Search
English Turkish Sentence Translations Page 177320
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| <b>That was his act.</b> | Bu rolünün bir parçası. Öyle davranıyordu. Öyle davranıyordu. Öyle davranıyordu. Öyle davranıyordu. Öyle davranıyordu. Öyle davranıyordu. Öyle davranıyordu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It was a good one.</b> | İyi rol yapmış. İyi becermiş. İyi becermiş. İyi becermiş. İyi becermiş. İyi becermiş. İyi becermiş. İyi becermiş. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Are you some kind of law?</b> | Hukuk adamı falan mısın sen? Kanun adamı falan mısın? Kanun adamı falan mısın? Kanun adamı falan mısın? Kanun adamı falan mısın? Kanun adamı falan mısın? Kanun adamı falan mısın? Kanun adamı falan mısın? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That's right</b> | Bu doğru. Doğru. Doğru. Doğru. Doğru. Doğru. Doğru. Doğru. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm a Texas Ranger.</b> | Teksas korucusuyum. Texas Ranger'ım. Texas Ranger'ım. Texas Ranger'ım. Texas Ranger'ım. Texas Ranger'ım. Texas Ranger'ım. Texas Ranger'ım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That may make you a big noise in that state.</b> | O eyalette fazla yaygara olmuyor mu? Bu, seni o şehirde pek sözü geçen biri yapmaz. Bu, seni o şehirde sözü geçen biri yapabilir. Bu, seni o şehirde pek sözü geçen biri yapmaz. Bu, seni o şehirde sözü geçen biri yapabilir. Bu, seni o şehirde pek sözü geçen biri yapmaz. Bu, seni o şehirde sözü geçen biri yapabilir. Bu, seni o şehirde sözü geçen biri yapabilir. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>In Arkansas you should know that your Texas Rangers trappings and title</b> | Bilmelisin ki siz Teksas korucularının süslü eşyaları veya unvanları Arkansas’ta Arkansas'ta Texas'lı gibi davranman ve ünvan kullanman sana hiçbir şey kazandırmaz. Arkansas'ta, Texas takılarınız ve ünvanınızın sizi eğlence aracı yapmadığını bilmelisiniz. Arkansas'ta Texas'lı gibi davranman ve ünvan kullanman sana hiçbir şey kazandırmaz. Arkansas'ta, Texas takılarınız ve ünvanınızın sizi eğlence aracı yapmadığını bilmelisiniz. Arkansas'ta Texas'lı gibi davranman ve ünvan kullanman sana hiçbir şey kazandırmaz. Arkansas'ta, Texas takılarınız ve ünvanınızın sizi eğlence aracı yapmadığını bilmelisiniz. Arkansas'ta, Texas takılarınız ve ünvanınızın sizi eğlence aracı yapmadığını bilmelisiniz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He shot and killed a state senator named Bibbs in Waco Texas.</b> | Bir eyaletin senatörüne Waco Teksas’ta ateş etti ve onu öldürdü. Adı Bibs’ti. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. Waco Texas'da Bibs ismindeki bir şehir senatörünü vurarak öldürdü. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Bibb's family put out a reward.</b> | Bibs’in ailesi sonunda ödül koydu. Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? Bibs'in ailesi bir ödül koydu. Chaney o senatörü neden öldürsün ki? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>How came Chaney to shoot a state senator?</b> | Bu senatörü Chaney’nin öldürdüğünü kim söylüyor? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>My understanding is there was an argument about a dog.</b> | Ben anladım. Adamın köpeğiyle ilgili bir olay oldu. Anladığım akdarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. Anladığım kadarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. Anladığım akdarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. Anladığım kadarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. Anladığım akdarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. Anladığım kadarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. Anladığım kadarıyla bir köpek yüzünden tartışma yaşanmış. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You know anything about the whereabouts of Chaney?</b> | Chaney’nin bulunduğu yerler hakkında bir bilgin var mı? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? Chaney'nin nerede olduğuna dair bir şey biliyor musun? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He is in the territory, and I hold out little hope for you winning your bounty.</b> | Kızılderililerin mıntıkasında. Ve senin ikramiyeni kazanacağıma dair küçük bir umut doğdu içime. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü senin kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü senin kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü senin kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. Kızılderili bölgesinde olduğunu ve ödülü kazanma ihtimalinin az olduğunu biliyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> Why is that? I'm going to beat you to it.</b> | Nedenmiş? Onu senden önce bulabilirim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I've hired a deputy Marshall. The toughest one they have.