Search
English Turkish Sentence Translations Page 19109
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
Don't you think he'd rather hear it from us than Pauline? | * Önemsizmiş gibi gösterirler sonra * Pauline yerine senden duymayı tercih etmez mi sence? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't want him to hear it from anyone. | Kimseden duymasını istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look... it's not just my dad, okay? | Bak... mesele sadece babam değil, tamam mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Fine. What else is it? Can we not talk about this right now? | Peki? Başka nedir? Şimdi konuşmasak olmaz mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't wanna be in a relationship | Hayır, konuşmamız lazım. Herkesten sakladığım... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
you gotta hide from everyone, do you? | ...bir ilişki içinde olmak istemiyorum, sen istiyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. Okay. So what is it? | Hayır. Tamam. O zaman problem nedir? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, I don't think this is gonna work out. | Bak, bence bu ilişki yürümeyecek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You and me, it's just... | Senle ben, sadece | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This was obviously a mistake. A mistake? Zoe. | Belli ki bir hata ettik. Hata mı? Zoe. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Professor Hodges. Yes. Okay. I'm sorry. | Profesör Hodges. Evet. Kusura bakmayın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You got my message? Just that you called. | Önemli değil. Mesajımı aldın mı? Aradığınızı biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I spoke to my colleague at U of A. | Arizona Üniversitesi'ndeki meslektaşımla konuştum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The deadline was last month. It was? | Son başvuru tarihi geçen aymış. Öyle mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But she said she'd consider your application as a favor to me. | Ama benim hatırıma başvurunu değerlendireceğini söyledi. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But only if I can fax her your | Ama eğer yarına kadar ona not dökümünü... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
transcript and a letter by tomorrow. | ...ve özel durum mektubunu fakslayabilirsem. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
By tomorrow? She's going on a lecture | Yarına kadar mı? Evet. Yazın sonuna kadar... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
tour until the end of the summer. | ...sürecek bir seminer turuna çıkacakmış. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I haven't had a lot of time to think about this. | Daha üstünde pek düşünmeye vaktim olmadı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I understand, but it's a big favor. | Anlıyorum ama bu büyük bir iltimas. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So I don't wanna ask her unless you're certain. | Emin değilsen ona rica etmek istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Of course. It's just I honestly don't know. It's happening so fast. | Elbette. Açıkçası bilmiyorum. Her şey çok hızlı gelişiyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry. There's nothing I can do about that. | Üzgünüm. O konuda yapabileceğim bir şey yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's a lot of pressure. I'm sorry. | Ciddi bir baskı olduğunu biliyorum. Üzgünüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was thinking you could wait until next year to move. | Taşınmak için gelecek seneyi bekleyebilirsin sanıyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben. I could take classes at night. | Ben. Akşamları okula gidebilirim. Gün boyu müsait olurum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I've got everything worked out: A job lined up, a pediatrician. | Ben her şeyi ayarladım. İşim, çocuk doktoru hazır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There are doctors here, jobs... It's not that simple. | Burada da doktorlar var, iş O kadar basit değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You said you wanted what's best for the kid. | Çocuk için en iyisini istediğini söylemiştin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Isn't it best for the kid's parents to live in the same state? | Çocuğun iki ebeveyninin de aynı eyalette oturması daha iyi değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry. I'm really sorry. | Üzgünüm. Çok üzgünüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But I'm moving. | Geri dönelim mi? Ama taşınıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Fine. You wanna go to Arizona, go to Arizona. | Peki. Arizona'ya gitmek istiyorsan, git o zaman. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Looking for Ben? Yeah. | Ben'i mi arıyorsun? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can I join you? Yeah. | Ben de katılabilir miyim? Elbette. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So what's wrong? | Ne oldu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Zoe broke up with me. Why? What happened? | Zoe benden ayrıldı. Neden? Ne oldu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know. I thought she liked me, but... I guess I was wrong. | Bilmiyorum. Benden hoşlandığını sanmıştım ama sanırım yanılmışım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Nothing, I'm just... Oh, God. | Hiç. Sadece... Tanrım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm just going through kind of a hard time right now. | Zor bir dönemden geçiyorum, o kadar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is it Adam? Something happen? No, no. | Mesele Adam mı? Bir şey mi oldu? Hayır. Hayır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben got Lauren pregnant. | Ben Lauren'ı hamile bıraktı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, my God. | Hey, eğer fikrini değiştirirsen, beni nerede bulacağını biliyorsun. Aman Tanrım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And she's gonna move to Arizona and he might go with her. | Felicity'nin gerçekten geçmişe seyahat ettiğine mi inanıyorsun? Yapma artık. Arizona'ya taşınıyor, Ben de onunla gidebilir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just don't know what to do. It's just... | Ne yapacağımı bilemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know. I know, I know. It's okay. | Biliyorum, biliyorum. Dert etme. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. | ...farklı. Selam. Para ve vakit çarçur ettin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Unbelievable. | İnanılır gibi değil. Hadi. Sen de mentollü kremin gücünü hak ettiğini... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You should go talk to him. | Gidip konuşsan iyi olur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What the hell is that? What's going on? | Neydi o öyle? Neler oluyor? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What do you mean? | Ne demek istiyorsun? Ne mi diyorum? Evet, tahmin etmiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Every time something goes wrong, you run to him. | Ne zaman bir terslik olsa, ona koşuyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I didn't run to Noel. I came here to talk to you. | Noel'a koşmadım, buraya seninle konuşmaya gelmiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It didn't look like it. We were just talking in there. | Öyle görünmüyordu. Sadece konuşuyorduk. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What were you talking about? Me and Lauren? | Ne hakkında konuşuyordunuz? Ben'le Lauren hakkında mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is really hard for me. | Bu olanlar bana zor geliyor. Biriyle konuşmaya ihtiyacım var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You won't talk to me. What a bunch of crap! | Sen de konuşmuyorsun. Bahaneye bak! Senle konuşmuyormuşum! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He was making me feel better. I bet he was. | Kendimi iyi hissetmemi sağlıyordu. Ya, eminim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This has nothing to do with Noel. Are you kidding me? | Bunun Noel'la hiçbir alakası yok. Şaka mı ediyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you hadn't slept with him, none of this would have happened. | Eğer onunla yatmasaydın bunların hiçbiri olmayacaktı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're blaming... Whoa, no. You're blaming me for this? | Beni mi... suçluyorsun? Bu olanlar için beni mi suçluyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you hadn't cheated on me, I never would have been with Lauren. | Eğer beni aldatmasaydın, hayatta Lauren'la beraber olmazdım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No one forced you to sleep with her. No one forced you to sleep with him. | Kimse onunla yatman için seni zorlamadı. Kimse seni de zorlamadı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, my God. You're never gonna get past that, are you? | Tanrım. Hiç unutmayacaksın, değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I guess I'm not gonna get over it, so why don't you just go be with him? | Hayır. Sanırım unutmayacağım. O zaman neden onunla beraber olmuyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
'Cause I'm sick of this. | Çünkü artık bıktım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you doing? I'm looking at these books. | Ne yapıyorsun? Bu kitaplara bakıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I really like this one. Schindler. He's one of my heroes. | Bunu çok beğendim. Schindler. Kendisine hayranımdır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Cheesy puff? No, thanks. | Peynirli kraker? Hayır, sağ ol. Javier, özür dilerim. Ne için? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If I were to change my mind about working with you... | Eğer seninle beraber çalışmak konusunda fikrimi değiştirirsem | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You changed your mind? Yeah. Would it be too late? | Fikrini mi değiştirdin? Evet. Çok mu geç kaldım? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you kidding? No. Good, because I really want to. | Şaka mı ediyorsun? Hayır. Güzel, çünkü bunu yapmayı çok istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can I pry? | Burnumu sokabilir miyim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm just wondering, did something happen with your boyfriend? | Merak ettim de, erkek arkadaşınla bir şey mi oldu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, we sort of broke up. | Evet, ayrıldık denebilir. Kusura bakma. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wow. I'm sorry. | Çok üzüldüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. Thanks. | Teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do you wanna talk about it? I give really good break up advice. | Konuşmak ister misin? Çok iyi ayrılık tavsiyesi veririm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I have plenty of experience. | Engin deneyimlerim var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Not right now, but I will keep it in mind. | Şimdi değil, ama gerektiğinde teklifini hatırlarım. Felicity, sana çay getirdim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, at least you're doing your big deal now and not his. | Hiç değilse kendi önemli şeyini yapıyorsun şimdi, onunkini değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's gotta be a good thing, right? | Bu iyi bir şey olmalı, değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, actually, it is. | Evet, aslında öyle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You wanna talk at this thing or should I? | Bunun hakkında sen mi konuşacaksın, yoksa ben mi konuşmalıyım? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You should. I'm not going. What? | Sen konuş. Ben gelmiyorum. Ne? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm gonna go home and work there. What's going on? | Eve gidip, orada çalışacağım. Neler oluyor? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just don't wanna see Zoe right now. Why not? | Zoe'yi görmek istemiyorum. Neden? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Because we broke up. What happened? | Çünkü ayrıldık. Ne oldu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We were just talking about her father and that was it. | Babası hakkında konuşuyorduk ve oluverdi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
She said she didn't think it was gonna work out. | Yürümeyeceğini düşündüğünü söyledi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wow. Sorry. I really | Çok üzüldüm. Senden cidden... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
thought she liked you. | ...hoşlandığını sanıyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know. I thought she liked me to, but... | Biliyorum. Ben de benden hoşlandığını sanmıştım ama | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You two coming to the meeting? I got that dizzy ish problem again. | Toplantıya geliyor musunuz? Yine başım döndü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm gonna get outta here. I'll talk to you later. | Var. İğrenç sayılır ama var. Gidiyorum. Sonra konuşuruz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All right, I can't take it any more. No one's forcing you to do it. | Pekâlâ, daha fazla dayanamayacağım. Kimse seni zorlamıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Not the audition. This, us. It's so dumb. | Seçmelere değil. Aramızdakine. Çok aptalca. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was thinking about that guy Oedipus last night. | Dün gece Oedipus'u düşünüyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He had problems. We don't. This is a commercial for mattresses. | Adamın dertleri vardı. Bizim yok. Yatak reklamı alt tarafı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |