Search
English Turkish Sentence Translations Page 177321
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| <b>Will take a fifty dollar advance. It'll be for expenses.</b> | Elli dolarını da peşin alırım, harcamalar için. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. Masraflar için peşin 50 dolarını alırım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You are trying to take advantage of me.</b> | Beni kazıklamaya çalışıyorsun. Benden faydalanmaya çalışıyorsun. Benden faydalanmaya çalışıyorsunuz. Benden faydalanmaya çalışıyorsun. Benden faydalanmaya çalışıyorsunuz. Benden faydalanmaya çalışıyorsun. Benden faydalanmaya çalışıyorsunuz. Benden faydalanmaya çalışıyorsunuz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm giving you the children's rate.</b> | Sana çocuk fiyatı veriyorum. Sana çocuk tarifesi yaptım. Sana çocuk tarifesi yaptım. Sana çocuk tarifesi yaptım. Sana çocuk tarifesi yaptım. Sana çocuk tarifesi yaptım. Sana çocuk tarifesi yaptım. Sana çocuk tarifesi yaptım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm not a sharper. An old man sleeping in a rope bed. In a room behind the Chinese grocery.</b> | Ben esnaf değilim. İp yatakta yatan, bir Çinli dükkânının arkasında yaşayan yaşlı bir adamım. Müşteri değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Üçkâğıtçı değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Müşteri değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Üçkâğıtçı değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Müşteri değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Üçkâğıtçı değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. Üçkâğıtçı değilim ki. Çin bakkalının arkasında ipten yapılma yatakta yatan yaşlı bir adamım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> Rooster: I have nothing. You want to be kept in whiskey.</b> | Hiçbir şeyim yok. Viski şişesinin içinde yaşamak daha çok hoşuna giderdi. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsun. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. Hiçbir şeyim yok. Viski almak için istiyorsunuz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I don't have to buy that.</b> | Yine de o viskiyi satın almazdım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. Para vermem ki. El koyarım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'd confiscate it.</b> | Birilerininkine al koyardım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Enough for a quart.</b> | Litrelik bile yeterdi. Bir çeyrek yeter. Sağ ol. Kanun adamıyım. Sağ ol. Bir çeyrek yeter. Sağ ol. Kanun adamıyım. Sağ ol. Bir çeyrek yeter. Sağ ol. Kanun adamıyım. Sağ ol. Kanun adamıyım. Sağ ol. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Ah, thank you.</b> | Ah, teşekkür ederim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Hundred dollars, that�s the rate.</b> | Yüz dolar, fiyat bu. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. 100 dolar, tarife budur. Öyleyse pazarlık etmiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Then I shall not niggle.</b> | O zaman pazarlık etmeyeyim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Can we depart this afternoon?</b> | Öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? Bu öğleden sonra yola çıkabilir miyiz? Biz mi? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We?</b> | Miyiz? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You are not going, that ain't no part of it.</b> | Sen gitmiyorsun, bu işte yoksun. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. Sen gelmiyorsun, bu işe karışamazsın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You have misjudged me if you think I'm silly enough to give you fifty dollars and watch you simply ride off.</b> | Sana elli dolar verdikten sonra sen atına binip giderken arkandan el sallayacak kadar aptal olduğumu düşünüyorsan beni hiç tanımamışsın. Sana 50 doları verip atına binip gidişini izleyecek kadar... Sİze 50 doları verip atınıza binip gidişinizi izleyecek kadar... Sana 50 doları verip atına binip gidişini izleyecek kadar... Sİze 50 doları verip atınıza binip gidişinizi izleyecek kadar... Sana 50 doları verip atına binip gidişini izleyecek kadar... Sİze 50 doları verip atınıza binip gidişinizi izleyecek kadar... Sİze 50 doları verip atınıza binip gidişinizi izleyecek kadar... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm a bonded U.S. Marshall.</b> | Teminatım rütbem. Amerikan Marşal'ına bağlıyım. Federal Şerifler'e bağlıyım. Amerikan Marşal'ına bağlıyım. Yardımcı Şerifler'e bağlıyım. Amerikan Marşal'ına bağlıyım. Yardımcı Şerifler'e bağlıyım. Yardımcı Şerifler'e bağlıyım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That weighs but little with me.</b> | Nefesini boşa tüketme. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. Birazcık da bana. İşlerin yapıldığını göreceğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I will see the thing done.</b> | Onu yakaladığını gözlerimle göreceğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Damn ducks, can't go after Ned Pepper,</b> | Lanet ördekler. Ned Pepper’ın peşine bu şekilde düşülmez. Lanet olası ördekler, bir yandan bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, hem bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, bir yandan bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, hem bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, bir yandan bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, hem bebek bakıcılığı yaparak... Lanet olası ördekler, hem bebek bakıcılığı yaparak... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>and a band of hard men and look after a baby at the same time.</b> | Bu adamlar şakaya gelmez. Bir yandan bebek bakıcılığı yapamam. ...Ned Pepper gibi zorlu birinin peşinden gidemezsin. ...hem de Ned Pepper ve bir grup zorlu adamın peşinden gidemem. ...Ned Pepper gibi zorlu birinin peşinden gidemezsin. ...hem de Ned Pepper ve bir grup zorlu adamın peşinden gidemem. ...Ned Pepper gibi zorlu birinin peşinden gidemezsin. ...hem de Ned Pepper ve bir grup zorlu adamın peşinden gidemem. ...hem de Ned Pepper ve bir grup zorlu adamın peşinden gidemem. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I am not a baby.</b> | Ben bebek değilim. Bebek falan değilim. Bebek falan değilim. Bebek falan değilim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Won't be stopping at boarding houses, where there's warm bed and hot grub on the table.</b> | Tek kişilik yatakları olan, sıcak yemeklerin önümüze servis edileceği pansiyonlarda kalmayacağız. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. Bir yatak ve masada sıcak yemek bulabileceğin bir pansiyonda kalmayacaksın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'd be grabbing the saddle, eating light.</b> | Eyeri tutup kumanyamızı yiyeceğiz. Kumda seyahat edip az yiyeceksin. Devamlı at üstünde olup az yiyeceksin. Kumda seyahat edip az yiyeceksin. Devamlı at üstünde olup az yiyeceksin. Kumda seyahat edip az yiyeceksin. Devamlı at üstünde olup az yiyeceksin. Devamlı at üstünde olup az yiyeceksin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Where the sleeping would only take place on the ground.</b> | Yatacağımız tek mekânsa yer olacak. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. Yerlerde yatıp uyuyacaksın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well I have slept out a night before.</b> | Bir gece önce dışarıda yatmıştım. Geçen gece öyle yattım. Geçen gece öyle yattım. Geçen gece öyle yattım. Geçen gece öyle yattım. Geçen gece öyle yattım. Geçen gece öyle yattım. Geçen gece öyle yattım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Papa took me on a fine coon hunt last summer on the Petit Jean.</b> | Babam geçen yaz beni rakun avına götürmüştü, Petty G.’de. Babam geçen yaz Petty G.'nin rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz beni Petit Jean'e rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz Petty G.'nin rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz beni Petit Jean'e rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz Petty G.'nin rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz beni Petit Jean'e rakun avına götürmüştü. Babam geçen yaz beni Petit Jean'e rakun avına götürmüştü. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We were in the woods all night.</b> | Tüm gece avlandık. Bütün gece av peşindeydik. Bütün gece av peşindeydik. Bütün gece av peşindeydik. Bütün gece av peşindeydik. Bütün gece av peşindeydik. Bütün gece av peşindeydik. Bütün gece av peşindeydik. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We sat around a big fire and Yarnell told ghost stories.</b> | Koca bir ateşin etrafında oturup hayalet hikayeleri anlattık. Büyük bir ateş yakıp hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yaktık ve Yarnell hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yakıp hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yaktık ve Yarnell hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yakıp hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yaktık ve Yarnell hayalet hikayeleri anlattı. Büyük bir ateş yaktık ve Yarnell hayalet hikayeleri anlattı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We had a good time.</b> | İyi vakit geçirdik. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Coon hunt?</b> | Rakun avı? Rakun avı mı? Rakun avı mı? Rakun avı mı? Rakun avı mı? Rakun avı mı? Rakun avı mı? Rakun avı mı? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>This ain't no coon hunt.</b> | Bu işi rakun avıyla karıştırma. Bu rakun avı falan değil. Bu rakun avı falan değil. Bu rakun avı falan değil. Bu rakun avı falan değil. Bu rakun avı falan değil. Bu rakun avı falan değil. Bu rakun avı falan değil. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It is the same idea as a coon hunt.</b> | Bir sürü ortak noktası var. Rakun avıyla aynı amaçta. Rakun avıyla aynı amaçta. Rakun avıyla aynı amaçta. Rakun avıyla aynı amaçta. Rakun avıyla aynı amaçta. Rakun avıyla aynı amaçta. Rakun avıyla aynı amaçta. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Don't come within forty miles of being a coon hunt.</b> | Doyurulması gereken çok fazla mide var. Alakası bile yok. Rakun avı için 65 km yol gelme. Alakası bile yok. Rakun avı için 65 km yol gelme. Alakası bile yok. Rakun avı için 65 km yol gelme. Rakun avı için 65 km yol gelme. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You are just trying to make your work sound harder than it is.</b> | İşini olduğundan daha çetrefilli göstermeye çalışıyorsun. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsun. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsun. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsun. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. İşleri olduğundan daha zor gibi göstermeye çalışıyorsunuz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Here's the money.</b> | Para burada. İşte paran. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... İşte para. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... İşte paran. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... İşte para. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... İşte paran. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... İşte para. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... İşte para. Tom Chaney'i yakalama niyetindeyim... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Now I aim to get Tom Chaney,</b> | Amacım Tom Chaney’i ele geçirmek, | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>and if you are not gamed, I will find somebody who is gamed.</b> | Partiye katılmak istemiyorsan, katılacak birilerini bulurum. ...sen bu işi yapmayacaksan yapacak başkasını bulurum. ...siz bu işi yapmayacaksanız yapacak başkasını bulurum. ...sen bu işi yapmayacaksan yapacak başkasını bulurum. ...siz bu işi yapmayacaksanız yapacak başkasını bulurum. ...sen bu işi yapmayacaksan yapacak başkasını bulurum. ...siz bu işi yapmayacaksanız yapacak başkasını bulurum. ...siz bu işi yapmayacaksanız yapacak başkasını bulurum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>All I've heard out of you so far is talk.</b> | Şu ana kadar senden duyduğum tek şey konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığın konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığınız konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığın konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığınız konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığın konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığınız konuşmak. Şimdiye kadar tek yaptığınız konuşmak. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I know you can drink whiskey, and snore and spit and wallow in filth and bemoan your station.</b> | Viski içebildiğini biliyorum, ve horlayabildiğini, tükürebildiğini ve pislik içinde yüzdüğünü ve hâlinden sızlandığını. Viski içip horladığını, tükürüp çamurda yuvarlandığını... Viski içip horladığınızı, tükürüp çamurda yuvarlandığınızı... Viski içip horladığını, tükürüp çamurda yuvarlandığını... Viski içip horladığınızı, tükürüp çamurda yuvarlandığınızı... Viski içip horladığını, tükürüp çamurda yuvarlandığını... Viski içip horladığınızı, tükürüp çamurda yuvarlandığınızı... Viski içip horladığınızı, tükürüp çamurda yuvarlandığınızı... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The rest has been braggadocio.</b> | Gerisi yalan dolan. Gerisi beni ilgilendirmez. Gerisi palavra. Gerisi beni ilgilendirmez. Gerisi palavra. Gerisi beni ilgilendirmez. Gerisi palavra. Gerisi palavra. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They told me you had grit, and that is why I came to you.</b> | Cesur yürek olduğunu söylemişlerdi, bu yüzden sana geldim. Senin cesur olduğunu söylediler o yüzden sana geldim. Sizin cesur biri olduğunuzu söylediler, o yüzden size geldim. Senin cesur olduğunu söylediler o yüzden sana geldim. Sizin cesur biri olduğunuzu söylediler, o yüzden size geldim. Senin cesur olduğunu söylediler o yüzden sana geldim. Sizin cesur biri olduğunuzu söylediler, o yüzden size geldim. Sizin cesur biri olduğunuzu söylediler, o yüzden size geldim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm not paying for talk. I can get all the talk I need and more at the Monarch boarding house.</b> | Sana konuşman için para ödemiyorum. İhtiyacım olan dırdırın tamamını pansiyonda dinleyebilirim. Konuşman için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşmak için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşman için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşmak için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşman için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşmak için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. Konuşmak için para ödemiyorum, ihtiyacım olan konuşmayı pansiyonda da yapabilirim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Leave your money.</b> | Parayı koy oraya. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. Parayı hazırla. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Meet me here at seven o'clock tomorrow morning and we can begin our 'coon hunt'.</b> | Yarın sabah saat yedide burada buluşup “rakun avı”mıza başlayalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. Yarın sabah yedide buraya gel ve birlikte rakun avına çıkalım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: Dearest mother,</b> | (Mattie) Canım annem, Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. Sevgili anneciğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm about to embark on a great adventure.</b> | Yeni bir maceranın eşiğindeyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. Büyük bir maceraya atılmak üzereyim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I have learned that Tom Chaney has fled into the wild.</b> | Öğrendim ki Tom Chaney vahşi doğada gizleniyormuş. Tom Chaney'nin uzaklara kaçtığını öğrendim... Tom Chaney'nin vahşi topraklara kaçtığını öğrendim... Tom Chaney'nin uzaklara kaçtığını öğrendim... Tom Chaney'nin vahşi topraklara kaçtığını öğrendim... Tom Chaney'nin uzaklara kaçtığını öğrendim... Tom Chaney'nin vahşi topraklara kaçtığını öğrendim... Tom Chaney'nin vahşi topraklara kaçtığını öğrendim... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I shall assist the authorities in pursuit.</b> | Ve onun izini sürerken yetkililere yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. ...ve yetkililere onun peşine düşmelerinde yardımcı olacağım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You know that Papa would want me to be firm in the right.</b> | Biliyorsun babam hep doğru olana sıkı sıkıya bağlı olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam doğru yolda olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam daima kararlı biri olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam doğru yolda olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam daima kararlı biri olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam doğru yolda olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam daima kararlı biri olmamı isterdi. Biliyorsun ki babam daima kararlı biri olmamı isterdi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>As he always was.</b> | Kendisinin yaptığı gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. Kendisinin de daima olduğu gibi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>So do not fail on my account.</b> | Yani bana dair bir endişen olmasın. Bu yüzden benim için endişelenme. Yani benim için endişelenme. Bu yüzden benim için endişelenme. Yani benim için endişelenme. Bu yüzden benim için endişelenme. Yani benim için endişelenme. Yani benim için endişelenme. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Though I walk through the valley, of the shadow of death.</b> | Ölüm vadisinden yürüyerek geçmem gerekirse bunu yaparım. Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyorum. Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyor olsam bile... Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyorum. Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyor olsam bile... Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyorum. Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyor olsam bile... Ölüm Gölgesi Vadisi'nde yürüyor olsam bile... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I shall fear no evil.</b> | Kimseden ve hiçbir şeyden korkum yok. Kötülükten korkmam. ...kötülükten korkmam. Kötülükten korkmam. ...kötülükten korkmam. Kötülükten korkmam. ...kötülükten korkmam. ...kötülükten korkmam. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>The author of all things watches over me, and</b> | Her şeyin yaratıcısı bana göz kulak oluyor, Başımda bana göz kulak olan bir büyüğüm ve iyi bir atım var. Her şeyin yaratıcısı bana göz kulak oluyor ve iyi bir atım var. Başımda bana göz kulak olan bir büyüğüm ve iyi bir atım var. Her şeyin yaratıcısı bana göz kulak oluyor ve iyi bir atım var. Başımda bana göz kulak olan bir büyüğüm ve iyi bir atım var. Her şeyin yaratıcısı bana göz kulak oluyor ve iyi bir atım var. Her şeyin yaratıcısı bana göz kulak oluyor ve iyi bir atım var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I have a fine horse.</b> | ayrıca da sağlam bir atım var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Kiss little Frankie for me, and pinch Violet's cheek.</b> | Küçük Frankie’yi yerime öp, ve Violet’in yanağını mıncıkla. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. Benim için küçük Frankie'yi öp ve Violet'in yanağından makas al. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>My Papa's death will soon be avenged.</b> | Babamın intikamı çok yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. Babamın ölümünün intikamı yakında alınacak. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I'm off for the Choctaw nation,</b> | Choctaw’lara doğru yola çıktım. Choctaw Nation'a gidiyorum. Choctaw topraklarına gidiyorum. Choctaw Nation'a gidiyorum. Choctaw topraklarına gidiyorum. Choctaw Nation'a gidiyorum. Choctaw topraklarına gidiyorum. Choctaw topraklarına gidiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Where's Marshall Cogburn?</b> | Şef Cogburn nerde? Marşal Cogburn nerede? Şerif Cogburn nerede? Marşal Cogburn nerede? Şerif Cogburn nerede? Marşal Cogburn nerede? Şerif Cogburn nerede? Şerif Cogburn nerede? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Went away.</b> | Çıktı. Gitti. Gitti. Bunu bıraktı. Gitti. Gitti. Bunu bıraktı. Gitti. Gitti. Bunu bıraktı. Gitti. Bunu bıraktı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Left this.</b> | Bunu bıraktı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Here inside is a train ticket for your return home.</b> | (Rooster) Zarfın içinde eve dönüş biletin var. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. Zarfın içinde eve dönmen için bir tren bileti var. Onu kullan. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Use it.</b> | Kullan. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>By the time you read this, I will be across the river in the Indian Nation.</b> | Sen bunları okurken, ben nehrin karşı kıyısında Kızılderililerin tarafında olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili bölgesine geçmiş olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili topraklarına geçmiş olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili bölgesine geçmiş olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili topraklarına geçmiş olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili bölgesine geçmiş olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili topraklarına geçmiş olacağım. Sen bu mektubu okurken, ben nehri geçip Kızılderili topraklarına geçmiş olacağım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Pursuit will be futile.</b> | Peşimden gelmen beyude olur. Peşimden gelmen bosa olacaktır. Peşimden gelmen bosa olacaktır. Peşimden gelmen bosa olacaktır. Peşimden gelmen bosa olacaktır. Peşimden gelmen bosa olacaktır. Peşimden gelmen bosa olacaktır. Peşimden gelmen bosa olacaktır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I will return with your man, Chaney.</b> | Senin adamın Chaney’le beraber döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. Adamın Chaney ile birlikte döneceğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Leave me to my work.</b> | Beni işimle baş başa bırak. İşimi bana bırak. İşimi bana bırak. İşimi bana bırak. İşimi bana bırak. İşimi bana bırak. İşimi bana bırak. İşimi bana bırak. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rueben Cogburn.</b> | Rueben Cogburn. Ruben Cogburn. Rueben Cogburn. Ruben Cogburn. Rueben Cogburn. Ruben Cogburn. Rueben Cogburn. Rueben Cogburn. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Is that Rooster Cogburn?</b> | Şuradaki Şef Cogburn mü? Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. Oradaki Şerif Cogburn mü? Ta kendisi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Ferryman: That is the man.</b> | Evet o. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: Who's he with?</b> | Kiminle birlikte? Yanındaki kim? Tanımıyorum. Yanındaki kim? Tanımıyorum. Yanındaki kim? Tanımıyorum. Yanındaki kim? Tanımıyorum. Yanındaki kim? Tanımıyorum. Yanındaki kim? Tanımıyorum. Yanındaki kim? Tanımıyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Ferryman: I do not know.</b> | Bilmiyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well take me across.</b> | Beni karşıya geçir. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. Beni karşıya geçir. Demek kaçak sensin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Ferryman: So, you're the runaway.</b> | Demek kaçağımız sensin. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Marshall told me you'd show up. I'm to present you to the Sheriff.</b> | Şef senin geleceğini söylemişti. Seni şerife götürmeye gidiyorum. Marşal geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. Federal Şerif geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. Marşal geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. Yardımcı Şerif geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. Marşal geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. Yardımcı Şerif geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. Yardımcı Şerif geleceğini söylemişti. Seni Şerif'e götüreceğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That is a story, let go of my horse. I have business across the river.</b> | Bu hikâye, atımı bırak. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. Hikaye yazmış, bırak atımı. Nehrin karşısında işim var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If you don't turn around and take me across,</b> | Geri dönüp beni karşıya geçirmezsen, kendini hapsi boylamış halde bulabilirsin. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini istemediğin bir yerde bulursun. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini mahkemenin istemediğin tarafında bulursun. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini istemediğin bir yerde bulursun. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini mahkemenin istemediğin tarafında bulursun. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini istemediğin bir yerde bulursun. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini mahkemenin istemediğin tarafında bulursun. Beni geri çevirip nehri geçirtmezsen, kendini mahkemenin istemediğin tarafında bulursun. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I have a good lawyer.</b> | İyi bir avukatım var. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Ferryman: HEY!</b> | Hey! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Go, Little Blackie.</b> | Yürü, Küçük Siyahî. Hadi, Little Blackie. Hadi, Little Blackie. Hadi! Hadi, Little Blackie. Hadi, Little Blackie. Hadi! Hadi, Little Blackie. Hadi, Little Blackie. Hadi! Hadi, Little Blackie. Hadi! | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Come on.</b> | Hadi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That is quite a horse.</b> | Ne atmış ama. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. At diye buna derim işte. At için sana 10 dolar veririm. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: I would give you ten dollars for him.</b> | Onun için on dolar veririm. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That was not stolen, I'm after your man.</b> | Çalmadım, adamının peşindeyim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: I was to accompany you.</b> | Sana yoldaşlık edecektim. Seninle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Sizinle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Seninle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Sizinle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Seninle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Sizinle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. Sizinle birlikte gelecektim. Anlaşma yoksa param çalınmış demektir. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If I do not there is no agreement and my money was stolen.</b> | Etmezsem ortada bir anlaşma yok demektir ve param da çalınmış olur. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Let's put this child back on the ferry</b> | Şu çocuğu sandalla geri gönderelim. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. Şu çocuğu tekrar karşıya gönderelim. Yolumuz uzun ve zamanımız boşa geçiyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It's a long road and time's a wasting.</b> | Uzun bir yol ve zaman kaybediyoruz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If I go back it's to the U.S. Marshals office to report the theft of my money.</b> | Geri dönersem direk ABD polis şefliği bürosuna gidip çalınan elli dolarımı rapor edeceğim. Marşal Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. Federal Şerifler Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. Marşal Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. Yardımcı Şerifler Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. Marşal Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. Yardımcı Şerifler Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. Yardımcı Şerifler Bürosuna gidip paramı çaldığınızı bildireceğim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And futile Marshall Cogburn? "Pursuit would be futile"?</b> | Ve beyude mi şef Cogburn? Peşimden gelmen beyude mi olur? Ve bosa mı Marşal Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Şerif Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Marşal Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Şerif Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Marşal Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Şerif Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? Ve bosa mı Şerif Cogburn? Peşinizden gelmem bosa mı olur? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>It's not spelled, F U D E L.</b> | B E Y H U D E diye yazılır o. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. O kelime B O S A diye yazılmaz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>La Boeuf: It's time for your spanking.</b> | Kıçına birkaç şaplak indirmenin vakti geldi. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. Şaplağı yeme vaktin gelmiş. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Now you would DO as the grown ups say.</b> | Şimdi konuş da görelim. Bir daha böyle yaparsan şaplak yerine... Bundan sonra büyüklerin ne derse onu yapacaksın... Bir daha böyle yaparsan şaplak yerine... Bundan sonra büyüklerin ne derse onu yapacaksın... Bir daha böyle yaparsan şaplak yerine... Bundan sonra büyüklerin ne derse onu yapacaksın... Bundan sonra büyüklerin ne derse onu yapacaksın... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Or I will get myself a burr switch and strap your leg.</b> | Yoksa ayaklarını bağlayıp bir güzel sopa çekeceğim. ...seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. ...yoksa seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. ...seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. ...yoksa seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. ...seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. ...yoksa seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. ...yoksa seni kendi ellerimle bağlar falakaya yatırırım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie cries: Are you going to let him do this, Marshall.</b> | Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz Şef? Bunu yapmasına izin mi vereceksin, Marşal? Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz, Şerif? Bunu yapmasına izin mi vereceksin, Marşal? Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz, Şerif? Bunu yapmasına izin mi vereceksin, Marşal? Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz, Şerif? Bunu yapmasına izin mi vereceksiniz, Şerif? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>No, I don't believe I will. Put your switch away, La Boeuf.</b> | Hayır, pek sanmıyorum. Sopanı kenara at, LaBoeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. Hayır, sanırım izin vermeyeceğim. Kızı bırak, La Boeuf. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I aim to finish what I started.</b> | Başladığım işi bitirmek niyetindeyim. Başladığım işi bitiririm. Başladığım işi bitiririm. Başladığım işi bitiririm. Başladığım işi bitiririm. Başladığım işi bitiririm. Başladığım işi bitiririm. Başladığım işi bitiririm. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That'll be the biggest mistake you ever made.</b> | Bu yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. Yaptığın en büyük hata olur. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Let's check this brass popper.</b> | Şu mısır patlatma makinesine bir bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. Altı patlarımın tadına bak bakalım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Hoorawed by a little girl.</b> | Küçük bir kız tarafından sürüklenmek. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. Küçük bir kızın oyuncağı oldun. | True Grit-4 | 2010 |