Search

English Turkish Sentence Translations Page 19041

English	Turkish	Film Name	Film Year	Details
Don't ask me a question unless you want an honest answer.	Dürüst bir cevap istemiyorsan, bana soru sorma.	Felicity-1	1998
You know what? What What are you fighting about?	Bak ne diyeceğim? Ne? Ne hakkında tartışıyorsunuz?	Felicity-1	1998
We're not fighting. Nothing.	Tartışmıyoruz. Hiç.	Felicity-1	1998
God! What is that?	Tanrım! O nedir?	Felicity-1	1998
What? What you're eating.	Ne? Ne yiyorsun?	Felicity-1	1998
What? Cake.	Ne mi? Pasta.	Felicity-1	1998
That's the wedding cake!	Düğün pastası!	Felicity-1	1998
Are you kidding? It was in the fridge.	Dalga mı geçiyorsun? Buzdolabındaydı.	Felicity-1	1998
You ate their wedding cake.	Düğün pastalarını yedin. Bilmiyordum.	Felicity-1	1998
I didn't know. It had a bride and groom on top.	Bilmiyordum. Üstünde damatla gelin vardı.	Felicity-1	1998
I knew it was a wedding cake. I didn't know it was the wedding cake.	Düğün pastası olduğunu biliyordum. Ama esas pasta olduğunu bilmiyordum.	Felicity-1	1998
You are so busted. Shut up.	Ne biçim enselendin. Kapa çenesi.	Felicity-1	1998
Rod liked you. No. Rod loved me.	Yani, Rob seni sevdi. Hayır, Rob sadece beni sevmedi. Bana bayıldı.	Felicity-1	1998
I told you you'd have good interviews.	Görüşmelerinin iyi geçtiğini söylemiştim sana.	Felicity-1	1998
This graphics house is amazing. There's a full time chef.	Bu ajans muhteşem. Etrafta kay kayla geziyorlar ve aşçıları var.	Felicity-1	1998
Wow. You won't believe this office.	Ziyaretine gelince görürsün. Ofise inanamayacaksın.	Felicity-1	1998
You were right about me. I can't be wrong.	Bu iş hakkında sen haklıydın. Ben de bu konuda yanılmıyorum.	Felicity-1	1998
I'm gonna call you later. Okay. Bye.	Seni sonra arayacağım. Tamam. Hoşça kal.	Felicity-1	1998
Dad, what are you doing here?	Baba, burada ne yapıyorsun? Test pozitif çıktı. Bebek benden.	Felicity-1	1998
I wanted to see this class that was so important.	Çok önemli olan bu dersi görmek istedim.	Felicity-1	1998
I thought I'd get to your stuff, but I haven't looked. That's okay.	Bitiririm sanmıştım ama portfolyona bakamadım bile. Önemli değil.	Felicity-1	1998
At 2:00 I can tell you whether or not you're in.	Saat 2'de gelir misin? Derse girip girmediğini o zaman söyleyebilirim.	Felicity-1	1998
Sure. Good.	Tamam. Güzel.	Felicity-1	1998
I need you to sign these. What's going on?	Bunları imzalamanı istiyorum. Neler oluyor?	Felicity-1	1998
Please just sign.	Lütfen imzala.	Felicity-1	1998
What is this? So I can pay for school.	Nedir bu? Okulun parasını ödeyebilmem için.	Felicity-1	1998
I have to send them to the accountant. Whatever you gotta do.	Muhasebeciye yollamam lazım. Ne yapman gerekiyorsa artık.	Felicity-1	1998
Hi. Hello. This is O Chem? It is.	Merhaba. Merhaba. Organik Kimya mı? Evet.	Felicity-1	1998
The door was locked. Yes, it was.	Kapı kilitliydi. Evet, öyle.	Felicity-1	1998
I'm in this class. Your name? Ben Covington.	Ben de bu sınıftayım, efendim. Adın? Ben Covington.	Felicity-1	1998
You're late. Door locks on the hour. I'm really sorry.	Geç kaldınız, Bay Covington. Kapı tam saatinde kilitlenir. Çok üzgünüm.	Felicity-1	1998
There'll be a quiz on today's lecture. Get the notes online.	Bugünkü konudan bir sonraki derste test olacak. Notları internetten edin.	Felicity-1	1998
Please. You've been warned. Miss two lectures, and we drop you from the class.	Lütfen. Uyarı yapıldı. İki dersi kaçırırsan, dersten çıkartılırsın.	Felicity-1	1998
Hello. Uh, should I come back or...	Merhaba. Sonra mı geleyim?	Felicity-1	1998
No. Pull up a seat.	Hayır. Bir sandalye çek.	Felicity-1	1998
Good stuff.	İşlerin iyi.	Felicity-1	1998
Thanks. Really. It's good.	Teşekkür ederim. Gerçekten. Gayet iyi.	Felicity-1	1998
I think you should take Composition first.	...bence önce Kompozisyon dersini almalısın.	Felicity-1	1998
I already took that. Okay. Okay.	Almıştım. Peki. Peki.	Felicity-1	1998
Bradshaw's teaching a fantastic class on shading and form.	Bradshaw'ın mükemmel bir gölgeleme ve biçim verme dersi var.	Felicity-1	1998
He's supposed to be really good.	Çok iyi diyorlar.	Felicity-1	1998
Phone. Me on the phone.	Telefon. Telefonda ben.	Felicity-1	1998
Yeah. Seven. Mm hmm.	Evet. 7'de.	Felicity-1	1998
No. It's just a few things. Yeah.	Hayır. Sadece birkaç şey. Evet.	Felicity-1	1998
I met with Cavallo.	* Duyuyorum söylediklerini * Cavallo'yla görüştüm.	Felicity-1	1998
Do you know how to get this thing to work? I wanna print something.	Bunun nasıl çalıştığını biliyor musun? Bir şey basmak istiyorum. 2 sayfa.	Felicity-1	1998
Can you get it to work	Çalıştırabilir misin?	Felicity-1	1998
Is there paper in there? Yeah, there's paper.	İçinde kâğıt var mı? Evet, var.	Felicity-1	1998
What's going on? Nothing. Can you get it to work?	Neler oluyor? Hiç. Notları basmak istiyorum. Çalıştırabilir misin?	Felicity-1	1998
Um, yeah. Let me, uh...	Evet. Bir bakayım	Felicity-1	1998
I don't know why it's not working. I'll do it.	Neden çalışmadığını anlamıyorum. Ben yaparım. Özür dilemek istiyorum.	Felicity-1	1998
Why are you angry? 'Cause I got locked out of class.	Neden sinirlisin? Çünkü derse alınmadım.	Felicity-1	1998
I was late.Hodges wouldn't let me in, so I missed my first lecture.	Geç kaldım. Hodges beni içeri almadı ve ilk dersi kaçırdım.	Felicity-1	1998
That's why I'm angry.	Bu yüzden sinirliyim.	Felicity-1	1998
Because I was late.	Çünkü ben geç kaldım. Çok kötü oldu.	Felicity-1	1998
I've been trying to download for a freakin' hour.	Bir saattir internetten indirmeye çalışıyorum. Basamadım bile.	Felicity-1	1998
Ben, I'm really sorry. I don't think you have any idea	Ben, çok özür dilerim. Bu senenin benim için ne kadar...	Felicity-1	1998
how hard this year's gonna be. I'm taking 18 credits.	...zor olduğunun farkında değilsin bence. 18 kredilik ders alıyorum.	Felicity-1	1998
I told you that, right? I didn't mean to be late.	Sana söylemiştim, değil mi? İsteyerek geç kalmadım.	Felicity-1	1998
Whatever. I'm just gonna go play some basketball.	Neyse işte. Basketbol oynamaya gidiyorum. Şimdi sıra son iki ödüle geldi.	Felicity-1	1998
Uh, listen. Um, Almundina gave me something to return to you.	Dinle. Almundina sana vermem için bana bir şey verdi.	Felicity-1	1998
It's the, uh... the picture you gave her.	Ona... verdiğin resim.	Felicity-1	1998
It's your mother, isn't it? Yeah.	Annen, değil mi? Evet.	Felicity-1	1998
I didn't know you were trying to copy your mother's dress.	Annenin elbisesini kopya etmeye çalıştığını bilmiyordum.	Felicity-1	1998
Ah, it's all right.	Önemli değil.	Felicity-1	1998
I guess I forgot that, uh...	Sanırım unutmuşum	Felicity-1	1998
I forgot that your mother's not around anymore for you.	Annenin artık yanında olmadığını unutmuşum.	Felicity-1	1998
That would be so hard for me.	Bana çok zor gelirdi.	Felicity-1	1998
It's just that I thought if I wore this dress,	Eğer bu elbiseyi giyersem yanımda olur...	Felicity-1	1998
that she would be there with me.	...diye düşünmüştüm.	Felicity-1	1998
Let's call Almundina...	Hadi, Almundina'yı arayıp...	Felicity-1	1998
and we'll get that dress perfect.	...bu elbiseyi mükemmel hale getirelim.	Felicity-1	1998
Do you wanna come in for a bit?	Biraz içeri gelmek ister misin?	Felicity-1	1998
No. No. I have a car waiting... downstairs.	Hayır. Aşağıda araba bekliyor.	Felicity-1	1998
So Ethan looked over the papers.	Ethan kağıtlara baktı.	Felicity-1	1998
Said they were standard.	Standart olduklarını söyledi.	Felicity-1	1998
Did you sign them?	İmzaladın mı?	Felicity-1	1998
This is not how I wanted this trip to go.	Bu seyahatin böyle geçmesini istememiştim.	Felicity-1	1998
I know, Dad.	Biliyorum, Baba.	Felicity-1	1998
I just... I think this is important.	Sadece... bunun önemli olduğunu düşünüyorum. Nerede kalmıştık?	Felicity-1	1998
How did the teacher like your stuff?	Öğretmenin işlerini beğendi mi?	Felicity-1	1998
He loved it.	Bayıldı.	Felicity-1	1998
You got into the class? Yeah.	Derse girebildin mi? Evet.	Felicity-1	1998
Yeah. I start on Monday.	Evet. Pazartesi başlıyorum.	Felicity-1	1998
It's hard to articulate...	Korktuğum şeyi...	Felicity-1	1998
this thing that I'm so afraid of.	...ifade etmek çok zor.	Felicity-1	1998
The future.	...bir daire arıyorum. Gelecek.	Felicity-1	1998
I mean, why should we be so afraid of the future?	Neden gelecekten bu kadar çok korkmalıyız?	Felicity-1	1998
It's just time.	Sadece zaman.	Felicity-1	1998
Isn't it?	"A" aldığın için tebrik ederim, biliyorsun, çok Değil mi?	Felicity-1	1998
What are you doing here? Came to see you, but no one was home.	Burada ne işin var? Seni görmeye geldim ama evde kimse yoktu.	Felicity-1	1998
Thought I'd come up to our summer hangout.	Yazın takıldığımız yere gideyim dedim ben de.	Felicity-1	1998
Yeah. Me, too.	Evet. Ben de. Bu yüzden "havamda" değildim.	Felicity-1	1998
Need to clear my head.	Kafamı boşaltmak istedim.	Felicity-1	1998
So, how'd it go?	Eee, nasıl gitti?	Felicity-1	1998
The job thing?	İş görüşmesi mi?	Felicity-1	1998
Didn't happen. What?	Olmadı. Ne?	Felicity-1	1998
Yeah. It turns out Rod likes a lot of people.	Evet. Meğerse Rod bir sürü insanı seven biriymiş.	Felicity-1	1998
Turns out that Rod is fickle.	Meğerse Rod kaypak biriymiş.	Felicity-1	1998
Rod has problems.	Rod'ın problemleri varmış.	Felicity-1	1998