• en flag English
    • tr flag Turkish

Search

English Turkish Sentence Translations Page 172984

English Turkish Film Name Film Year Details
Oh, fuck! Siktir git. Oh, sikeyim! Siktir git. The Trip-2 2010 info-icon
Fuck. Siktir. Sikeyim! Siktir. The Trip-2 2010 info-icon
It's a metaphor! Bu bir istiare. Bu bir mecaz! Bu bir istiare. The Trip-2 2010 info-icon
It's not a metaphor! Fuck. Siktir bu bir istiare değil. Mecaz filan değil! Sikeyim. Siktir bu bir istiare değil. The Trip-2 2010 info-icon
Fuck. Lanet olsun. Sikeyim. Lanet olsun. The Trip-2 2010 info-icon
You looked at home in the water. Suyun içindeyken doğal ortamında gibiydin.. Suda evde gibi göründün. The Trip-2 2010 info-icon
I could see you perhaps branching out Belki de seni daha aksiyonlu... Belki de seni daha aksiyonlu Belki de seni dallanırken görecektim. The Trip-2 2010 info-icon
into more action roles. ...filmlerde görmeliyim... filmlerde görmeliyim... daha aksiyonlu rollere. The Trip-2 2010 info-icon
How come you've left your black pudding? Siyah pudingini nasıl bırakırsın? Nasıl olur da siyah pudingini bırakırsın? Siyah pudingini nasıl bırakırsın? The Trip-2 2010 info-icon
I don't dislike it, but I'm never sure about it. Aslında sevmiyorum diyemem ama yine de emin değilim. Aslında seviyorum. ama emin değilim. The Trip-2 2010 info-icon
I just naturally don't go to it. Haliyle yemeyeceğim. Haliyle elimi de sürmeyeceğim. Doğal olarak yemeyeceğim. The Trip-2 2010 info-icon
That's 'cause there's risk involved. Bu risk içerdiği anlamına geliyor. Çünkü bir tehlikesi var. Bu risk içerdiği anlamına geliyor. The Trip-2 2010 info-icon
There's a taboo. Yasaklanmış bir şey var. Bu konuda bir tabu var. Yasaklanmış bir şey var. The Trip-2 2010 info-icon
Mmm. Mmm! Mmm. Mmm! The Trip-2 2010 info-icon
This is just... Bu sadece.. Bu var ya... Bu sadece.. The Trip-2 2010 info-icon
glorious. Muhteşem. İnanılmaz bir şey. muhteşem. The Trip-2 2010 info-icon
A sunny day in England with a fried breakfast. İngiltere'de harika bir kahvaltıyla güneşli gün. Güneşli bir yaz gününde İngiltere'de bir arkadaşınla kahvaltı yapmak. İngiltere'de harika bir kahvaltıyla güneşli gün. The Trip-2 2010 info-icon
It doesn't get much better. Bundan iyisi çamda kayısı. Daha iyisi olamazdı. Bundan iyisi olamaz. The Trip-2 2010 info-icon
This is nice, but if I'm being very honest with you, Bu harika ama, sana karşı dürüst olacağım. Bu hoş ama dürüst olmam gerekirse... Bu harika ama, sana karşı dürüst olacağım. The Trip-2 2010 info-icon
I'm looking forward to being home now. Eve dönmeyi dört gözle bekliyorum. Evde olmak için can atıyorum. Eve dönmeyi dört gözle bekliyorum. The Trip-2 2010 info-icon
You and me both. Sen ve ben. Her ikimiz de atıyoruz. Sen ve ben. The Trip-2 2010 info-icon
The most important thing to me is that I have... Benim için en önemli olan şey... Benim için en önemli şey Benim için en önemli olan şey... The Trip-2 2010 info-icon
that my children are healthy, that I am healthy so... Çocuklarımın ve benim sağlıklı olmam. çocuklarımın sağlıklı olması ve benim... Çocuklarım sağlıklı.. Ben de sağlıklıyım. The Trip-2 2010 info-icon
That's more important than any work, Bu her işten daha önemli Bu herhangi işten daha önemli... bu her işten daha önemli The Trip-2 2010 info-icon
any award, anything like that. Her ödülden, her şeyden... Herhangi bir ödülden ya da benzeri şeyden. her ödülden,her şeyden... The Trip-2 2010 info-icon
That actually puts everything in perspective. Aslında her şeyi daha görünür kılıyor. Bu her şeyi açıklıyor. Aslında her şeyi daha görünür kılıyor. The Trip-2 2010 info-icon
I dare say you'd throw away all your awards if it... Yani bütün ödüllerini bir nehire atar mıydın? Eğer gerekseydi hepsini fırlatır mıydın... Yani bütün ödüllerini bir nehire atar mıydın? The Trip-2 2010 info-icon
I'd throw them in a river. Hepsini bir nehire atardım. Bir ırmağa fırlatırdım hepsini. Hepsini bir nehire atardım. The Trip-2 2010 info-icon
If you could exchange them Veya onları çocuklarının... Çocuklarının huzurlu ve uzun bir yaşam... Veya onları çcouklarının The Trip-2 2010 info-icon
for knowing your children would live a happy, long... ...mutlu olduğunu öğrenmekle değişir miydin? ...sürecekleri bilgisi karşılığında değişir miydin? mutlu olduğunu öğrenmekle değişir miydin? The Trip-2 2010 info-icon
I would happily throw all my awards in a river, Mutlu bir şekilde, bütün ödüllerimi bir nehire atardım... Seve seve bütün ödüllerimi bir ırmağa fırlatırdım. Mutlu bir şeklde, bütün ödüllerimi bir nehire atardım. The Trip-2 2010 info-icon
not the sea. ...denize değil. Irmağa, denize değil! denize değil. The Trip-2 2010 info-icon
Corrosion. Yıpranma. Yıpranırlar. Yıpranma. The Trip-2 2010 info-icon
No, they're gonna corrode, but if I threw them in a river, Hayır, yıpranmayacaklar, ama onları bir nehire atarsam. Hayır, yıpranırlar, ama ben onları ırmağa fırlatırsam, Hayır,yıpranmayacaklar, ama onları bir nehire atarsam. The Trip-2 2010 info-icon
if push came to shove, Eğer tekrar eskiye dönmek istersem. Ve ola ki bıçak kemiğe dayanırsa Eğer tekrar eskiye dönmek istersem. The Trip-2 2010 info-icon
I could hire a team of scuba divers to retrieve them, Tüplü dalgıç kiralayıp onları geri alabilirim. Onları yeniden ele geçirmek için bir dalgıç takımı tutardım. tüplü dalgıç kiralayıp onları geri alabilirim. The Trip-2 2010 info-icon
but, you know, the gesture is the important thing. Ama bilirsin jest en önemli şeydir. Ama biliyorsun ki önemli olan jest yapmak. ama bilirsin jest en önemli şeydir. The Trip-2 2010 info-icon
No, the family's more important. Hayır aile daha önemlidir. Hayır, aile daha önemli. Hayır aile daha önemlidir. The Trip-2 2010 info-icon
No, family's more... of course it is. Hayır aile daha önemli ama... Hayır, aile daha... Daha önemli elbette. Hayır aile daha önemli ama... The Trip-2 2010 info-icon
I mean, if it was a choice between winning an award Demek istediğim eğer ödül kazanmak ve çocuğunun sağlıklı... Eğer ödül kazanmak ile çocuğumun sağlıklı olması... Demek istediğim eğer ödül kazanmak ve çocuğunun sağlıklı The Trip-2 2010 info-icon
and my child being healthy, I would absolutely, you know... ...olması arasında olsaydı. Kesinlikle biliyorsun. ...arasında bir seçim olsaydı, kesinlikle, bilirsin... olması arasında olsaydı. Kesinlikle biliyorsun. The Trip-2 2010 info-icon
Other way around, what if... Aksi takdirde, ne varsa... Diğer türlü bakalım, ya, Diğer takdirde,ne varsa... The Trip-2 2010 info-icon
If you were to allow your child to have an illness, Eğer çocuğunun hastalanmasına izin verirsen. Eğer çocuğunun hastalanması karşılığında... Eğer çocuğunun hastalanmasına izin verirsen. The Trip-2 2010 info-icon
you could win, say, a BAFTA. Bir BAFTA kazanabilirsin. ...diyelim ki bir BAFTA kazanacak olsaydın? Bir BAFTA kazanabilirsin. The Trip-2 2010 info-icon
You could have a film BAFTA if... Bir BAFTA filmi çekebilirsin. Eğer... Bir BAFTA ödülü kazanacaksın. Bir BAFTA filmi çekebilirsin. Eğer... The Trip-2 2010 info-icon
an illness the child would recover from ...hasta bir çocuk iyileşirse... Eğer çocuğun iyileşeceği fakat bir süre rahatsızlık hasta bir çocuk iyileşirse... The Trip-2 2010 info-icon
but would have some discomfort. ...ama biraz rahatsız edici olurdu. duyacağı bir hastalık kaparsa. ama biraz rahatsız edici olurdu. The Trip-2 2010 info-icon
No. Yeah? Hayır. Tamam? Hayır. Öyle mi? Hayır. Tamam? The Trip-2 2010 info-icon
That's a disgusting idea. Ne iğrenç bir fikir. Mide bulandırıcı bir fikir bu. Ne iğrenç bir fikir. The Trip-2 2010 info-icon
Let me up the stakes. Direğe çıkabilir miyim. Çıtayı yükseltmeme izin ver. Direğe çıkabilir miyim. The Trip-2 2010 info-icon
Oscar, best actor. Oscar, en iyi oyuncu. Oscar, En İyi Aktör. Oscar, en iyi oyuncu. The Trip-2 2010 info-icon
Eh, best actor, Steve. En iyi oyuncu Steve. Eh, En İyi Aktör, Steve. En iyi oyuncu Steve. The Trip-2 2010 info-icon
What, for having an ill child? Of course not. Hasta bir çocuğu olduğu için mi tabi ki hayır. Ne yani? Hasta bir çocuk karşılığında mı? Hasta bir çocuğu olduğu için mi tabi ki hayır. The Trip-2 2010 info-icon
Not to... What kind of illness? Hayır, Ne tür bir hastalık? Hayır... Ne tür bir hastalık. Hayır, Ne tür bir hastalık? The Trip-2 2010 info-icon
Appendicitis. Apandis. Apandisit. Apandis. The Trip-2 2010 info-icon
What, I mean... Demek istediğim. Ne, yani... Demek istediğim. The Trip-2 2010 info-icon
So they get... "Oh, my stomach. Yani karnım ağırıyor. Onlar başlarlar... "Oh, karnım!'' Yani karnım ağırıyor. The Trip-2 2010 info-icon
Oh, my stomach's really hurt. Where's Dad?" Karnım gerçekten ağırıyor. Babam nerede? Karnım çok ağrıyor. Babacığım nerede?" Karnım gerçekten ağırıyor. Babam nerede? The Trip-2 2010 info-icon
"Oh, he's on location." "Ah o yerinde." "Oh, baban stüdyoda." "Ah o yerinde." The Trip-2 2010 info-icon
"It's really hurting, really hurting, ah." "Ah bu gerçekten çok acıtıyor.." "Of çok acıyor, çok acıyor, ah." "Ah bu gerçekten çok acıtıyor.." The Trip-2 2010 info-icon
Doctor comes in. Off to hospital. Doktor gelir. Kapalı hastaneye. Doktor gelir. Hastaneye dönersin. Doktor gelir. Kapalı hastaneye. The Trip-2 2010 info-icon
"Ooh, I'm weak." Then they're better. "Biraz güçsüzüm." Sonra iyileşirler. "Ooh, çok zayıfım." Sonrasında iyileşmişler. "Biraz güçsüzüm." Sonra iyileşirler. The Trip-2 2010 info-icon
Meanwhile, O sırada... Bu esnada, O sırada, The Trip-2 2010 info-icon
"Academy Award winner, Steve Coogan." "Akedemi ödülleri kazananı, Steve Coogan." "Academi Ödülü Sahibi, Steve Coogan." "Akedemi ödülleri kazananı, Steve Coogan." The Trip-2 2010 info-icon
Ah, now we glimpse the real man. Ah, şimdi gerçek bir adamı belirtiyor. Ah, şimdi gerçek adamımızı görebiliyoruz. Ah,şimdi gerçek bir adamı belirtiyor. The Trip-2 2010 info-icon
What do you mean? I'm just... what do you mean? Ne demek istiyorsun? Sadece... Ne demeye çalışıyorsun? Ne demek istiyorsun? Ben sadece... Ne demek istiyorsun? Ne demek istiyorsun? Sadece...Ne demeye çalışıyorsun? The Trip-2 2010 info-icon
I'm thinking about it. I was thinking it through. Onun hakkında düşünüyorum. Onu düşünüyordum. Düşünüyorum. Sadece eni konu düşünüyordum. Onun hakkında düşünüyorum. Onu düşünüyordum. The Trip-2 2010 info-icon
I think the answer's probably I still wouldn't, probably. Bence cevap muhtelemen. Ben hâlâ yapamazdım. Sanırım cevap hâlâ kabul etmezdim şeklinde. Muhtemelen... Bence cevap muhtelemen. Ben hâlâ yapamazdım. The Trip-2 2010 info-icon
Very nice. Yeah, lovely. Çok hoş. Evet, çok hoş. Çok hoş. Evet, sevimli. Çok hoş. Evet,çok hoş. The Trip-2 2010 info-icon
Lovely place to grow up, you know? Büyümek için güzel yer. Bilirsin, büyümek için çok hoş bir yer! Büyümek için güzel yer. The Trip-2 2010 info-icon
Nice to see you. Nice to see you. Seni gördüğüme sevindim. Seni gördüğüme sevindim. Seni görmek çok güzel. Seni görmek de öyle. Seni gördüğüme sevindim. Seni gördüğüme sevindim. The Trip-2 2010 info-icon
Hello. This is Rob. Merhaba. Rob. Merhaba. Bu Rob. Merhaba. Bu Rob. The Trip-2 2010 info-icon
Lovely to meet you. Lovely to see you. Tanıştığıma memnun oldum. Seni görmek güzel. Tanıştığıma sevindim. Sizi görmek güzel. Tanıştığıma memnun oldum. Seni görmek güzel. The Trip-2 2010 info-icon
Come in. Thank you very much. İçeri gelin. Çok teşekkür ederim. İçeri buyurun. Çok teşekkür ederim. İçeri gelin. Çok teşekkür ederim. The Trip-2 2010 info-icon
This is Molly. Nice to see you. Bu Molly. Seni görmek güzel. Bu Molly. Sizi gördüğüme sevindim. Bu Molly. Seni görmek güzel. The Trip-2 2010 info-icon
Hey. Oh, what a lovely house. Selam. Ne güzel bir ev. Hey. Oh, ne hoş bir ev böyle. Selam. Ne güzel bir ev. The Trip-2 2010 info-icon
Are you all right? Oh, that's all right. İyi misin? Evet iyiyim. İyi misin? Oh, her şey yolunda. İyi misin? Evet iyiyim. The Trip-2 2010 info-icon
This is Bernard, me dad. This is Rob. Bu Bernard, babam. Bu Rob. Bu Bernard, benim baba. Bu da Rob. Bu Bernard, babam. Bu Rob. The Trip-2 2010 info-icon
Nice to meet you. Tanıştığıma memnun oldum. Tanıştığımıza sevindim. Tanıştığıma memnun oldum. The Trip-2 2010 info-icon
Just saying what a lovely house it is. Sadece, ne güzel bir ev. Tam da ne güzel bir evmiş diyordum. Sadece ne güzel bir ev. The Trip-2 2010 info-icon
Rob Brydon off the telly. Rob Brydon televizyonu kapa. Televizyondaki Rob Brydon! Rob Brydon televizyonu kapa. The Trip-2 2010 info-icon
Oh, there he is straightaway. Look. Hall of fame. Şurada bir albüm var. Bak. Ünlü salon. Oh, işte tam karşıda Baksana. Şöhret Koridoru. Şurada bir albüm var. Bak. Ünlü salon. The Trip-2 2010 info-icon
Ooh, and a daughter. She's a bonnie lass. Ooh, ve bir kız. Güzel bir kız. Ooh, ve bir kız çocuğu. Fıstık gibi. Ooh, ve bir kız. Güzel bir kız. The Trip-2 2010 info-icon
That's not a daughter. That's our Steven. O kızım değiliz. Steven'ımız.. Kızımız değil o. Steven. O kızım değiliz. Steven'ımız.. The Trip-2 2010 info-icon
Yeah, he's just trying to be funny. Evet, sadece biraz şaka yapmaya çalışıyor. Evet, kendi çapında komik olmaya çalışıyor işte. Evet,sadece biraz şaka yapmaya çalışıyor. The Trip-2 2010 info-icon
Making a joke, yeah. Şaka yapıyorum, evet. Şaka yapıyor. Şaka yapıyorum, evet. The Trip-2 2010 info-icon
Well, he is funny, isn't he? Çok komik öyle değil mi? Şey, komik, değil mi? Çok komik öyle değil mi? The Trip-2 2010 info-icon
Well, on occasions. Peki, biraz kıskanıyor. Ayda yılda! Peki, biraz kıskanıyor. The Trip-2 2010 info-icon
I'll go make the tea. Çay yapmaya gidiyorum. Gidip çay demleyeceğim ben. Çay yapmaya gidiyorum. The Trip-2 2010 info-icon
Oh, thank you very much. Thank you. Çok teşekkür ederim. Teşekkürler. Oh,çok teşekkür ederim. Teşekkürler. Çok teşekkür ederim. Teşekkürler. The Trip-2 2010 info-icon
Oh, this is great. Bu harika. Oh, bu harika. Bu harika. The Trip-2 2010 info-icon
Come on through into... Oh, a conservatory. Hadi içeri gel... Sera Gelin şöyle geçelim... Oh, bir sundurma Hadi içeri gel... Sera The Trip-2 2010 info-icon
Into the garden. Bahçenin içinde. Bahçeye. Bahçenin içinde. The Trip-2 2010 info-icon
No, not the conservatory. No politics, thank you. Hayır, sera değil. Politika yapmıyoruz, teşekkürler. Hayır, sundurma sayılmaz. Siyaset yapmayalım, teşekkürler. Hayır, sera değil. Politika yapmıyoruz, teşekkürler. The Trip-2 2010 info-icon
All right. Here we are. Tamam. Hadi. Pekâlâ. İşte geldik. Tamam. Hadi. The Trip-2 2010 info-icon
Tea for the troops. Askerler için çay. Askerlere çay. Askerler için çay. The Trip-2 2010 info-icon
Lovely. Thank you. Güzel. Teşekkür ederim. Güzel. Teşekkürler. Güzel. Teşekkür ederim. The Trip-2 2010 info-icon
[as Grant] This really is excellent. Bu gerçekten harika. Bu gerçekten de inanılmaz. Bu gerçekten harika. The Trip-2 2010 info-icon
Crikey. Crikey. Crikey. Gosh. This is excellent. Crikey. Crikey. Crikey. Aman Tanrım. Bu harika. Vay, vay, vay. Aman yarabbi. İnanılmaz bu. Crikey. Crikey. Crikey. Aman Tanrım. Bu harika. The Trip-2 2010 info-icon
I've been to Four Weddings and a Funeral recently, Son zamanlarda dört düğüne ve bir cenazeye gittim. Son zamanlarda Dört Düğün Bir Cenaze'de bulundum Son zamanlardaDört düğüne ve bir cenazeye gittim. The Trip-2 2010 info-icon
  • ««
  • «
  • …
  • 172979
  • 172980
  • 172981
  • 172982
  • 172983
  • 172984
  • 172985
  • 172986
  • 172987
  • 172988
  • …
  • »
  • »»
Restricted Mode:   
  • Contribute
  • About Us
  • Disclaimer
  • Contact