</b> | Bu iş için bir polis şefi tuttum. Aralarında en serti o. Ellerindeki en sert Marşal'ı kiraladım. Ellerindeki en sert Federal Şerif'i kiraladım. Ellerindeki en sert Marşal'ı kiraladım. Ellerindeki en sert Yardımcı Şerif'i kiraladım. Ellerindeki en sert Marşal'ı kiraladım. Ellerindeki en sert Yardımcı Şerif'i kiraladım. Ellerindeki en sert Yardımcı Şerif'i kiraladım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And he's familiar with the Lucky Ned Pepper gang they say Chaney's tied up with.</b> | Ve Chaney’nin bağlı bulunduğu Şanslı Ned Pepper çetesine de aşina. Ayrıca Chaney'nin, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine katıldığı söylentisine de aşina. Ayrıca Chaney'nin katıldığı söylenen, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine de aşina. Ayrıca Chaney'nin, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine katıldığı söylentisine de aşina. Ayrıca Chaney'nin katıldığı söylenen, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine de aşina. Ayrıca Chaney'nin, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine katıldığı söylentisine de aşina. Ayrıca Chaney'nin katıldığı söylenen, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine de aşina. Ayrıca Chaney'nin katıldığı söylenen, Şanslı Ned Pepper'ın çetesine de aşina. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well, I will throw in with you and your Marshall.</b> | Pekâla seninle ve tuttuğun polis şefiyle işbirliği yapmaya hazırım. Peki, ben de senin Marşal'ınla giderim. Peki, ben de senin Federal Şerifinle giderim. Peki, ben de senin Marşal'ınla giderim. Peki, ben de senin Yardımcı Şerifinle giderim. Peki, ben de senin Marşal'ınla giderim. Peki, ben de senin Yardımcı Şerifinle giderim. Peki, ben de senin Yardımcı Şerifinle giderim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>No, Marshall Cogburn and I are fine.</b> | Hayır, Şef Cogburn ve ben böyle iyiyiz. Olmaz, Marşal Cogburn ve ben iyiyiz. Olmaz, Şerif Cogburn ve ben iyiyiz. Olmaz, Marşal Cogburn ve ben iyiyiz. Olmaz, Şerif Cogburn ve ben iyiyiz. Olmaz, Marşal Cogburn ve ben iyiyiz. Olmaz, Şerif Cogburn ve ben iyiyiz. Olmaz, Şerif Cogburn ve ben iyiyiz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It'll be to our mutual advantage.</b> | Bu hepimizin ortak yararına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. İkimizin de ortak çıkarına olur. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Your Marshall, I presume, knows the territory.</b> | Polis şefi o bölgeyi tanıyordur. Senin Marşal'ın bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. Senin Şerif'in bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. Senin Marşal'ın bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. Senin Şerif'in bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. Senin Marşal'ın bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. Senin Şerif'in bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. Senin Şerif'in bölgeyi bildiğini tahmin ediyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I know Chaney. It is at least a two man job to take him alive.</b> | Ben de Chaney’yi tanırım. Onu canlı ele geçirmek en az iki kişinin yapabileceği iş. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. Ben de Chaney'i tanıyorum. Onu canlı yakalamak için en az iki adam gerekir. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>When Chaney is taken he's coming back to Fort Smith to hang.</b> | Chaney paçayı ele verdiğinde onu Fort Smith’e götürüp asacaklar. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. Chaney yakalandığında asılması için Fort Smith'e getirilecek. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm not having him go to Texas to hang for shooting some Senator.</b> | Onu senatörün tekini vurduğu için Teksas’a idam etmeye götürmeyeceğim. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. Senatörün birini vurdu diye onu Texas'sa göndermem. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It is not important where he hangs, is it?</b> | Nerde asıldığının önemi yok, değil mi? Nerede asıldığı önemli değil. doğru mu? Nerede asıldığı önemli değil, doğru mu? Nerede asıldığı önemli değil. doğru mu? Nerede asıldığı önemli değil, doğru mu? Nerede asıldığı önemli değil. doğru mu? Nerede asıldığı önemli değil, doğru mu? Nerede asıldığı önemli değil, doğru mu? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It is to me.</b> | Benim için var. Benim için önemli. Senin için değil mi? Benim için önemli. Senin için değil mi? Benim için önemli. Senin için değil mi? Benim için önemli. Senin için değil mi? Benim için önemli. Senin için değil mi? Benim için önemli. Senin için değil mi? Benim için önemli. Senin için değil mi? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Is it to you?