Search
English Turkish Sentence Translations Page 165028
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
and I thought Nabi would like it. I do! | ...ve Nabi'nin seveceğini düşündüm. Sevdim! | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
Is it the theme song of the worldwide Islamic caliphate? | Dünya genelindeki İslâm Halifeliği'nin ana şarkısı mı? | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
Very good. [Chuckles] | Çok iyi. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
back to Ibrahim ibn walid ibn abdallah, | ...İbn i Walid, İbn i Abdallah'a kadar uzanır. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
For example, a small Internet search reveals | Örneğin, küçük bir internet araştırması... | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
But... this Western idea | Ama bu batıcı anlayıştaki... | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
produces offensive Islamophobic blasphemies?! | ...İslamofobik, saldırgan bir üslupla dine küfrederken... | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
Burning a jew’s hat, I'm afraid, | Bir Yahudi bayrağı yakmak, korkarım... | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
[Engine turns over] What do you mean? | Neden bahsediyorsunuz? | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
is multiculturalism made flesh. | ...çok kültürlülüğün ete kemiğe bürünmüş hâli. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
if you were in his shoes, the poor guy. | Bu zavallı adamın yerinde olsaydın... | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
I might just... work from home today, then, shall I? | Ben de... Bugün evde çalışayım, olur mu? | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
[Horn honking] Get in the car. | Arabaya geç. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
[Horn honking] Rashid, hurry up! | Rashid, acele et! | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
I want to see Izzy Shimshileewitz. | Izzy Shimshileewitz'i görmek istiyorum. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
I think Are you mental? | Bence... Delirdin mi? | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
in front of the whole community again? | ...aptal yerine koymak mı istiyorsun? | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
it's it's not exactly the whole community, is it? | Tam olarak herkes değil, değil mi? | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
it's not just the Wahhabi nutters | ...sadece Arshad'ı görmek isteyen... | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
But, Rashid Mum, we're not going. | Ama Rashid... Anne gitmiyoruz. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
Rashid, look over there. Where? | Rashid, şuraya bak. Nereye? | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
from a long and eminent line of great Islamic preachers. | ...kökeninden gelmemin bir avantajı var... | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
[High pitched voice] Question for brother Arshad. | Yoldaş Arshad'a sorum şöyle... | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
Which is... [Crowd murmuring] | O da şu... | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
An Islamic woman can marry any man who believes in Allah. | Müslüman bir kadın Allah'a inanan herhangi bir adamla evlenebilir... | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
A bit harder. [Laughs] | Biraz daha ıkın... | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
[Chuckles] Mazeltov. | "Mazel tov". | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
it would have two big holes in it from so much kneeling. | ...diz çökmekten iki büyük delik açarsın. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
it was solly Shimshileewitz. | ...Solly Shimshileewitz'tim... | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
you did a big... gesture, | Büyük bur... Hareket yaptın. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
I did not. You did, too. | Yapmadım. Yaptın. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
No, I was just doing a It's a friendly wave. | Hayır, sadece... dostça bir el sallamaydı. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
What? You what is it with you people? | Ne? Sen... Siz insanların nesi var? | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
I don't understand. I don't understand. | Anlayamıyorum. Ben anlayamıyorum. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
You're very racist. You know that? I am not racist. | Çok faşistsin. Bunu biliyor musun? Faşist değilim. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
Who knows if you're really Izzy’s son? I don't know that. | Gerçekten Izzy'nin oğlu olduğunu kim bilir? Ben bilmiyorum. | The Infidel-3 | 2010 | ![]() |
Delivery man's here. | ...postacı geldi. | The Infidel-4 | 2010 | ![]() |
Thank you. Oh, what? Give me a break. | Teşekkürler. Oh, ne? Hadi be. | The Infidel-4 | 2010 | ![]() |
Please just make it not true please. | Lütfen doğru olmasın... Lütfen. | The Infidel-4 | 2010 | ![]() |
Oh, for Christ�s sake, no Yeah. | Tanrı aşkına, hayır. Evet. | The Infidel-4 | 2010 | ![]() |
What, and you're definitely isaac�s son, are you? | Ne, o zaman kesin İsaac'in oğlusun, değil mi? | The Infidel-4 | 2010 | ![]() |
Yeah, it's a work to do. It's, uh, shari�s 60th. | Gidilmesi gerek. Sharif'in 60. doğum günü. | The Infidel-4 | 2010 | ![]() |
Insha'Allah. Insha'Allah. | İnşallah. İnşallah. | The Infidel-4 | 2010 | ![]() |
Burning a jew�s hat, I'm afraid, | Bir Yahudi bayrağı yakmak, korkarım... | The Infidel-4 | 2010 | ![]() |
Mazeltov. | "Mazel tov". | The Infidel-4 | 2010 | ![]() |
Who knows if you're really Izzy�s son? I don't know that. | Gerçekten Izzy'nin oğlu olduğunu kim bilir? Ben bilmiyorum. | The Infidel-4 | 2010 | ![]() |
You know that orange juice you have every morning? | Hani şu her sabah içtiğiniz portakal suyu var ya. Sabahları içtiğiniz portakal suyunu ne kadar tanıyorsunuz? Sabahları içtiğiniz portakal suyunu ne kadar tanıyorsunuz? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
You know what's in that? | İçinde ne var biliyor musunuz? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
And you know what's in the maple syrup on your pancakes? | Gözlemelerinizin üzerine koyduğunuz reçelde ne var biliyor musunuz? Peki krepinize sürdüğünüz akçaağaç pekmezinin içeriğini? Peki krepinize sürdüğünüz akçaağaç pekmezinin içeriğini? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
You know what makes it taste so good? | Tadını o kadar iyi yapan? Tadının bu kadar güzel olmasını sağlayanın ne olduğunu? Tadının bu kadar güzel olmasını sağlayanın ne olduğunu? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Corn. When you're good and help with the trash... | Mısır. İyi olduğunuzda ve çöpü atmaya yardım ettiğinizde... Yine Mısır. İyi biriysen ve çevreye duyarlıysan... Yine Mısır. İyi biriysen ve çevreye duyarlıysan... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...you know what makes the big, green bags biodegradable? | ...elinizdeki, geri dönüştürülebilir, büyük yeşil torbaları neyden yapıyorlar? ...toprakta çözünebilir yeşil çantaların neyden yapıldığını da biliyorsundur. ...toprakta çözünebilir yeşil çantaların neyden yapıldığını da biliyorsundur. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Corn starch. | Mısır nişastası. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
But Daddy's company didn't come up with that one. DuPont did. | Ama babanın şirketi bunu yapmadı. DuPont şirketi yaptı. Ama bunun farkına varan baban değil DuPont'un şirketi oldu. Ama bunun farkına varan baban değil DuPont'un şirketi oldu. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Porsche or Porsche? I've heard it both ways. | Porş mu? Porşe mi? 2 şekilde de söyleniyor. Porş mu Porşe mi? İki şekilde de söylenebiliyor. Porş mu Porşe mi? İki şekilde de söylenebiliyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Three years in Germany, I should know. What's German for "corn"? | Almanya'da 3 yıl geçirdim, bunu bilmeliyim. Mısırın Almancası ne acaba? Almanya'da geçen 3 yıldan sonra, mısır'ın Almancasını biliyorumdur artık. Almanya'da geçen 3 yıldan sonra, mısır'ın Almancasını biliyorumdur artık. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The German word I really like is kugelschreiber. That's "pen." | Almancada sevdiğim kelime ''kugelschreiber''. Kalem anlamına geliyor. "Kugelschreiber" en hoşuma giden Almanca kelimedir. "Kalem" anlamına geliyor. "Kugelschreiber" en hoşuma giden Almanca kelimedir. "Kalem" anlamına geliyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
All those syllables just for "pen." | Sadece ''kalem'' için, çok fazla hece. Bu kadar hece sadece bir "kalem" diyebilmek için. Bu kadar hece sadece bir "kalem" diyebilmek için. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Archer Daniels Midland. Most people have never heard of us. | Archer Daniels Midland. Bir çok insan bizi duymamıştır bile. Archer Daniels Midland. Çoğu insan bizden bihaber. Archer Daniels Midland. Çoğu insan bizden bihaber. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Chances are, they've never had a meal we're not part of. | Ama parçası olmadığımız bir yemeği yemiş olmaları zor. Mutlaka her yemeklerine biz de eşlik ediyoruz. Mutlaka her yemeklerine biz de eşlik ediyoruz. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Just read the side of the package. | Ambalaj yazılarını okumaları yeterli. Paketin yanını okumaları yeterli. Paketin yanını okumaları yeterli. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
That's us. Now ADM is taking the dextrose from the corn... | Bu biziz. Şimdi de ADM, mısırdaki dekstroz'u alıp... İşte biz oradayız. ADM, mısırın içindeki glikozu alıp lizin adı verilen... İşte biz oradayız. ADM, mısırın içindeki glikozu alıp lizin adı verilen... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...and turning it into an amino acid called lysine. It's all very scientific. | ...lisin adı verilen bir aminoaside dönüştürüyor. Oldukça bilimsel. ...bir aminoaside çeviriyor. Oldukça bilimsel bir işlem. ...bir aminoaside çeviriyor. Oldukça bilimsel bir işlem. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
If you're a stockholder... | Hisse senedi... Ama hissedarlardan biriyseniz, tek önemli olan... Ama hissedarlardan biriyseniz, tek önemli olan... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...all that matters is corn goes in one end and profit comes out the other. | ...sahibiyseniz mısır giriyor, ürün çıkıyor dersiniz. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We have the largest lysine plant in the world. That's where I come in. | Dünyadaki en büyük lisin üretim tesisine sahibiz. Burada ben devreye giriyorum. Dünya'nın en büyük lizin fabrikasının sahibiyiz. Şu an başında olduğum yer yani. Dünya'nın en büyük lizin fabrikasının sahibiyiz. Şu an başında olduğum yer yani. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Hey, Kirk. Mark. | Kirk. Mark. Selam, Kirk. Mark. Selam, Kirk. Mark. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
When are we gonna hit some balls? Anytime. | Bir ara dışarı çıkıp 2 topa vuralım. Ne zaman istersen. Ne zaman golf oynayacağız? Ne zaman dersen. Ne zaman golf oynayacağız? Ne zaman dersen. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
What do they pay Kirk? What does a guy like that get? | Ne kadar veriyorlar Kirk? Senin gibi bir adam ne kadar alıyordur? Kirk'e ne kadar maaş veriyorlardır? Böyle bir adama ne öderler ki? Kirk'e ne kadar maaş veriyorlardır? Böyle bir adama ne öderler ki? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I bet he gets a hundred grand. | Bahse varım, 100.000 dolar falan. 100 bin dolar aldığına bahse girerim. 100 bin dolar aldığına bahse girerim. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
He's just gonna sit behind that desk and ride it into the future. | Şu masanın arkasına oturacak ve geleceğe yol alacak. Adam o masanın arkasında oturuyor ve tüm milletin geleceğini şekillendiriyor. Adam o masanın arkasında oturuyor ve tüm milletin geleceğini şekillendiriyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Good morgen. | Günaydın. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Morning, Mark. Morning. | Günaydın, Mark. Günaydın. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
They have lysine results. | Lisin sonuçları geldi. Lizin sonuçları çıkmış. Lizin sonuçları çıkmış. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We adjusted the dextrose levels again, but the virus keeps showing up. | Dekstroz seviyesini yeniden ayarladık, ama hala ortaya virüs çıkıyor. Glikoz oranını yeniden ayarlamıştık ama virüs hâlâ mevcut. Glikoz oranını yeniden ayarlamıştık ama virüs hâlâ mevcut. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I thought we had it surrounded this time. We started a new set of cultures. | Bu defa hallettiğimizi düşünmüştüm. Yeni bir set kültür başlattık. Bu kez çevrelediğimizi sanıyorduk. Yeni bir kültür kümesi daha başlattık. Bu kez çevrelediğimizi sanıyorduk. Yeni bir kültür kümesi daha başlattık. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We'll get it. We just have to stay after it. | Başaracağız. Sadece üzerine gitmemiz gerekiyor. Halledeceğiz. Tek yapmamız gereken pes etmemek. Halledeceğiz. Tek yapmamız gereken pes etmemek. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The things eat sugar and that's what we're giving them. | Bu şeyler şeker yiyor ve biz de onlara bunu veriyoruz. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
A warm place filled with sugar. | Şekerle dolu sıcak bir yuva. Şekerle doldurulmuş sıcacık bir mekan. Şekerle doldurulmuş sıcacık bir mekan. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The fucking thing is supposed to produce 113,000 tons annually. | Lanet şey yılda 113.000 ton üretmeli. Kahrolası şeyden yılda 113.000 ton üretilmesi gerekiyordu... Kahrolası şeyden yılda 113.000 ton üretilmesi gerekiyordu... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We're not gonna get anywhere close to that. | Bunun yanına bile yaklaşamayacağız. ...ama biz yakınından bile geçmiyoruz. ...ama biz yakınından bile geçmiyoruz. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We've got over $150 million in costs over there, guys. | 150 milyon dolar masrafımız var, millet. 150 milyon doların üzerinde bir maliyetimiz var, beyler. 150 milyon doların üzerinde bir maliyetimiz var, beyler. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Do the Japanese have these problems? | Japonlarda bu şekilde lisin problemi yaşıyor mu? Japonlar da bu sorunlarla karşılaşıyor mudur acaba? Japonlar da bu sorunlarla karşılaşıyor mudur acaba? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I don't give a shit about the Japanese. | Japonlar umurumda bile değil. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
You've gotta get the goddamn lysine bugs... | Şu lanet lisin böceklerini elde etmeli... Bize glikoz üretip, para kazandıracak... Bize glikoz üretip, para kazandıracak... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...to eat some dextrose and shit us out some money. | ...dekstroz yemelerini ve para sıçmalarını sağlamalıyız. ...lanet lizin cihazını bulmalısın. ...lanet lizin cihazını bulmalısın. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We're having problems with this virus. | Virüs ile problem yaşıyoruz. Virüsle ilgili sorunlarımız devam ediyor. Virüsle ilgili sorunlarımız devam ediyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I don't want to hear about the virus. | Virüs ile ilgili bir şey duymak istemiyorum. Artık virüsle ilgili tek kelime duymak istemiyorum. Artık virüsle ilgili tek kelime duymak istemiyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
How much are we losing a month? | Ayda ne kadar kaybediyoruz? Terry, aylık zararımız ne kadar? Terry, aylık zararımız ne kadar? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We are down like seven million per. | Ay başına 7 milyon dolar içerdeyiz. Yaklaşık 7 milyon. Yaklaşık 7 milyon. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
That's not gonna fly much longer. | Bu böyle devam etmez. Bu böyle sürüp gitmez. Bu böyle sürüp gitmez. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
You want to go in next month, tell my father we're sucking the hind tit on this? | Gelecek ay babamın karşısına çıkıp, ona sıçıp batırdığımızı söylemek ister misin? Gelecek ay oraya gitmek istiyorsan... Gelecek ay oraya gitmek istiyorsan... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I sure don't. | Ben kesinlikle istemiyorum. Söyleyemeyeceğinden de eminim. Söyleyemeyeceğinden de eminim. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We're number 44 on the Fortune 500 list, Mark. | Fortune'un ilk 500 sıralamasında, 44. sıradayız, Mark. Mark, Fortune 500 listesinde 44. sıradayız. Mark, Fortune 500 listesinde 44. sıradayız. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I don't want this turning us into number 45. | Bunun bizi 45. sıraya taşımasını istemiyorum. Bu durumun bizi 45. sıraya geriletmesini istemiyorum. Bu durumun bizi 45. sıraya geriletmesini istemiyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Fix it. | Düzeltin. Hallet şunu. Hallet şunu. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Feed a chicken corn and it gets sick, like what happened to the first settlers. | Bir tavuğu mısırla besle ve hasta olsun, aynı ilk yerleşik insanlara olduğu gibi. Tavukları mısırla beslersen, onlar da ilk göçmenler gibi hastalanır. Tavukları mısırla beslersen, onlar da ilk göçmenler gibi hastalanır. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Pellagra disease. Niacin deficiency. | Pellagra hastalığı. Niyasin eksikliği. Pellagra hastalığı. Niasin eksikliği. Pellagra hastalığı. Niasin eksikliği. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Gave them all sorts of problems: dermatitis, ataxia, even dementia. | Deri iltihabından kas bozukluğuna, hatta bunamaya kadar yolu var. Deri iltihabı, kas bozukluğu, hatta bunamaya bile neden olabilir. Deri iltihabı, kas bozukluğu, hatta bunamaya bile neden olabilir. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Feed a chicken corn and lysine and it goes from egg to supermarket fryer... | Bir tavuğu mısır ve lisin ile besle, ve 8 ay yerine 6 ayda... Mısırdan ve lizin'den tavuğa, altı bilemedin sekiz ayda da... Mısırdan ve lizin'den tavuğa, altı bilemedin sekiz ayda da... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |