Search
English Turkish Sentence Translations Page 177312
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| And I am, | Ve ben, Bense... Bense... Bense... Bense... | True Grit-2 | 2010 | |
| considerably diminished. | Epeyce fire verdim. ...biraz eksik sayılırım. ...biraz eksik sayılırım. ...biraz eksik sayılırım. ...biraz eksik sayılırım. | True Grit-2 | 2010 | |
| How can you give up now. After the many months you've dedicated to finding Chaney? | Nasıl şimdi pes edebilirsin? Chaney’i bulmak için feda ettiğin aylardan sonra. Aylarca kendini Chaney'yi bulmaya adadıktan sonra şimdi nasıl vaz geçersin? Aylarca kendini Chaney'yi bulmaya adadıktan sonra şimdi nasıl vaz geçersin? Aylarca kendini Chaney'yi bulmaya adadıktan sonra şimdi nasıl vazgeçersin? Aylarca kendini Chaney'yi bulmaya adadıktan sonra şimdi nasıl vazgeçersin? | True Grit-2 | 2010 | |
| You have shown great determination. | Muazzam bir kararlılık gösterdin. Çok büyük bir azim gösterdin. Çok büyük bir azim gösterdin. Çok büyük bir azim gösterdin. Çok büyük bir azim gösterdin. | True Grit-2 | 2010 | |
| I misjudged you. | Seni yanlış yargıladım. Senin hakkında yanılmışım. Senin hakkında yanılmışım. Senin hakkında yanılmışım. Senin hakkında yanılmışım. | True Grit-2 | 2010 | |
| I picked the wrong man. | Yanlış adamı seçtim. | True Grit-2 | 2010 | |
| I would go on in your company, if there were a clear way to go. | Gidecek belirli bir yol olsaydı, seninle birlikte giderdim. Gidilecek açık bir yol olsa senin eşliğinde giderdim. Gidilecek açık bir yol olsa senin eşliğinde giderdim. Gidilecek net bir yol olsa, seninle giderdim. Gidilecek net bir yol olsa, seninle giderdim. | True Grit-2 | 2010 | |
| But we'd be striking out blindly. | Ama bu durumda kör gözlerle yola koyulmuş oluruz. Ama ortalıkta körü körüne dolaşıyoruz. Ama ortalıkta körü körüne dolaşıyoruz. Ama ortalıkta körü körüne dolaşırız. Ama ortalıkta körü körüne dolaşırız. | True Grit-2 | 2010 | |
| Chelmsford's gone. | Chelmsford gitti. | True Grit-2 | 2010 | |
| We chased him right off the map. | Onu dağın tepesine kadar izledik. Onu dağa kadar takip ettik. Onu dağa kadar takip ettik. Harita bitene kadar kovaladık. Harita bitene kadar kovaladık. | True Grit-2 | 2010 | |
| There's nothing for him. | Yapacak bir şey kalmadı. Orada onun için hiçbir şey yok. Orada onun için hiçbir şey yok. Orada onun için hiçbir şey yok. Orada onun için hiçbir şey yok. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'm bound for Texas. | Ben Teksas’a dönüyorum. Ben Texas'a gidiyorum. Ben Texas'a gidiyorum. Ben Texas'a gidiyorum. Ben Texas'a gidiyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| Time for you to go home, too. | Senin de eve dönme vaktin geldi. Senin de eve gitme vaktin geldi. Senin de eve gitme vaktin geldi. Senin de eve gitme vaktin geldi. Senin de eve gitme vaktin geldi. | True Grit-2 | 2010 | |
| The Marshall, when he sobers. | Şef, ayıldığında Marşal ayılınca... Marşal ayılınca... Şerif ayılınca... Şerif ayılınca... | True Grit-2 | 2010 | |
| Is your way back. | seni geri götürecektir. ...seni evine götürür. ...seni evine götürür. ...seni evine götürür. ...seni evine götürür. | True Grit-2 | 2010 | |
| I will not go back. Not without Chaney, dead or alive. | Geri dönmeyeceğim. Chaney’siz olmaz, ölü ya da diri. Chaney'yi ölü ya da diri ele geçirmeden geri dönmeyeceğim. Chaney'yi ölü ya da diri ele geçirmeden geri dönmeyeceğim. Chaney'yi ölü ya da diri ele geçirmeden geri dönmeyeceğim. Chaney'yi ölü ya da diri ele geçirmeden geri dönmeyeceğim. | True Grit-2 | 2010 | |
