• en flag English
    • tr flag Turkish

Search

English Turkish Sentence Translations Page 177315

English Turkish Film Name Film Year Details
We too had, lively times. Bizim de renkli zamanlarımız oldu. Biz de güzel zamanlar geçirdik. Biz de güzel zamanlar geçirdik. Biz de güzel zamanlar geçirdik. Biz de güzel zamanlar geçirdik. True Grit-2 2010 info-icon
Thank you, Mr. Younger. Teşekkür ederim, Bay Younger. True Grit-2 2010 info-icon
Keep your seat, trash. Sen kalkmak için zahmet etme, hödük. Hiç keyfini bozma, işe yaramaz. Hiç keyfini bozma, işe yaramaz. Hiç keyfini bozma, işe yaramaz. Hiç keyfini bozma, işe yaramaz. True Grit-2 2010 info-icon
Mattie Narrates: I had the body removed to our plot and I had visited it over the years. O muhite doğru yol aldım ve yıllar boyunca da ziyaret ettim. Cesedi bizim bölgemize taşıttırdım ve yıllarca ziyaret ettim. Cesedi bizim bölgemize taşıttırdım ve yıllarca ziyaret ettim. Cesedi bizim bölgemize taşıttırdım ve yıllarca ziyaret ettim. Cesedi bizim bölgemize taşıttırdım ve yıllarca ziyaret ettim. True Grit-2 2010 info-icon
No doubt people talk about that. Şüphesiz, insanlar bunun hakkında konuştular. İnsanların bunun hakkında konuştuğundan şüphem yok. İnsanların bunun hakkında konuştuğundan şüphem yok. İnsanların bunun hakkında konuştuğundan şüphem yok. İnsanların bunun hakkında konuştuğundan şüphem yok. True Grit-2 2010 info-icon
They say, "Well, she hardly knew the man". Diyorlar ki: “Adamı zar zor tanıyormuş”. "Adamı çok az tanıyordu." "Garip bir dul değil mi?" dediler. "Adamı çok az tanıyordu." "Garip bir dul değil mi?" dediler. "Adamı çok az tanıyordu." "Garip bir dul değil mi?" dediler. "Adamı çok az tanıyordu." "Garip bir dul değil mi?" dediler. True Grit-2 2010 info-icon
"Isn't she a cranky old maid". "O kadın aksi bir kız kurusu değil mi?". True Grit-2 2010 info-icon
It is true, I have not married. Bu doğru, hiç evlenmedim. Bu doğru, hiç evlenmedim. O işlerle uğraşacak vaktim hiç olmadı. Bu doğru, hiç evlenmedim. O işlerle uğraşacak vaktim hiç olmadı. Bu doğru, hiç evlenmedim. O işlerle uğraşacak vaktim hiç olmadı. Bu doğru, hiç evlenmedim. O işlerle uğraşacak vaktim hiç olmadı. True Grit-2 2010 info-icon
I never had time to fool with it. Hiç flört edecek vakit bulamadım. True Grit-2 2010 info-icon
I heard nothing more of the Texas officer, La Boeuf. Teksas korucusu LaBoeuf hakkında da bir şey duymadım. Texas görevlisi La Boeuf'dan hiç haber almadım. Texas görevlisi La Boeuf'dan hiç haber almadım. Texas görevlisi La Boeuf'dan hiç haber almadım. Texas görevlisi La Boeuf'dan hiç haber almadım. True Grit-2 2010 info-icon
If he is yet alive. I would be pleased to hear from him. Eğer halâ hayattaysa, ondan haber almak beni çok memnun eder. Hayattaysa, ondan haber almaktan çok mutluluk duyardım. Hayattaysa, ondan haber almaktan çok mutluluk duyardım. Hayattaysa, ondan haber almaktan çok mutluluk duyardım. Hayattaysa, ondan haber almaktan çok mutluluk duyardım. True Grit-2 2010 info-icon
I judge he would be in his seventies now. Hesabıma göre şimdi yetmişli yaşlarında. Tahminimce şimdilerde yetmişli yaşlarda ve seksene merdiven dayamıştır. Tahminimce şimdilerde yetmişli yaşlarda ve seksene merdiven dayamıştır. Tahminimce şimdilerde yetmişli yaşlarda ve seksene merdiven dayamıştır. Tahminimce şimdilerde yetmişli yaşlarda ve seksene merdiven dayamıştır. True Grit-2 2010 info-icon
And nearer eighty than seventy. Ve yetmişlerin seksene yakın yarısında. True Grit-2 2010 info-icon
I expect some of the starch has gone out of that cowlick. Umuyorum ki havaya kalkmış olan o bir tutam saç da artık inmiştir. Sanırım o inatçı saçlarından bir kısmı dökülmüştür. Sanırım o inatçı saçlarından bir kısmı dökülmüştür. Sanırım o inatçı saçlarından bir kısmı dökülmüştür. Sanırım o inatçı saçlarından bir kısmı dökülmüştür. True Grit-2 2010 info-icon
Time just gets away from us. Zaman bizden kaçıp duruyor. Zaman bizden alıp götürüyor. Zaman bizden alıp götürüyor. Zaman uçup gidiyor. Zaman uçup gidiyor. True Grit-2 2010 info-icon
Man: Ladies and gentlemen, beware. Bayanlar baylar farkına varın. Beyler ve bayanlar, uyanık olun... Beyler ve bayanlar, uyanık olun... Beyler ve bayanlar, uyanık olun... Beyler ve bayanlar, uyanık olun... Beyler ve bayanlar, uyanık olun... Beyler ve bayanlar, uyanık olun... Beyler ve bayanlar, uyanık olun... True Grit-3 2010 info-icon
Sheriff: Naw, we ain't arrested him. Hayır onu tutuklamadık. Hayır onu tutuklamadık. Topraklarımızın dışına kaçmadan önce yetişememişler. Hayır onu tutuklamadık. Hayır onu tutuklamadık. Topraklarımızın dışına kaçmadan önce yetişememişler. Hayır onu tutuklamadık. Hayır onu tutuklamadık. Topraklarımızın dışına kaçmadan önce yetişememişler. Hayır onu tutuklamadık. Topraklarımızın dışına kaçmadan önce yetişememişler. True Grit-3 2010 info-icon
Sheriff: All alone. Well I am the person for it. Tek başına? Bunu anca ben yaparım. Tek başına. Bunu yapabilecek biriyim. Tek başına mı? Benim yapmam gerek. Tek başına. Bunu yapabilecek biriyim. Tek başına mı? Benim yapmam gerek. Tek başına. Bunu yapabilecek biriyim. Tek başına mı? Benim yapmam gerek. Tek başına mı? Benim yapmam gerek. True Grit-3 2010 info-icon
Sheriff: Well, nothing prevents you from offering a reward and so informing the Marshall�s. Pekâla, kimse seni bu iş için ödül koymaktan ve polis şefine bunu bildirmekten alıkoyamaz. Hiçbir şey seni Marşal'ları bilgilendirmekten ve ona ödül teklif etmekten alıkoyamaz. Hiçbir şey seni bir ödül koymaktan ve... Hiçbir şey seni bir ödül sunmaktan ve Marşal'ları bilgilendirmekten alıkoyamaz. Hiçbir şey seni bir ödül koymaktan ve... Hiçbir şey seni Marşal'ları bilgilendirmekten ve ona ödül teklif etmekten alıkoyamaz. Hiçbir şey seni bir ödül koymaktan ve... Hiçbir şey seni bir ödül koymaktan ve... True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: The jakes is occupied. Dolu. İçerisi dolu. Kenef dolu. İçerisi dolu. Kenef dolu. İçerisi dolu. Kenef dolu. Kenef dolu. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: I have prior business. Şu an daha önemli bir işim var. Daha önemli bir işim var Daha önemli bir işim var Daha önemli bir işim var Daha önemli bir işim var Daha önemli bir işim var Daha önemli bir işim var Daha önemli bir işim var True Grit-3 2010 info-icon
Rooster shouts: There is no clock on my business. (Bangs on outhouse) Benim işime kimse burnunu sokamaz. Benim işim kimseyi ilgilendirmez. İşimin saati yok! Benim işim kimseyi ilgilendirmez. İşimin saati yok! Benim işim kimseyi ilgilendirmez. İşimin saati yok! İşimin saati yok! True Grit-3 2010 info-icon
Mattie: The sheriff told me to look in the saloon. Şerif bara bakmamı söyledi. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Women ain't allowed in the saloon. Kadınlar bara giremez. Kadınların bara girmesi yasaktır. Kadınların bara girmesi yasaktır. Kadınların bara girmesi yasaktır. Kadınların bara girmesi yasaktır. Kadınların bara girmesi yasaktır. Kadınların bara girmesi yasaktır. Kadınların bara girmesi yasaktır. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: A woman, was out in the yard. Bir kadın dışarıda, avludaydı. Bahçede bir kadın vardı... Bahçede bir kadın vardı... Bahçede bir kadın vardı... Bahçede bir kadın vardı... Bahçede bir kadın vardı... Bahçede bir kadın vardı... Bahçede bir kadın vardı... True Grit-3 2010 info-icon
Rode up, drunk. Gaudy: Objection. Atlı ve sarhoşlarmış. İtiraz ediyorum. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Söylentiden ibaret. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Söylentiden ibaret. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Söylentiden ibaret. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Söylentiden ibaret. True Grit-3 2010 info-icon
Goudy: Hearsay. Söylenti. Söylentiden ibaret. Söylentiden ibaret. Söylentiden ibaret. True Grit-3 2010 info-icon
Barlow: Dying declaration, your honor. Benim beyanımdır sayın yargıç. Benim ifadem, sayın yargıç. Ölüm anındaki söylemidir, sayın yargıç. Benim ifadem, sayın yargıç. Ölüm anındaki söylemidir, sayın yargıç. Benim ifadem, sayın yargıç. Ölüm anındaki söylemidir, sayın yargıç. Ölüm anındaki söylemidir, sayın yargıç. True Grit-3 2010 info-icon
Judge: Objection's overruled. Proceed Mr. Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin Bay Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin, Bay Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin Bay Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin, Bay Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin Bay Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin, Bay Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin, Bay Cogburn. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Now them two Wharton boys, Odus and C.C. throwed down on him. Wharton’ların iki oğlu, Otis ve C.C. adamı atla çiğnemişler. Daha sonra o iki Wharton, Otis ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Odus ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Otis ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Odus ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Otis ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Odus ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Odus ve C.C. onu hırpalamışlar. True Grit-3 2010 info-icon
Barlow: And then? Sonra? Peki sonra? Peki sonra? Acı çekerek öldü ve olay bize kaldı. Peki sonra? Peki sonra? Acı çekerek öldü ve olay bize kaldı. Peki sonra? Peki sonra? Acı çekerek öldü ve olay bize kaldı. Peki sonra? Acı çekerek öldü ve olay bize kaldı. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Well he died on us, passed away in considerable pain. Artık elimizde somut bir şey vardı. Eldeki tek önemli şeyin peşinden gittim. Eldeki tek önemli şeyin peşinden gittim. Eldeki tek önemli şeyin peşinden gittim. True Grit-3 2010 info-icon
Barlow: What'd you do then? Sonra ne yaptınız? Sonra ne yaptın? Sonra ne yaptınız? Ben ve Şerif Potter duman evine gittik. Sonra ne yaptın? Sonra ne yaptınız? Ben ve Şerif Potter tütsü evine gittik. Sonra ne yaptın? Sonra ne yaptınız? Ben ve Şerif Potter tütsü evine gittik. Sonra ne yaptınız? Ben ve Şerif Potter tütsü evine gittik. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Me and Marshall Potter went out to the smoke house. Ben ve polis şefi Potter tandırın oraya gittik. Ben ve Marşal Potter tütsü evine gittik. Ben ve Marşal Potter tütsü evine gittik. Ben ve Marşal Potter tütsü evine gittik. True Grit-3 2010 info-icon
Goudy: Objection, speculative. Judge: Sustained. İtiraz ediyorum, tamamen varsayım. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, spekülatif. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, kurgu yapıyor. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, spekülatif. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, kurgu yapıyor. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, spekülatif. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, kurgu yapıyor. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, kurgu yapıyor. Kabul edildi. True Grit-3 2010 info-icon
Barlow: You found a flat grey rock, in the corner of the smoke house. Tandırın kenarında altı düz, gri bir kaya buldunuz. Tütsü evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... Duman evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... Tütsü evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... Tütsü evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... Tütsü evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... Tütsü evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... Tütsü evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... True Grit-3 2010 info-icon
Goudy: If the prosecutor is going to give evidence, I suggest he be sworn. Eğer davacı delil sunacaksa, yemin altında yapmasını öneriyorum. Savcı kanıt sunacaksa yemin etmesini talep ediyorum. Savcı ifade verecekse yemin etmesini talep ediyorum. Savcı kanıt sunacaksa yemin etmesini talep ediyorum. Savcı ifade verecekse yemin etmesini talep ediyorum. Savcı kanıt sunacaksa yemin etmesini talep ediyorum. Savcı ifade verecekse yemin etmesini talep ediyorum. Savcı ifade verecekse yemin etmesini talep ediyorum. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Well, rode up to the Wharton's near where the north fork strikes the Canadian.... Atlarımıza atlayıp Wharton’ların mekanına gittik, bir traktör vardı, Kanada malı. Whartonların oraya doğru sürdük, orada North Fork iz sürücüsü vardı, Kanadalı. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. Whartonların oraya doğru sürdük, orada North Fork iz sürücüsü vardı, Kanadalı. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. Whartonların oraya doğru sürdük, orada North Fork iz sürücüsü vardı, Kanadalı. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. True Grit-3 2010 info-icon
Barlow: What did you find? Ne buldunuz? Orada ne vardı? Kanadalı. Orada ne vardı? Bir grup Kanadalı. Orada ne vardı? Kanadalı. Orada ne vardı? Bir grup Kanadalı. Orada ne vardı? Kanadalı. Orada ne vardı? Bir grup Kanadalı. Orada ne vardı? Bir grup Kanadalı. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster:...branch of the Canadian. Kanada’dan. True Grit-3 2010 info-icon
Goudy: Leading. Judge: Sustained. İtirazımı yineliyorum. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. True Grit-3 2010 info-icon
Barlow: What happened then? Sonra ne oldu? True Grit-3 2010 info-icon
Goudy: Thank you Mr. Barlow. Sağ olun Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. True Grit-3 2010 info-icon
Immediate or.. Goudy: Did you also shoot Dub Wharton, brother? Sarhoş mu yoksa… Kardeşleri Dub Wharton’ı da vurmamış mıydınız? Sanırım... Sanırım... Sanırım... True Grit-3 2010 info-icon
Goudy: A King bolt? Krank mili? True Grit-3 2010 info-icon
Goudy: Returning to the other encounter. Kendinizi başka bir çatışmanın içine atarak. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: That'd be it. Loaded and cocked. Kesinlikle. Dolu ve horozu çekilmiş. Aynen öyle. Dolu ve tetikte. Aynen öyle. Dolu ve tetikte. Aynen öyle. Dolu ve tetikte. Aynen öyle. Dolu ve tetikte. Aynen öyle. Dolu ve tetikte. Aynen öyle. Dolu ve tetikte. Aynen öyle. Dolu ve tetikte. True Grit-3 2010 info-icon
Goudy: And like his son, Aaron Wharton advanced against an armed man. Ve tıpkı oğlu gibi, Aaron Wharton silahlı bir adama karşı avantajlı durumdaydı. Aaron Wharton da oğlu gibi silahlı bir adamın üstüne yürüdü. Aaron Wharton da oğlu gibi silahlı bir adamın üstüne yürüdü. Aaron Wharton da oğlu gibi silahlı bir adamın üstüne yürüdü. Aaron Wharton da oğlu gibi silahlı bir adamın üstüne yürüdü. Aaron Wharton da oğlu gibi silahlı bir adamın üstüne yürüdü. Aaron Wharton da oğlu gibi silahlı bir adamın üstüne yürüdü. Aaron Wharton da oğlu gibi silahlı bir adamın üstüne yürüdü. True Grit-3 2010 info-icon
I always go backwards, when I'm backing up. (Audience laughs) Geri çekilirken, geriye doğru gitmek gibi bir huyum vardır. Geriye doğru giderken hep geriye doğru giderim. Geriye doğru giderken hep geriye doğru giderim. Geriye doğru giderken hep geriye doğru giderim. Geriye doğru giderken hep geriye doğru giderim. Geriye doğru giderken hep geriye doğru giderim. Geriye doğru giderken hep geriye doğru giderim. Geriye doğru giderken hep geriye doğru giderim. True Grit-3 2010 info-icon
Barlow: Objection. İtiraz ediyorum. True Grit-3 2010 info-icon
Goudy: Why, would you move the body, Mr. Cogburn? Neden cesedin yerini değiştiresiniz, Bay Cogburn? Cesedi neden taşıdınız, Bay Cogburn? Cesedi neden taşıdınız, Bay Cogburn? Cesedi neden taşıdınız, Bay Cogburn? Cesedi neden taşıdınız, Bay Cogburn? Cesedi neden taşıdınız, Bay Cogburn? Cesedi neden taşıdınız, Bay Cogburn? Cesedi neden taşıdınız, Bay Cogburn? True Grit-3 2010 info-icon
Mrs. Floyd: Isn't your Mama expecting you home, dear? Annen seni merak etmez mi hayatım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? Annen seni eve beklemiyor mu tatlım? True Grit-3 2010 info-icon
Dagget: Madame, I wish you would leave these matters (Avukatın sesi) Madam, bu işleri tamamıyla bana bırakmanızı Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... Mattie, bu konuları tamamen bana bırakmanızı ya da en azından bu tür anlaşmaları... True Grit-3 2010 info-icon
Stable boy: He don't know he got a rider. Üzerinde binici olduğunun farkında değil. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. Bir binicisi olduğunu bilmiyor. True Grit-3 2010 info-icon
Mattie: He's very spirited. Çok tez canlı. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. Bu da çok enerjikmiş. True Grit-3 2010 info-icon
Stable boy: That's a good name. Güzel bir isim. True Grit-3 2010 info-icon
Mattie: What does he like for a treat? Yemek olarak kendisine ne ikram edilmesinden hoşlanır. Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? Nelerden hoşlanır? True Grit-3 2010 info-icon
Stable boy: Well ma'am, he's a horse. Hanımefendi, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. Bayan, o bir at. True Grit-3 2010 info-icon
Mattie: Thank Mr. Stonehill for me. Bay Stonehill’e benim adıma teşekkür et. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. Benim adıma Bay Stonehill'e teşekkür edin. True Grit-3 2010 info-icon
Stable boy: No ma'am, I ain't suppose to utter your name. Olmaz hanımefendi, adınızı ağzıma almam bile yasak. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Go where? To the Indian Territory to pursue Tom Chaney. Nereye gitmeye? Kızılderili bölgesine, Tom Chaney’i bulmaya. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. Nereye? Tom Chaney'nin izini sürmek için Kızılderili Bölgesi'ne. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: I have nothing. You want to be kept in whiskey. Hiçbir şeyim yok. Viski şişesinin içinde yaşamak daha çok hoşuna giderdi. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Here inside is a train ticket for your return home. (Rooster) Zarfın içinde eve dönüş biletin var. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. True Grit-3 2010 info-icon
Ferryman: That is the man. Evet o. True Grit-3 2010 info-icon
Ferryman: I do not know. Bilmiyorum. True Grit-3 2010 info-icon
Ferryman: So, you're the runaway. Demek kaçağımız sensin. True Grit-3 2010 info-icon
Ferryman: HEY! Hey! True Grit-3 2010 info-icon
Mattie: I was to accompany you. Sana yoldaşlık edecektim. Seninle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Sizinle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Seninle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Sizinle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Seninle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Sizinle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Sizinle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. True Grit-3 2010 info-icon
La Boeuf: It's time for your spanking. Kıçına birkaç şaplak indirmenin vakti geldi. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. True Grit-3 2010 info-icon
La Boeuf: I am not accustomed to so large a fire. Büyük ateşlere pek alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. Bu kadar büyük ateşe alışkın değilim. True Grit-3 2010 info-icon
La Boeuf: And it is Ranger, Ve bir korucu, Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. Rangerların yemek ateşini yaktıkları yerde kamp kurmamak üzere bir kuralları vardı. True Grit-3 2010 info-icon
Mattie: Good morning, Marshall. Morning. Günaydın Şef. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Marşal. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. Günaydın Şerif. Günaydın. True Grit-3 2010 info-icon
La Boeuf: This man is a notorious thumper. Bu adam azılı katil olarak nam salmış. Bu adam adı çıkmış bir katil. Bu adam adı çıkmış bir katil. Bu adam adı çıkmış bir katil. Bu adam adı çıkmış bir katil. Bu adam adı çıkmış bir katil. Bu adam adı çıkmış bir katil. Bu adam adı çıkmış bir katil. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: HEY! Hey! True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: No. Hayır. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Is it, Chaney? Bu Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? Chaney mi? True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Well, you'll have to clamber up and look. Öyleyse tırmanıp bakmak zorunda kalacaksın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. O zaman tırmanıp bakmak zorundasın. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: I might know him. Belki tanıyorumdur. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. Belki tanıyor olabilirim. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Now my second wife, Edna. İkinci karım, Edna. True Grit-3 2010 info-icon
As for... (Distant gun shot) Sorsan… Onlara sor... Aslında... Onlara sor... Aslında... Onlara sor... Aslında... Aslında... True Grit-3 2010 info-icon
Man: Who's out there? Kim var orada? True Grit-3 2010 info-icon
2nd man: No room for you here, ride on. Burada bir şey yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. Yerimiz yok, yoluna git. True Grit-3 2010 info-icon
2nd Man: (Coughing) A Methodist and a son of a bitch. Ben kimse… orospu çocuğu. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Columbus Potter and five other Marshall�s is out here with me. Columbus Potter ve beş polis şefi daha burada yanımdalar. Yanımda Columbus Potter ve beş Marşal daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Federal Şerif daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Marşal daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Yardımcı Şerif daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Marşal daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Yardımcı Şerif daha var. Yanımda Columbus Potter ve beş Yardımcı Şerif daha var. True Grit-3 2010 info-icon
2nd Man: There's only two of you. Sadece ki kişisiniz. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. Sadece iki kişisiniz. Devam et, hayatınla kumar oyna. True Grit-3 2010 info-icon
2nd Man: Just the two of us. Sadece iki kişiyiz. True Grit-3 2010 info-icon
And he can't walk. (Coughs hard) Ve yürüyemiyor. True Grit-3 2010 info-icon
Moon: My leg is giving me fits. Dizim beni mahvediyor. Ayağım beni rahatsız ediyor. Ayağım beni rahatsız ediyor. Bacağım çok rahatsız ediyor. Bacağım çok rahatsız ediyor. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: One man. Bir kişi. Onlar değildi. Onlar değildi. Bir kişi. Bir kişi. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Did not figure them to send a scout. İzci gönderiyorlarsa onlardan korkma. Onlardan gözcü gönderecek kadar korkma. Onlardan gözcü gönderecek kadar korkma. Keşif için birini göndereceklerini düşünememişim. Keşif için birini göndereceklerini düşünememişim. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: It is La Boeuf. Bu LaBoeuf. Bu La Boeuf. Bu La Boeuf. Bu La Boeuf. Bu La Boeuf. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Too late. Çok geç. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Him in the woolly chaps is Lucky Ned. Belki sohbet etmek istiyorlardır. Bu Şanslı’nın adamı. Belki de konuşmak isterler. Bunlar Şanslı'nın adamları. Belki de konuşmak isterler. Bunlar Şanslı'nın adamları. Yünlü şeyi giyen adam Şanslı Ned. Yünlü şeyi giyen adam Şanslı Ned. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: You've been shot in the shoulder, but the bullet passed through. Omzundan vurulmuşsun, kurşun delip çıkmış. Omuzundan vurulmuşsun ama kurşun delip geçmiş. Omuzundan vurulmuşsun ama kurşun delip geçmiş. Omuzundan vurulmuşsun ama kurşun delip geçmiş. Omuzundan vurulmuşsun ama kurşun delip geçmiş. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Our engagement is terminated. Sözleşmemiz feshedildi. Anlaşmamız sonlandı. Anlaşmamız sonlandı. Anlaşmamız sonlandı. Anlaşmamız sonlandı. True Grit-3 2010 info-icon
Mattie: You have shown great determination. Muazzam bir kararlılık gösterdin. Çok büyük bir azim gösterdin. Çok büyük bir azim gösterdin. Çok büyük bir azim gösterdin. Çok büyük bir azim gösterdin. True Grit-3 2010 info-icon
(Voice breaks) Mr. La Boeuf, please. Bay LaBoeuf, lütfen. Bay La Boeuf, lütfen. Bay La Boeuf, lütfen. Bay La Boeuf, lütfen. Bay La Boeuf, lütfen. True Grit-3 2010 info-icon
(Shouts) Cogburn! Cogburn! Cogburn! Beni duyuyor musun? Cogburn! Beni duyuyor musun? Cogburn! Beni duyuyor musun? Cogburn! Beni duyuyor musun? True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Do what you think is best, Ned. En iyisinin hangisi olduğunu düşünüyorsan onu yap, Ned. Ne düşünüyorsan yap, Ned. Benim için kayıp bir çocuktan başka bir şey değil. Ne düşünüyorsan yap, Ned. Benim için kayıp bir çocuktan başka bir şey değil. Ne istersen yap, Ned. Benim için kayıp bir çocuktan başka bir şey değil. Ne istersen yap, Ned. Benim için kayıp bir çocuktan başka bir şey değil. True Grit-3 2010 info-icon
Rooster: Think it over, first. İyice düşün. Bir kez daha düşün. Bir kez daha düşün. Bir kez daha düşün. Bir kez daha düşün. True Grit-3 2010 info-icon
  • ««
  • «
  • …
  • 177310
  • 177311
  • 177312
  • 177313
  • 177314
  • 177315
  • 177316
  • 177317
  • 177318
  • 177319
  • …
  • »
  • »»
Restricted Mode:   
  • Contribute
  • About Us
  • Disclaimer
  • Contact