Search
English Turkish Sentence Translations Page 177318
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| <b>Oh, poor child.</b> | Ah, zavallı yavrucak. Zavallı çocuk. Zavallı çocuk... Zavallı çocuk. Zavallı çocuk... Zavallı çocuk. Zavallı çocuk... Zavallı çocuk... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Now you going to stay with us, or you hurrying back home to your momma?</b> | Şimdi ya bizimle kalıyorsun ya da hemen çıkıp annene gidiyorsun. Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? Bizimle mi kalacaksın yoksa hemen eve, annene mi döneceksin? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mattie: I'll stay here, if you can have me.</b> | Yeriniz varsa burada kalayım. Müsaitseniz burada kalmak isterim. Müsaitseniz burada kalmak isterim. Müsaitseniz burada kalmak isterim. Müsaitseniz burada kalmak isterim. Müsaitseniz burada kalmak isterim. Müsaitseniz burada kalmak isterim. Müsaitseniz burada kalmak isterim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I just had my stay at the undertakers.</b> | Geceyi cenaze levazımatçısında geçirdim. Dün geceyi cenaze evinden geçirdim. Dün geceyi cenaze evinde geçirdim. Dün geceyi cenaze evinden geçirdim. Dün geceyi cenaze evinde geçirdim. Dün geceyi cenaze evinden geçirdim. Dün geceyi cenaze evinde geçirdim. Dün geceyi cenaze evinde geçirdim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>In the company of three corpses.</b> | Üç ceset bana eşlik etti. Üç cesedin eşliğinde. Üç cesedin eşliğinde. Üç cesedin eşliğinde. Üç cesedin eşliğinde. Üç cesedin eşliğinde. Üç cesedin eşliğinde. Üç cesedin eşliğinde. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I felt like Ezekiel.</b> | Kendimi Ezekiel (Zülkifl peygamber) gibi hissettim. Kendimi Ezekiel gibi hissettim. Kendimi Ezekiel gibi hissettim. Kendimi Ezekiel gibi hissettim. Kendimi Ezekiel gibi hissettim. Kendimi Ezekiel gibi hissettim. Kendimi Ezekiel gibi hissettim. Kendimi Ezekiel gibi hissettim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>In valley of the dry bones.</b> | İskeletlerle dolu bir vadide. Kuru kemikler vadisindeymiş gibi. Kuru kemikler vadisindeymiş gibi. Kuru kemikler vadisindeymiş gibi. Kuru kemikler vadisindeymiş gibi. Kuru kemikler vadisindeymiş gibi. Kuru kemikler vadisindeymiş gibi. Kuru kemikler vadisindeymiş gibi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Then, God bless you.</b> | Tanrı seni korusun. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Now you will be rooming with, Grandma Turner.</b> | Oda arkadaşın Büyükanne Turner olacak. Büyük anne Turner ile kalacaksın. Büyükanne Turner ile kalacaksın. Büyük anne Turner ile kalacaksın. Büyükanne Turner ile kalacaksın. Büyük anne Turner ile kalacaksın. Büyükanne Turner ile kalacaksın. Büyükanne Turner ile kalacaksın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>We've had to double up, with all the people in town come to see the hanging.</b> | Şehrin tamamı idamı izlemeye gelince, elimizde bir tek burası kaldı. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden gelen ancak bu kadarı. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden ancak bu kadarı geliyor. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden gelen ancak bu kadarı. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden ancak bu kadarı geliyor. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden gelen ancak bu kadarı. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden ancak bu kadarı geliyor. Kasabaya idam görmeye gelenler yüzünden elimden ancak bu kadarı geliyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mrs. Floyd: This was in your poor father's room.</b> | Bu zavallı babanın odasıydı. Bunlar zavallı babanın odasındaydı. Bunlar zavallı babanın odasındaydı. Bunlar zavallı babanın odasındaydı. Bunlar zavallı babanın odasındaydı. Bunlar zavallı babanın odasındaydı. Bunlar zavallı babanın odasındaydı. Bunlar zavallı babanın odasındaydı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>That is everything.</b> | Hepsi bu kadar. Her şey orada. Her şey orada. Her şey orada. Her şey orada. Her şey orada. Her şey orada. Her şey orada. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>There are no light fingers in this house.</b> | Burada eli uzun kimse yoktur. Bu evde hırsızlık olmaz. Bu evde hırsızlık olmaz. Bu evde hırsızlık olmaz. Bu evde hırsızlık olmaz. Bu evde hırsızlık olmaz. Bu evde hırsızlık olmaz. Bu evde hırsızlık olmaz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>If you need something for to tote the gun around?