Search
English Turkish Sentence Translations Page 19068
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
Maybe we'll go next weekend. Yeah. | Haftaya gideriz belki. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Our new roommates. | Yeni ev arkadaşlarımız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know you're meeting with a lot of people. | Bay Lewis, bir sürü insanla tanıştığınızı biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sure they're all talented, but I believe I have | Hepsinin gayet yetenekli olduğuna eminim ama RedBird Yapımcılık'ta... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
what it takes to be lead designer at RedBird Productions. | Önemli değil. Zaten çok aptalca. Meghan, ne demek istiyorsun? ...baş tasarımcı olabilecek kumaşa sahip olduğuma inanıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Here's my philosophy. If you're lucky | Felsefem şöyle. Eğer çok sevdiğin... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
enough to find the exact thing that you love, | ...bir şeyi bulacak kadar şanslıysan... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and in graphic design, I have... | ...ki benim ki grafik tasarım | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The thing is, I know what I want to do. | Önemli olan, ne istediğimi biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's why you should hire me. | Bu yüzden beni işe almalısınız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, I'm enthusiastic. | Hevesliyimdir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm hard working, I'm a go getter. | Çok çalışkanımdır, tuttuğumu koparırım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I've never said "go getter" before. I don't know why I said it. | Daha önce hiç "tuttuğunu koparan" dememiştim. Neden dedim bilmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But I'm talented... | Ama yetenekliyimdir... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And I'll work so hard for you. | ...sizin için çok çalışırım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And I'm sure, um, Mr. Seagrave, | Ve eminim ki, Bay Seagrave... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
that there was a time... | ...bir zamanlar... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
...when you were where I am right now. | ...siz de şu anda bulunduğum yerdeydiniz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'll work part time. | Yarım gün çalışırım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, I'll do anything. | Her şeyi yaparım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Just hire me. | Lütfen beni işe alın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* Have you heard about the lonesome loser | * Hiç duymuş muydun yalnız zavallıyı * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
* He's a loser, but he still keeps on trying | * Zavallının teki ama usanmadan deniyor devamlı * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, hey. I was just walking by, | Selam. Kapının önünden geçiyordum... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and I saw your light was on. | ...ve ışığını gördüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you doing? Just staring at the ceiling. | Ne yapıyorsun? Tavana bakıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Which, apparently, is the same ceiling | Görünüşe göre önümüzdeki 14 yıl boyunca bu tavana bakacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My nonexistent career. | Var olmayan kariyerimden. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I had four job interviews today. | Bugün 4 iş görüşmesine gittim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Basically, I'm... | Sonuçta... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm gonna be a guidance counselor for the rest of my life. | ...hayatımın sonuna kadar rehber danışman olarak kalacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You think that's a problem? | Sence önemli bir problem mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Happy birthday, by the way. Thanks. | Doğum günün kutlu olsun bu arada. Sağ ol. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I thought you were going to the snow? Sean told me. | Kar için gideceğini sanıyordum. Sean söyledi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Um, no, we canceled it. Ben's dad is in town. | Josh hakkında konuşacaksan, üzgünüm ama partner olmak istedi. İptal ettik. Ben'in babası burada. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're not gonna do anything? | Noel, uyan. Hiçbir şey yapmayacak mısın? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We're going up next weekend and celebrate. | Hayır. Kutlamak için gelecek hafta gideceğiz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, that's good. | Çok güzel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It is. It's fine, actually. | Öyle. Aslında öyle. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? Nothing, it's just... It's... | Ne var? Hiç, sadece... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's your 21st birthday. You know? | ...21'inci doğum günün ama. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I mean, at least let me take you out | En azından seni yemeğe götüreyim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and buy you your first legal drink. | ...ve ilk yasal içkini alayım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know that I could use one. | Bana da bir tane iyi gelecek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Thanks, but I'm gonna go paint. | Sağ ol ama resim yapmaya gideceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey, and those interviewers, they're idiots. | Hey, mülakatçıların hepsi aptal. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They'd be lucky to have you. | Seni havada kapmalılar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hi, this is Meghan and Sean's house. | Merhaba, Meghan'la Sean'ın evine ulaştınız. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you doing? Making a new message. | Ne yapıyorsun? Yeni mesaj kaydediyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But... Shut up. | Ama... Aması filan yok. Sus. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is Meghan and Sean's. Leave a message. | Meghan'la Sean'ın evine ulaştınız. Lütfen mesajınızı bırakın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And I guess Ben and Noel live here, too. For now. | Ve Ben'le Noel da burada yaşıyor galiba. Şimdilik. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey, Noel, it's Elena. Guess where I am? | İçinde çiçek, şarap ve dondurma var. Selam Noel, ben Elena. Bil bakalım neredeyim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not at a concert. I'm not at a bar. | Hayır, konserde değilim. Hayır, barda da değilim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm in my apartment, which has been taken | Buraya soktuğun iki birinci sınıf öğrencisi... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
over by those freshmen you stuck in here. | ...tarafından ele geçirilen dairemdeyim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you don't get them out of here ASAP, I will kick your behind. | Gergin bir tipsin demek? Eğer hemen onları buradan çıkartmazsan, şahsen oraya gelip seni döveceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They want Noel. Who? | Ciddiyim. Eğer üzerinde çok düşünürsem, kusma isteği geliyor. Noel'u istiyorlar. Kim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Tammy and Gaby. The N man always scores. | Tammy ve Gaby. N Man herkesi götürüyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
First he sleeps with Felicity. Don't deny it. I saw the hickey. | Önce Felicity'yle yattı. Boşuna inkâr etme, morluğu gördüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Now he's gonna get those two muffins. | Küçük erkek kardeşin. Bugün değil miydi? Evet, evet. Şimdi içerideki 2 kurabiyeyi yiyecek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Your message has been recorded. | Adam şirketin sahibi. Müşteriye fikir satmak... Mesajınız kaydedildi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? That was Noel's phone. | Ne oldu ki? Noel'un telefonuydu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Which is Ben's phone. | Ve tabii ki Ben'in de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry I'm late. I wanted to get flowers. | Geç kaldığım için özür dilerim, çiçek almak istemiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Don't worry about it. It's fine. | Takma kafana. Ziyanı yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Are you all right? It's just so sad. | İyi misin? Çok üzücü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. | Hayır. Kafasının karışmasını istemiyorum. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's been like a father to me. | Babam gibiydi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That was such a stupid thing to say. | Ne aptalca bir şey söyledim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm so sorry. No, I understand. I do. | Özür dilerim. Hayır, anlıyorum. Anlıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He talks about you all the time. | Devamlı senden bahsediyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's all right. No, all the time. | Peki. Önemli değil. Hayır, cidden. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
About your trip to Tahoe and the fishing | Hayır, yoktu. Ne? Tahoe seyahatinden ve kazanamadığın... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
contest that you didn't quite win. | ...balık tutma yarışmasından. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And when he taught you how to ski. | Sana kayak kaymasını öğretmesini. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. And when he wallpapered your room. | Evet. Odanı duvar kâğıdıyla kaplamasını. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't remember him doing that. Well, you were just a baby, so... | Bunu hatırlamadım. Daha bebekmişsin | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I think it had little cars in it. | Galiba üstünde küçük arabalar varmış. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, I do remember that. | Evet, şimdi hatırladım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, and your company's fantastic. | Evet ve şirketiniz mükemmel. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I really enjoyed it. | Çok hoşuma gitti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, yeah, sure. You know, I, uh... | Tabi, elbette. Biliyorum | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I understand. Yeah. | Anlıyorum. Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He loves you very much. | Korkma. Hadi, izin ver içeri girelim. Seni çok seviyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry. | Evet, ayrıldık denebilir. Kusura bakma. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's all right. | Ziyanı yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
No, no, I understand. | Hayır, hayır, anlıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah, thank you. | Evet, teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's good. Try one more time. | Çok güzel. Bir daha dene. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look who's here. Do you know who this is? | Bak, kim gelmiş. Kim olduğunu tanıdın mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's Ben. Hey, Dad. How you doing? | Ben. Selam, Baba. Nasılsın? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why is he like that? Let's come over here for a second. | Neden böyle? Şu tarafa gidelim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey, Dad? | Hey, Baba? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm gonna go talk to the doctor. Okay? | Doktorla konuşmaya gidiyorum. Hemen şuradayım, tamam mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So, obviously, he has gotten worse. | Gördüğünüz gibi durumu kötüleşti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The thing that concerns me is his breathing. | Beni esas endişelendiren nefes alma şekli. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He's taking about 20 breaths per minute. | Dakikada 20 defa nefes alıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What's normal? About ten. | Normali nedir? 10 civarı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was training to be a paramedic this summer. | Geçtiğimiz yaz ambulans görevlisi eğitimi aldım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |