Search
English Turkish Sentence Translations Page 169750
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| The river had its own life | Nehirin kendine has bir yaşamı vardı. | The River-1 | 1951 | |
| fishes and porpoise, turtles and birds... | Balıklar ve nehirköpekleri, kaplumbağalar ile kuşlar... | The River-1 | 1951 | |
| and people who were born and lived and died on it. | Ve üzerinde doğup, yaşayıp ölen insanlarıyla... | The River-1 | 1951 | |
| lt flowed slowly between banks of mud and white sand... | Beyaz kumlu ve çamurlu kıyılarının... | The River-1 | 1951 | |
| rice fields andjute fields. | ve pirinç tarlaları ile kendir tarlalarının arasından yavaşça akardı. | The River-1 | 1951 | |
| The jute grew in flat marshes... | Kendir, düz bataklıklarda yetişirdi, | The River-1 | 1951 | |
| nourished by monsoon floods. | muson yağmurlarının yarattığı seller, yetişmesindeki en büyük etkendi. | The River-1 | 1951 | |
| Country boats of all shapes and sizes brought the jute to the factories. | Çok çeşitli boylar ve şekillerdeki köylü tekneleri ile fabrikalara taşınırdı. | The River-1 | 1951 | |
| Some of them came from as far away as Assam and Chittagong... | Bazıları Assam ve Chittagong gibi uzak yerlerden gelirdi, | The River-1 | 1951 | |
| and the borders of Burma... | Nehrin dolambaçlı yollarını takip ederek, | The River-1 | 1951 | |
| through the winding arteries of the delta. | Burma sınırından da gelenler vardı. | The River-1 | 1951 | |
| The workmen carried their heavy loads. | İşçiler ağır yükler taşırlardı. | The River-1 | 1951 | |
| For each load, a seashell. | Taşıdıkları her yükün ispatı olarak bir denizkabuğu verirlerdi. | The River-1 | 1951 | |
| So many shells, so many loads. | Ne kadar çok denizkabuğu varsa o kadar çok yük taşıdın, demekti. | The River-1 | 1951 | |
| Jute was the reason we lived in lndia. | Kendir, Hindistan'da yaşama sebebimizdi. | The River-1 | 1951 | |
| Our whole life depended on it. | Tüm hayatımız kendire bağlı idi. | The River-1 | 1951 | |
| My father was in charge of a jute press. | Babam, kendir üretiminden sorumlu olan kişiydi. | The River-1 | 1951 | |
| He was a friendly man... | Dostcanlısı bir insandı... | The River-1 | 1951 | |
| and after work he always came home through the bazaar... | Her ne kadar yolunu uzatıyor olsa da iş çıkışı pazarın içinden geçerek, | The River-1 | 1951 | |
| though it was much the longer way. | eve dönerdi. | The River-1 | 1951 | |
| He liked people, and people liked him. | İnsanları severdi, insanlar da O'nu severdi. | The River-1 | 1951 | |
| l want to buy a kite. | Bir uçurtma almak istiyorum. | The River-1 | 1951 | |
| That's fine. | Tamam, bu iyi. | The River-1 | 1951 | |
| How much? Four anna. | Ne kadar? 4 rupi. | The River-1 | 1951 | |
| The days followed one another in the even tenor of Bengal. | Günler, nehirin Bengal'e aktığı gibi birbirini takip ederdi. | The River-1 | 1951 | |
| Along the river were villages and people living and working... | Nehir boyunca dizilmiş köylerde yaşayan insanlar, binlerce yıldır değişmemiş... | The River-1 | 1951 | |
| content in their traditions which had not changed for thousands of years. | bir tarzda, geleneksel bir biçimde yaşamlarını ve işlerini sürdürmekteydi. | The River-1 | 1951 | |
| ln the dry season, when the river was low... | Kuru mevsimde, nehirin su seviyesinin düşük olduğu zamanda, | The River-1 | 1951 | |
| lazy buffalo grazed just outside our garden wall. | uyuşuk mandalar, bahçe duvarımızın hemen dibinde otlardı. | The River-1 | 1951 | |
| Come on, you little frogs. Come and get 'em. | Gelin, sizi gidi küçük kurbağalar! Gelin alın, haydi! | The River-1 | 1951 | |
| Here, Bogey boy. That's for you. Daddy.! Daddy.! | İşte, bu senin için Bogey evlat. Baba! Baba! | The River-1 | 1951 | |
| We were five children four girls and my brother Bogey... | Biz, beş çocuktuk. 4 kız ve erkek kardeşim Bogey. | The River-1 | 1951 | |
| the only male among us females. | Biz kızların arasındaki tek erkek... | The River-1 | 1951 | |
| Our family was very much like any other family. | Diğer aileler nasılsa bizim ailemiz de öyle bir aile idi. | The River-1 | 1951 | |
| Still, l think living in lndia gave us a special flavor. | Yine de... Hindistan'da yaşamak, bize özel bir nitelik kattı sanırım... | The River-1 | 1951 | |
| Of course, in the family we included Nan, our nurse... | Dadımız Nan, birkaç arkadaşımız, | The River-1 | 1951 | |
| a few friends, our servants and several pets. | hizmetçilerimiz ve birkaç evcil hayvanımız vardı. | The River-1 | 1951 | |
| There was always chattering, laughter, piano music, songs. | Daima gevezelik eder, güler eğlenir, piyano, müzik ve şarkılarla uğraşırdık. | The River-1 | 1951 | |
| Time slipped away unnoticed. | Zaman, farkında olmadan akıp gidiyordu... | The River-1 | 1951 | |
| Ducky. | Ördek. | The River-1 | 1951 | |
| Bogey come back and learn your spelling like Elizabeth. | Bogey, buraya gel ve sen de Elizabeth gibi imlâ çalış. | The River-1 | 1951 | |
| l don't like spelling. l like turtles. | İmlâ sevmiyorum. Kaplumbağaları seviyorum. | The River-1 | 1951 | |
| One day you'll have to learn how to spell. | Bir gün hecelemeyi öğrenmek zorunda kalacaksın ama... | The River-1 | 1951 | |
| lmagine a man who couldn't go to office and sign letters and read the newspaper. | Düşünsene, işyerine gidemeyen, mektup imzalayamayan ve gazete okuyamayan birisini... | The River-1 | 1951 | |
| l don't want to be any of those men. | O adamlardan birisi olmak istemiyorum. | The River-1 | 1951 | |
| Bogey's best friend was Kanu. | Bogey'in en iyi arkadaşı Kanu idi. | The River-1 | 1951 | |
| They had a life separate from ours. | Hayatları bizimkinden farklıydı. | The River-1 | 1951 | |
| Bogey didn't like toys. He played with lizards and turtles. | Bogey oyuncakları sevmezdi. Kertenkeleler ve kaplumbağalarla oynardı. | The River-1 | 1951 | |
| All wrapped up in Hoppity, her rabbit, was little Victoria. | Tavşanı Hoppity'i sarıp sarmalayan bu küçük kız ise Victoria idi. | The River-1 | 1951 | |
| Victoria, what are you doing to Hoppity? | Victoria, Hoppity'e ne yapıyorsun? | The River-1 | 1951 | |
| Hoppity is my baby. He's just been born. | Hoppity benim bebeğim. Daha yeni doğdu. | The River-1 | 1951 | |
| But you had it born last week. | Ama daha geçen hafta doğurtmadın mı onu? | The River-1 | 1951 | |
| Babies can be born again and again, can't they? | Bebekler tekrar tekrar doğurabilir, değil mi? | The River-1 | 1951 | |
| And then there was Valerie. | Ve bu da Valerie idi. | The River-1 | 1951 | |
| But she wasn't one of us. | Ama O, bizden biri değildi. | The River-1 | 1951 | |
| Her father owned the jute press. | Babası kendir fabrikasının sahibi idi. | The River-1 | 1951 | |
| She'd been to school in England. They were rich. | Eğitimi için İngiltere'ye gitmişti. Zengindiler. | The River-1 | 1951 | |
| She was an only child and came every day to play with us. | Tek çocuktu ve her gün bizimle oynamak için gelirdi. | The River-1 | 1951 | |
| Good afternoon, sir and madam. Hello. | Günaydın. Merhaba. | The River-1 | 1951 | |
| Hello, Valerie. How are your mother and father? | Merhaba Valerie. Annen ve baban nasıllar? | The River-1 | 1951 | |
| Very well, thank you. | Çok iyiler, teşekkür ederim. | The River-1 | 1951 | |
| My sisters were much younger. | Kızkardeşlerim benden çok küçüktüler. | The River-1 | 1951 | |
| The twins, Muffy and Mouse... | İkizler, Muffy ve Mouse. | The River-1 | 1951 | |
| and Elizabeth, the pianist. Oh! | ve Elizabeth, piyanist. Bak! | The River-1 | 1951 | |
| Whose filthy little children are those? | Şu pasaklı çocuklar da kimin böyle? | The River-1 | 1951 | |
| Mother. She was beautiful. | Annem. Çok güzeldi... | The River-1 | 1951 | |
| She loved music. | Müziği severdi. | The River-1 | 1951 | |
| And there was also Ram Singh, the children's friend and protector. | Ve Ram Singh de vardı. Çocukların koruyucusu ve arkadaşı. | The River-1 | 1951 | |
| He was a Sikh from the Punjab... | Punjablı bir Sih idi. | The River-1 | 1951 | |
| and before being our gateman he'd been a valiant soldier. | Kapıcımız olmadan önce kahraman bir askerdi. | The River-1 | 1951 | |
| But Nan was the bridge to life... | Ama Nan, hayata olan köprüydü... | The River-1 | 1951 | |
| bringing us back from dreams to reality... | Bizi rüyalardan gerçekliğe... | The River-1 | 1951 | |
| from reality to dreams. | ve gerçeklikten rüyalara götüren köprüydü. | The River-1 | 1951 | |
| Harriet! Come here. | Harriet, buraya gel. | The River-1 | 1951 | |
| l found your shoes in the middle of the stairs. | Ayakkabılarını merdivenin orta yerinde bırakmışsın. | The River-1 | 1951 | |
| But, Nan, the grass tickles my toes and makes me think. | Ama Nan, çimenler ayak parmaklarımı gıdıklıyor ve beni düşünmeye sevkediyor. | The River-1 | 1951 | |
| You'll get hookworm. Why can't you be obedient like Elizabeth? | Bağırsakların kurt kapacak! Elizabeth gibi söz dinlesene! | The River-1 | 1951 | |
| lt's easy for her to be good. She is good. | İyi olmak onun için kolay bir şey. Çünkü O, iyi biri. | The River-1 | 1951 | |
| Nan always filling our heads with tales of romance... | Nan... Kafalarımızı aşk hikayeleri ile sürekli doldurup... | The River-1 | 1951 | |
| setting the stage for the arrival oflove. | sahneyi aşkın gelişine hazırlardı. | The River-1 | 1951 | |
| And l see myself | Ve ben kendimi... | The River-1 | 1951 | |
| an ugly duckling determined to be a swan. | güzel bir kuğuya dönüşmeye azmetmiş, çirkin ördek yavrusu gibi görüyordum. | The River-1 | 1951 | |
| "Saw roses red that comforted her heart... | "Kırmızı güllerin kalbini avuttuğunu gördüm... | The River-1 | 1951 | |
| and saw their crimson petals plop apart." | ve kıpkırmızı yapraklarının ayrılıp düştüğünü..." | The River-1 | 1951 | |
| Then, as the river brought everything... | Sonra bir gün, nehir her şeyi getirdiği gibi... | The River-1 | 1951 | |
| it brought a young man on the weekly steamer. | haftalık sefer yapan buharlı gemi ile genç bir adamı da getirdi... | The River-1 | 1951 | |
| Harriet! Valerie! | Harriet! Valerie! | The River-1 | 1951 | |
| He's come! Who? | Geldi! Kim? | The River-1 | 1951 | |
| The American! Mr.John's cousin. | Amerikalı! Bay John'un kuzenini. | The River-1 | 1951 | |
| l had a string in my cup of tea this morning. | Kahve fincanımda küçük bir dal parçası görmüştüm bu sabah. | The River-1 | 1951 | |
| l knew. lt's always right. Come. Let's have a look at him. | Biliyordum! Her zaman doğru çıkar! Gelin. Gidip bir göz atalım. | The River-1 | 1951 | |
| Come on, Harriet. Shh. Not so loud. | Haydi Harriet. Sessiz ol. | The River-1 | 1951 | |
| Don't leave me. Don't leave me behind. | Beni bırakmayın, beni arkada bırakmayın. | The River-1 | 1951 | |
| They're looking at something. Somebody's coming. | Bir şeye bakıyorlar. Birisi geliyor. | The River-1 | 1951 | |
| Perhaps it's Nan's stranger. | Belki de Nan'ın tanıdığıdır. | The River-1 | 1951 | |
| l hope Nan's stranger plays bridge. | Umarım Nan'ın tanıdığı briç oynamayı biliyordur. | The River-1 | 1951 | |
| Hey. Get down. Get down. Don't let him see you. | Aşağı eğil! Aşağı eğil! Seni görmesin. | The River-1 | 1951 | |
| Elizabeth. Elizabeth, come down. | Elizabeth! Elizabeth otur yerine! | The River-1 | 1951 | |
| We knew very little about him... | O'nun hakkında pek az şey biliyorduk, | The River-1 | 1951 | |
| but Nan had told us he was coming from America... | ama Nan bize komşumuz Bay John'un O'nun kuzeni olduğunu ve... | The River-1 | 1951 |