Search
English Turkish Sentence Translations Page 19106
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
Good. Nice to meet you. | İyiyim. Tanıştığımıza memnun oldum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um, so I guess I'm gonna be your Big Brother. | Sanırım ağabeyin olacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. Um, I brought some stuff. Wanna see what I've got? | Evet. Bazı şeyler getirdim. Neler getirdiğime bakmak ister misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I got, like, a water gun. | * Erkekler ve kızlar * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You wanna check that out. | Bakmak ister misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I got a Frisbee. I got a basketball. | Frizbi var. Basketbol topu var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The basketball. You like basketball? | Basketbol topu. Basketbol seviyor musun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yes. I like basketball too. | Evet. Ben de severim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know a great court around here. You wanna go shoot around? | Bu civarda harika bir saha biliyorum. Gidip, basketbol oynamak ister misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, come on, let's go. We'll go shoot around. | Evet, hadi gel. Gidip basket atalım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Whoa, whoa, wait up. | Dur, dur, bekle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* And you say my sorry's too little too late * | * Özür dilemek için çok geç olduğunu söylüyorsun * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Boys and girls * | * Kızlar ve erkekler * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Previously on Felicity. I know you. | Felicity'de daha önce... Felicity'de daha önce… Felicity'de daha önce... Seni tanıyorum. Felicity'de daha önce... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know how you are. | Nasıl biri olduğunu biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And this choice that you've made, I just... | Verdiğin bu karar yüzünden... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know if you're gonna be able to live with that. | ...kendini affedebileceğini sanmıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That wasn't very professional. Is that a problem? | Dışarı çıkmak ister miydin? Pek profesyonelce olmadı. Sorun olur mu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, you know what I think? I think you're great. | Ne düşünüyorum biliyor musun? Harika birisin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Adam, I have a boyfriend, and this really isn't a good time for me. 1 | Adam, bir erkek arkadaşım var ve kötü bir dönemden geçiyorum. Biliyorum 1 | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry. I'm gonna go. Okay. | Özür dilerim. Ben gidiyorum. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey there. Hey. Ben's still at Dean & Deluca. | Merhaba. Selam. Ben hâlâ Dean & Deluca'da. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, I know. I actually wanted to | Evet, biliyorum. Aslında seninle konuşmak... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
talk to you, unless now is a bad time. | ...istiyordum, tabi meşgul değilsen. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No. What's up? | Hayır. Ne oldu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's about Adam. I don't know what to do. | Mesele Adam. Ne yapacağımı bilmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I've been completely avoiding him. | Tamamen ondan kaçıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Because of that kiss? Yes. | Öpüşme yüzünden mi? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I really like working with him. I just don't want it to be weird. | Onunla çalışmaktan çok hoşlandım ama garip bir durum olmasını istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And it's gonna be weird, right? It's not gonna be weird. | Garip bir durum olacak, değil mi? Garip bir durum olmayacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You need to talk to him. Adam's a grown up. He'll be fine. | Onunla konuşman lazım. Yetişkin biri. Alınmaz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You think? Yeah. | Kahveyi ben yaptım Evet, normal sütle. Öyle mi dersin? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All right. I'm gonna talk to him. | Tamam. Onunla konuşacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Thank you. Of course. | Peki. Teşekkür ederim. Bir şey değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was online and they had these architectural tours of the city. | Internet’te geziyordum, mimari açıdan New York turu düzenliyorlar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There's one tomorrow at noon. Do you wanna go? | Bir tanesi yarın öğlenden sonra. Gelmek ister misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm having lunch with Zoe. Oh, yeah. How's that going? | Söyle Ben'e beni arasın. Lauren, bir dakika. Zoe'yle öğlen yemeği yiyoruz. Evet. Aranız nasıl? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's good. I really like her. | Adı kızarmış hamur olduğu halde aslında gayet lezzetli. Gayet iyi. Ondan hoşlanıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can I talk to you for a second? Yeah. | Biraz konuşabilir miyiz? Elbette. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There's another one that starts at six. | Saat 6'da başlayan bir tane de var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That sounds good. Okay, let's do that, then. | Bana uygun. Tamam, 6'dakine katılırız o zaman. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry about that. I didn't mean to interrupt. | Kusura bakma. Bölmek istememiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, it was fine. We were just talking about architecture. | Bütün yaptıklarından sonra bizim bencillik ettiğimizi düşünüyor. Ziyanı yok. Mimarlık hakkında konuşuyorduk. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It was no big deal. | Önemli değildi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What's going on? I've just been trying | Neler oluyor? Hamilelik olayını çözmeye çalışıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know you have. | Biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's pretty screwed up, but that's not this kid's fault. | Berbat bir durum ama çocuğun bir suçu yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know what it's like growing up without a dad. | Babasız büyümek nasıldır bilirim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I feel like I have to be there | Bir şekilde kızımın veya oğlumun... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
for him or for her in some way. | ...yanında olmalıyım diyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. That's it? Just okay? | Peki. Öyle mi? Sadece "peki" mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What am I supposed to say? | Başka ne diyebilirim ki? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It sucks. It's the right thing to do, but it sucks. | Berbat. Doğru olan bu ama gerçekten berbat bir durum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, I know, but we're gonna get through it. | Biliyorum ve beraber üstesinden geleceğiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I hope so. I just feel like it's gonna get harder. | İnşallah. Daha da zorlaşacakmış gibi geliyor bana. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know, but it'll be okay, I promise. | Biliyorum ama öyle olmayacak, söz veriyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How can you promise that? Because it's true. | Nasıl sözünü verebilirsin ki? Çünkü gerçeği söylüyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* New version of you * | * Sen artık yeni biri oldun * Arayıp, özür dileyeceğine eminim. Eğer dilemezse, ben canına okurum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben. Hi. | Ben. Merhaba. ...08:00’den... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey, Wayne. Hi. | Selam, Wayne. Merhaba. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can I come in and talk to you for a second? | * Yeni bir yer, evvelden bilmediğim * İçeri gelip, seninle biraz konuşabilir miyim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hi. So what's up? | Merhaba. Ne haber? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Nothing. How you doing? I'm fat. | Hiç. Sen nasılsın? Şişman. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, you look good. Oh. Thank you. | Hayır, gayet iyi görünüyorsun. Teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, I just wanted to come and talk to you about all this. | Uğrayıp, bu mesele hakkında seninle konuşmak istemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know I said I didn't wanna participate, but I changed my mind. | Dahil istemediğimi söylediğimi biliyorum ama fikrimi değiştirdim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I really think I should be a part of this. | Bunun bir parçası olmam gerektiğini düşünüyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's... that's great. That's great, but? | Ne... harika. Harika ama? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, no buts. That's... | Aması yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, there actually is one. | Aslında bir tane var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm moving to Arizona next month. | Gelecek ay Arizona'ya taşınıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? My parents are there in Phoenix. | Ne? Ailem Phoenix'te. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There's a lot of job opportunities for me there. | Bir sürü iş imkânı var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's what I'm saying. | Ben de bunu söylüyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm gonna help out, so you don't need to move. | Taşınmana gerek yok, ben yardım edeceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ben, you're 20 years old. I'm 21. | Ben, daha 20 yaşındasın. 21. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're going to med school. You don't have time to raise a baby. | Tıp fakültesine gideceksin. Çocuk yetiştirmeye vaktin yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And my parents are retired and they're available all day, every day. | Ailem emekli oldu, bütün gün boyunca her gün müsaitler. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just think the kid needs a dad. I'm not saying it doesn't. | Çocuğun bir babaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Ben de yok demiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Am I supposed to move to Arizona? They have schools there. | Ben de mi Arizona'ya taşınmalıyım yani? Orada iyi okullar var. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, I can't. My life is here. I need to do what's best for the baby. | Taşınamam. Hayatım burada. Bebek için en iyi olanı yapmalıyım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And right now what's best for the baby is Arizona. | Şu anda bebek için en iyisi Arizona. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey, Adam. Can I talk to you for a minute? | Selam, Adam. Biraz konuşabilir miyiz? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They're gonna call any second. Who is? | Her an arayabilirler. Kim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The judges just decided about the library project. | Jüri kütüphane projesi hakkında karar verdi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They're gonna tell us if we won. That's so exciting! | Kazanıp, kazanamadığımızı söyleyecekler. Ne heyecanlı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Adam Davis here. | Adam Davis. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, I was expecting your call. | Noel, her şey harika olacak. Evet, ben de aramanızı bekliyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I see. Okay. | Anlıyorum. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, I understand. I appreciate it. | Hayır, anlıyorum. Teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We got it! No way! | Kazandık! Olamaz! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yes way! 1 | Oldu! 1 | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Congratulations! That's so great! | Tebrik ederim! Şahane bir şey bu! | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can you do this? Can I do what? | Yapabilir misin? Ne yapabilir miyim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, next year can you be here to help develop this thing? | Yani, yapmama yardım etmek için seneye burada olabilir misin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You mean you'd want me to help? | Yardım etmemi mi istiyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, if you can do it. I don't know. | Evet, eğer müsaitsen. Bilmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean... maybe. My boyfriend's gonna | Belki. Erkek arkadaşım tıbba... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
be here taking a fifth year of pre med. | ...hazırlık için 5'inci yılını alacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So it's perfect. Yeah, it kind of is. | Mükemmel. Evet, öyle denebilir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |