Search
English Turkish Sentence Translations Page 177323
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| <b>I was in the army of Northern Virginia, Cogburn.</b> | Kuzey Virginia ordusundaydım, Cogburn. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I don't have to hang my head when I say it.</b> | Ve bunu söylerken başımı öne eğmiyorum. Hem söylediğimde asılmam da gerekmiyor. Ayrıca bunu söylediğimde utanmam da gerekmiyor. Hem söylediğimde asılmam da gerekmiyor. Ayrıca bunu söylediğimde utanmam da gerekmiyor. Hem söylediğimde asılmam da gerekmiyor. Ayrıca bunu söylediğimde utanmam da gerekmiyor. Ayrıca bunu söylediğimde utanmam da gerekmiyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If you had served with Captain Quantrill.</b> | Komutan Quantrill’le görev yaptıysan… Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... Yüzbaşı Quantrill'e hizmet ettiysen... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Captain! Captain Quantrill.</b> | Komutan! Komutan Quantrill. Yüzbaşı! Yüzbaşı Quantrill! Yüzbaşı! Yüzbaşı Quantrill! Yüzbaşı! Yüzbaşı Quantrill! Yüzbaşı! Yüzbaşı Quantrill! Yüzbaşı! Yüzbaşı Quantrill! Yüzbaşı! Yüzbaşı Quantrill! Yüzbaşı! Yüzbaşı Quantrill! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That...indeed.</b> | O… Tabii. Daha neler... Daha neler... Daha neler... Daha neler... Daha neler... Daha neler... Daha neler... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> You'd had best let this go, La Boeuf. Captain of what?</b> | Kabul et, LaBoeuf. Neyin komutanı? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? Bu konuyu kapat La Boeuf. Yüzbaşı ne? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Good then.</b> | Buraya kadar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>There's not sufficient dollars in the state of Texas,</b> | Teksas’ta senin saçma sapan fikirlerini Texas eyaletinde senin saçmalıklarını dinlememe değecek kadar para yok. Texas eyaletinde senin saçmalıklarını dinlememe değecek kadar para yok. Texas eyaletinde senin saçmalıklarını dinlememe değecek kadar para yok. Texas eyaletinde senin saçmalıklarını dinlememe değecek kadar para yok. Texas eyaletinde senin saçmalıklarını dinlememe değecek kadar para yok. Texas eyaletinde senin saçmalıklarını dinlememe değecek kadar para yok. Texas eyaletinde senin saçmalıklarını dinlememe değecek kadar para yok. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>to make it worth my while to listen to your business.</b> | düşünmeme yetecek kadar para yok. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Our agreement is nullified.</b> | Anlaşmamızı feshedilmiştir. Anlaşmamız bitmiştir. Bana uyar. Anlaşmamız bitmiştir. Bana uyar. Anlaşmamız bitmiştir. Bana uyar. Anlaşmamız bitmiştir. Bana uyar. Anlaşmamız bitmiştir. Bana uyar. Anlaşmamız bitmiştir. Bana uyar. Anlaşmamız bitmiştir. Bana uyar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That suits me.</b> | Bana uyar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It's each man for himself.</b> | Tek başına bulursun artık. Kendi başının çaresine bak. Herkes kendi başının çaresine baksın. Kendi başının çaresine bak. Herkes kendi başının çaresine baksın. Kendi başının çaresine bak. Herkes kendi başının çaresine baksın. Herkes kendi başının çaresine baksın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Congratulations, Cogburn.</b> | Tebrikler, Cogburn. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You've graduated from a marauder, to wet nurse.</b> | Serserilikten sütnineliğe terfi ettin. Ciğeri beş para etmez bir adamdan bir süt anneye döndün. Ciğeri beş para etmez bir adamdan bir süt anneye döndün. Ciğeri beş para etmez bir adamdan bir süt anneye döndün. Ciğeri beş para etmez bir adamdan bir süt anneye döndün. Ciğeri beş para etmez bir adamdan bir süt anneye döndün. Ciğeri beş para etmez bir adamdan bir süt anneye döndün. Ciğeri beş para etmez bir adamdan bir süt anneye döndün. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>La Boeuf: A dios.</b> | Hoşça kalın. Elveda. Elveda. Elveda. Elveda. Elveda. Elveda. Elveda. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We don't need him, do we Marshall?</b> | Ona ihtiyacımız yok, değil mi Şef? Ona ihtiyacımız yok değil mi Marşal? Ona ihtiyacımız yok değil mi Şerif? Ona ihtiyacımız yok değil mi Marşal? Ona ihtiyacımız yok değil mi Şerif? Ona ihtiyacımız yok değil mi Marşal? Ona ihtiyacımız yok değil mi Şerif? Ona ihtiyacımız yok değil mi Şerif? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Gonna miss his Sharps Carbine.</b> | Sharps Carbine(tüfek markası)’ini özleyeceğim. Sharps Karabina tüfeğini özleyeceğiz. Sharps Karabina tüfeğini özleyeceğiz. Sharps Karabina tüfeğini özleyeceğiz. Sharps Karabina tüfeğini özleyeceğiz. Sharps Karabina tüfeğini özleyeceğiz. Sharps Karabina tüfeğini özleyeceğiz. Sharps Karabina tüfeğini özleyeceğiz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: HEY!</b> | Hey! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Go on.</b> | Hadi git. Git! Git! Git! Git! Git! Git! Git! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You stay here, sister.</b> | Sen burada kal, küçük abla. Burada bekle, bacım. Burada bekle, bacım. Burada bekle, bacım. Burada bekle, bacım. Burada bekle, bacım. Burada bekle, bacım. Burada bekle, bacım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I'm going to see Bagby.</b> | Ben hemen dönerim. Bagbee'yi görmeye gidiyorum. Bagby'i görmeye gidiyorum. Bagbee'yi görmeye gidiyorum. Bagby'i görmeye gidiyorum. Bagbee'yi görmeye gidiyorum. Bagby'i görmeye gidiyorum. Bagby'i görmeye gidiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Has Chaney been here?</b> | Chaney buraya hiç gelmiş mi? Chaney buraya gelmiş mi? Hayır. Chaney buraya gelmiş mi? Hayır. Chaney buraya gelmiş mi? Hayır. Chaney buraya gelmiş mi? Hayır. Chaney buraya gelmiş mi? Hayır. Chaney buraya gelmiş mi? Hayır. Chaney buraya gelmiş mi? Hayır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: No.</b> | Hayır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Coke Hayes was, two days ago.</b> | Cole Cade gelmiş, iki gün önce. İki gün önce Cole Cade buradaymış. İki gün önce Cole Cade buradaymış. İki gün önce Cole Cade buradaymış. İki gün önce Cole Cade buradaymış. İki gün önce Cole Cade buradaymış. İki gün önce Cole Cade buradaymış. İki gün önce Cole Cade buradaymış. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Coke rides with Lucky Ned.</b> | Cole Şanslı Ned’le takılır. Cole, Şanslı Ned'le birlikte takılır. Cole, Şanslı Ned'le birlikte takılır. Cole, Şanslı Ned'le birlikte takılır. Cole, Şanslı Ned'le birlikte takılır. Cole, Şanslı Ned'le birlikte takılır. Cole, Şanslı Ned'le birlikte takılır. Cole, Şanslı Ned'le birlikte takılır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He brought supplies with this.</b> | Erzak satın almış, bununla. Bununla malzeme almış. Bununla malzeme almış. Bununla malzeme almış. Bununla malzeme almış. Bununla malzeme almış. Bununla malzeme almış. Bununla malzeme almış. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well this is Papa's gold piece.</b> | Bu babamın altın sikkesi. Babamın altını. Babamın altını. Babamın altını. Babamın altını. Babamın altını. Babamın altını. Babamın altını. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Tom Chaney here we come.</b> | Tom Chaney biz geliyoruz. Biz geliyoruz Tom Chaney. Biz geliyoruz Tom Chaney. Biz geliyoruz Tom Chaney. Biz geliyoruz Tom Chaney. Biz geliyoruz Tom Chaney. Biz geliyoruz Tom Chaney. Biz geliyoruz Tom Chaney. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Not the worlds only California gold piece.</b> | Çok az bulunan bir şey değil, Kaliforniya altın sikkesi. California altınından ne olur ki? Dünyadaki tek California altını bu değil ya. California altınından ne olur ki? Dünyadaki tek California altını bu değil ya. California altınından ne olur ki? Dünyadaki tek California altını bu değil ya. Dünyadaki tek California altını bu değil ya. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They are rare here.</b> | Burada az bulunur. Burada az bulunurlar. Burada az bulunurlar. Az bulunurlar. Burada az bulunurlar. Burada az bulunurlar. Az bulunurlar. Burada az bulunurlar. Burada az bulunurlar. Az bulunurlar. Burada az bulunurlar. Az bulunurlar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They are rare.</b> | Ne kadar az? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>But if it is, Chaney's.</b> | Chaney’ninse ne değişir ki? Ama bu Chaney'ninse... Ama bu Chaney'ninse... Ama bu Chaney'ninse... Ama bu Chaney'ninse... Ama bu Chaney'ninse... Ama bu Chaney'ninse... Ama bu Chaney'ninse... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It could just as easily mean that Lucky Ned</b> | Şanslı Ned’in bunlardan bulma ihtimali yüksek. ...o daha geldiklerini anlamadan Şanslı Ned'in çetesiyle karşılaşmıştır. ...daha geldiklerini anlamadan Şanslı Ned'in çetesi ona saldırmıştır. ...o daha geldiklerini anlamadan Şanslı Ned'in çetesiyle karşılaşmıştır. ...daha geldiklerini anlamadan Şanslı Ned'in çetesi ona saldırmıştır. ...o daha geldiklerini anlamadan Şanslı Ned'in çetesiyle karşılaşmıştır. ...daha geldiklerini anlamadan Şanslı Ned'in çetesi ona saldırmıştır. ...daha geldiklerini anlamadan Şanslı Ned'in çetesi ona saldırmıştır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>and his gang fell upon him as he fell in with them.</b> | Çeteden bir kişi bunları bulduğunda o da bulmuş demektir. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Chaney could be a corpse.</b> | Chaney bir ceset olmuş olabilir. Chaney şimdiye ölmüştür. Chaney şimdiye ölmüştür. Chaney şimdiye ölmüştür. Chaney şimdiye ölmüştür. Chaney şimdiye ölmüştür. Chaney şimdiye ölmüştür. Chaney şimdiye ölmüştür. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That would be a bitter disappointment Marshall, what do we do?</b> | Bu büyük bir hayal kırıklığı olur Şef, öyleyse ne yaparız? Çok büyük bir hayal kırıklığı olur Marşal, ne yapıyoruz? Çok büyük bir hayal kırıklığı olur Şerif, ne yapıyoruz? Çok büyük bir hayal kırıklığı olur Marşal, ne yapıyoruz? Çok büyük bir hayal kırıklığı olur Şerif, ne yapıyoruz? Çok büyük bir hayal kırıklığı olur Marşal, ne yapıyoruz? Çok büyük bir hayal kırıklığı olur Şerif, ne yapıyoruz? Çok büyük bir hayal kırıklığı olur Şerif, ne yapıyoruz? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Um, pursue them.</b> | Aa, izlerini süreriz. Peşlerinden gideceğiz. Peşlerinden gideceğiz. Peşlerinden gideceğiz. Peşlerinden gideceğiz. Peşlerinden gideceğiz. Peşlerinden gideceğiz. Peşlerinden gideceğiz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Ned's unfinished business for the Marshall's anyhow. When we have him, we'll also have Chaney.</b> | Ned'le yarım kalmış bir işimiz var nasılsa. Onu bulduk mu, Chaney’i de bulduk demektir. Nasıl olsa Marşal'ların Ned'le işi bitmemiş. Onu bulursak, Chaney'yi de buluruz. Nasıl olsa Şerfiler'in Ned'le işi bitmemiş. Onu bulursak, Chaney'yi de buluruz. Nasıl olsa Marşal'ların Ned'le işi bitmemiş. Onu bulursak, Chaney'yi de buluruz. Nasıl olsa Şerfiler'in Ned'le işi bitmemiş. Onu bulursak, Chaney'yi de buluruz. Nasıl olsa Marşal'ların Ned'le işi bitmemiş. Onu bulursak, Chaney'yi de buluruz. Nasıl olsa Şerfiler'in Ned'le işi bitmemiş. Onu bulursak, Chaney'yi de buluruz. Nasıl olsa Şerfiler'in Ned'le işi bitmemiş. Onu bulursak, Chaney'yi de buluruz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Or we can know the whereabouts of his body.</b> | Nerede olabileceği hakkında bir bilgim yok. Cesedinin yerini öğreniriz. Cesedinin yerini öğreniriz. Cesedinin yerini öğreniriz. Cesedinin yerini öğreniriz. Cesedinin yerini öğreniriz. Cesedinin yerini öğreniriz. Cesedinin yerini öğreniriz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Bagby didn't know which way they went.</b> | Bagget hangi yöne doğru gittiklerini bilmiyormuş. Bagbee hangi yöne gittiklerini bilmiyormuş ama buraya geldiklerini biliyoruz. Bagby hangi yöne gittiklerini bilmiyormuş ama buraya geldiklerini biliyoruz. Bagbee hangi yöne gittiklerini bilmiyormuş ama buraya geldiklerini biliyoruz. Bagby hangi yöne gittiklerini bilmiyormuş ama buraya geldiklerini biliyoruz. Bagbee hangi yöne gittiklerini bilmiyormuş ama buraya geldiklerini biliyoruz. Bagby hangi yöne gittiklerini bilmiyormuş ama buraya geldiklerini biliyoruz. Bagby hangi yöne gittiklerini bilmiyormuş ama buraya geldiklerini biliyoruz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>But now that we know they come through here.</b> | Buradan geçtiklerini biliyoruz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They couldn't have gone but one of two ways.</b> | Gitmiş olabilecekleri iki yön var. Gidebilecekleri bir veya iki yol var. Gidebilecekleri bir veya iki yol var. Gidebilecekleri bir veya iki yol var. Gidebilecekleri bir veya iki yol var. Gidebilecekleri bir veya iki yol var. Gidebilecekleri bir veya iki yol var. Gidebilecekleri bir veya iki yol var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Heading north, towards the Winding Stair Mountains.</b> | Kuzeye, taraçalı dağlara doğru. Ya kuzeye doğru Winding Stair dağlarına... Ya kuzeye doğru Winding Stair dağlarına... Ya kuzeye doğru Winding Stair dağlarına... Ya kuzeye doğru Winding Stair dağlarına... Ya kuzeye doğru Winding Stair dağlarına... Ya kuzeye doğru Winding Stair dağlarına... Ya kuzeye doğru Winding Stair dağlarına... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Or pushing further west.</b> | Batının derinliklerine doğru. ...ya da batıya yöneldiler. ...ya da batıya yöneldiler. ...ya da batıya yöneldiler. ...ya da batıya yöneldiler. ...ya da batıya yöneldiler. ...ya da batıya yöneldiler. ...ya da batıya yöneldiler. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I expect north, there is more to rob.</b> | Bence kuzeye gitmişlerdir. Bence kuzeye gittiler. Bence kuzeye gittiler, soyulacak daha fazla yer var. Bence kuzeye gittiler. Bence kuzeye gittiler, soyulacak daha fazla yer var. Bence kuzeye gittiler. Bence kuzeye gittiler, soyulacak daha fazla yer var. Bence kuzeye gittiler, soyulacak daha fazla yer var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I found an eating place,</b> | Yemek yiyecek bir yer buldum. Bir lokanta buldum. Bir lokanta buldum. Bir lokanta buldum. Bir lokanta buldum. Bir lokanta buldum. Bir lokanta buldum. Bir lokanta buldum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>called the 'Green frog'.</b> | “Yeşil Kurbağa” diye bir yer. Green Frog deniyordu. Green Frog deniyordu. Green Frog deniyordu. Green Frog deniyordu. Green Frog deniyordu. Green Frog deniyordu. Green Frog deniyordu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Started calling myself, Burroughs.</b> | Kendime “merkep” demeye başladım. Kendime eşek demeye başladım. İsmimi Burroughs olarak değiştirdim. Kendime eşek demeye başladım. İsmimi Burroughs olarak değiştirdim. Kendime eşek demeye başladım. İsmimi Burroughs olarak değiştirdim. İsmimi Burroughs olarak değiştirdim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>But my drinking picked up.</b> | Ama foyam meydana çıktı. Ama daha fazla içmeye başladım. Ama daha fazla içmeye başladım. Ama daha fazla içmeye başladım. Ama daha fazla içmeye başladım. Ama daha fazla içmeye başladım. Ama daha fazla içmeye başladım. Ama daha fazla içmeye başladım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>My wife did not care for the company of my river friends.</b> | Karım bana eşlik eden likit arkadaşlarımdan hoşlanmadı. Karım nehir arkadaşlarımın misafirliğinden kaygılanmıyordu. Karım, arkadaşlarımla takılmamı önemsemiyordu. Karım nehir arkadaşlarımın misafirliğinden kaygılanmıyordu. Karım, arkadaşlarımla takılmamı önemsemiyordu. Karım nehir arkadaşlarımın misafirliğinden kaygılanmıyordu. Karım, arkadaşlarımla takılmamı önemsemiyordu. Karım, arkadaşlarımla takılmamı önemsemiyordu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>She decided to go back to her first husband.</b> | İlk kocasına dönmeye karar verdi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>A clerk in a hardware store.</b> | Hırdavatçıda tezgahtardım. Hırdavatçıdaki Clerk. Hırdavatçıdaki bir tezgâhtardı. Hırdavatçıdaki Clerk. Hırdavatçıdaki bir tezgâhtardı. Hırdavatçıdaki Clerk. Hırdavatçıdaki bir tezgâhtardı. Hırdavatçıdaki bir tezgâhtardı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That was when she said, "Goodbye Ruben".</b> | Bu, “hoşça kal Rueben” dediği zamandı. Sonra da elveda Ruben dedi. Sonra da "Elveda Rueben." Sonra da elveda Ruben dedi. Sonra da "Elveda Rueben." Sonra da elveda Ruben dedi. Sonra da "Elveda Rueben." Sonra da "Elveda Rueben." | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>'A love of decency, did not abide in you."</b> | “Dırdır etmeyi severim ama, burada tahammülüm yok.” Aşkın nezaketi bir yıl bile sürmedi. "Aşkın nezaketi sena göre değil." dedi. Aşkın nezaketi bir yıl bile sürmedi. "Aşkın nezaketi sena göre değil." dedi. Aşkın nezaketi bir yıl bile sürmedi. "Aşkın nezaketi sena göre değil." dedi. "Aşkın nezaketi sena göre değil." dedi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>A divorced woman talking about decency.</b> | Dırdırdan yakınıp boşanan ilk kadın. Böylece nezaketten bahseden ilk karımdan boşandım. Nezaketten bahseden dul bir kadın. Böylece nezaketten bahseden ilk karımdan boşandım. Nezaketten bahseden dul bir kadın. Böylece nezaketten bahseden ilk karımdan boşandım. Nezaketten bahseden dul bir kadın. Nezaketten bahseden dul bir kadın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I told her, goodbye Nola.</b> | Ben de “güle güle Molo” dedim. Ben de ona elveda Molo demiştim. Ben de ona "Elveda Nola." demiştim. Ben de ona elveda Molo demiştim. Ben de ona "Elveda Nola." demiştim. Ben de ona elveda Molo demiştim. Ben de ona "Elveda Nola." demiştim. Ben de ona "Elveda Nola." demiştim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Hope that little nail selling bastard will keep you happy this time.</b> | “Umarım o piç kurusu postacı seni bu sefer mutlu eder”. Umarım o küçük hergele bu sefer seni mutlu eder dedim. Umarım o çivi satan küçük hergele bu sefer seni mutlu eder dedim. Umarım o küçük hergele bu sefer seni mutlu eder dedim. Umarım o çivi satan küçük hergele bu sefer seni mutlu eder dedim. Umarım o küçük hergele bu sefer seni mutlu eder dedim. Umarım o çivi satan küçük hergele bu sefer seni mutlu eder dedim. Umarım o çivi satan küçük hergele bu sefer seni mutlu eder dedim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>She took my boy with her too.</b> | Oğlumu da aldı götürdü. Oğlumu da yanında götürdü. Oğlumu da yanında götürdü. Oğlumu da yanında götürdü. Oğlumu da yanında götürdü. Oğlumu da yanında götürdü. "Umarım o dallama çivi satıcısı bu defa seni mutlu eder." "Umarım o dallama çivi satıcısı bu defa seni mutlu eder." "Umarım o dallama çivi satıcısı bu defa seni mutlu eder." Oğlumu da yanında götürdü. Oğlumu da yanında götürdü. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He never cared for me anyway.</b> | Gerçi oğlum da benden pek haz etmezdi. Zaten bana bakmıyordu. Oğlum zaten beni sevmiyordu. Zaten bana bakmıyordu. Oğlum zaten beni sevmiyordu. Zaten bana bakmıyordu. Oğlum zaten beni sevmiyordu. Oğlum zaten beni sevmiyordu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I guess I did speak awful rough to him.</b> | Sanırım onunla çok kaba ve argo konuşuyordum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. Sanırım onunla biraz sert konuştum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I did not mean anything by it.</b> | Bunu özellikle yapmıyordum. Kötü bir şey söylemek istememiştim. Kötü bir şey söylemek istememiştim. Kötü bir şey söylemek istememiştim. Kötü bir şey söylemek istememiştim. Kötü bir şey söylemek istememiştim. Kötü bir şey söylemek istememiştim. Kötü bir şey söylemek istememiştim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I've never seen a clumsier child than, Horace.</b> | Konu çocuğun olunca En kötüsü de çocuğunu görememek. Çok sakar bir çocuktu zaten. En kötüsü de çocuğunu görememek. Çok sakar bir çocuktu zaten. En kötüsü de çocuğunu görememek. Çok sakar bir çocuktu zaten. Çok sakar bir çocuktu zaten. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I bet he broke forty cups.</b> | İğneyi kendine batırmalısın önce. İddiaya varım o da çok üzülmüştür. İddiaya varım kırk bardak kırmıştır. İddiaya varım o da çok üzülmüştür. İddiaya varım kırk bardak kırmıştır. İddiaya varım o da çok üzülmüştür. İddiaya varım kırk bardak kırmıştır. İddiaya varım kırk bardak kırmıştır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Is it, Chaney?</b> | Bu Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I would not recognize the souls of his feet.</b> | Ayaklarının tabanından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. İnsanları ayağından tanıyamam. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Well, you'll have to clamber up and look.</b> | Öyleyse tırmanıp bakmak zorunda kalacaksın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm to old and to fat.</b> | Ben fazla yaşlı ve şişmanım. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. Bunun için çok yaşlı ve şişkoyum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Now the Green Frog had one billiard table.</b> | “Yeşil Kurbağa”nın milyar tane masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. Green Frog'da bilardo masası vardı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Served ladies and men both, but...</b> | Ben göbeğimden şikayet ediyordum. Erkekler ve kadınlar oynardı. Erkekler ve kadınlar oynardı. Erkekler ve kadınlar oynardı. Erkekler ve kadınlar oynardı. Erkekler ve kadınlar oynardı. Erkekler ve kadınlar oynardı. Erkekler ve kadınlar oynardı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>but couldn't keep good help.</b> | Zinde olmak için. ...ama sağlığımı koruyamadım. ...ama sağlığımı koruyamadım. ...ama sağlığımı koruyamadım. ...ama sağlığımı koruyamadım. ...ama sağlığımı koruyamadım. ...ama sağlığımı koruyamadım. ...ama sağlığımı koruyamadım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Never did learn how to buy meat.</b> | Etin iyisini seçmeyi bir türlü öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. Et almayı asla öğrenemedim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That him?</b> | O mu? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I believe not.</b> | Sanırım değil. Sanırım hayır. Sanırım hayır. Sanırım hayır. Sanırım hayır. Sanırım hayır. Sanırım hayır. Sanırım hayır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well, cut him down.</b> | İpi kes. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Why?</b> | Niye? Neden? Neden? Neden? Neden? Neden? Neden? Neden? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: I might know him.</b> | Belki tanıyorumdur. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Last time I went out to the staked plains of Texas.</b> | Teksas’taki ovalara son gidişimde Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... Texas'ın düzlüklerine son çıktığımda... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Shoot buffaloes with Vernon Shaftoe and a flathead Indian name Olly.</b> | Bir izci ve Kızılderili kabilesinden Malle isminde biriyle manda avladık. ...kamp papazı ve Malle adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. ...Vernon Shafto ve Ollie adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. ...kamp papazı ve Malle adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. ...Vernon Shafto ve Ollie adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. ...kamp papazı ve Malle adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. ...Vernon Shafto ve Ollie adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. ...Vernon Shafto ve Ollie adlı bir yerliyle bufalo avlamıştık. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The Mormons had run Saftoe out of great Salt Lake city.</b> | Bir de Mormonlar var. Büyük Tuz Gölü’nün orda barınak işletiyorlar. Şimdi Mormonlar. Salt Lake şehrinde bir yer işletiyorlar. Mormonlar, Salt Lake şehrinden Shafto'yu kovdular. Şimdi Mormonlar. Salt Lake şehrinde bir yer işletiyorlar. Mormonlar, Salt Lake şehrinden Shafto'yu kovdular. Şimdi Mormonlar. Salt Lake şehrinde bir yer işletiyorlar. Mormonlar, Salt Lake şehrinden Shafto'yu kovdular. Mormonlar, Salt Lake şehrinden Shafto'yu kovdular. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>But don't ask me what for.</b> | Daha önce kimse sormamıştı. Daha önce hiç sorulmadı. Neden diye sorma. Daha önce hiç sorulmadı. Neden diye sorma. Daha önce hiç sorulmadı. Neden diye sorma. Neden diye sorma. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Thought it was a misunderstanding and leave it go at that.</b> | Bir yanlış anlama olduğunu düşünüp kendi hallerine bıraktım. Bir yanlış anlama olduğunu düşündüler ve peşini bıraktılar. Bir yanlış anlamaydı. Unuttum gitti. Bir yanlış anlama olduğunu düşündüler ve peşini bıraktılar. Bir yanlış anlamaydı. Unuttum gitti. Bir yanlış anlama olduğunu düşündüler ve peşini bıraktılar. Bir yanlış anlamaydı. Unuttum gitti. Bir yanlış anlamaydı. Unuttum gitti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Ah, the Big Shaggies.</b> | Çinliler’e gelince. Çinliler. Bufalolar! Çinliler. Bufalolar! Çinliler. Bufalolar! Bufalolar! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They're all gone now.</b> | Etrafta pek görünmüyorlar. Hepsi gittiler. Kaybolup gittiler. Hepsi gittiler. Kaybolup gittiler. Hepsi gittiler. Kaybolup gittiler. Kaybolup gittiler. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Damn shame.</b> | Piyasayı düşürüyorlar. Kahrolası Çinliler. Yazık oldu. Kahrolası Çinliler. Yazık oldu. Kahrolası Çinliler. Yazık oldu. Yazık oldu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Give three dollars right now for a pickled buffalo tongue.</b> | Salamura manda dili için üç dolar verin sizindir. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. Şimdi salamuraya yatırılmış bir bufalo dili için üç dolar istiyorlar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Why did they hang him so high?</b> | Niye bu kadar yükseğe asmışlar? Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. Neden bu kadar yükseğe asarlar ki? Bilemiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: I do not know.</b> | Bilmiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Probably in the belief that it'll make him more dead.</b> | Muhtemelen inançlarına göre böyle daha da ölü oluyorlar. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. Herhalde bunun onu iyice öldüreceğine inanıyorlardı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I do not know this man.</b> | Bu adamı tanımıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>(Rooster speaks to rider)</b> | Sen mi astın? Onu sen mi astın? Onu sen mi astın? Onu sen mi astın? Onu sen mi astın? Onu sen mi astın? Onu sen mi astın? Onu sen mi astın? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Why is he taking the hanged man?</b> | Neden cesedi aldı? Neden asılmış adamı aldı. Neden asılmış adamı aldı. Neden asılmış adamı aldı. Neden asılmış adamı aldı. Neden asılmış adamı aldı. Neden asılmış adamı aldı. Neden asılmış adamı aldı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Did he know him?</b> | Onu tanıyor muymuş? Onu tanıyor muymuş. Hayır. Onu tanıyor muymuş. Hayır. Onu tanıyor muymuş. Hayır. Onu tanıyor muymuş. Hayır. Onu tanıyor muymuş. Hayır. Onu tanıyor muymuş. Hayır. Onu tanıyor muymuş. Hayır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He did not.</b> | Tanımıyormuş. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>But it is a dead body.</b> | Ama ölü bir beden sonuçta. Ama sonuçta bir ceset. Ama sonuçta bir ceset. Ama sonuçta bir ceset. Ama sonuçta bir ceset. Ama sonuçta bir ceset. Ama sonuçta bir ceset. Ama sonuçta bir ceset. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Must be worth something in the trade.</b> | Ufak tefek alışverişlerde bir değeri olsa gerek. Ticari bir değeri olmalı. Ticari bir değeri olmalı. Ticari bir değeri olmalı. Ticari bir değeri olmalı. Ticari bir değeri olmalı. Ticari bir değeri olmalı. Ticari bir değeri olmalı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Now my second wife, Edna.</b> | İkinci karım, Edna. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>She got the notion. She wanted me to be a lawyer.</b> | Bir hayali vardı. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. Hevesli biriydi. Avukat olmamı istiyordu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Bought this heavy book called, "Daniel unnegotionable instruments".</b> | Kıymetli evraklarla ilgili şu kalın kitaplardan aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. Daniel'den tartışabilir argümanlara dair kalın bir kitap aldı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Set me to reading it.</b> | Okumam için ne gerekiyorsa yaptı. Beni okumaya zorladı. Beni okumaya zorladı. Beni okumaya zorladı. Beni okumaya zorladı. Beni okumaya zorladı. Beni okumaya zorladı. Beni okumaya zorladı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Never could get a grip on it.</b> | Bu hevesine bir türlü anlam veremedim. Bir türlü anlayamadım. Bir türlü anlayamadım. Bir türlü anlayamadım. Bir türlü anlayamadım. Bir türlü anlayamadım. Bir türlü anlayamadım. Bir türlü anlayamadım. | True Grit-4 | 2010 |