Search
English Turkish Sentence Translations Page 169486
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Go look at yourself in the mirror. You're plain! | Git aynada kendini gör. Düz bir yüzün var! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Starbuck, let me go! Wait outside, Jimmy. | Starbuck, bırak beni! Dışarıda bekle, Jimmy. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Let me go. Get outside! | Bırak beni. Dışarı çık! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Sure, I'll get out. I'll get out and never come back! | Tamam, çıkıyorum. Çıkacağım ve bir daha geri dönmeyeceğim! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Next time that kid goes at me, I'll... | Bu çocuk bir daha üzerime gelirse, onu~ Bu çoçuk bir daha üzerime gelirse, onu... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Next time, I'll see that he has fighting lessons. | Bir dahaki sefere, ona dövüşmesini öğreteceğim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Clear out of here! I won't clear out! | Çek git buradan! Gitmeyeceğim! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And you're gonna quit calling him a dumbbell... | Sen de ona aptal demekten vazgeçeceksin. Değil çünkü! Sen de ona aptal demekten vazgeçeceksin... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| because he's not. | ...değil çünkü. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| He can take a little hickory stick and see magic in it. | Ufak bir ceviz dalındaki büyüyü görebiliyor. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You wouldn't understand. It's not in your books. | Sen bunu anlayamazsın. Defterlerinde kayıtlı değil. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I said, clear out! And don't you ever call her plain. | Çek git dedim! Sakın bir daha o kıza düz deme. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Because you don't know what's plain and what's beautiful. | Çünkü sen neyin düz, neyin güzel olduğunu bilmiyorsun. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Starbuck, this is family. | Starbuck, ailemiz içinde bu. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| It's not your fight! Yes, it is. | Senin kavgan değil! Benim kavgam. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I've been fighting fellows like you all my life. And I always lose. | Hayatımda hep senin gibilerle kavga ettim. Hepsini de kaybettim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| But this time, I swear, this time... | Ama bu kez, yemin ediyorum~ Ama bu kez, yemin ediyorum... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'm sorry I hit Jim. And I'll tell him so. | Jim'e vurduğuma üzgünüm. Bunu kendisine diyeceğim. Jime vurduğuma üzgünüm. Bunu kendisine diyeceğim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I ain't sorry for a single word that I said to her. | Lizzie’ye dediklerimin bir teki için bile üzgün değilim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| That's enough. No, it ain't enough! | Yeter artık. Hayır, yetmez! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You better think about what I said. | Dediğimi düşünsen iyi olur. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Nobody is gonna come riding up here on a white horse. | Kimsenin beyaz at üzerinde buraya geleceği yok. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Nobody's gonna snatch you up in his arms and marry you. | Kimsenin seni yakalayıp evlenme teklif edeceği yok. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You're gonna be an old maid. | Yaşlı bir kız olacaksın. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| The sooner you face it... | Ne kadar erken bunu kabul edersen... kalp kırıklığına uğramazsın. Ne kadar erken bunu kabul edersen... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| the sooner you'll stop breaking your heart. | ...kalp kırıklığına uğramazsın. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Old maid. | Yaşlı kız. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Forget it, Lizzie. | Unut bunu, Lizzie. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Forget everything he said. | Söylediklerini unut. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| No. He's right, Pop. | Hayır, Baba. O haklı. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I've known it a long time. | Bunu çoktandır biliyordum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| But it wasn't so bad until he put a name to it. | Ama ismini koyuncaya kadar o kadar kötü görünmüyordu. Ama, ismini koyuncaya kadar o kadar kötü görünmüyordu. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Why is it so much worse when you put a name to it? | Niye buna isim koyunca, bu kadar kötü oluyor? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You've got to believe me. I don't believe you, Pop. | Bana inan. Sana inanmıyorum, Baba. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You've been lying to me... | Bana yalan söylüyormuşsun, ben de kendime yalan söylüyormuşum. Bana yalan söylüyormuşsun... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| and I've been lying to myself. | ...ben de kendime yalan söylüyormuşum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Lizzie, honey, please. Don't, Pop, don't. | Lizzie, şekerim, lütfen. Yapma, baba, yapma. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I've got to see things the way they are, and the way they will be. | Hayatı olduğu gibi, olacağı gibi görmem gerekecek. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I've got to start thinking of myself... | Kendimi olduğum gibi görmeye başlamalıyım... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| as I am. Old maid. | Yaşlı bir kız. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Jim will get married... | Jim evlenecek... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| and one of these days, even Noah will get married. | Günün birinde Noah bile evlenecek. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'll be the visiting aunt. | Hala olarak ziyaret edeceğim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'll bring presents to their children to be sure I'm welcome... | İyi karşılanayım diye çocuklara hediye getireceğim... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| and Noah will say: | Noah da diyecek ki: | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| "Junior, be kind to your Aunt Lizzie. Her nerves aren't so good." | "Çocuklar, Lizzie Halanıza iyi davranın. Sinirleri zayıf. " "Çocuklar, Lizzie Halanıza iyi davranın. Sinirleri zayıf." | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And Jim's wife will say, "She's been visiting here a whole week. | Jim'in karısı diyecek ki: "Koca bir hafta bizde kaldı. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| "When'll she ever go?" | "Ne zaman gidecek?" | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Go where? | Nereye gideceğim? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Lizzie, you'll always have a home. | Lizzie, senin bir yuvan daima olacak. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| This house will be yours. House. | Bu ev senin olacak. Ev. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Oh, Lizzie, stop it. | Ah, Lizzie, yapma. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| My skin's hot all over. | Vücudum ateş gibi yanıyor. Vucudum ateş gibi yanıyor. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And when I touch it, it's cold. I'm all tied up. | Dokunduğumda ise soğuk geliyor. Her tarafım bağlı. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| My clothes are tying me up. I can't move in my clothes. | Elbiselerim beni boğuyor. İçinde hareket edemiyorum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Lizzie. Pop, help me! | Lizzie. Baba, bana yardım et! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Tell me what to do. Help me! | Ne yapacağımı söyle. Yardım et! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Who is it? Just me, Lizzie. | Kim o? Benim, Lizzie. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Jimmy meant to give you this. Here. | Jimmy bunu sana verecekti. Al. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Well, what is it? Bed stuff. | Ne bu? Yatak için. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Jimmy meant to give it. | Jimmy verecekti. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Take it. Thanks. | Al. Sağ ol. Al. Sağol. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Is that what you came out for? No. | Sırf bunu vermek için mi geldin? Hayır. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I came out... | Geldim... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Go on, Lizzie. | Evet, Lizzie. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I came out... | Noah’a dediklerin için... sana teşekkür etmeye geldim. Noah’a dediklerin için... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| to thank you for what you said to Noah. | ...sana teşekkür etmeye geldim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I meant every word of it. | Sözlerimde tamamen samimîydim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| What you said about Jimmy, I know you meant that. | Jimmy için dediklerinde de samimîydin, biliyorum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| What I said about you. I don't believe you. | Senin için dediklerimde de. Sana inanmıyorum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Then what are you thanking me for? | Öyleyse bana niye teşekkür ediyorsun? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You scared if you stopped being sore at me, you might like me a little? | Artık kızmıyorsan, beni biraz beğenebileceğinden mi korkuyorsun? Artık bana kızmıyorsan, beni biraz beğenebileceğinden mi korkuyorsun? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Then stay and talk with me. It's lonely out here. | Öyleyse burada kal ve benimle konuş. Burası ıssız oluyor. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You. I don't trust you. | Senden. Sana güvenmiyorum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| What don't you trust about me? Everything. | Neyime güvenmiyorsun? Her şeyine. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| The way you talk, the way you brag, even your name. | Konuşma tarzına, yüksekten atmana, ismine bile. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| What's wrong with my name? Sounds fake. | İsmimin nesi var? Sahte görünüyor. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Sounds like you made it up. You're darn right. I did make it up. | Sen uydurmuşsun gibi. Haklısın. Ben uydurdum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| There, of course. Why not? | Bak gördün mü? Neden olmasın? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Do you know what name I was born with? Smith. | Doğumda verilen ismim neydi bilir misin? Smith. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Smith, for the love of Mike. Smith. | Smith, Allah aşkına. Smith. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Now, what kind of a name is that for a fellow like me? | Benim gibi birine bu isim yakışır mı? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I need a name with the whole sky in it and the power of a man. | İçinde gökyüzü olacak ve bir erkek gücünü yansıtacak isim istedim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Now, there's a name and it's mine. No, it's not. | İşte bu benim ismim. Hayır, değil. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You were born Smith and that's your name. | Smith olarak doğdun, ismin de bu. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You're wrong, Lizzie. | Yanılıyorsun, Lizzie. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| The name you choose for yourself... | Kendine seçtiğin isim, doğduğunda verilenden daha fazla senin olur. Kendine seçtiğin isim... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| is more your own than the name you were born with. | ...doğduğunda verilenden daha fazla senin olur. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And if I was you, I'd sure choose another name than Lizzie. | Senin yerinde olsam, kesin Lizzie’den başka isim seçerdim. Senin yerinde olsam, garanti Lizzie’den başka isim seçerdim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Thank you. I'm very pleased with it. No, you ain't. | Sağ ol. Bu isimden çok hoşnudum. Hayır, değilsin. Sağol. Bu isimden çok hoşnutum. Hayır, değilsin. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You ain't pleased with anything about yourself. | Kendinin olan hiçbir şeyden hoşnut değilsin. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And you sure ain't pleased with Lizzie. | Hele Lizzie’den kesinlikle değilsin. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Why, it don't stand for anything. It stands for me. | Bir anlam taşımıyor. Benim için taşıyor. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'm not Lady Godiva, I'm not the Queen of Sheba... | Lady Godiva değilim, Seba Kraliçesi değilim... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'm not Cinderella at the ball. | Balodaki Cinderella değilim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Would you like to be? | Olmak ister miydin? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Starbuck, you're ridiculous. What's ridiculous about it? | Starbuck, gülünç olma. Bunun neresi gülünç? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Dream you're somebody. Be somebody. | Başka biri olduğunu hayal et. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| But Lizzie, that's nobody. | Ama Lizzie, kimse değil. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| There are so many millions of wonderful women with wonderful names. | Harika ismi olan, milyonlarca harika kadın var. | The Rainmaker-1 | 1956 |