Search

English Turkish Sentence Translations Page 167988

English	Turkish	Film Name	Film Year	Details
Mr. Hamilton, all this is my fault.	Bay Hamilton, hepsi benim hatam.	The Notebook-1	2004
Would you give us a moment please?	Bize bir saniye verir misin lütfen?	The Notebook-1	2004
I'd like to talk to my daughter.	Kızımla konuşmak istiyorum.	The Notebook-1	2004
Alone, young lady.	Tek başına, küçük hanım.	The Notebook-1	2004
Thanks for everything, Lieutenant.	Herşey için teşekkürler, Teğmen.	The Notebook-1	2004
You bet, John, anytime.	Ne zaman istersen, John.	The Notebook-1	2004
You go straight home now, it's late.	Şimdi doğruca evine git, geç oldu.	The Notebook-1	2004
Sir, it's really not her fault.	Efendim, gerçekten onun hatası değildi.	The Notebook-1	2004
I lost track of time.	Saatin kaç olduğunu farketmemişim.	The Notebook-1	2004
Is he a rapist? No.	Tecavüzcü mü o? Hayır.	The Notebook-1	2004
Like what, mother? You are going to stop seeing Noah.	Ne gibi, anne? Noah'la görüşmeyi keseceksin.	The Notebook-1	2004
She is out fooling around with that boy till 2:00 in the morning	Sabahın ikisine kadar o çocukla dolaşıyor...	The Notebook-1	2004
and it has got to stop.	ve bunun son bulması lazım.	The Notebook-1	2004
I didn't spend 17 years of my life	Ben hayatımın on 17 yılını...	The Notebook-1	2004
raising a daughter and giving her everything...	bir kız evlat yetiştirip ona herşeyimi verdikten sonra...	The Notebook-1	2004
so she could throw it away on a summer romance.	o bir yaz aşkıyla bunu çöpe atsın diye harcamadım.	The Notebook-1	2004
Daddy, come on!	Baba, bir şeyler söyle!	The Notebook-1	2004
She will wind up with her heart broken or pregnant.	Sonunda ya kalbi kırık ya hamile olarak gelecek.	The Notebook-1	2004
Anne, please. Now, he is a nice boy.	Anna, lütfen. Bak, o iyi bir çocuk.	The Notebook-1	2004
He's a nice boy, but he's... He's what? He's what? Tell me.	İyi bir çocuk, ama o... O ne? O ne? Söylesene.	The Notebook-1	2004
He is trash, trash, trash... not for you.	Süprüntü, süprüntü, süprüntü... sana göre değil.	The Notebook-1	2004
Trash?	Süprüntü mü?	The Notebook-1	2004
Now that is enough. You are not to see him anymore. And that's final.	Yeter bu kadar. Onu görmeyeceksin. Bitti.	The Notebook-1	2004
No, it's not final. Yes it is.	Hayır, bitmedi. Evet, bitti.	The Notebook-1	2004
No, it's not final! Allie!	Hayır, bitmedi işte! Allie!	The Notebook-1	2004
You're not going to tell me who I'm gonna love.	Bana kimi sevip sevmeyeceğimi söyleyemezsin.	The Notebook-1	2004
Love? Yes Daddy, I love him.	Sevmek mi? Evet baba, onu seviyorum.	The Notebook-1	2004
He's not suitable for you, baby.	O sana uygun değil, bebeğim.	The Notebook-1	2004
You are 17 years old, you don't know anything about love.	17 yaşındasın, sevmek hakkında hiçbir şey bilmiyorsun.	The Notebook-1	2004
Oh, and you do?	Sen biliyor musun sanki?	The Notebook-1	2004
You don't look at Daddy the way I look at Noah.	Sen babama benim Noah'a baktığım gibi bakmıyorsun.	The Notebook-1	2004
You don't touch or laugh.	Dokunmuyorsun, gülmüyorsun.	The Notebook-1	2004
You don't play. You don't know anything about love.	Oynamıyorsun. Sen sevmek hakkında hiçbir şey bilmiyorsun.	The Notebook-1	2004
Hey, hey.	Bekle, bekle.	The Notebook-1	2004
Oh my God, I'm so sorry.	Tanrım, çok özür dilerim.	The Notebook-1	2004
I don't even know what to say. I'm humiliated.	Ne diyeceğimi bile bilmiyorum. Çok mahçup oldum.	The Notebook-1	2004
It's all right. No, it's not.	Önemi yok. Hayır, var.	The Notebook-1	2004
Yeah. No, it's not.	Yok. Hayır, var.	The Notebook-1	2004
I'm gonna go. No, I don't want you to go.	Ben gidiyorum. Hayır, gitmeni istemiyorum.	The Notebook-1	2004
I got to think about some stuff.	Bazı konularda düşünmem gerek.	The Notebook-1	2004
What do you got to think about, huh?	Neyi düşünecekmişsin, ha?	The Notebook-1	2004
Come here and talk to me.	Gel buraya, konuş benimle.	The Notebook-1	2004
About what? You want...	Ne konuşayım?	The Notebook-1	2004
you're going away!	Sen gidiyorsun!	The Notebook-1	2004
And I'm staying here.	Ve ben burada kalıyorum.	The Notebook-1	2004
And I'm so happy that you're doing it,	Bunu yaptığın için de o kadar mutluyum ki...	The Notebook-1	2004
but you're gonna have a million things to do.	yapacak milyonlarca şeyin var senin.	The Notebook-1	2004
No. You got so much ahead of you.	Hayır. Önünde bir sürü şey var.	The Notebook-1	2004
Don't talk like that. It's true.	Böyle konuşma. Gerçek bu.	The Notebook-1	2004
I'm not going to have nice things, fancy things.	Ben güzel, parlak şeylere sahip olmayacağım.	The Notebook-1	2004
It doesn't...	Bunlar...	The Notebook-1	2004
It's never gonna happen for me. It's not in the cards for me.	Bunlar benim başıma gelmeyecek. Bunlar benim için geçerli değil.	The Notebook-1	2004
I don't have to go to school, okay?	Okula gitmek zorunda değilim, tamam mı?	The Notebook-1	2004
Yes, you do. I can stay here.	Evet, zorundasın. Burada kalabilirim.	The Notebook-1	2004
No. Do you see, that's exactly what I am talking about.	Hayır. Bak, görüyor musun, ben de tam bundan bahsediyorum.	The Notebook-1	2004
Then you can come with me.	O zaman sen benimle gelirsin.	The Notebook-1	2004
To New York? Yes.	New York'a mı? Evet.	The Notebook-1	2004
What am I going to do in New York?	New York'ta ne yapacağım?	The Notebook-1	2004
Be with me?	Benimle olursun.	The Notebook-1	2004
We don't got to figure all this out tonight, ya know?	Tüm bunları bu gece düşünmemiz gerekmiyor, tamam mı?	The Notebook-1	2004
We'll finish out the summer and we'll see what happens.	Yaz bitsin ve ne olacak görelim.	The Notebook-1	2004
You saying you want to break it off?	Bitirmek istediğini mi söylüyorsun?	The Notebook-1	2004
What I'm saying we see how it goes later on.	Zaman ne gösterecek bekleyip görelim diyorum.	The Notebook-1	2004
I don't see how it's gonna work.	Nasıl yürüyeceğini bilemiyorum.	The Notebook-1	2004
You don't mean it.	Yapmak istemiyorsun.	The Notebook-1	2004
Oh hell, well if you're going to do it,	Kahretsin, madem yapacaksın...	The Notebook-1	2004
why wait until the summer ends, huh?	ne diye yaz bitene kadar bekliyorsun, ha?	The Notebook-1	2004
Why don't you just do it, right now?	Ne diye şimdi yapmıyorsun?	The Notebook-1	2004
Come on. What are you doing?	Hadi. Ne yapıyorsun?	The Notebook-1	2004
Do it! Do it!	Yap şunu! Yap şunu!	The Notebook-1	2004
Do it right now.	Şimdi yap şunu.	The Notebook-1	2004
You know what? I'm gonna do it. It's over.	Ben yapacağım, tamam mı? Bitti.	The Notebook-1	2004
Okay? It's over.	Tamam mı? Bitti.	The Notebook-1	2004
Come here. Don't touch me.	Gel buraya. Dokunma bana.	The Notebook-1	2004
I hate you, I hate you.	Senden nefret ediyorum, nefret ediyorum.	The Notebook-1	2004
Why don't you, why don't you just go. Get out.	Gitsene, gitsene. Defol!	The Notebook-1	2004
Leave! Go! Go!	Git! Git! Git!	The Notebook-1	2004
No, no, just wait a minute. We're not really breaking up, are we?	Yo, yo, dur biraz. Gerçekten ayrılmıyoruz, değil mi?	The Notebook-1	2004
This is just a fight we're having,	Sadece kavga ettik...	The Notebook-1	2004
and tomorrow it will be like it never happened, right?	ve yarın bunu hiç olmamış kabul edeceğiz, değil mi?	The Notebook-1	2004
Going? Gone.	Gitti mi? Gitti.	The Notebook-1	2004
Well, she must have been devastated.	Kız yıkılmış olmalı.	The Notebook-1	2004
He was only trying to do the right thing.	Çocuk yalnızca doğru olanı yapmaya çalışıyordu.	The Notebook-1	2004
But what he really should have done	Ama aslında kızın ailesine...	The Notebook-1	2004
is just told those parents to go to hell.	cehenneme kadar yolları olduğunu söylemeliydi.	The Notebook-1	2004
Just stick it where the sun don't shine.	İnceldiği yerden kopsaydı.	The Notebook-1	2004
Yeah, you're right, probably should have.	Evet, haklısın, belki yapmalıydı.	The Notebook-1	2004
The next day, Allie woke up	Ertesi gün, Allie uyandığında...	The Notebook-1	2004
to find her world completely changed.	tüm dünyasının tamamen değiştiğini gördü.	The Notebook-1	2004
We're going now? Mm hmm.	Şimdi mi? Hı hıh.	The Notebook-1	2004
No, we're not supposed to be leaving for another week.	Hayır, bir hafta daha kalmamız gerekiyordu.	The Notebook-1	2004
Get dressed and then come and have some breakfast, dear.	Giyin ve sonra gelip kahvaltını et, canım.	The Notebook-1	2004
Willow will pack your things.	Willow eşyalarını toplar.	The Notebook-1	2004
Why, I'd be happy to pack your things, Miss Allie.	Eşyalarınızı seve seve toplarım, Bayan Allie.	The Notebook-1	2004
I don't want you to pack my things.	Eşyalarımı toplamanı istemiyorum.	The Notebook-1	2004
I don't want you to touch my stuff. I'm not going.	Onlara dokunmanı istemiyorum. Ben gitmiyorum.	The Notebook-1	2004
Yes, you are. No, I'm not.	Evet, gidiyorsun. Hayır, gitmiyorum.	The Notebook-1	2004
Yes, Allie, you are. No, I'm not.	Evet, Allie, gidiyorsun. Hayır, gitmiyorum.	The Notebook-1	2004
Allie, you are going whether you like it or not.	Allie, istesen de istemesen de gidiyorsun.	The Notebook-1	2004
Now, even if Aaron has to throw you over his shoulder	Aaron'ın seni omzundan tutup...	The Notebook-1	2004