</b> | Senin için var mı? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It means a great deal of money to me,</b> | Benim için işin ucunda hatırı sayılır miktarda para var. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. Benim için büyük para demek, aylardır peşindeyim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>it's been many month's work.</b> | Bu işe aylarımı verdim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well I'm sorry that you are paid piece work and not on wages.</b> | Para kazanmak için yapman gereken iş sana huzur vermeyeceği için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. Çalışmanın karşılığını alamayacağın için üzgünüm. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And that you have been eluded the winter long by a half wit.</b> | Ve bir ahmağın peşinden gitmek isteyecek olman için de üzgünüm. Geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Bütün kış geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Bütün kış geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Bütün kış geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. Bütün kış geri zekâlı birinin peşinde boşa koştuğun için de. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You give out very little sugar with your pronouncements.</b> | Söylediklerin boyundan büyük şeyler. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. Ağzından çıkanlar hiç de hoş değil. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>When I sat there watching you, I gave some thought to stealing a kiss.</b> | Orada oturup seni seyrederken, birkaç öpücük almak aklımdan geçmedi desem yalan olur. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. Burada oturup seni izlerken bir öpücük kaparım diye düşünüyordum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>But you are very young and sick, and</b> | Ama daha çok küçüksün ve hastasın, ve Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... Çok genç ve hastasın ve tekmelemeye de gelmezsin... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>unattractive to boot,</b> | sepetlenecek kadar çekici değilsin, ama | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>but now I have a mind to give you five or six good licks with my belt.</b> | şu an sana kemerimle beş altı şaplak indirmek gibi bir düşüncem var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. ...ama şu an aklımda sana kemerimle 5 6 darbe vurasım var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That wouldn't be as unpleasant as the other.</b> | Bu bile diğeri kadar nahoş olmazdı. O da diğeri kadar nahoş olurdu. İlk söylediğin kadar nahoş olmazdı. O da diğeri kadar nahoş olurdu. İlk söylediğin kadar nahoş olmazdı. O da diğeri kadar nahoş olurdu. İlk söylediğin kadar nahoş olmazdı. İlk söylediğin kadar nahoş olmazdı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If you wet your comb, you might tame that cowlick.</b> | Tarağını ıslat, böylece saçının kalkmış olan kısmını yatırabilirsin. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. Tarağını ıslat, belki dik saçların da yatar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Dagget: Madame, I wish you would leave these matters</b> | (Avukatın sesi) Madam, bu işleri tamamıyla bana bırakmanızı Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>entirely to me or at the very least</b> | veya hiç olmazsa böyle mühim kararlar almadan | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>give me the courtesy of consulting me before entering such agreements.</b> | önce bana danışma nezaketini göstermenizi dilerim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. ...yapmadan önce bana danışma nezaketini göstermiş olmanızı dilerdim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I am not scolding you, but I am saying your head strong ways,</b> | Sizi yargılamıyorum, ama demem odur ki verdiğiniz cesur kararların gidişatı, Sizi azarlamıyorum, ama bu başı buyrukluğunuzun... Sizi azarlamıyorum, ama gittiğiniz bu yolun... Sizi azarlamıyorum, ama bu başı buyrukluğunuzun... Sizi azarlamıyorum, ama gittiğiniz bu yolun... Sizi azarlamıyorum, ama bu başı buyrukluğunuzun... Sizi azarlamıyorum, ama gittiğiniz bu yolun... Sizi azarlamıyorum, ama gittiğiniz bu yolun... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>will lead you into a tight corner one day.</b> | sizi yakın bir gelecekte zor durumda bırakabilir. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. ...sizi bir gün köşeye sıkıştırabileceğini söylüyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I trust the enclosed document</b> | Zarftaki belgenin işinizi nihayete erdirmede ve İnanıyorum ki ilişikteki doküman... İnanıyorum ki ilişikteki doküman... İnanıyorum ki ilişikteki doküman... İnanıyorum ki ilişikteki doküman... İnanıyorum ki ilişikteki doküman... İnanıyorum ki ilişikteki doküman... İnanıyorum ki ilişikteki doküman... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>will let you conclude your business and return to Yell County.</b> | Yell’e dönmenizde etkili olacağına inanıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Yours, J. Noble Daggett.</b> | Saygılar, J. Mulden Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. Saygılarımla, J.Noble Daggett. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I was as bad yesterday as you look today.</b> | Ben de gece senin şu an göründüğün kadar kötüydüm. Dün de ben senin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben sizin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben senin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben sizin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben senin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben sizin gibi böyle kötü görünüyordum. Dün de ben sizin gibi böyle kötü görünüyordum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Of course you don't share a bed with Grandma Turner.</b> | Tabii büyükanne Turner’la aynı yatağı paylaşmak zorunda olan sen değilsin. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. Tabii siz Büyükanne Turner'la yatağını paylaşmadınız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm not acquainted with Grandma Turner.</b> | Büyükanne Turner’la tanışıklığımız yok. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. Büyükanne Turner'ı tanımıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>She's a resident of this city, it does not surprise me that she carry's disease.</b> | Şehrin sakinlerinden biri, hastalık taşıyor olması beni şaşırtmaz. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. Bu şehrin yerlisi, hastalık taşıyor olmasına hiç şaşırmadım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>This malarial place has ruined my health.</b> | Bu sıtma şehri sağlığımı mahvetti. Bu sıtma sağlığımı, mali durum gibi berbat edecek. Bu sıtmalı kasaba sağlığımı da mali durum gibi mahvetti. Bu sıtma sağlığımı, mali durum gibi berbat edecek. Bu sıtmalı kasaba sağlığımı da mali durum gibi mahvetti. Bu sıtma sağlığımı, mali durum gibi berbat edecek. Bu sıtmalı kasaba sağlığımı da mali durum gibi mahvetti. Bu sıtmalı kasaba sağlığımı da mali durum gibi mahvetti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>As it has my finances.</b> | Aynı şekilde ekonomimi de. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I owe you money.</b> | Sana borcum var. Sana para borçluyum. Fakirmiş gibi davranmayın. Sana para borçluyum. Zararlı çıkmadınız. Sana para borçluyum. Fakirmiş gibi davranmayın. Sana para borçluyum. Zararlı çıkmadınız. Sana para borçluyum. Fakirmiş gibi davranmayın. Sana para borçluyum. Zararlı çıkmadınız. Sana para borçluyum. Zararlı çıkmadınız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You have not traded poorly.</b> | Ben değeri neyse onu istedim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Oh, certainly not.</b> | Ne demezsin. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. Kesinlikle hayır. Sahibi olmadığım bir at için sana ödeme yapıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm paying you for a horse.</b> | Sana, almadığım atın | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I do not possess.</b> | parasını ödüyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I brought back a string of useless ponies.</b> | Ve bir dizi işe yaramaz midilliyi geri aldım. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. Ayrıca tekrar satamayacağım işe yaramaz midillileri de geri alıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Which I cannot sell again.</b> | Ki tekrardan satamayacağım kesin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You're forgetting the Grey horse.</b> | Kır atı unutuyorsun. Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! Gri atı unutuyorsunuz. Aman be! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> Right. You are looking at the thing in the wrong light.</b> | Yerin dibine girsin. Duruma yanlış ışık altında bakıyorsun. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I am looking at it in the light of Gods eternal truth.</b> | Tanrının ebedî doğruluğu ışığı altında bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışığa bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışıkta bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışığa bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışıkta bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışığa bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışıkta bakıyorum. Tanrı'nın ebedi hakikatindeki ışıkta bakıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Your illness is putting you down in the dumps.</b> | Hastalığın böyle kederlenmene neden oluyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. Hastalığınız sizi kederle yıpratıyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You will soon find another buyer for the ponies.</b> | Yakında midillileri satacak bir alıcı bulacaksın. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. Yakında midilliler için yeni bir alıcı bulacaksınız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well I have a tentative offer for ten dollars per head.</b> | Pazarlık payı olmakla birlikte tanesine on dolar veren oldu. Little Rock'daki sabun yapımhanesinden at başına 10 dolarlık geçici bir teklif aldım. Little Rock'taki Pfitzer sabun fabrikasından... Little Rock'daki sabun yapımhanesinden at başına 10 dolarlık geçici bir teklif aldım. Little Rock'taki Pfitzer sabun fabrikasından... Little Rock'daki sabun yapımhanesinden at başına 10 dolarlık geçici bir teklif aldım. Little Rock'taki Pfitzer sabun fabrikasından... Little Rock'taki Pfitzer sabun fabrikasından... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>From the "Pfitzer Soap Works" of Little Rock</b> | Little Rock’ta sabun taşıyıcılığı yapan biri. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It would be a shame to destroy such spirited horse flesh.</b> | Yazık edersin. Bu, at ırkının ruhuna ve tabiatına aykırı olur. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. At etinin sabuna dönüştürülmesi utanç verici olurdu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>So it would. I'm confident the deal will fall through.</b> | Olursa olsun. Eminim bu fiyata bile başka kimse almayacak. Öyle de olacak. Eminim ki anlaşma suya düşecek. Öyle olurdu ama eminim ki anlaşma suya düşecek. Öyle de olacak. Eminim ki anlaşma suya düşecek. Öyle olurdu ama eminim ki anlaşma suya düşecek. Öyle de olacak. Eminim ki anlaşma suya düşecek. Öyle olurdu ama eminim ki anlaşma suya düşecek. Öyle olurdu ama eminim ki anlaşma suya düşecek. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Look here, I need a pony and I will pay ten dollars for one of them.</b> | Şu işe bak, bir midilliye ihtiyacım var ve onun için on dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. Şöyle yapalım, bana bir midilli lazım ve onlardan birine 10 dolar öderim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>No that's a lot price, no, no, I.</b> | Bir anda ucuzladı, yok, hayır. Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... Çok düşük bir fiyat, hayır, hayır... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Wait a minute.</b> | Dur bir dakika. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Are we trading again?</b> | Yine mi alışveriş yapıyoruz? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>This one is beautiful.</b> | Bu güzel. Bu çok güzelmiş. Bu çok güzelmiş. Bu çok güzelmiş. Bu çok güzelmiş. Bu çok güzelmiş. Bu çok güzelmiş. Bu çok güzelmiş. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Stable boy: He don't know he got a rider.</b> | Üzerinde binici olduğunun farkında değil. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You're to light.</b> | Çok hafifsin. Sakin ol. Sakin ol. Çok hafifsin. Çok hafifsin. Sakin ol. Sakin ol. Sakin ol. Sakin ol. Çok hafifsin. Çok hafifsin. Sakin ol. Sakin ol. Sakin ol. Sakin ol. Çok hafifsin. Çok hafifsin. Sakin ol. Sakin ol. Çok hafifsin. Sakin ol. Sakin ol. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He thinks he has a horsefly on him.</b> | Dizginleri atın doğrultusunda tut. Atını sürmek için kamçını kullan. Üzerinde at sineği olduğunu sanıyor. Atını sürmek için kamçını kullan. Üzerinde at sineği olduğunu sanıyor. Atını sürmek için kamçını kullan. Üzerinde at sineği olduğunu sanıyor. Üzerinde at sineği olduğunu sanıyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: He's very spirited.</b> | Çok tez canlı. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'll call him 'Little Blackie'.</b> | Ona “Küçük Siyahî” diyorum. Ona "Little Blackie" diyeceğim. Ona "Little Blackie" diyeceğim. Ona "Little Blackie" diyeceğim. Ona "Little Blackie" diyeceğim. Ona "Little Blackie" diyeceğim. Ona "Little Blackie" diyeceğim. Ona "Little Blackie" diyeceğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Stable boy: That's a good name.</b> | Güzel bir isim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: What does he like for a treat?</b> | Yemek olarak kendisine ne ikram edilmesinden hoşlanır. Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Stable boy: Well ma'am, he's a horse.</b> | Hanımefendi, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>So he likes apples.</b> | Yani elma yemeyi sever. Yani elmalardan hoşlanır. Yani elmalardan hoşlanır. Yani elmalardan hoşlanır. Yani elmalardan hoşlanır. Yani elmalardan hoşlanır. Yani elmalardan hoşlanır. Yani elmalardan hoşlanır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: Thank Mr. Stonehill for me.