Search
English Turkish Sentence Translations Page 165029
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
...in six months instead of eight. | ...süpermarket raflarına gitsin. ...yumurtadan süpermarketlere. ...yumurtadan süpermarketlere. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Where are you? | Neredesin? Aklın nerede? Aklın nerede? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Hey, you look great. | Harika görünüyorsun. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
They got the first wall of the stables up today. See that? | Ahırın ilk duvarını bugün çıktılar, gördün mü? Bugün ahırın ilk tahtasını çaktılar. Gördün mü? Bugün ahırın ilk tahtasını çaktılar. Gördün mü? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
You know they're doing a new thing in hydroponics? | Su biliminde yeni gelişmeler var, biliyor musun? Hidroponi ile yeni bir şey deniyorlar, duydun mu? Hidroponi ile yeni bir şey deniyorlar, duydun mu? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
They're now feeding lysine to the jumbo shrimp. | Karidesleri lisin ile beslemeye başlamışlar. Karidesi lizin ile besliyorlar. Karidesi lizin ile besliyorlar. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
You're a jumbo shrimp and one day some corn goes floating by. | Karides olduğunu farz et, bir bakmışsın yanında bir mısır yüzüyor. Sen bir karidessin ve bir gün bakıyorsun ki mısır içinde yüzüyorsun. Sen bir karidessin ve bir gün bakıyorsun ki mısır içinde yüzüyorsun. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
What do you think about that? | Ne düşünürdün? Bu işe ne dersin? Bu işe ne dersin? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Weird, right? | Garip, değil mi? Çok tuhaf, değil mi? Çok tuhaf, değil mi? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
There's an opening in the plant in Mexico. | Meksika'daki yeni bina açılıyor. Meksika'daki fabrikada bir açılış var. Meksika'daki fabrikada bir açılış var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
They might need me to go down and set some stuff up. | Oraya gidip bazı ayarlamalar yapmam gerekebilir. Oraya gidip bazı şeyleri ayarlamama ihtiyaçları var. Oraya gidip bazı şeyleri ayarlamama ihtiyaçları var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
What do you think about Mexico? | Meksika hakkında ne düşünüyorsunuz? Meksika'ya ne dersin? Meksika'ya ne dersin? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I thought we were getting horses. | At aldığımızı düşünüyordum. Ata bineriz sanmıştım. Ata bineriz sanmıştım. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
That's what Spanish bullfighters say. | İspanyol matadorlar böyle söyler. İspanyol matadorların söyledikleri bir söz. İspanyol matadorların söyledikleri bir söz. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
But it's also what the Japanese call the high end tuna sushi. | Ama Japonlar ton balığından yapılan suşi'ye de bu adı verir. Ama Japonlar da en iyi orkinos suşisi anlamında kullanıyor. Ama Japonlar da en iyi orkinos suşisi anlamında kullanıyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Toro. Raw fish. | Toro. Çiğ balık. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Who went first on that one? The guy without the grill. | