Search
English Turkish Sentence Translations Page 169487
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Leonora, Desdemona... | Leonora, Desdemona... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Annabella, Pauline, Florinda... | Annabella, Pauline, Florinda... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Christina, Cordelia, Diane. | Christina, Cordelia, Diane. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Goodnight, Starbuck. | İyi geceler, Starbuck. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Just a minute, Lizzie. | Bir dakika, Lizzie. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I got the greatest name for you. The greatest name. | Sana yakışan en büyük ismi buldum. En büyük ismi. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Now, you just listen. | Dinle bak. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Melisande. I don't like it. | Melisande. Beğenmedim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| But that's because you don't know anything about her. | Bu kadın hakkında bir şey bilmiyorsun da ondan. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Lady, when I tell you who she was. | Leydi, onun kim olduğunu söyleyeyim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Who? Why, she was the most beautiful... | Kimmiş? En güzel kadınlardan... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| she was the beautiful wife of King Hamlet. | Kral Hamlet’in güzel karısıydı. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You ever hear of him? Go on, Starbuck. | Bu kralı bildin mi? Devam et, Starbuck. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| He was the fellow who sailed across the ocean... | Bu adam yelken açarak okyanusları kat etti... Bu adam yelken açarak okyanusları katetti... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| and brought back the Golden Fleece. And do you know why he did that? | ve Altın Post’u getirdi. Niye bunu yaptı dersin? ve Altın Post’u getirdi. Niye bunu yaptı dersin? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Because Queen Melisande, she begged him for it. | Kraliçe Melisande ona yalvarmıştı da ondan. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I tell you, that Melisande... | Ne diyorum, bu Melisande... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| what a queen. That Melisande... | ne kraliçe idi ama. Bu Melisande... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| she was so beautiful, and her hair was so long and curly... | o kadar güzel, saçları o kadar uzun ve kıvırcıktı ki... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| why, every time he looked at her... | ...Kral ne zaman ona baksa, yere yuvarlanır ve ölürdü. kral ne zaman baksa... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| he just fell right down and died. | yere yuvarlanır ve ölürdü. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And King Hamlet, he'd do anything for her, anything she wanted. | Kral Hamlet onun her istediğini yapardı. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| So when she said: | Bunun için, Kraliçe: | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| "Hamlet, I've got a terrible hankering for a soft Golden Fleece." | "Hamlet, yumuşak bir Altın Post için yanıp tutuşuyorum. " dediğinde, "Hamlet, yumuşak bir Altın Post için yanıp tutuşuyorum." dediğinde, | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Why, he just naturally sailed right off to find it. | ...doğal olarak istediğini bulmaya yelken açtı. doğal olarak istediğini bulmaya yelken açtı. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And when he came back... | Kan revan içinde döndüğünde... Kan revan içinde... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| torn and bleeding... | döndüğünde... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| he took that fleece of gold and he laid it at her pretty white feet. | ...o altından postu almış, güzel beyaz ayakları altına sermiş. o altından postu almış, güzel beyaz ayakları altına sermiş. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And she picked up that fur piece, and she wrapped it around... | Kraliçe de bu kürkü yerden alıp, çıplak, pembe omuzlarına dolamış... Kraliçe de bu kürkü yerden alıp, çıplak, pembe omuzlarına... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| her pink naked shoulders and she said: | dolamış ve demiş ki: | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| "I've got the Golden Fleece and I'll never be cold no more." | "Altın Postum var ya, artık üşümeyeceğim, " demiş. "Altın Postum var ya, artık üşümeyeceğim." | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Melisande, what a woman. What a name. | Melisande, ne kadın ama. Ne isim ama. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Starbuck, you silly jackass. | Starbuck, seni sersem kaçık! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You take a lot of stories that I've read in a hundred different places... | Yüzlerce çeşitli kitapta okuduğum bir sürü hikâyeyi alıyorsun... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| and you roll them up into one big, fat ridiculous lie. | ...hepsini karıştırıp kocaman gülünç bir yalan haline sokuyorsun. hepsini karıştırıp kocaman gülünç bir yalan haline sokuyorsun. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I wasn't lying. I was dreaming. It's the same thing. | Yalan söylemiyordum. Hayal ediyordum. Ayni şey. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| If you think it's the same thing, then I take it back about your name. | Ayni şey olduğunu düşünüyorsan, ismin için söylediklerimi geri alıyorum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Lizzie, that's just right for you. | Lizzie, tam da sana uygunmuş. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'll tell you another name that would suit you. Noah. | Sana uyacak bir isim daha söyleyeyim: Noah. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Because you and your brother, you've got no dream. | Sen ve kardeşin, sizin hayalleriniz yok. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You think all dreams have to be your kind. | Ya sen, bütün hayaller sana uymalı diye düşünüyorsun. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Golden Fleece and thunder on the mountain. | Altın Post ve dağda yankılanan gök gürültüsü. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| But there are other dreams, Starbuck. | Başka hayaller de var, Starbuck. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Little quiet ones that come to a woman when... | Bir kadının, gümüşleri parlatırken veya dolaplara güve tozu koyarken... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| she's shining the silverware and putting moth flakes in the closet. | ...kurduğu küçük, iddiasız hayaller de var. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Like a man's voice saying: | ’’Lizzie, lâcivert takımımı ütüledin mi?’’ diyen bir erkek sesi gibi. ’’Lizzie, lâcivert takımımı ütüledin mi?’’ | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| "Lizzie, is my blue suit pressed?" | diyen bir erkek sesi gibi. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And the same man saying, "Scratch between my shoulder blades." | Ayni adamın "Omuzlarımın arasını kaşısana, "demesi. Ayni adamın "Omuzlarımın arasını kaşısana, "demesi, | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And kids laughing and teasing and setting up a racket. | Çocukların gülmesi, birbirlerine takılması ve gürültüleri, | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And how it feels to say the word "husband." | ’’kocam’’ diyebilmenin ne hoş olacağı gibi. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| There are all kinds of dreams, Mr. Starbuck. | Bir sürü hayal vardır, Bay Starbuck. Bir sürü hayal vardır, Mr. Starbuck. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Mine are small ones like my name, Lizzie. | Benimkiler, ismim Lizzie gibi küçük. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| But they're real, like my name. | Ama gerçektirler, ismim gibi. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| So if you can have yours, then I'll have mine. | Senin kendi rüyaların varsa, benimkiler de bu. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Lizzie. Please. | Lizzie. Lütfen. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Stop crying. I can't. | Ağlama. Yapamıyorum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'm sorry, Lizzie. I'm sorry. It's all right. Let me go. | Üzgünüm, Lizzie. Üzgünüm. Mesele yok. Bırak beni. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I hope your dreams come true. I hope they do. | Hayallerin gerçek olur umarım. İnşallah olur. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| They won't. They never will. | Olmayacak. Hiç olmadılar. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Believe in yourself and they will. I got nothing to believe in. | Kendine inan, onlar da gerçekleşir. İnanacak neyim var? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You're a woman, believe in that. How can I when nobody else will? | Sen bir kadınsın. Buna inan. Kimse inanmazken ben nasıl inanayım? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You've got to believe it first. | Önce kendin inanacaksın. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Lizzie, let me ask you, are you pretty? | Lizzie, sana soruyorum, güzel misin? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| No! I'm plain. | Hayır! Düz biriyim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| There's no such thing as a plain woman. Every real woman is pretty. | Düz bir kadın diye bir şey yoktur. Sahici kadın olan herkes güzeldir. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| They're pretty in a different way, but they're all pretty. | Değişik bir şekilde güzeldirler ama hepsi güzeldir. Değişik bir şekilde güzeldirler ama, hepsi güzeldir. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Not me. When I look in my looking glass... | Ben değilim. Aynada kendime baktığımda~ Ben değilim. Aynada kendime baktığımda... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Don't let Noah be your looking glass. He's not. | Aynan Noah olmasın. Değil ki. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| My looking glass is right on the wall. | Aynam duvarda duruyor. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| It's in the wrong place. It's got to be inside you. | Yanlış yerde duruyor. Ayna senin içinde olacak. Yanlış yerde duruyor. Ayna senin içinde olacak. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| No. Don't be afraid. Look. | Hayır. Korkma. Bak. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Then one day, the looking glass will be the man who loves you. | Sonra, bir gün, aynan, seni seven kişi olacak. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| It'll be his eyes, maybe. | Belki de gözleri olacak. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And you'll look in that mirror, and you'll be more than pretty. | O aynaya bakacaksın, hoş birinden de öte olduğunu... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You'll be beautiful. It'll never happen. It'll never be. | ... güzel olduğunu göreceksin. Hiç de öyle olmayacak. Hiç de. ...güzel olduğunu göreceksin. Hiç de öyle olmayacak. Hiç de. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Make it happen. Lizzie, why don't you think pretty? | Olduracaksın. Lizzie, niye güzel düşünmüyorsun? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And take down your hair. No. | Saçlarını da çöz. Hayır. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Nobody sees you. Nobody but me, Lizzie. | Kimse seni görmüyor. Benden başka kimse, Lizzie. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Now, close your eyes. Close them. | Şimdi kapa gözlerini. Kapa. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Now say: | De şimdi: | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| "I'm pretty." | "Güzelim. " "Güzelim." | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I can't. Say it, Lizzie. Say it. | Yapamam. Söyle, Lizzie. Söyle. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'm pretty. Say it again. | Güzelim. Tekrar söyle. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Pretty. Say it, mean it. | Güzel. İnanarak söyle. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'm pretty. | Güzelim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Because when you said you were pretty... | Çünkü güzelim dediğinde... doğruydu. Çünkü, güzelim dediğinde... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| it was true. | ...doğruydu. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Lizzie, look at me. | Lizzie, bak bana. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I can't. Stop crying and look at me. | Yapamam. Ağlamayı bırak da bana bak. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I can't... | Gördüğüme inanamıyorum. Ne gördüğünü söyle bana. Gördüğüme... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| believe what I see. Tell me what you see. | ...inanamıyorum. Ne gördüğünü söyle bana | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Is it really me? | Gerçekten ben miyim? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Thank you, Howard. I'm sorry I woke you up. | Sağol, Howard. Kusura bakma seni uyandırdım. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| If you hear from Jimmy, you call me right away. | Jimmy’den bir haber alırsan, hemen beni ara. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| No, nothing's wrong. Thanks, Howard. | Yok, bir şey olmadı. Sağ ol, Howard. Yok, bir şey olmadı. Sağol, Howard. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Jimmy get home yet? Nope. | Jimmy eve dönmedi mi daha? Yok. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Goofy kid. | Kaçık oğlan. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| After midnight. | Gece yarısını geçti. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Go back to sleep, Noah. | Sen uyumana bak, Noah. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Don't worry about him. I ain't worried about him. | Onu merak etme. Merak etmiyorum. | The Rainmaker-1 | 1956 |