| I misjudged you as well. | Ben de seni yanlış değerlendirmişim. Ben de senin hakkında yanılmışım. Ben de senin hakkında yanılmışım. Ben de senin hakkında yanılmışım. Ben de senin hakkında yanılmışım. | True Grit-2 | 2010 | |
| I extend my hand. | Elimi uzatıyorum. Sana elimi uzatıyorum. Sana elimi uzatıyorum. Sana elimi uzatıyorum. Sana elimi uzatıyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| Mr. La Boeuf, please. | Bay LaBoeuf, lütfen. Bay La Boeuf, lütfen. Bay La Boeuf, lütfen. Bay La Boeuf, lütfen. Bay La Boeuf, lütfen. | True Grit-2 | 2010 | |
| Adios. | Hoşça kal. Elveda. Elveda. Elveda. Elveda. | True Grit-2 | 2010 | |
| I know you. | Ben seni tanıyorum. Seni tanıyorum. Seni tanıyorum. Seni tanıyorum. Seni tanıyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| Your name is, Mattie. | Senin adın Mattie. Senin adın, Mattie. Sen şu muhasebeci, küçük Mattie'sin. Senin adın, Mattie. Sen şu muhasebeci, küçük Mattie'sin. Adın, Mattie. Muhasebeci küçük Mattie'sin. Adın, Mattie. Muhasebeci küçük Mattie'sin. | True Grit-2 | 2010 | |
| Chaney: Why you're little Mattie, the bookkeeper. | Sen küçük Mattie’sin, muhasebeci kız. | True Grit-2 | 2010 | |
| Yes, and I know you, Tom Chaney. | Evet, ben de seni tanıyorum, Tom Chaney. | True Grit-2 | 2010 | |
| What you doing out here? | Ne yapıyorsun burada? Burada ne işin var? Biraz su almaya geldim. Burada ne işin var? Biraz su almaya geldim. Burada ne işin var? Biraz su almaya geldim. Burada ne işin var? Biraz su almaya geldim. | True Grit-2 | 2010 | |
| Come to fetch some water. | Biraz su almaya geldim. | True Grit-2 | 2010 | |
| No, what are you doing in these mountains, here? | Hayır, burada, bu dağlarda ne işin var? Hayır, bu dağlarda ne işin var? Hayır, bu dağlarda ne işin var? Hayır, bu dağlarda ne işin var? Hayır, bu dağlarda ne işin var? | True Grit-2 | 2010 | |
| While I have not been formerly deputized, | Henüz resmi olarak vekalet almadım Resmi olarak görevlendirilmedim ama Marşal Rooster Cogburn'un temsilcisi... Resmi olarak görevlendirilmedim ama Marşal Rooster Cogburn'un temsilcisi... Resmi olarak görevlendirilmedim ama Şerif Rooster Cogburn'un temsilcisi... Resmi olarak görevlendirilmedim ama Şerif Rooster Cogburn'un temsilcisi... | True Grit-2 | 2010 | |
| but I'm acting as an agent for, Marshall Rooster Cogburn, | Ama Şef Rooster Cogburn’ün ve Fockers mahkemesinin | True Grit-2 | 2010 | |
| and Judge Fockers court. | vekili sayılırım. | True Grit-2 | 2010 | |
| I have come to take you back to Fort Smith. | Seni Fort Smith’e geri götürmeye geldim. Seni Fort Smith'e geri götürmek için geldim. Seni Fort Smith'e geri götürmek için geldim. Seni Fort Smith'e geri götürmek için geldim. Seni Fort Smith'e geri götürmek için geldim. | True Grit-2 | 2010 | |
| Well I will not go. | Ama ben gitmeyeceğim. Gitmeyeceğim ki. Buna ne dersin? Gitmeyeceğim ki. Buna ne dersin? Gitmeyeceğim ki. Buna ne dersin? Gitmeyeceğim ki. Buna ne dersin? | True Grit-2 | 2010 | |
| Chaney: How do you like that? | Ne diyorsun bu işe? | True Grit-2 | 2010 | |
| There's a posse of officers up the hill that will force you to go. | Seni zorla götürecek bir polis müfrezesi yukarıda bekliyor. Orada seni gitmeye zorlayacak görevliler var. Orada seni gitmeye zorlayacak görevliler var. Orada seni gitmeye zorlayacak görevliler var. Orada seni gitmeye zorlayacak görevliler var. | True Grit-2 | 2010 | |
| That is interesting news. | Bu enteresan bir haber. İşte bu ilginç bir haber. Kaç kişiler? İşte bu ilginç bir haber. Kaç kişiler? İşte bu ilginç bir haber. Kaç kişiler? İşte bu ilginç bir haber. Kaç kişiler? | True Grit-2 | 2010 | |
| And how many is up there? | Peki kaç kişiler yukarıda? | True Grit-2 | 2010 | |
| Right around fifty. | Elli kadar. 50 civarında. Hepsi silahlı ve işlerinde ehiller. 50 civarında. Hepsi silahlı ve işlerinde ehiller. 50 civarında. Hepsi silahlı ve işlerinde ehiller. 50 civarında. Hepsi silahlı ve işlerinde ehiller. | True Grit-2 | 2010 | |
| They're all well armed and they mean business. | Hepsi silahlı ve hiçbirinin şakası yok. | True Grit-2 | 2010 | |
| What I want you to do now, is to come on across the creek and walk in front of me up that hill. | Şimdi senden yapmanı istediğim şey, derenin bu yakasına geçmen ve şu yokuşu çıkman. Şimdi senden dereyi geçip tepeye kadar benimle gelmeni istiyorum. Şimdi senden dereyi geçip tepeye kadar benimle gelmeni istiyorum. Şimdi senden dereyi geçip tepeye kadar benimle gelmeni istiyorum. Şimdi senden dereyi geçip tepeye kadar benimle gelmeni istiyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| I think I will oblige the officers who's come after me. | Sanırım bunu peşime düşen polisler yapmak zorunda kalacaklar. Sanırım benim peşimden gelen görevlileri bekleyeceğim. Sanırım benim peşimden gelen görevlileri bekleyeceğim. Sanırım görevlileri peşimden getirtmek zorunda bırakacağım. Sanırım görevlileri peşimden getirtmek zorunda bırakacağım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Well if you refuse to go, then I will have to shoot you. | Eğer gitmeyi reddediyorsan, seni vurmak zorunda kalacağım. Gelmeyi reddedersen seni vurmak zorunda kalırım. Gelmeyi reddedersen seni vurmak zorunda kalırım. Gelmeyi reddedersen seni vurmak zorunda kalırım. Gelmeyi reddedersen seni vurmak zorunda kalırım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Well you had better cock your piece. | Öyleyse o şeyin horozunu çeksen iyi edersin. Öyleyse silahının horozunu çeksen iyi edersin. Öyleyse silahının horozunu çeksen iyi edersin. Öyleyse silahının horozunu çeksen iyi edersin. Öyleyse silahının horozunu çeksen iyi edersin. | True Grit-2 | 2010 | |
| Chaney: Until it locks. I know how to do it. | Sürgüle. Nasıl yapılacağını biliyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| You will not go with me? | Benimle gelmiyor musun? | True Grit-2 | 2010 | |
| Naw, it's just the other way around. | Hayır, tam tersi. | True Grit-2 | 2010 | |
| You're going with me. | Sen benimle geliyorsun. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'm...AAAH! | Ben… AAAH! Ben... Ben... Ben... Ben... | True Grit-2 | 2010 | |
| I did not think you would do it. | Yapacağını sanmıyordum. Yapacağını düşünmemiştim. Yapacağını düşünmemiştim. Yapacağını düşünmemiştim. Yapacağını düşünmemiştim. | True Grit-2 | 2010 | |
| What do you think now? One of my short ribs is broken. | Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. Şimdi ne düşünüyorsun? Kaburgalarımdan biri kırıldı. | True Grit-2 | 2010 | |
| You killed my father when he was trying to help you. | Babam sana yardım etmeye çalışırken sen onu öldürdün. Babamı sana yardım etmeye çalıştığı sırada öldürdün. Babamı sana yardım etmeye çalıştığı sırada öldürdün. Babamı sana yardım etmeye çalıştığı sırada öldürdün. Babamı sana yardım etmeye çalıştığı sırada öldürdün. | True Grit-2 | 2010 | |
| I have one of the gold pieces you stole from him. Now give me the other. | Ondan çaldığın iki altın sikkeden biri bende. Şimdi diğerini ver. Ondan çaldığın iki altından biri bende. Şimdi diğerini de ver. Ondan çaldığın iki altından biri bende. Şimdi diğerini de ver. Ondan çaldığın iki altından biri bende. Şimdi diğerini de ver. Ondan çaldığın iki altından biri bende. Şimdi diğerini de ver. | True Grit-2 | 2010 | |
| I'm down here. | Burdayım. Aşağıdayım. Şimdi de Çocuğun teki tarafından vuruldum. Aşağıdayım. Şimdi de Çocuğun teki tarafından vuruldum. Aşağıdayım. Şimdi de çocuğun teki tarafından vuruldum. Aşağıdayım. Şimdi de çocuğun teki tarafından vuruldum. | True Grit-2 | 2010 | |
| Now I'm shot by a child. | Şimdi de bir çocuk tarafından vuruldum. | True Grit-2 | 2010 | |
| Chaney's taken into custody. | Chaney gözaltında. Chaney'yi tutukluyorum. Chaney'yi tutukluyorum. Chaney'yi tutukluyorum. Chaney'yi tutukluyorum. | True Grit-2 | 2010 | |
| Mattie: Help me. | Yardım et. Yardım et. Mattie! Yardım et. Mattie! Yardım et. Mattie! Yardım et. Mattie! | True Grit-2 | 2010 | |
| MATTIE! | MATTIE! | True Grit-2 | 2010 | |
| Mattie: Marshall. | Şef. Marşal! Marşal! Şerif! Şerif! | True Grit-2 | 2010 | |
| Man: Take them horses you got, and move. | Yakaladığına bak, ahmak. Bak kimi getirdin, aptal. Bak kimi getirdin, aptal. Atları al ve yürü. Atları al ve yürü. | True Grit-2 | 2010 | |
| Tom, get up on that hill, don't you stop. | Bob, tırman şu yokuşu, durayım deme. Bob, tepeye kadar çık, sakın durma. Bob, tepeye kadar çık, sakın durma. Tom, tepeye kadar çık, sakın durma. Tom, tepeye kadar çık, sakın durma. | True Grit-2 | 2010 | |
| What's down there? | Aşağıda kim var? Aşağıda kim var? Marşal Cogburn ve 50 kanun görevlisi daha. Aşağıda kim var? Marşal Cogburn ve 50 kanun görevlisi daha. Aşağıda kim var? Şerif Cogburn ve 50 kanun görevlisi daha. Aşağıda kim var? Şerif Cogburn ve 50 kanun görevlisi daha. | True Grit-2 | 2010 | |
| Marshall Cogburn and fifty more officers. | Şef Cogburn ve elli polis daha. | True Grit-2 | 2010 | |
| You tell me another lie and I'll stove your head in. | Bir yalan daha söylersen kafatasını beynine gömerim. Bir yalan daha söylersen beynini uçururum. Sadece Marşal. Bir yalan daha söylersen beynini uçururum. Sadece Marşal. Bir yalan daha söylersen beynini uçururum. Sadece Şerif. Bir yalan daha söylersen beynini uçururum. Sadece Şerif. | True Grit-2 | 2010 | |
| Just the Marshall. | Sadece Şef. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster. | Rooster. | True Grit-2 | 2010 | |
| Cogburn! | Cogburn! Cogburn! Beni duyuyor musun? Cogburn! Beni duyuyor musun? Cogburn! Beni duyuyor musun? Cogburn! Beni duyuyor musun? | True Grit-2 | 2010 | |
| You answer me, Rooster. | Cevap ver, Rooster. | True Grit-2 | 2010 | |
| I will kill this girl. | Bu kızı öldürürüm. Kızı öldürürüm. Yaparım biliyorsun. Kızı öldürürüm. Yaparım biliyorsun. Kızı öldürürüm. Yaparım biliyorsun. Kızı öldürürüm. Yaparım biliyorsun. | True Grit-2 | 2010 | |
| You know I will do it. | Bilirsin yaparım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Rooster: The girl is nothing to me, she's a runaway from Arkansas. | O kızın benim için bir değeri yok, ben senin peşindeyim. Kız benim için değersiz, ben senin peşindeyim. Kız benim için değersiz, ben senin peşindeyim. Kız benim için değersiz, Arkansas'tan kaçıp gelmiş. Kız benim için değersiz, Arkansas'tan kaçıp gelmiş. | True Grit-2 | 2010 | |
| That is all very well. | Çok iyi öyleyse. O zaman sorun yok. Öldürmemi tavsiye eder misin? O zaman sorun yok. Öldürmemi tavsiye eder misin? O zaman sorun yok. Öldürmemi tavsiye eder misin? O zaman sorun yok. Öldürmemi tavsiye eder misin? | True Grit-2 | 2010 | |
| Do you advise that I kill her? | Yani öldürmemin sakıncası yok mu? | True Grit-2 | 2010 | |
| Do what you think is best, Ned. | En iyisinin hangisi olduğunu düşünüyorsan onu yap, Ned. Ne düşünüyorsan yap, Ned. Benim için kayıp bir çocuktan başka bir şey değil. Ne düşünüyorsan yap, Ned. Benim için kayıp bir çocuktan başka bir şey değil. Ne istersen yap, Ned. Benim için kayıp bir çocuktan başka bir şey değil. Ne istersen yap, Ned. Benim için kayıp bir çocuktan başka bir şey değil. | True Grit-2 | 2010 | |
| She's nothing to me but a lost child. | Benim için kayıp bir çocuktan fazlası değil. | True Grit-2 | 2010 | |
| Think it over, first. | İyice düşün. Bir kez daha düşün. Bir kez daha düşün. Bir kez daha düşün. Bir kez daha düşün. | True Grit-2 | 2010 | |
| I have already thought it over. | Yeterince düşündüm. Çoktan düşündüm bile. Seni iki katı hızlı gömeceğim. Çoktan düşündüm bile. Seni iki katı hızlı gömeceğim. Çoktan düşündüm bile. Atına bin hemen. Çoktan düşündüm bile. Atına bin hemen. | True Grit-2 | 2010 | |
| You'll get mounted double fast. | İki katı hızla gömüleceksin. | True Grit-2 | 2010 | |
| If I see you riding over that bald ridge to the northwest. | Şu kel tepede kuzeybatıya doğru atını sürdüğünü gösterirsen Kuzeybatı tarafındaki sırttan geldiğini görürsem, kızın hayatını bağışlayacağım. Kuzeybatı tarafındaki sırttan geldiğini görürsem, kızın hayatını bağışlayacağım. Kuzeybatı tarafındaki sırttan gitiğini görürsem, kızın hayatını bağışlayacağım. Kuzeybatı tarafındaki sırttan gitiğini görürsem, kızın hayatını bağışlayacağım. | True Grit-2 | 2010 | |
| I will spare the girl. | Kızı serbest bırakırım. | True Grit-2 | 2010 | |
| They will be a party of Marshall�s here soon, Ned. | Yakında polis şeflerinin hoş geldin partisi olacak burada, Ned. Birazdan buraya bir sürü Marşal gelir, Ned. Birazdan buraya bir sürü Marşal gelir, Ned. Birazdan buraya bir sürü Şerif gelir, Ned. Birazdan buraya bir sürü Şerif gelir, Ned. | True Grit-2 | 2010 | |
| Let me have the girl and Chaney and I will mislead them for six hours. | İzin ver kızı ve Chaney’i alayım, sonra da seni bir müddet rahat bırakayım. Kızı ve Chaney'yi almama müsaade et ben de ikinizi bırakayım. Kızı ve Chaney'yi almama müsaade et ben de ikinizi bırakayım. Kızı ve Chaney'yi almama müsaade et ben de onları 6 saatliğine yanlış yönlendireyim. Kızı ve Chaney'yi almama müsaade et ben de onları 6 saatliğine yanlış yönlendireyim. | True Grit-2 | 2010 | |
| Too thin, Rooster. | Hiç ikna edici değil Rooster. Hiç uğraşma, Rooster. Hiç uğraşma, Rooster. Hiç uğraşma, Rooster. Hiç uğraşma, Rooster. | True Grit-2 | 2010 | |
| Too thin. | Hiç değil. Hiç boşa uğraşma. Hiç boşa uğraşma. Hiç boşa uğraşma. Hiç boşa uğraşma. | True Grit-2 | 2010 | |
| Your five minutes is running. | Beş dakikan işliyor. Beş dakikan doluyor. Daha fazla konuşmak yok. Beş dakikan doluyor. Daha fazla konuşmak yok. Beş dakikan doluyor. Daha fazla konuşmak yok. Beş dakikan doluyor. Daha fazla konuşmak yok. | True Grit-2 | 2010 | |
| No more talk. | Daha fazla konuşma yok. | True Grit-2 | 2010 | |
| Run up that hill. | Şu bayırı çıkacağız. Tepeye doğru çık. Tepeye doğru çık. Tepeye doğru çık. Tepeye doğru çık. | True Grit-2 | 2010 | |
| Farrell, see to Tom's wound. | Henüz ortalıkta kimse yok. İşte geldik. İşte geldik. Farrell, Tom'un yaralarına bak. Farrell, Tom'un yaralarına bak. | True Grit-2 | 2010 | |
| Can I have some of that bacon? | Şu pastırmadan biraz alabilir miyim? Pastırmadan biraz alabilir miyim? Pastırmadan biraz alabilir miyim? Pastırmadan biraz alabilir miyim? Pastırmadan biraz alabilir miyim? | True Grit-2 | 2010 | |
| You can help yourself. | Kafana göre takıl. Keyfine bak. Birazdan kahve de olur. Keyfine bak. Birazdan kahve de olur. Keyfine bak. Birazdan kahve de olur. Keyfine bak. Birazdan kahve de olur. | True Grit-2 | 2010 | |
| They'll soon be coffee. | Birazdan kahve de olur. | True Grit-2 | 2010 | |
| I do not drink Coffee, I am fourteen. | Ben daha kahve içmiyorum, on dört yaşındayım. Kahve içmiyorum, daha 14 yaşındayım. Kahve içmiyorum, daha 14 yaşındayım. Kahve içmiyorum, daha 14 yaşındayım. Kahve içmiyorum, daha 14 yaşındayım. | True Grit-2 | 2010 | |
| Well we do not have buttermilk, and we do not have bread. | Ama yayık ayranımız yok, ekmeğimiz de yok. Elimizde ne ayran ne de ekmek var. Erzağımız az. Elimizde ne ayran ne de ekmek var. Erzağımız az. Elimizde ne ayran ne de ekmek var. Erzağımız az. Elimizde ne ayran ne de ekmek var. Erzağımız az. | True Grit-2 | 2010 | |
| We are poorly supplied. | Tedariğimiz çok zayıf. | True Grit-2 | 2010 | |
| Where is she? What are you doing here? | Nerede o? Ne yapıyorsun burada? Nerede o kız? Burada ne yapıyorsun? Nerede o kız? Burada ne yapıyorsun? Nerede o kız? Burada ne yapıyorsun? Nerede o kız? Burada ne yapıyorsun? | True Grit-2 | 2010 | |
| I aught to ring your scrawny neck. | Senin cılız boynunu çevirmeliydim. O sıska boğazını sıkacağım! Bırak artık! O sıska boğazını sıkacağım! Bırak artık! O sıska boğazını sıkacağım! Bırak artık! O sıska boğazını sıkacağım! Bırak artık! | True Grit-2 | 2010 | |
| You let that go. | Bırak şunu. | True Grit-2 | 2010 | |
| What happened, huh? | Ne oldu, ha? Ne oldu, ha? Anlatayım da haklı olduğumu gör. Ne oldu, ha? Anlatayım da haklı olduğumu gör. Ne oldu, ha? Anlatayım da haklı olduğumu gör. Ne oldu, ha? Anlatayım da haklı olduğumu gör. | True Grit-2 | 2010 | |
| I will tell you, and you will see that I am in the right. | Sana söyleyeyim ki haklı olduğumu anla. | True Grit-2 | 2010 | |
| Tom Chaney there shot my father to death, | Tom Chaney, şurdaki, babamı vurarak öldürdü Tom Chaney, Fort Smith'de babamı vurarak öldürdü... Tom Chaney, Fort Smith'de babamı vurarak öldürdü... Tom Chaney, Fort Smith'de babamı vurarak öldürdü... Tom Chaney, Fort Smith'de babamı vurarak öldürdü... | True Grit-2 | 2010 | |
| at Fort Smith and robbed him of.. | Fort Smith’te. Ve iki altın sikkesini | True Grit-2 | 2010 | |
| two gold pieces and stole his mare. | cebinden çaldı, kısrağını da aldı. ...ve onun iki altınıyla bir kısrağını çaldı. ...ve onun iki altınıyla bir kısrağını çaldı. ...ve onun iki altınıyla bir kısrağını çaldı. ...ve onun iki altınıyla bir kısrağını çaldı. | True Grit-2 | 2010 |