"I watched you for four years, wondered what you were like." | "4 yıl boyunca seni izledim. Hep nasıl biri olduğunu merak ettim." | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You wrote those words to me. Even the slightest behavior means something. | Benim için bunları yazdın! En ufak bir davranışın bile anlamı vardır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's like physics. Nothing happens without an effect. | Gayet bariz. Aynen fizik gibi, her şeyin bir sonucu vardır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I never took physics. Don't say you never took physics. | Ben hiç fizik almadım. Hayır, hiç fizik almadım deme. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's what you do. You play innocent and you're charismatic and you smile | Senin tarzın bu. Masumu oynuyorsun, çekicisin, gülümsüyorsun... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and you made me fall for you and this is | ...sana hayran kalmamı sağladın ve adil olmayan... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
what's not fair. You knew it and you liked it. | ...tarafı da, farkındaydın ve hoşuna gitti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do I like that you like me? Of course. | Beni beğeniyor olmandan mı hoşlandım? Evet, tabii ki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I told you why I came here, you said you were flattered. | Buraya neden geldiğimi söylediğimde, gururunun okşandığını söyledin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I was awkward. | Hayır, kendimi garip hissettim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I revealed a bit about myself in your yearbook and you changed your college. | Yıllığında içimi döktüm ve sen üniversite planlarını değiştirdin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are we talking about here? I know you better than you think I do. | Neyi konuşuyoruz şimdi? Seni sandığından çok daha iyi tanıyorum. Buraya seçmeler için geldiğimi biliyorsun, değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, you do? Yes. I know all about your brother. | Öyle mi? Evet. Kardeşinle ilgili her şeyi biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? I read your application essay. | Ne? Başvuru kompozisyonunu okudum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You read my essay? Yes. I've done one questionably | Kompozisyonumu mu okudun? Evet! 17 yılda sadece bir kere... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
immoral thing in 17 years. No, no, no. Wait. | ...etiğe aykırı bir şey yaptım Hayır, hayır, hayır. Bir dakika. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How did you read my essay? How could you lead me on? | Kompozisyonumu nasıl okudun? Neden beni ümitlendirdin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You make me fall in love with you. | Sana âşık olmamı sağladın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're acting crazy. All I did was be nice to you. | Deli gibi davranıyorsun. Sana sadece iyi davrandım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I never asked you to come here. That was your choice. | Buraya gelmeni hiç istemedim ki. O karar senindi, benim değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How could think that you're in love with me? You don't even know me. | ...mırıldanamadım bile, ufak bir ses çıkarttım ve sonra da kaçtım. Nasıl bana âşık olduğunu düşünürsün? Beni tanımıyorsun bile. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Of course it was really hard being just friends. | Sadece arkadaş olmak tabii ki çok zor geldi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Given your intense feelings. Yeah. | Yoğun duygularını göz önünde bulundurursak. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wh wh what is that? | Bu nedir? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Don't worry about this. You just... just keep talking. | Takma kafanı. Sen anlatmaya devam et. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. I guess I wouldn't have surived without Noel. | Peki. Sanırım Noel olmasaydı altından kalkamazdım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He was the RA on my freshman dorm floor. | İlk sene kaldığım yurttaki kat danışmanıydı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Dad... All right. Sorry but this isn't about what | Baba... peki. Pardon ama konumuz Harvey Amca'nın... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Uncle Harey deeply feels I should be doing with my life. | ...hayatımla ne yapmam gerektiğine dair derin düşünceleri değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Know what? I have to go. I'm gonna get off the phone, all right. | Bak ne diyeceğim? Gitmem lazım. Telefonu kapıyorum, tamam mı? Biletler sen de kalsın. Ben zaten gelemem. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Can I hang up now, please? | Tamam, artık kapatabilir miyim, lütfen? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Thanks. Bye. | Sağ ol. Hoşça kal. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sorry! Oh, God! Sorry! I didn't mean to do that. | Pardon! Tanrım! Pardon. Böyle yapmak istememiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Uh... Felicity, right? I'm Noel. | Felicity, değil mi? Ben Noel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm the RA. I'm not a stalker. I'm the | K.D.'yim, röntgenci değilim. Bu kattaki... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
resident advisor on the floor. Room 729. | ...öğrenci danışmanıyım, odam 729, koridorun sonunda. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just stopping by to say "Yo" and "Welcome", | Sadece "merhaba ve hoş geldin" demek istemiştim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and if there's anything you need I'm kind of | ...ve eğer bir şeye ihtiyacın olursa, ben bir nevi... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
like the floor shrink so just knock any time. | ...bu kattaki terapistim yani istediğin zaman kapımı çal, yeter. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Have you ever felt like there's no solace in anything? | Hiçbir şeyle teselli olamayacağın gibi bir duyguya kapıldın mı hiç? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Like wherever you turn, you're just lost? | Ne yaparsan yap, hepsi boş. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, I've never felt so lost in every conceivable way before. | Yani, kendimi hiç her akla gelebilir şekilde şaşkına dönmüş hissetmemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Help me. Go. Start. | Hadi, yardım et bana. Hadi, başla. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um... All right. Well, uh... | Pekâlâ... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is what I think. You're forgetting something very important. | Şöyle düşünüyorum. Çok önemli bir şeyi unutuyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're forgetting who you are in the equation. | Bu denklemde senin kim olduğunu unutuyorsun. Ne bekliyordun ki? Arka tarafta manikür yaptırıyordun, seni yıldız bozuntusu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You gotta know you're gonna be fine. Okay? | Her şeyin düzeleceğini bilmen gerekiyor. Tamam mı? Benim ne düşündüğüm önemli değil, senin bilmen gerekiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You think? I do. | Böyle mi düşünüyorsun? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, that really changes my whole attitude about you. | Bu sana karşı olan bütün tavrımı değiştirdi! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh. So sorry. | Çok özür dilerim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Here's my speech. This is the big speech from Noel. | Pekâlâ. İşte atacağım nutuk. Noel'dan büyük bir nutuk geliyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Uh... you mustn't leave this school. | Okulu bırakmamalısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why? Here's why. | Neden mi? İşte nedeni. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Because this is a life struggle. This is fate. This is a challenge. | Çünkü hayat bir mücadeledir. Kader, meydan okuma. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you turn away from this now, you will, and I promise you this, | Eğer şimdi bundan kaçarsan, yemin ederim ki... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
be confronted by the same issue five years from now. | ...5 yıl sonra aynı problem karşına çıkacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Or ten. You'll be the fancy doctor | Veya 10. Şık bir işyeri olan... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
with the fancy practice, | ...mühim bir doktor olacaksın... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
you'll be married and you'll have like four phone lines in your home, | Evleneceksin ve evinde 4 telefon hattı olacak... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and then boom, it'll grip you like a blast of freezing cold air. | ...ve ansızın, tıpkı buz gibi bir hava dalgası gibi yakalayacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know, "What the hell is my life?" | Ve "hayatıma ne oldu?" diyeceksin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And you'll be able to trace it back to this instant. This very moment. | Ve bu saniyeye döneceksin, tam bu ana. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
When that geek RA gave you these four words of advice: | Ebleh danışmanın söylediği 4 kelimeyi hatırlayacaksın. Ama kazanan 10.000 dolar alacak ki büyük para. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Stay in New York or perish. | Ya New York'ta kal, ya da kaybol. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Five... six words. | Beş... yedi kelime. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Let me just um... I just want to... | Sadece... Öğrenmek istediğim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, you don't... | Yani, demek istediğim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
...have... feelings for me, | ...bana karşı hislerin... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
do you? | ...yok değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Me? Honestly? | Benim mi? Aslında... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do you? | Var mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The guy let you vomit on him. Of course he had feelings for you. | Çocuk üstüne kusmana izin vermiş. Elbette senden hoşlanıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, actually, I had feelings for him, too. | Aslında ben de ondan hoşlanıyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, now you're cheating. No, I've finished writing now. | Hile yapıyorsun şimdi de. Hayır, yazmayı şimdi bitirdim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You go first. These are words from the non cheater. | Pekâlâ, önce sen başla. Bu kelimeler hile yapmayandan. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |