Search
English Turkish Sentence Translations Page 177317
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| <b>He is a pitiless man. Double tough. Fear don't enter into his thinking.</b> | Hiç insafı yoktur. Duble serttir. Korku aklının ucundan bile geçmez. Merhametsiz biridir, baş belasıdır. Korku onun kafasına girmez. Merhametsizdir. İki kat serttir. Korku onun kafasına girmez. Merhametsiz biridir, iki kat serttir. Korku onun kafasına girmez. Merhametsiz biridir, iki kat serttir. Korku onun kafasına girmez. Merhametsiz biridir, baş belasıdır. Korku onun kafasına girmez. Merhametsiz biridir, iki kat serttir. Korku onun kafasına girmez. Merhametsiz biridir, iki kat serttir. Korku onun kafasına girmez. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Hmm, he loves to pull cork.</b> | Sayısız leşi var. Mantarı çok sever. Ayrıca içkiye de bayılır. Ama çok içer. Tetiği çekmeyi çok sever. Mantarı çok sever. Tetiği çekmeyi çok sever. Tetiği çekmeyi çok sever. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The best is probably, L.T. Quinn.</b> | En iyisi muhtemelen, L.T. Quinn. Muhtemelen en iyisi, L.T. Quinn'dir. Muhtemelen en iyisi, L.T. Quinn'dir. Muhtemelen en iyisi, L.T. Quinn'dir. Muhtemelen en iyisi, L.T. Quinn'dir. Muhtemelen en iyisi, L.T. Quinn'dir. Muhtemelen en iyisi, L.T. Quinn'dir. Muhtemelen en iyisi, L.T. Quinn'dir. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He brings his prisoners in alive.</b> | Kurbanlarını canlı olarak teslim eder. Esirlerini canlı getirir. Esirlerini canlı getirir. Geçenlerde birini elinden kaçırmış olabilir. Esirlerini canlı getirir. Birini salmış olabilir... Esirlerini canlı getirir. Birini elinden kaçırmış olabilir... Esirlerini canlı getirir. Esirlerini canlı getirir. Birini elinden kaçırmış olabilir... Esirlerini canlı getirir. Birini elinden kaçırmış olabilir... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Now he may let one slip by,</b> | Şu sıralar bazılarını azat ediyor olabilir. Ara sıra ağzından kaçırmış olabilir... Ara sıra ağzından kaçırmış olabilir... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Now and again, but he believes that even the worst of men, is entitled to a fair shake.</b> | Belki yine edecektir, ama en kötü adamların bile adil yargılanma hakkı olduğuna inanır. ...ama en azılı suçluların bile yargılanma hakkına sahip olduğuna inanır. ...yine yapabilir ama en azılı suçluların bile yargılanma hakkına sahip olduğuna inanır. ...ama en azılı suçluların bile yargılanma hakkına sahip olduğuna inanır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Where can I find this, Rooster?</b> | Rooster denen adamı nerde bulabilirim? Rooster'ı nerede bulabilirim? Rooster'ı nerede bulabilirim? Rooster'ı nerede bulabilirim? Rooster'ı nerede bulabilirim? Rooster'ı nerede bulabilirim? Rooster'ı nerede bulabilirim? Rooster'ı nerede bulabilirim? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: The jakes is occupied.</b> | Dolu. İçerisi dolu. Kenef dolu. İçerisi dolu. Kenef dolu. İçerisi dolu. Kenef dolu. Kenef dolu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I know it is occupied Mr. Cogburn. As I said, I have business with you.</b> | Dolu olduğunu biliyorum Bay Cogburn. Söylediğim gibi, sizinle iş konuşmaya geldim. Dolu olduğunu biliyorum Bay Cogburn. Dediğim gibi, sizinle işim var. Dolu olduğunu biliyorum Bay Cogburn. Dediğim gibi, sizinle işim var. Dolu olduğunu biliyorum Bay Cogburn. Dediğim gibi, sizinle işim var. Dolu olduğunu biliyorum Bay Cogburn. Dediğim gibi, sizinle işim var. Dolu olduğunu biliyorum Bay Cogburn. Dediğim gibi, sizinle işim var. Dolu olduğunu biliyorum Bay Cogburn. Dediğim gibi, sizinle işim var. Dolu olduğunu biliyorum Bay Cogburn. Dediğim gibi, sizinle işim var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: I have prior business.</b> | Şu an daha önemli bir işim var. Daha önemli bir işim var Daha önemli bir işim var Daha önemli bir işim var Daha önemli bir işim var Daha önemli bir işim var Daha önemli bir işim var Daha önemli bir işim var | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You've been at it for quite some time, Mr. Cogburn.</b> | Bayağıdır da bu iş üzerindesiniz, Bay Cogburn. İçeride oldukça vakit geçirdiniz, Bay Cogburn. İçeride oldukça vakit geçirdiniz, Bay Cogburn. İçeride oldukça vakit geçirdiniz, Bay Cogburn. İçeride oldukça vakit geçirdiniz, Bay Cogburn. İçeride oldukça vakit geçirdiniz, Bay Cogburn. İçeride oldukça vakit geçirdiniz, Bay Cogburn. İçeride oldukça vakit geçirdiniz, Bay Cogburn. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster shouts: There is no clock on my business. (Bangs on outhouse)</b> | Benim işime kimse burnunu sokamaz. Benim işim kimseyi ilgilendirmez. İşimin saati yok! Benim işim kimseyi ilgilendirmez. İşimin saati yok! Benim işim kimseyi ilgilendirmez. İşimin saati yok! İşimin saati yok! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The hell with you. How did you stalk me here?</b> | Canın cehenneme. Benim burada olduğumu nerden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? Cehennem ol. Burada olduğumu nereden bildin? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: The sheriff told me to look in the saloon.</b> | Şerif bara bakmamı söyledi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The saloon had referred me here, we must talk.</b> | Ordan da burada olduğunuzu öğrendim, konuşmamız gerek. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. Bardakiler buraya gönderdi, konuşmalıyız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Women ain't allowed in the saloon.</b> | Kadınlar bara giremez. Kadınların bara girmesi yasaktır. Kadınların bara girmesi yasaktır. Kadınların bara girmesi yasaktır. Kadınların bara girmesi yasaktır. Kadınların bara girmesi yasaktır. Kadınların bara girmesi yasaktır. Kadınların bara girmesi yasaktır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I was not there as a customer. I am fourteen years old.</b> | Müşteri olarak gitmedim. On dört yaşındayım. Oraya müşteri olarak gitmedim. Daha 14 yaşındayım. Oraya müşteri olarak gitmedim. Daha 14 yaşındayım. Oraya müşteri olarak gitmedim. Daha 14 yaşındayım. Oraya müşteri olarak gitmedim. Daha 14 yaşındayım. Oraya müşteri olarak gitmedim. Daha 14 yaşındayım. Oraya müşteri olarak gitmedim. Daha 14 yaşındayım. Oraya müşteri olarak gitmedim. Daha 14 yaşındayım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The jakes is occupied.</b> | Şu an burası dolu. Tuvalet dolu. Kenef dolu. Tuvalet dolu. Kenef dolu. Tuvalet dolu. Kenef dolu. Kenef dolu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Will be for some time.</b> | Bir müddet de öyle olacak. Bir süre daha dolu kalacak. Bir süre daha dolu kalacak. Bir süre daha dolu kalacak. Bir süre daha dolu kalacak. Bir süre daha dolu kalacak. Bir süre daha dolu kalacak. Bir süre daha dolu kalacak. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Good evening.</b> | İyi akşamlar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If you would like to sleep in a coffin, It would be alright.</b> | Bir tabutun içinde uyumak istersen, hiç sorun değil. Bir tabutun içinde uyumak istersen, sorun olmaz. Bir tabutun içinde uyumak istersen, sorun olmaz. Bir tabutun içinde uyumak istersen, sorun olmaz. Bir tabutun içinde uyumak istersen, sorun olmaz. Bir tabutun içinde uyumak istersen, sorun olmaz. Bir tabutun içinde uyumak istersen, sorun olmaz. Bir tabutun içinde uyumak istersen, sorun olmaz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>How much are you paying for cotton?</b> | Kotonu ne kadara alıyorsun? Pamuk için ne kadar ödüyorsun? Pamuk için ne kadar ödüyorsunuz? Pamuk için ne kadar ödüyorsun? Pamuk için ne kadar ödüyorsunuz? Pamuk için ne kadar ödüyorsun? Pamuk için ne kadar ödüyorsunuz? Pamuk için ne kadar ödüyorsunuz? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Nine and a half, for low and middlin' and ten for ordinary.</b> | Küçük ve orta boy için dokuz buçuk, normal için on. Küçük ve orta paketler için dokuz buçuk, normaller için de on. Küçük ve orta paketler için dokuz buçuk, normaller için de on. Küçük ve orta paketler için dokuz buçuk, normaller için de on. Küçük ve orta paketler için dokuz buçuk, normaller için de on. Küçük ve orta paketler için dokuz buçuk, normaller için de on. Küçük ve orta paketler için dokuz buçuk, normaller için de on. Küçük ve orta paketler için dokuz buçuk, normaller için de on. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We got most of ours out early,</b> | İşte bu sürpriz oldu, gerçekten. Ben de şaşıracağımı sanmıştım. Çoğunu elimizden çıkarttık. Ben de şaşıracağımı sanmıştım. Çoğunu elimizden çıkarttık. Ben de şaşıracağımı sanmıştım. Çoğunu elimizden çıkarttık. Çoğunu elimizden çıkarttık. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>and sold to the Woodson brothers in Little Rock for eleven cents.</b> | Little Rock’ta Witzen kardeşlere on bir sentten sattım. Little Rock'daki Witzen kardeşlere on bir sentten satmıştım. Little Rock'taki Woodson kardeşlere on bir sentten satmıştım. Little Rock'daki Witzen kardeşlere on bir sentten satmıştım. Little Rock'taki Woodson kardeşlere on bir sentten satmıştım. Little Rock'daki Witzen kardeşlere on bir sentten satmıştım. Little Rock'taki Woodson kardeşlere on bir sentten satmıştım. Little Rock'taki Woodson kardeşlere on bir sentten satmıştım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Then I suggest you take the balance of it to the Woodson brothers.</b> | O zaman Witzen kardeşlere daha makul bir satış politikası uygulamanı tavsiye ederim. Öyleyse Witzen kardeşlere satmanı öneriyorum. Öyleyse Woodson kardeşlerle anlaşmanı öneriyorum. Öyleyse Witzen kardeşlere satmanı öneriyorum. Öyleyse Woodson kardeşlerle anlaşmanı öneriyorum. Öyleyse Witzen kardeşlere satmanı öneriyorum. Öyleyse Woodson kardeşlerle anlaşmanı öneriyorum. Öyleyse Woodson kardeşlerle anlaşmanı öneriyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I did take the balance to Woodson.</b> | Witzenlar’a daha makul fiyattan da veririm tabii. Witzen kardeşlere satacağım. Woodson kardeşlerle anlaştık... Witzen kardeşlere satacağım. Woodson kardeşlerle anlaştık... Witzen kardeşlere satacağım. Woodson kardeşlerle anlaştık... Woodson kardeşlerle anlaştık... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We got ten and a half.</b> | On buçuktan. Hem de on buçuktan. ...hem de on buçuktan. Hem de on buçuktan. ...hem de on buçuktan. Hem de on buçuktan. ...hem de on buçuktan. ...hem de on buçuktan. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Why'd you come here to tell me this?</b> | Bana buraya bunu söylemeye mi geldin? Bana bunu söylemek için mi buraya geldin? Bana bunu söylemek için mi buraya geldin? Bana bunu söylemek için mi buraya geldin? Bana buraya bunu söylemeye mi geldin? Bana bunu söylemek için mi buraya geldin? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I thought we might shop around up here next year but I guess we're doing all right in Little Rock.</b> | Biraz piyasa araştırması yapabileceğimi düşündüm. Little Rock’ta işlerim gayet iyi. Gelecek yıl için alışveriş yapayım dedim. Little Rock'a göre daha uygun bir yer. Gelecek yıl burada satarız diye düşündüm ama sanırım Little Rock'ta iyiyiz. Little Rock'taki işlerim iyi gittiğinden dükkanları dolaşayım dedim. Gelecek yıl burada satarız diye düşündüm ama sanırım Little Rock'ta iyiyiz. Gelecek yıl için alışveriş yapayım dedim. Little Rock'a göre daha uygun bir yer. Gelecek yıl burada satarız diye düşündüm ama sanırım Little Rock'ta iyiyiz. Gelecek yıl burada satarız diye düşündüm ama sanırım Little Rock'ta iyiyiz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm Mattie Ross.</b> | Ben Mattie Ross. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Daughter of Frank Ross.</b> | Frank Ross’un kızı. Frank Ross'un kızı. Frank Ross'un kızı. Frank Ross'un kızı. Frank Ross'un kızı. Frank Ross'un kızı. Frank Ross'un kızı. Frank Ross'un kızı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Aw, tragic thing.</b> | Aa trajik olay. Trajik bir olay. Trajik bir olay. Trajik bir olay. Trajik bir olay. Trajik bir olay. Trajik bir olay. Trajik bir olay. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>May I say, your father impressed me.</b> | Babanın beni etkilediğini söyleyebilir miyim. Şunu söylemeliyim ki babanızın mertlik vasıfları beni oldukça etkilemişti. Şunu söylemeliyim ki babanızın mertlik vasıfları beni oldukça etkilemişti. Şunu söylemeliyim ki babanızın mertlik vasıfları beni oldukça etkilemişti. Şunu söylemeliyim ki babanızın mertlik vasıfları beni oldukça etkilemişti. Şunu söylemeliyim ki babanızın mertlik vasıfları beni oldukça etkilemişti. Şunu söylemeliyim ki babanızın mertlik vasıfları beni oldukça etkilemişti. Şunu söylemeliyim ki babanızın mertlik vasıfları beni oldukça etkilemişti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>With his manly qualities. He was a close trader, but he acted a gentleman.</b> | Delikanlılığıyla. Sıkı pazarlıkçıydı ama tam bir centilmendi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>My proposal was to sell those ponies back to you, that my father brought.</b> | Babamın sizden aldığı midillileri size satmak için istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. Babamın aldığı midillileri size iade etmek istiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well that I fear, is out of the question.</b> | Korkarım bu söz konusu olamaz. Korkarım ki bu mümkün değil. Korkarım ki bu mümkün değil. En kısa zamanda size yollayacağız. Korkarım ki bu mümkün değil. Korkarım ki bu mümkün değil. En kısa zamanda size yollayacağız. Korkarım ki bu mümkün değil. Korkarım ki bu mümkün değil. En kısa zamanda size yollayacağız. Korkarım ki bu mümkün değil. En kısa zamanda size yollayacağız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I will see that they are shipped to you, at my earliest convenience.</b> | Müsait olduğum en erken vakitte size gönderilmesini sağlayacağım. En kısa zamanda size yollayacağız. En kısa zamanda size yollayacağız. En kısa zamanda size yollayacağız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We don't want the ponies now, we don't need them.</b> | Midillileri istemiyoruz, artık onlara ihtiyacımız yok. Midillileri istemiyoruz, onlara ihtiyacımız yok. Midillileri istemiyoruz, onlara ihtiyacımız yok. Midillileri istemiyoruz, onlara ihtiyacımız yok. Midillileri istemiyoruz, onlara ihtiyacımız yok. Midillileri istemiyoruz, onlara ihtiyacımız yok. Midillileri istemiyoruz, onlara ihtiyacımız yok. Midillileri istemiyoruz, onlara ihtiyacımız yok. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well that hardly concerns me. Your father brought the ponies, and paid for them.</b> | Tamam ama bu beni pek ilgilendirmiyor. Baban midillileri satın aldı ve ücretini ödedi. Bu beni sorunum değil. Babanız midillileri satın aldı ve ödemeyi yaptı. Bu benim sorunum değil. Babanız midillileri satın aldı ve ödemeyi yaptı. Bu beni sorunum değil. Babanız midillileri satın aldı ve ödemeyi yaptı. Bu benim sorunum değil. Babanız midillileri satın aldı ve ödemeyi yaptı. Bu beni sorunum değil. Babanız midillileri satın aldı ve ödemeyi yaptı. Bu benim sorunum değil. Babanız midillileri satın aldı ve ödemeyi yaptı. Bu benim sorunum değil. Babanız midillileri satın aldı ve ödemeyi yaptı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And there's an end to it. I have the bill of sale.</b> | Ayrıca işlem tamamlandı. Elimde satış faturası var. İş yapıldı, fatura kesildi artık. İş yapıldı, fatura kesildi artık. İş yapıldı, fatura kesildi artık. İş yapıldı, fatura kesildi artık. İş yapıldı, fatura kesildi artık. İş yapıldı, fatura kesildi artık. İş yapıldı, fatura kesildi artık. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I want $300 for Papa's saddle horse that was stolen from your stable.</b> | Ve babamın, sizin haranızdan çalınan atı için de 300 dolar istiyorum. Ben de sizin ahırınızdan çalınan babamın binek atı için 300 dolar istiyorum. Ayrıca ahırınızdan çalınan babamın binek atı için 300 dolar istiyorum. Ben de sizin ahırınızdan çalınan babamın binek atı için 300 dolar istiyorum. Ayrıca ahırınızdan çalınan babamın binek atı için 300 dolar istiyorum. Ben de sizin ahırınızdan çalınan babamın binek atı için 300 dolar istiyorum. Ayrıca ahırınızdan çalınan babamın binek atı için 300 dolar istiyorum. Ayrıca ahırınızdan çalınan babamın binek atı için 300 dolar istiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You'll have to take that up with the man who stole the horse.</b> | Bunu atı çalan adamla görüşmen gerekecek. O parayı gidip atı çalan adamdan isteyin. O parayı gidip atı çalan adamdan isteyin. O parayı gidip atı çalan adamdan isteyin. O parayı gidip atı çalan adamdan isteyin. O parayı gidip atı çalan adamdan isteyin. O parayı gidip atı çalan adamdan isteyin. O parayı gidip atı çalan adamdan isteyin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Tom Chaney stole the horse while it was in your care.</b> | Atı Tom Chaney çaldı ve o sırada at sizin emanetinizdeydi. Tom Chaney atı sizin himayenizdeyken çaldı. Sorumluluk sizde. Tom Chaney atı sizin himayenizdeyken çaldı. Sorumluluk sizde. Tom Chaney atı sizin himayenizdeyken çaldı. Sorumluluk sizde. Tom Chaney atı sizin himayenizdeyken çaldı. Sorumluluk sizde. Tom Chaney atı sizin himayenizdeyken çaldı. Sorumluluk sizde. Tom Chaney atı sizin himayenizdeyken çaldı. Sorumluluk sizde. Tom Chaney atı sizin himayenizdeyken çaldı. Sorumluluk sizde. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You were responsible.</b> | Siz sorumluydunuz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Yeah, I admire your sand.</b> | Evet çabanı takdir ediyorum. Evet, azminize hayran kaldım. Evet, azminize hayran kaldım. Evet, azminize hayran kaldım. Evet, azminize hayran kaldım. Evet, azminize hayran kaldım. Evet, azminize hayran kaldım. Evet, azminize hayran kaldım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>But I believe you will find I'm not liable for such claims.</b> | Ama eminim bu tarz şeylerde benim mesuliyet taşımadığımı yakında anlayacaksın. Ama böyle iddialara karşı sorumlu olmadığımı düşünüyorum. Ama böyle iddialara karşı sorumlu olmadığımı düşünüyorum. Ama böyle iddialara karşı sorumlu olmadığımı düşünüyorum. Ama böyle iddialara karşı sorumlu olmadığımı düşünüyorum. Ama böyle iddialara karşı sorumlu olmadığımı düşünüyorum. Ama böyle iddialara karşı sorumlu olmadığımı düşünüyorum. Ama böyle iddialara karşı sorumlu olmadığımı düşünüyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You were the custodian.</b> | At senin korumandaydı. Size emanet edilmişti. Size emanet edilmişti. Size emanet edilmişti. Size emanet edilmişti. Size emanet edilmişti. Size emanet edilmişti. Size emanet edilmişti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If you were a bank that were robbed. You could not simply tell your depositors to go hang.</b> | Soyulan bir bankanın sahibi olsanız, mudilere gidip kendilerini asmalarını söyleyemezsiniz. Bankanız soyulmuşsa mudilerinizi öylece başınızdan savamazsınız. Bankanız soyulmuşsa mudilerinizi öylece başınızdan savamazsınız. Bankanız soyulmuşsa mudilerinizi öylece başınızdan savamazsınız. Bankanız soyulmuşsa mudilerinizi öylece başınızdan savamazsınız. Bankanız soyulmuşsa mudilerinizi öylece başınızdan savamazsınız. Bankanız soyulmuşsa mudilerinizi öylece başınızdan savamazsınız. Bankanız soyulmuşsa mudilerinizi öylece başınızdan savamazsınız. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I do not entertain hypotheticals. The world as it is vexing enough.</b> | Varsayımlarla konuşmaktan keyif aldığımı söyleyemem. Dünya yeterince can sıkıcı zaten. Farazi işlerle uğraşamam. Gerçekler yeterince can sıkıcı. Farazi işlerle uğraşamam. Gerçekler yeterince can sıkıcı. Farazi işlerle uğraşamam. Gerçekler yeterince can sıkıcı. Farazi işlerle uğraşamam. Gerçekler yeterince can sıkıcı. Farazi işlerle uğraşamam. Gerçekler yeterince can sıkıcı. Bankanız soyulmuşsa mudilerinizi öylece başınızdan savamazsınız. Farazi işlerle uğraşamam. Gerçekler yeterince can sıkıcı. Farazi işlerle uğraşamam. Gerçekler yeterince can sıkıcı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Secondly your evaluation of the horse is high.</b> | İkincisi, ata biçtiğin değer fazla. İkincisi, at için biçtiğiniz değer çok fazla. İkincisi, at için biçtiğiniz değer çok fazla. İkincisi, at için biçtiğiniz değer çok fazla. İkincisi, at için biçtiğiniz değer çok fazla. İkincisi, at için biçtiğiniz değer çok fazla. İkincisi, at için biçtiğiniz değer çok fazla. İkincisi, at için biçtiğiniz değer çok fazla. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>By about two hundred dollars. How old are you?</b> | İki yüz dolar civarında. Sen kaç yaşındasın? Yaklaşık 200 dolar kadar hem de. Kaç yaşındasın sen? Yaklaşık 200 dolar kadar hem de. Kaç yaşındasınız? Yaklaşık 200 dolar kadar hem de. Kaç yaşındasın sen? Yaklaşık 200 dolar kadar hem de. Kaç yaşındasınız? Yaklaşık 200 dolar kadar hem de. Kaç yaşındasın sen? Yaklaşık 200 dolar kadar hem de. Kaç yaşındasınız? Yaklaşık 200 dolar kadar hem de. Kaç yaşındasınız? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If anything, my purse is low.</b> | Hatta düşününce teklifim düşük bile. Aslında, biçtiğim değer az bile. Aslında, biçtiğim değer az bile. Aslında, biçtiğim değer az bile. Aslında, biçtiğim değer az bile. Aslında, biçtiğim değer az bile. Aslında, biçtiğim değer az bile. Aslında, biçtiğim değer az bile. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>My Judy is a fine racing mare.</b> | Bizim Judy’miz tam bir yarış kısrağıdır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I've seen her jump an eight rail fence with a heavy rider. I am fourteen.</b> | 1.68’lik jokeyle sekiz basamaklı engeli atladığını gördüm. Judy'nin 14 yaşındaki bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. Ağır bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. 14 yaşındayım. Judy'nin 14 yaşındaki bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. Ağır bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. 14 yaşındayım. Judy'nin 14 yaşındaki bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. Ağır bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. 14 yaşındayım. Ağır bir biniciyle 8 çitten atladığını gördüm. 14 yaşındayım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Oh, it's all very interesting.</b> | Oh, bunlar gerçekten çok ilginç. Çok ilginçmiş. Çok ilginçmiş. Çok ilginçmiş. Çok ilginçmiş. Çok ilginçmiş. Çok ilginçmiş. Çok ilginçmiş. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The ponies are yours, take them.</b> | Midilliler senin, al götür. Midilliler senin, al onları. Midilliler sizin, alın onları. Midilliler senin, al onları. Midilliler sizin, alın onları. Midilliler senin, al onları. Midilliler sizin, alın onları. Midilliler sizin, alın onları. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Your father's horse was stolen by a murderous criminal.</b> | Babanın atı bir katil zanlısı tarafından çalındı. Babanızın atı ölümcül bir suçlu tarafından çalındı. Babanızın atı ölüm saçan bir suçlu tarafından çalındı. Babanızın atı ölümcül bir suçlu tarafından çalındı. Babanızın atı ölüm saçan bir suçlu tarafından çalındı. Babanızın atı ölümcül bir suçlu tarafından çalındı. Babanızın atı ölüm saçan bir suçlu tarafından çalındı. Babanızın atı ölüm saçan bir suçlu tarafından çalındı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I have provided reasonable protection for the creature as per our implicit agreement.</b> | Ben, anlaşmamız gereği, hayvan için temel muhafaza şartlarını sağladım. At için tam olarak anlaşmamıza uygun şekilde korumayı sağladım. At için anlaşmamıza uygun şekilde gereken korumayı sağlamıştım. At için tam olarak anlaşmamıza uygun şekilde korumayı sağladım. At için anlaşmamıza uygun şekilde gereken korumayı sağlamıştım. At için tam olarak anlaşmamıza uygun şekilde korumayı sağladım. At için anlaşmamıza uygun şekilde gereken korumayı sağlamıştım. At için anlaşmamıza uygun şekilde gereken korumayı sağlamıştım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>My watchman had his teeth knocked out, and can take only soup.</b> | Bekçimin dişlerini yerden topladık, takımında halâ izleri var. Bekçimin dişi kırıldı, onun davasını da üstlenebilirsin. Bekçimin dişi kırıldı ve sadece çorba içebiliyor. Bekçimin dişi kırıldı, onun davasını da üstlenebilirsin. Bekçimin dişi kırıldı ve sadece çorba içebiliyor. Bekçimin dişi kırıldı, onun davasını da üstlenebilirsin. Bekçimin dişi kırıldı ve sadece çorba içebiliyor. Bekçimin dişi kırıldı ve sadece çorba içebiliyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I will take it to law.</b> | O zaman bunu mahkemeye taşırım. Öyleyse mahkemeye giderim. Ortada dava falan yok. Öyleyse mahkemeye giderim. Ortada dava falan yok. Öyleyse mahkemeye giderim. Ortada dava falan yok. Öyleyse mahkemeye giderim. Ortada dava falan yok. Öyleyse mahkemeye giderim. Ortada dava falan yok. Öyleyse mahkemeye giderim. Ortada dava falan yok. Öyleyse mahkemeye giderim. Ortada dava falan yok. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You have no case.</b> | Dava açma hakkın bile yok. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Lawyer J. Noble Daggett of Dardanell Arkansas</b> | Mağdur ve yerime dava açacak kimse yok. Avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor. Buna jüri karar verir. Belki de Dardanelle, Arkansas'tan avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor olabilir. Avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor. Buna jüri karar verir. Belki de Dardanelle, Arkansas'tan avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor olabilir. Avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor. Buna jüri karar verir. Belki de Dardanelle, Arkansas'tan avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor olabilir. Belki de Dardanelle, Arkansas'tan avukatım J.Noble Daggett farklı düşünüyor olabilir. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Petitioned by a widow and three small children.</b> | İşin içinde bir dul ve üç küçük çocuk var. Bir dul ve üç küçük çocuk adına dilekçe veririm. Bir dul ve üç küçük çocuk adına dilekçe veririm. Bir dul ve üç küçük çocuk adına dilekçe veririm. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I will pay two hundred dollars to your fathers estate.</b> | Hepsi için iki yüz dolar vermeyi kabul ederim. Babanın malları için 200 dolar öderim. Babanızın atı için 200 dolar öderim. Babanın malları için 200 dolar öderim. Babanızın atı için 200 dolar öderim. Babanın malları için 200 dolar öderim. Babanızın atı için 200 dolar öderim. Babanızın atı için 200 dolar öderim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>When I have in my hand a letter from your lawyer,</b> | Dünyanın başlangıcından günümüze dek tüm sorumluluğun Ama önce avukatınızdan dünyanın yaratıldığı günden bu yana... Ama önce avukatınızdan dünyanın yaratıldığı günden bu yana... Ama önce avukatınızdan dünyanın yaratıldığı günden bu yana... Ama önce avukatınızdan dünyanın yaratıldığı günden bu yana... Ama önce avukatınızdan dünyanın yaratıldığı günden bu yana... Ama önce avukatınızdan dünyanın yaratıldığı günden bu yana... Ama önce avukatınızdan dünyanın yaratıldığı günden bu yana... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>absolving me of all liability from the beginning of the world to today.</b> | benden çıktığına dair avukattan alınmış yazılı bir belge elimde olduğu zaman. ...size karşı olan bütün mesuliyetlerimden temize çıktığıma dair bir belge istiyorum. ...size karşı olan bütün mesuliyetlerimden temize çıktığıma dair bir belge istiyorum. ...size karşı olan bütün mesuliyetlerimden temize çıktığıma dair bir belge istiyorum. ...size karşı olan bütün mesuliyetlerimden temize çıktığıma dair bir belge istiyorum. ...size karşı olan bütün mesuliyetlerimden temize çıktığıma dair bir belge istiyorum. ...size karşı olan bütün mesuliyetlerimden temize çıktığıma dair bir belge istiyorum. ...size karşı olan bütün mesuliyetlerimden temize çıktığıma dair bir belge istiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'll take two hundred dollars for Judy,</b> | Judy için iki yüz dolar alırım, Judy için 200 dolar, artı midilliler için 100 dolar... Judy için 200 dolar, artı midilliler için 100 dolar... Judy için 200 dolar, artı midilliler için 100 dolar... Judy için 200 dolar, artı midilliler için 100 dolar... Judy için 200 dolar, artı midilliler için 100 dolar... Judy için 200 dolar, artı midilliler için 100 dolar... Judy için 200 dolar, artı midilliler için 100 dolar... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>plus one hundred for the ponies.</b> | Üstüne midilliler için de yüz dolar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And twenty five dollars for the grey horse that Tom Chaney left.</b> | Ve Tom Chaney’nin bıraktığı kır at için yirmi beş dolar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He was easily worth, forty.</b> | Rahat kırk eder. Çok rahat 40 dolar ederdi. 325 dolara satarım. Çok rahat 40 dolar ederdi. Toplam 325 dolara satarım. Çok rahat 40 dolar ederdi. 325 dolara satarım. Çok rahat 40 dolar ederdi. Toplam 325 dolara satarım. Çok rahat 40 dolar ederdi. 325 dolara satarım. Çok rahat 40 dolar ederdi. Toplam 325 dolara satarım. Çok rahat 40 dolar ederdi. Toplam 325 dolara satarım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That is three hundred and twenty five dollars, sold.</b> | Totalde üç yüz yirmi beş dolara sattım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The ponies have no part in it. I will not buy them.</b> | Midillileri olayla ilgisi yok. Onları almıyorum. Midilliler bu hesaba dahil değil. Onları almayacağım. Midilliler bu hesaba dahil değil. Onları almayacağım. Midilliler bu hesaba dahil değil. Onları almayacağım. Midilliler bu hesaba dahil değil. Onları almayacağım. Midilliler bu hesaba dahil değil. Onları almayacağım. Midilliler bu hesaba dahil değil. Onları almayacağım. Midilliler bu hesaba dahil değil. Onları almayacağım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And the price for Judy is three hundred and twenty five dollars.</b> | O halde Judy’nin fiyatı üç yüz yirmi beş dolar. Öyleyse Judy'nin fiyatı 325 dolar. Öyleyse Judy'nin fiyatı 325 dolar. Öyleyse Judy'nin fiyatı 325 dolar. Öyleyse Judy'nin fiyatı 325 dolar. Öyleyse Judy'nin fiyatı 325 dolar. Öyleyse Judy'nin fiyatı 325 dolar. Öyleyse Judy'nin fiyatı 325 dolar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I would not pay three hundred and twenty five dollars for winged Pegasus.</b> | Üç yüz yirmi beş doları kanatlı Pegasus için bile vermem. Kanatlı bir Pegasus için bile 325 dolar ödemezdim. Kanatlı bir Pegasus için bile 325 dolar ödemezdim. Kanatlı bir Pegasus için bile 325 dolar ödemezdim. Kanatlı bir Pegasus için bile 325 dolar ödemezdim. Kanatlı bir Pegasus için bile 325 dolar ödemezdim. Kanatlı bir Pegasus için bile 325 dolar ödemezdim. Kanatlı bir Pegasus için bile 325 dolar ödemezdim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>As for the grey horse, it does not belong to you.</b> | Şu kır ata gelince, o at senin değil. Gri ata gelirsek, o zaten sana ait değil. Gri ata gelirsek, o zaten size ait değil. Gri ata gelirsek, o zaten sana ait değil. Gri ata gelirsek, o zaten size ait değil. Gri ata gelirsek, o zaten sana ait değil. Gri ata gelirsek, o zaten size ait değil. Gri ata gelirsek, o zaten size ait değil. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The grey horse was lent to Tom Chaney by my father.</b> | Kır atı Tom Chaney’e babam ödünç vermişti. Gri atı Tom Chaney'e babam ödünç vermiş. Chaney sadece atın biniciymiş. Gri atı Tom Chaney'e babam ödünç vermiş. Chaney sadece atın binicisiymiş. Gri atı Tom Chaney'e babam ödünç vermiş. Chaney sadece atın biniciymiş. Gri atı Tom Chaney'e babam ödünç vermiş. Chaney sadece atın binicisiymiş. Gri atı Tom Chaney'e babam ödünç vermiş. Chaney sadece atın biniciymiş. Gri atı Tom Chaney'e babam ödünç vermiş. Chaney sadece atın binicisiymiş. Gri atı Tom Chaney'e babam ödünç vermiş. Chaney sadece atın binicisiymiş. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Chaney only had the use of him.</b> | Sadece atı kullanma hakkı Chaney’deydi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I would pay two hundred and twenty five dollars.</b> | İki yüz yirmi beş dolar veririm. Sana 225 dolar öderim ve gri at bende kalır... 225 dolar öderim ve gri at bende kalır... Sana 225 dolar öderim ve gri at bende kalır... 225 dolar öderim ve gri at bende kalır... Sana 225 dolar öderim ve gri at bende kalır... 225 dolar öderim ve gri at bende kalır... 225 dolar öderim ve gri at bende kalır... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And keep the grey horse.</b> | Kır at sende kalsın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I don't want the ponies.</b> | Midillileri alırım. ...ve midillileri de istiyorum. Bunu kabul edemem. ...ve midillileri de istiyorum. Bunu kabul edemem. ...ve midillileri de istiyorum. Bunu kabul edemem. ...ve midillileri de istiyorum. Bunu kabul edemem. ...ve midillileri de istiyorum. Bunu kabul edemem. ...ve midillileri de istiyorum. Bunu kabul edemem. ...ve midillileri de istiyorum. Bunu kabul edemem. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I can't accept that.</b> | Bunu kabul etmiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>There will be no settlement after I leave this office. It will go to law.</b> | Buradan çıkıp mahkemeye gittikten sonra herhangi bir anlaşma olmayacak. Bu ofisten çıkıp mahkemeye gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacaktır. Bu ofisten çıkıp gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacak, mahkemeye gideceğim. Bu ofisten çıkıp mahkemeye gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacaktır. Bu ofisten çıkıp gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacak, mahkemeye gideceğim. Bu ofisten çıkıp mahkemeye gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacaktır. Bu ofisten çıkıp gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacak, mahkemeye gideceğim. Bu ofisten çıkıp gittikten sonra aramızda bir anlaşma olmayacak, mahkemeye gideceğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>All right, this is my last offer.</b> | Pekâla, bu son teklifim. Pekala, işte son teklifim. 250 dolar. Pekâlâ, işte son teklifim. 250 dolar. Pekala, işte son teklifim. 250 dolar. Pekâlâ, işte son teklifim. 250 dolar. Pekala, işte son teklifim. 250 dolar. Pekâlâ, işte son teklifim. 250 dolar. Pekâlâ, işte son teklifim. 250 dolar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Two hundred and fifty dollars.</b> | İki yüz elli dolar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>For that I get the release, previously discussed.</b> | Önceden konuştuğumuz aklanma belgesi de dahil. Bununla birlikte önceki konuştuklarımızdan da aklanırım ve babanın semeri bende kalır. Bununla birlikte önceki konuştuklarımızdan da aklanırım ve babanızın semeri bende kalır. Bununla birlikte önceki konuştuklarımızdan da aklanırım ve babanın semeri bende kalır. Bununla birlikte önceki konuştuklarımızdan da aklanırım ve babanızın semeri bende kalır. Bununla birlikte önceki konuştuklarımızdan da aklanırım ve babanın semeri bende kalır. Bununla birlikte önceki konuştuklarımızdan da aklanırım ve babanızın semeri bende kalır. Bununla birlikte önceki konuştuklarımızdan da aklanırım ve babanızın semeri bende kalır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I keep your father's saddle.</b> | Ve semeri de alırım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The grey horse is not yours to sell.</b> | Kır atı satma yetkisi sende değil. Gri at senin değil ki satasın. Semer satılık değil, o bende kalacak. Gri at senin değil ki satasın. Semer satılık değil, o bende kalacak. Gri at senin değil ki satasın. Semer satılık değil, o bende kalacak. Gri at senin değil ki satasın. Semer satılık değil, o bende kalacak. Gri at senin değil ki satasın. Semer satılık değil, o bende kalacak. Gri at senin değil ki satasın. Semer satılık değil, o bende kalacak. Gri at senin değil ki satasın. Semer satılık değil, o bende kalacak. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The saddle is not for sale. I will keep it.</b> | Semer satılık değil, bende kalacak. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>My Lawyer Dagget will prove ownership of the grey horse.</b> | Şanlı Daniel kır atı senin aldığını duyunca intikam almak için peşine düşecek. Avukat Daggett gri atın bana ait olduğunu ispat eder ve sonra da peşinize düşer. Avukat Daggett gri atın bana ait olduğunu ispat eder sonra da gasp davası açar. Avukat Daggett gri atın bana ait olduğunu ispat eder ve sonra da peşinize düşer. Avukat Daggett gri atın bana ait olduğunu ispat eder sonra da gasp davası açar. Avukat Daggett gri atın bana ait olduğunu ispat eder ve sonra da peşinize düşer. Avukat Daggett gri atın bana ait olduğunu ispat eder sonra da gasp davası açar. Avukat Daggett gri atın bana ait olduğunu ispat eder sonra da gasp davası açar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>As I will not bargain further.</b> | Zira daha da pazarlık etmeyeceğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I will take the ponies back, and the grey horse. Which is mine.</b> | Midillileri geri alacağım ve kır atı da. Zaten benimdi. Midillileri ve zaten benim olan gri atı geri alıyorum. Midillileri ve zaten benim olan gri atı geri alıyorum. Midillileri ve zaten benim olan gri atı geri alıyorum. Midillileri ve zaten benim olan gri atı geri alıyorum. Midillileri ve zaten benim olan gri atı geri alıyorum. Midillileri ve zaten benim olan gri atı geri alıyorum. Midillileri ve zaten benim olan gri atı geri alıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And settle...</b> | Ve semeri… Ve eğer... Anlaşma... Ve eğer... Anlaşma... Ve eğer... Anlaşma... Anlaşma... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>For three hundred dollars. Now you must take that or leave it.</b> | Üç yüz dolara. Kabul et ya da etme. 300 dolar veririm, ya kabul et ya git. 300 dolar veririm, ya kabul et ya git. 300 dolar veririm, ya kabul et ya git. 300 dolar veririm, ya kabul et ya git. 300 dolar veririm, ya kabul et ya git. 300 dolar veririm, ya kabul et ya git. 300 dolar veririm, ya kabul et ya git. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I do not much care which it is.</b> | Hangisini seçeceğin çok da umurumda değil. Ne yapacağın da umurumda değil. Sonrası umurumda değil. Ne yapacağın da umurumda değil. Sonrası umurumda değil. Ne yapacağın da umurumda değil. Sonrası umurumda değil. Sonrası umurumda değil. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>My Lawyer Daggert would not wish me to consider anything under three hundred and twenty five dollars.</b> | Avukatım Decker üç yüz yirmi beş dolardan bir kuruş aşağısını kabul etmememe razı olmaz. Avukatım Daggett 325 doların altındaki bir rakamı kabul etmemi istemezdi. Avukatım Daggett 325 doların altındaki bir rakamı kabul etmemi istemezdi. Avukatım Daggett 325 doların altındaki bir rakamı kabul etmemi istemezdi. Avukatım Daggett 325 doların altındaki bir rakamı kabul etmemi istemezdi. Avukatım Daggett 325 doların altındaki bir rakamı kabul etmemi istemezdi. Avukatım Daggett 325 doların altındaki bir rakamı kabul etmemi istemezdi. Avukatım Daggett 325 doların altındaki bir rakamı kabul etmemi istemezdi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>But I will settle for three hundred and twenty.</b> | Ama ben yine de üç yüz yirmiye fitim. Ama 320 dolara razı gelirim. Ama 320 dolara razı gelirim. Ama 320 dolara razı gelirim. Ama 320 dolara razı gelirim. Ama 320 dolara razı gelirim. Ama 320 dolara razı gelirim. Ama 320 dolara razı gelirim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If I am given the twenty in advance.</b> | Eğer ki yirmiyi avans olarak alırsam. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. Tabii 20 doları peşin ödeme olursa. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Now here's what I have to say about that saddle.</b> | Semer olayını ancak böyle açıklayabilirim. Semer için bunu söylüyorum. Semer için bunu söylüyorum. Semer için bunu söylüyorum. Semer için bunu söylüyorum. Semer için bunu söylüyorum. Semer için bunu söylüyorum. Semer için bunu söylüyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mrs. Floyd: Frank Ross's daughter.</b> | Frank Post'un dükkanı. Frank Ross'un kızı mı? Frank Ross'un kızı mı? Frank Ross'un kızı mı? Frank Ross'un kızı mı? Frank Ross'un kızı mı? Frank Ross'un kızı mı? Frank Ross'un kızı mı? | True Grit-4 | 2010 |