</b> | Silahı içine koymak için bir şeye ihtiyacın olursa? Silah ve malzemeleri toplamak için bir şeye ihtiyacın varsa... Silah ve malzemeleri toplamak için bir şeye ihtiyacın varsa... Silah ve malzemeleri toplamak için bir şeye ihtiyacın varsa... Silah ve malzemeleri toplamak için bir şeye ihtiyacın varsa... Silah ve malzemeleri toplamak için bir şeye ihtiyacın varsa... Silah ve malzemeleri toplamak için bir şeye ihtiyacın varsa... Silah ve malzemeleri toplamak için bir şeye ihtiyacın varsa... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I can give you an empty flour sack for a nickel.</b> | Çuval kumaşından yapılmış bir para kesesi verebilirim. ...sana beş sente boş bir un çuvalı verebilirim. ...beş sente boş bir un çuvalı verebilirim. ...sana beş sente boş bir un çuvalı verebilirim. ...beş sente boş bir un çuvalı verebilirim. ...sana beş sente boş bir un çuvalı verebilirim. ...beş sente boş bir un çuvalı verebilirim. ...beş sente boş bir un çuvalı verebilirim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well what did you see when you arrived?</b> | Peki, oraya vardığında ne gördün? Gittiğinde ne gördün? Gittiğinizde ne gördünüz? Gittiğinde ne gördün? Gittiğinizde ne gördünüz? Gittiğinde ne gördün? Gittiğinizde ne gördünüz? Gittiğinizde ne gördünüz? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: A woman, was out in the yard.</b> | Bir kadın dışarıda, avludaydı. Bahçede bir kadın vardı... Bahçede bir kadın vardı... Bahçede bir kadın vardı... Bahçede bir kadın vardı... Bahçede bir kadın vardı... Bahçede bir kadın vardı... Bahçede bir kadın vardı... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Dead with blow flies on her face.</b> | Ölmüştü ve yüzüne sinekler üşüşmüştü. ...ölüydü ve yüzünde sinekler doluşmuştu. ...ölüydü ve yüzünde sinekler uçuşuyordu. ...ölüydü ve yüzünde sinekler doluşmuştu. ...ölüydü ve yüzünde sinekler uçuşuyordu. ...ölüydü ve yüzünde sinekler doluşmuştu. ...ölüydü ve yüzünde sinekler uçuşuyordu. ...ölüydü ve yüzünde sinekler uçuşuyordu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>An old man was inside with his breast blown open by a scatter gun. His feet burned.</b> | İçeride, av tüfeğiyle göğsünden vurulmuş yaşlı bir adam vardı. Ayakları yanmıştı. İçerideyse çifteyle göğsünden vurulmuş yaşlı bir adam vardı ve ayakları yanmıştı. İçerideyse çifteyle göğsünden vurulmuş yaşlı bir adam vardı ve ayakları yanmıştı. İçerideyse çifteyle göğsünden vurulmuş yaşlı bir adam vardı ve ayakları yanmıştı. İçerideyse çifteyle göğsünden vurulmuş yaşlı bir adam vardı ve ayakları yanmıştı. İçerideyse çifteyle göğsünden vurulmuş yaşlı bir adam vardı ve ayakları yanmıştı. İçerideyse çifteyle göğsünden vurulmuş yaşlı bir adam vardı ve ayakları yanmıştı. İçerideyse çifteyle göğsünden vurulmuş yaşlı bir adam vardı ve ayakları yanmıştı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He was still alive, but just was. Said those two Wharton boys had done it.</b> | Hâla yaşıyordu ama fazla dayanamadı. Bunu Wharton’lardan iki çocuğunun yaptığını söyledi. Hâlâ hayattaydı, ama ölmek üzereydi. Kendisini o iki Wharton'un vurduğunu söyledi. Hâlâ hayattaydı, ama ölmek üzereydi. Kendisini o iki Wharton'un vurduğunu söyledi. Hâlâ hayattaydı, ama ölmek üzereydi. Kendisini o iki Wharton'un vurduğunu söyledi. Hâlâ hayattaydı, ama ölmek üzereydi. Kendisini o iki Wharton'un vurduğunu söyledi. Hâlâ hayattaydı, ama ölmek üzereydi. Kendisini o iki Wharton'un vurduğunu söyledi. Hâlâ hayattaydı, ama ölmek üzereydi. Kendisini o iki Wharton'un vurduğunu söyledi. Hâlâ hayattaydı, ama ölmek üzereydi. Kendisini o iki Wharton'un vurduğunu söyledi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> Rode up, drunk. Gaudy: Objection.</b> | Atlı ve sarhoşlarmış. İtiraz ediyorum. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Söylentiden ibaret. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Söylentiden ibaret. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Söylentiden ibaret. Sarhoşlarmış ve sataşmışlar. İtiraz ediyorum. Söylentiden ibaret. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Goudy: Hearsay.</b> | Söylenti. Söylentiden ibaret. Söylentiden ibaret. Söylentiden ibaret. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Barlow: Dying declaration, your honor.</b> | Benim beyanımdır sayın yargıç. Benim ifadem, sayın yargıç. Ölüm anındaki söylemidir, sayın yargıç. Benim ifadem, sayın yargıç. Ölüm anındaki söylemidir, sayın yargıç. Benim ifadem, sayın yargıç. Ölüm anındaki söylemidir, sayın yargıç. Ölüm anındaki söylemidir, sayın yargıç. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Judge: Objection's overruled. Proceed Mr. Cogburn.</b> | İtiraz reddedildi. Devam edin Bay Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin, Bay Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin Bay Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin, Bay Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin Bay Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin, Bay Cogburn. İtiraz reddedildi. Devam edin, Bay Cogburn. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Now them two Wharton boys, Odus and C.C. throwed down on him.</b> | Wharton’ların iki oğlu, Otis ve C.C. adamı atla çiğnemişler. Daha sonra o iki Wharton, Otis ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Odus ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Otis ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Odus ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Otis ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Odus ve C.C. onu hırpalamışlar. Daha sonra o iki Wharton, Odus ve C.C. onu hırpalamışlar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Asked him where his money was, when he wouldn't tell them.</b> | Parasının nerde olduğunu sormuşlar ama o söylemek istememiş. Paranın nerede olduğunu sormuşlar ama söylememiş. Paranın nerede olduğunu sormuşlar ama söylememiş. Paranın nerede olduğunu sormuşlar ama söylememiş. Paranın nerede olduğunu sormuşlar ama söylememiş. Paranın nerede olduğunu sormuşlar ama söylememiş. Paranın nerede olduğunu sormuşlar ama söylememiş. Paranın nerede olduğunu sormuşlar ama söylememiş. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They lit pine knots, held them to his feet.</b> | Çam kozalağını yakıp ayağına değdirmişler. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. Ayağında çam kozalağı yakmışlar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He told them the money was in the fruit jar.</b> | Paranın meyve kavanozunda olduğunu söylemiş. Paranın tütsü evinin köşesindeki gri taşın altındaki... Paranın, duman evinin köşesindeki... Paranın tütsü evinin köşesindeki gri taşın altındaki... Paranın, tütsü evinin köşesindeki... Paranın tütsü evinin köşesindeki gri taşın altındaki... Paranın, tütsü evinin köşesindeki... Paranın, tütsü evinin köşesindeki... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Under a grey rock at the corner of the smoke house.</b> | Tandırın yanındaki gri kayanın altında. ...yemiş kavanozunda olduğunu söylemiş. ...gri taşın altındaki kavanozda olduğunu söylemiş. ...yemiş kavanozunda olduğunu söylemiş. ...gri taşın altındaki kavanozda olduğunu söylemiş. ...yemiş kavanozunda olduğunu söylemiş. ...gri taşın altındaki kavanozda olduğunu söylemiş. ...gri taşın altındaki kavanozda olduğunu söylemiş. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Barlow: And then?</b> | Sonra? Peki sonra? Peki sonra? Acı çekerek öldü ve olay bize kaldı. Peki sonra? Peki sonra? Acı çekerek öldü ve olay bize kaldı. Peki sonra? Peki sonra? Acı çekerek öldü ve olay bize kaldı. Peki sonra? Acı çekerek öldü ve olay bize kaldı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Well he died on us, passed away in considerable pain.</b> | Artık elimizde somut bir şey vardı. Eldeki tek önemli şeyin peşinden gittim. Eldeki tek önemli şeyin peşinden gittim. Eldeki tek önemli şeyin peşinden gittim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Barlow: What'd you do then?</b> | Sonra ne yaptınız? Sonra ne yaptın? Sonra ne yaptınız? Ben ve Şerif Potter duman evine gittik. Sonra ne yaptın? Sonra ne yaptınız? Ben ve Şerif Potter tütsü evine gittik. Sonra ne yaptın? Sonra ne yaptınız? Ben ve Şerif Potter tütsü evine gittik. Sonra ne yaptınız? Ben ve Şerif Potter tütsü evine gittik. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Me and Marshall Potter went out to the smoke house.</b> | Ben ve polis şefi Potter tandırın oraya gittik. Ben ve Marşal Potter tütsü evine gittik. Ben ve Marşal Potter tütsü evine gittik. Ben ve Marşal Potter tütsü evine gittik. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And that rock had been moved, the jar with the money in it was gone.</b> | Kaya yerinden oynatılmıştı, içinde para bulunan kavanoz da ortalıkta yoktu. Kaya yerinden oynatılmıştı ve kavanoz içindeki parayla yok olmuştu. Kaya yerinden oynatılmıştı ve kavanoz içindeki parayla yok olmuştu. Kaya yerinden oynatılmıştı ve kavanoz içindeki parayla yok olmuştu. Kaya yerinden oynatılmıştı ve kavanoz içindeki parayla yok olmuştu. Kaya yerinden oynatılmıştı ve kavanoz içindeki parayla yok olmuştu. Kaya yerinden oynatılmıştı ve kavanoz içindeki parayla yok olmuştu. Kaya yerinden oynatılmıştı ve kavanoz içindeki parayla yok olmuştu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> Goudy: Objection, speculative. Judge: Sustained.</b> | İtiraz ediyorum, tamamen varsayım. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, spekülatif. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, kurgu yapıyor. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, spekülatif. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, kurgu yapıyor. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, spekülatif. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, kurgu yapıyor. Kabul edildi. İtiraz ediyorum, kurgu yapıyor. Kabul edildi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Barlow: You found a flat grey rock, in the corner of the smoke house.</b> | Tandırın kenarında altı düz, gri bir kaya buldunuz. Tütsü evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... Duman evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... Tütsü evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... Tütsü evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... Tütsü evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... Tütsü evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... Tütsü evinin köşesinde yerdeki oyukla birlikte... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>With a hollowed out space there.</b> | Ve derince de bir çukur vardı. ...gri düz bir kaya buldun. ...gri düz bir kaya buldun. ...gri düz bir kaya buldun. ...gri düz bir kaya buldun. ...gri düz bir kaya buldun. ...gri düz bir kaya buldun. ...gri düz bir kaya buldun. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Goudy: If the prosecutor is going to give evidence, I suggest he be sworn.</b> | Eğer davacı delil sunacaksa, yemin altında yapmasını öneriyorum. Savcı kanıt sunacaksa yemin etmesini talep ediyorum. Savcı ifade verecekse yemin etmesini talep ediyorum. Savcı kanıt sunacaksa yemin etmesini talep ediyorum. Savcı ifade verecekse yemin etmesini talep ediyorum. Savcı kanıt sunacaksa yemin etmesini talep ediyorum. Savcı ifade verecekse yemin etmesini talep ediyorum. Savcı ifade verecekse yemin etmesini talep ediyorum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mr. Cogburn. What did you find, if anything, in the corner of that smokehouse?</b> | Bay Cogburn. O tandırın kenarında, hatta çevresinde, ne gördünüz? Bay Cogburn, tütsü evinin köşesinde ne buldunuz? Bay Cogburn, duman evinin köşesinde bir şey bulduysanız, neydi o? Bay Cogburn, tütsü evinin köşesinde ne buldunuz? Bay Cogburn, tütsü evinin köşesinde bir şey bulduysanız, neydi o? Bay Cogburn, tütsü evinin köşesinde ne buldunuz? Bay Cogburn, tütsü evinin köşesinde bir şey bulduysanız, neydi o? Bay Cogburn, tütsü evinin köşesinde bir şey bulduysanız, neydi o? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Found a flat grey rock with a hollowed out space under it, nothing there.</b> | Yarısı kesilmiş olduğu anlaşılan gri bir kaya, altında bir oyuk. Oyuk boştu. Altında bir oyukla yarıya kadar kaldırılmış gri bir kaya ve oyuk da boştu. Altında bir oyukla yarıya kadar kaldırılmış gri bir kaya ve oyuk da boştu. Altında bir oyukla yarıya kadar kaldırılmış gri bir kaya ve oyuk da boştu. Altında bir oyukla yarıya kadar kaldırılmış gri bir kaya ve oyuk da boştu. Altında bir oyukla yarıya kadar kaldırılmış gri bir kaya ve oyuk da boştu. Altında bir oyukla yarıya kadar kaldırılmış gri bir kaya ve oyuk da boştu. Altında bir oyukla yarıya kadar kaldırılmış gri bir kaya ve oyuk da boştu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> Well what did you...? No jar or nothing.</b> | Peki siz ne yapt…? Ne kavanoz, ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. Peki, siz ne... Ne yaptınız? Ne kavanoz ne de başka bir şey. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster: Well, rode up to the Wharton's near where the north fork strikes the Canadian....</b> | Atlarımıza atlayıp Wharton’ların mekanına gittik, bir traktör vardı, Kanada malı. Whartonların oraya doğru sürdük, orada North Fork iz sürücüsü vardı, Kanadalı. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. Whartonların oraya doğru sürdük, orada North Fork iz sürücüsü vardı, Kanadalı. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. Whartonların oraya doğru sürdük, orada North Fork iz sürücüsü vardı, Kanadalı. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. Atlarımızı Whartonlar'ın oraya North Fork'un Kanada tarafına sürdük. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Barlow: What did you find?</b> | Ne buldunuz? Orada ne vardı? Kanadalı. Orada ne vardı? Bir grup Kanadalı. Orada ne vardı? Kanadalı. Orada ne vardı? Bir grup Kanadalı. Orada ne vardı? Kanadalı. Orada ne vardı? Bir grup Kanadalı. Orada ne vardı? Bir grup Kanadalı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Rooster:...branch of the Canadian.</b> | Kanada’dan. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I had my glass, spotted them two boys and their old daddy Aaron.</b> | Gözlüğüm vardı, iki çocuğu ve yaşlı babaları Aaron’ı teşhis ettim. Dürbünümle baktım, oradaki iki Wharton ve yaşlı babaları Aaron'ı gördüm. Dürbünümle baktım, iki Wharton ve yaşlı babaları Aaron'ı gördüm. Dürbünümle baktım, oradaki iki Wharton ve yaşlı babaları Aaron'ı gördüm. Dürbünümle baktım, iki Wharton ve yaşlı babaları Aaron'ı gördüm. Dürbünümle baktım, oradaki iki Wharton ve yaşlı babaları Aaron'ı gördüm. Dürbünümle baktım, iki Wharton ve yaşlı babaları Aaron'ı gördüm. Dürbünümle baktım, iki Wharton ve yaşlı babaları Aaron'ı gördüm. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Down in the creek bank with some hogs.</b> | Etrafta farklı boylarda domuzlar vardı. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Bir tane yavru domuzu vurdular. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Bir tane yavru domuzu vurdular. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Bir tane yavru domuzu vurdular. Birkaç yaban domuzunun peşindeydiler. Bir tane yavru domuzu vurdular. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>They killed a shoat.</b> | Yavru bir domuz öldürdüler. Bir tane yavru domuzu vurdular. Bir tane yavru domuzu vurdular. Bir tane yavru domuzu vurdular. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Had a fire built up under a wash pot for scalding water.</b> | Kazanda su kaynatmak için ateş yaktılar. Haşlamak için çamaşır kazanının altında bir ateş yaktılar. Haşlamak için kazanının altında ateş yaktılar. Haşlamak için çamaşır kazanının altında bir ateş yaktılar. Haşlamak için kazanının altında ateş yaktılar. Haşlamak için çamaşır kazanının altında bir ateş yaktılar. Haşlamak için kazanının altında ateş yaktılar. Haşlamak için kazanının altında ateş yaktılar. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>What'dja do?</b> | Siz ne yaptınız? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Announced we was U.S. Marshall�s, I hollered out to Aaron.</b> | Biz ABD polis şefleriyiz, Aaron’a seslendim. Amerikan Marşal'ı olduğumuzu söyledim, ve Aaron'a yüksek sesle bağırdım. Amerikan Marşal'ı olduğumuzu söyledim, ve Aaron'a yüksek sesle bağırdım. Amerikan Marşal'ı olduğumuzu söyledim, ve Aaron'a yüksek sesle bağırdım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I needed to talk to his two boys.</b> | İki oğluyla konuşmam gerekiyordu. İki oğluyla konuşmam gerektiğini söyledim. İki oğluyla da konuşmalıydım. İki oğluyla konuşmam gerektiğini söyledim. İki oğluyla da konuşmalıydım. İki oğluyla konuşmam gerektiğini söyledim. İki oğluyla da konuşmalıydım. İki oğluyla da konuşmalıydım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>He raised an axe.</b> | Baltayı havaya kaldırdı. Baltasını kaldırdı. Baltasını kaldırdı. Baltasını kaldırdı. Baltasını kaldırdı. Baltasını kaldırdı. Baltasını kaldırdı. Baltasını kaldırdı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Commenced to cussing us and blackguarding this court.</b> | Balta elindeyken bize sövmeye başladı ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. Bize küfretti ve bu mahkeme hakkında ileri geri konuştu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Barlow: What did you do then?</b> | Sonra ne yaptı? Siz ne yaptınız? Sonra ne yaptınız? Siz ne yaptınız? Sonra ne yaptınız? Siz ne yaptınız? Sonra ne yaptınız? Sonra ne yaptınız? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I backed away from the axe.</b> | Baltadan kaçmak için geri çekildim. Baltadan kaçtım. Onunla konuşmaya çalıştım. Baltadan kaçtım. Onunla konuşmaya çalıştım. Baltadan kaçtım. Onunla konuşmaya çalıştım. Baltadan kaçtım. Onunla konuşmaya çalıştım. Baltadan kaçtım. Onunla konuşmaya çalıştım. Baltadan kaçtım. Onunla konuşmaya çalıştım. Baltadan kaçtım. Onunla konuşmaya çalıştım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Tried to talked some sense into him.</b> | Onunla adam gibi konuşmaya çalıştım. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>While this was going on C.C. he edges over to the wash pot there, behind the steam.</b> | Bunlar olurken C.C. kazanın orda, buharın ardında konuşlanmıştı. Bunlar olurken C.C. kazanın yanında buharın arkasındaydı. Bunlar olurken C.C. kazanın yanında buharın arkasındaydı. Bunlar olurken C.C. kazanın yanında buharın arkasındaydı. Bunlar olurken C.C. kazanın yanında buharın arkasındaydı. Bunlar olurken C.C. kazanın yanında buharın arkasındaydı. Bunlar olurken C.C. kazanın yanında buharın arkasındaydı. Bunlar olurken C.C. kazanın yanında buharın arkasındaydı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Picks up a shot gun.</b> | Av tüfeğini kaptı. Bir tüfek kaptı. Potter onu gördü ama çok geç kalmıştı. Bir tüfek kaptı. Potter onu gördü ama çok geç kalmıştı. Bir tüfek kaptı. Potter onu gördü ama çok geç kalmıştı. Bir tüfek kaptı. Potter onu gördü ama çok geç kalmıştı. Bir tüfek kaptı. Potter onu gördü ama çok geç kalmıştı. Bir tüfek kaptı. Potter onu gördü ama çok geç kalmıştı. Bir tüfek kaptı. Potter onu gördü ama çok geç kalmıştı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Potter seen him, but it was to late.</b> | Potter onu görmüştü, ama artık çok geçti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>C.C. Wharton pulled out on Potter with one barrel.</b> | C.C. tetiği çekti ve Potter’a bir el ateş etti. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. C.C. Wharton tüfeği Potter'ın üzerine boşalttı. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Turned to do the same for me and I shot him.</b> | Aynısını bana yapmak için döndü ve ben de onu vurdum. Daha sonra aynısı için bana döndü ve ben de onu vurdum. Daha sonra aynısı için bana döndü ve ben de onu vurdum. Daha sonra aynısı için bana döndü ve ben de onu vurdum. Daha sonra aynısı için bana döndü ve ben de onu vurdum. Daha sonra aynısı için bana döndü ve ben de onu vurdum. Daha sonra aynısı için bana döndü ve ben de onu vurdum. Daha sonra aynısı için bana döndü ve ben de onu vurdum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And the old man raised the axe.</b> | Ve yaşlı adam baltayı kaldırdı. Daha sonra yaşlı adam baltayı kaldırdı. Ben de onu vurdum. Daha sonra yaşlı adam baltasını kaldırdı. Onu da vurdum. Daha sonra yaşlı adam baltayı kaldırdı. Ben de onu vurdum. Daha sonra yaşlı adam baltasını kaldırdı. Onu da vurdum. Daha sonra yaşlı adam baltayı kaldırdı. Ben de onu vurdum. Daha sonra yaşlı adam baltasını kaldırdı. Onu da vurdum. Daha sonra yaşlı adam baltasını kaldırdı. Onu da vurdum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And I shot him.</b> | Ve onu vurdum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Odus lit out, and I shot him.</b> | Otis tabanları yağladı, arkasından ateş ettim. Otis sıvıştı, onu da vurdum. Odus sıvıştı, onu da vurdum. Otis sıvıştı, onu da vurdum. Odus sıvıştı, onu da vurdum. Otis sıvıştı, onu da vurdum. Odus sıvıştı, onu da vurdum. Odus sıvıştı, onu da vurdum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>C.C. Wharton and Aaron Wharton was dead when they hit the ground, but Odus was just winged.</b> | C.C. yere yığıldı kaldı, Otis kaçmayı başardı. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Otis kaçıp gitti. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Odus kaçıp gitti. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Otis kaçıp gitti. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Odus kaçıp gitti. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Otis kaçıp gitti. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Odus kaçıp gitti. C.C. Wharton ve Aaron Wharton yere düştüklerinde ölmüştü, Odus kaçıp gitti. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Barlow: Did you find the jar with a hundred and twenty dollars in it?</b> | İçinde yüz yirmi dolar bulunan kavanozu buldunuz mu? İçinde 125 dolar olan kavanozu buldun mu? İçinde 125 dolar olan kavanozu buldunuz mu? İçinde 125 dolar olan kavanozu buldun mu? İçinde 125 dolar olan kavanozu buldunuz mu? İçinde 125 dolar olan kavanozu buldun mu? İçinde 125 dolar olan kavanozu buldunuz mu? İçinde 125 dolar olan kavanozu buldunuz mu? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> Goudy: Leading. Judge: Sustained.</b> | İtirazımı yineliyorum. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. Yönlendiriyor. Kabul edildi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Barlow: What happened then?</b> | Sonra ne oldu? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Found a jar with a hundred and twenty dollars in it.</b> | İçinde yüz yirmi dolar olan bir kavanoz buldum. İçindeki 125 dolarla birlikte kavanozu buldum. İçindeki 125 dolarla birlikte kavanozu buldum. İçindeki 125 dolarla birlikte kavanozu buldum. İçindeki 125 dolarla birlikte kavanozu buldum. İçindeki 125 dolarla birlikte kavanozu buldum. İçindeki 125 dolarla birlikte kavanozu buldum. İçindeki 125 dolarla birlikte kavanozu buldum. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>What became of Odus Wharton?</b> | Otis Wharten’a ne oldu? Otis Wharton'a ne oldu? Odus Wharton'a ne oldu? Otis Wharton'a ne oldu? Odus Wharton'a ne oldu? Otis Wharton'a ne oldu? Odus Wharton'a ne oldu? Odus Wharton'a ne oldu? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>There he sits.</b> | İşte orda oturuyor. Şurada oturuyor. Şurada oturuyor. Şurada oturuyor. Şurada oturuyor. Şurada oturuyor. Şurada oturuyor. Şurada oturuyor. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You may ask, Mr. Goudy.</b> | Sorularınızı sorabilirsiniz, Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. Sorgu sırası sizde Bay Gaudy. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Goudy: Thank you Mr. Barlow.</b> | Sağ olun Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. Teşekkürler Bay Farlow. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Mr. Cogburn.</b> | Bay Cogburn. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>In your four years as a U.S. Marshall.</b> | ABD polis şefliği görevini icra ettiğiniz 4 yılda… Dört yıllık Amerikan Marşalı görevinizde... Dört yıllık Federal Şeriflik görevinizde kaç kişiyi vurdunuz? Dört yıllık Amerikan Marşalı görevinizde... Dört yıllık Yardımcı Şeriflik görevinizde kaç kişiyi vurdunuz? Dört yıllık Amerikan Marşalı görevinizde... Dört yıllık Yardımcı Şeriflik görevinizde kaç kişiyi vurdunuz? Dört yıllık Yardımcı Şeriflik görevinizde kaç kişiyi vurdunuz? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>How many men have you shot?</b> | Kaç adam vurdunuz? ...kaç kişiyi vurdunuz? ...kaç kişiyi vurdunuz? ...kaç kişiyi vurdunuz? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Never shot nobody that didn't ask for it.</b> | Yetkimi aşacak şekilde kimseyi vurmadım. Gerekmedikçe kimseyi vurmadım. Soru bu değildi. Gerekmedikçe kimseyi vurmadım. Soru bu değildi. Gerekmedikçe kimseyi vurmadım. Soru bu değildi. Gerekmedikçe kimseyi vurmadım. Soru bu değildi. Gerekmedikçe kimseyi vurmadım. Soru bu değildi. Gerekmedikçe kimseyi vurmadım. Soru bu değildi. Gerekmedikçe kimseyi vurmadım. Soru bu değildi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well that was not the question.</b> | Sorum bu değildi. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>How many?</b> | Kaç? Kaç kişiyi? Vurdum mu öldürdüm mü? Kaç kişiyi? Vurdum mu öldürdüm mü? Kaç kişiyi? Vurdum mu öldürdüm mü? Kaç kişiyi? Vurdum mu öldürdüm mü? Kaç kişiyi? Vurdum mu öldürdüm mü? Kaç kişiyi? Vurdum mu öldürdüm mü? Kaç kişiyi? Vurdum mu öldürdüm mü? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Shot or killed?</b> | Vurduklarım mı öldürdüklerim mi? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Let us restrict it to "killed", so that we may have a manageable figure.</b> | Öldürdüklerinizle sınırlayalım, böylece elimizde hesaplayabileceğimiz bir rakam olur. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. Sadece öldürdüklerinizle sınırlayalım ki daha kullanışlı bir sayı çıksın. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>About twelve.</b> | On iki civarı. Yaklaşık 12... Yaklaşık 12... Yaklaşık 12... Yaklaşık 12... Yaklaşık 12... Yaklaşık 12... Yaklaşık 12... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Fifteen stopping men in flight, defending myself, et cetera.</b> | Belki on beş. Suç işlemekten alıkoydum, kendimi savundum, vesaire. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. ...kaçanları durdurmak ve kendimi müdafaa ederken öldürdüklerimle falan filan, 15. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Around twelve he says.</b> | On iki civarı, diyor. Yaklaşık 12 kişi diyor... Yaklaşık 12 kişi diyor... Yaklaşık 12 kişi diyor... Yaklaşık 12 kişi diyor... Yaklaşık 12 kişi diyor... Yaklaşık 12 kişi diyor... Yaklaşık 12 kişi diyor... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Or fifteen.</b> | Belki on beş. ...veya 15. ...veya 15. ...veya 15. ...veya 15. ...veya 15. ...veya 15. ...veya 15. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>So many, you cannot keep a precise count.</b> | O kadar fazla ki, sayısını bile net olarak bilemiyorsunuz. O kadar fazla ki tam sayısını bile bilmiyorsunuz. O kadar fazla ki tam sayısını bile bilmiyorsunuz. O kadar fazla ki tam sayısını bile bilmiyorsunuz. O kadar fazla ki tam sayısını bile bilmiyorsunuz. O kadar fazla ki tam sayısını bile bilmiyorsunuz. O kadar fazla ki tam sayısını bile bilmiyorsunuz. O kadar fazla ki tam sayısını bile bilmiyorsunuz. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Goudy: I have examined the records, and can supply the accurate figure.</b> | Kayıtları inceledim, tam sayıya ulaşabilirim. Kayıtları inceledim ve tam sayıyı söyleyebilirim. Kayıtları inceledim ve tam sayıyı söyleyebilirim. Kayıtları inceledim ve tam sayıyı söyleyebilirim. Kayıtları inceledim ve tam sayıyı söyleyebilirim. Kayıtları inceledim ve tam sayıyı söyleyebilirim. Kayıtları inceledim ve tam sayıyı söyleyebilirim. Kayıtları inceledim ve tam sayıyı söyleyebilirim. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Uhh...</b> | Şey... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I believe them two Wharton boys makes it twenty three.</b> | Sanırım iki Wharton’la beraber yirmi üç oldu. Sanırım iki Wharton çocuğunu da sayarsak 23 eder. Sanırım iki Wharton çocuğunu da sayarsak 23 eder. Sanırım iki Wharton çocuğunu da sayarsak 23 eder. Sanırım iki Wharton çocuğunu da sayarsak 23 eder. Sanırım iki Wharton çocuğunu da sayarsak 23 eder. Sanırım iki Wharton çocuğunu da sayarsak 23 eder. Sanırım iki Wharton çocuğunu da sayarsak 23 eder. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And how many members of this one family,</b> | Ve bir tek bu aileden, Wharton ailesinden, Peki bu aileden... Peki bu aileden... Peki bu aileden... Peki bu aileden... Peki bu aileden... Peki bu aileden... Peki bu aileden... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>the Wharton family, have you killed?</b> | kaç kişiyi öldürdünüz? ...Wharton ailesinden kaç kişiyi öldürdünüz? ...Wharton ailesinden kaç kişiyi öldürdünüz? ...Wharton ailesinden kaç kişiyi öldürdünüz? ...Wharton ailesinden kaç kişiyi öldürdünüz? ...Wharton ailesinden kaç kişiyi öldürdünüz? ...Wharton ailesinden kaç kişiyi öldürdünüz? ...Wharton ailesinden kaç kişiyi öldürdünüz? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b> Immediate or.. Goudy: Did you also shoot Dub Wharton, brother?</b> | Sarhoş mu yoksa… Kardeşleri Dub Wharton’ı da vurmamış mıydınız? Sanırım... Sanırım... Sanırım... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>And Clete Wharton, half brother.</b> | Ve Clete Wharton, o da kardeş sayılır. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Well Clete was selling ardent spirits to the Cherokee. He come at me with a king bolt</b> | Clete yerli Kızılderililere sert kuzey içkileri satıyordu. Krank miliyle üzerime geldi. Clete, Cherokee'lere mal satıyordu. Clete, Cherokee'lere içki satıyordu. Clete, Cherokee'lere mal satıyordu. Clete, Cherokee'lere içki satıyordu. Clete, Cherokee'lere mal satıyordu. Clete, Cherokee'lere içki satıyordu. Clete, Cherokee'lere içki satıyordu. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Goudy: A King bolt?</b> | Krank mili? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>You are armed, and he advanced upon you.</b> | Siz silahlıydınız ve o sizden daha avantajlı durumdaydı. Siz tepeden tırnağa silahlıydınız ve üzerinize yürürken elindeki şey... Siz silahlıydınız ve üzerinize yürürken elindeki şey... Siz tepeden tırnağa silahlıydınız ve üzerinize yürürken elindeki şey... Siz silahlıydınız ve üzerinize yürürken elindeki şey... Siz tepeden tırnağa silahlıydınız ve üzerinize yürürken elindeki şey... Siz silahlıydınız ve üzerinize yürürken elindeki şey... Siz silahlıydınız ve üzerinize yürürken elindeki şey... | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>With nothing more than a king bolt?</b> | Krank milinden başka bir şeyi yokken? ...bir vagondan sökülmüş basit bir civata mıydı? ...vagonları birleştiren basit bir civata mıydı? ...bir vagondan sökülmüş basit bir civata mıydı? ...vagonları birleştiren basit bir civata mıydı? ...bir vagondan sökülmüş basit bir civata mıydı? ...vagonları birleştiren basit bir civata mıydı? ...vagonları birleştiren basit bir civata mıydı? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>From a wagon tongue?</b> | Bir vagon çevirecinden? | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>I've seen men badly torn up with nothing bigger than a king bolt. I defended myself.</b> | Bugüne kadar krank miliyle karşılık veren bir sürü adam gördüm. Ben kendimi korudum. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. Civatadan daha etkisiz şeylerle karşılık veren insanlar gördüm. | True Grit-4 | 2010 | |
| <b>Goudy: Returning to the other encounter.</b> | Kendinizi başka bir çatışmanın içine atarak. | True Grit-4 | 2010 |