</b> | Bay Stonehill’e benim adıma teşekkür et. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Stable boy: No ma'am, I ain't suppose to utter your name.</b> | Olmaz hanımefendi, adınızı ağzıma almam bile yasak. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>See, sleep.</b> | Gördünüz mü, uyuyor. Bak, uyuyor. Bak, uyuyor. Bak, uyuyor. Bak, uyuyor. Bak, uyuyor. Bak, uyuyor. Bak, uyuyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That is fine, I will wake him.</b> | Sorun değil, ben uyandırırım onu. Tamam, onu uyandırırım. Tamam, onu uyandırırım. Tamam, onu uyandırırım. Tamam, onu uyandırırım. Tamam, onu uyandırırım. Tamam, onu uyandırırım. Tamam, onu uyandırırım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Marshall Cogburn.</b> | Şef Cogburn. Marşal Cogburn. Şerif Cogburn. Marşal Cogburn. Şerif Cogburn. Marşal Cogburn. Şerif Cogburn. Şerif Cogburn. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It is I, Mattie Ross, your employer.</b> | Benim, Mattie Ross, işvereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. Benim, Mattie Ross, iş vereniniz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>How long 'till you are ready to go?</b> | Gitmeye hazır olmanız ne kadar sürer? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? Ne kadar zamanda yola çıkmaya hazır olursunuz? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> Rooster: Go where? To the Indian Territory to pursue Tom Chaney.</b> | Nereye gitmeye? Kızılderili bölgesine, Tom Chaney’i bulmaya. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Oh, you're the grieved girl with the stories of El Dorado.</b> | Aa, sen şu El Dorado hikayeleri anlatan müteessir kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. Sen şu El Dorado masallarıyla kederlenen kızsın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Huh, how much money you got there?</b> | Hah, ne kadar para getirdin? Kaç paran var? Kaç paran var? Kaç paran var? Kaç paran var? Kaç paran var? Kaç paran var? Kaç paran var? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I did say fifty dollars to retrieve Chaney, you did not believe me?</b> | Chaney’in izini sürmek için elli dolar demiştim, bana inanmadınız mı? Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamıştınız. Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamış mıydınız? Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamıştınız. Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamış mıydınız? Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamıştınız. Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamış mıydınız? Chaney'nin izini sürmek için 50 dolar veririm demiştim ama bana inanmamış mıydınız? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I did not know.</b> | Nerden bileyim. Bilmiyordum. Bilmiyordum. Bilmiyordum. Bilmiyordum. Bilmiyordum. Bilmiyordum. Bilmiyordum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You are one to figure.</b> | Bunu ispatlayacak olan sensin. Rakamı söyleyen sensin. Rakamı söyleyen sensin. Rakamı söyleyen sensin. Rakamı söyleyen sensin. Rakamı söyleyen sensin. Rakamı söyleyen sensin. Rakamı söyleyen sensin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>How long for you to make ready to depart?</b> | Yola çıkmaya hazır olman ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? Yola çıkmamız ne kadar sürer? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well uh, hold on sis.</b> | Ağır ol küçük abla. Dur bakalım bacım. Dur bakalım bacım. Dur bakalım bacım. Dur bakalım bacım. Dur bakalım bacım. Dur bakalım bacım. Dur bakalım bacım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I remember your offer, I do not remember agreeing to it.</b> | Teklifini hatırlıyorum da kabul ettiğimi hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. Teklifini hatırlıyorum ama anlaştığımızı hatırlamıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If I'm to go up against, Ned Pepper.</b> | Ned Pepper’a ters düşeceksem, Ned Pepper ile mücadele edeceksem... Ned Pepper ile mücadele edeceksem... Ned Pepper ile mücadele edeceksem... Ned Pepper ile mücadele edeceksem... Ned Pepper ile mücadele edeceksem... Ned Pepper ile mücadele edeceksem... Ned Pepper ile mücadele edeceksem... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Then I'll need a hundred dollars. That much I can tell you. A hundred dollars.</b> | o zaman yüz dolar isterim. Yapabileceğim bu. Yüz dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. ...100 dolar isterim, bu kadarını söyleyebilirim, 100 dolar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>To retrieve your man, a hundred dollars.</b> | Adamını bulmak için, yüz dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. Adamının peşine düşmek için 100 dolar. | True Grit-4 | 2010 |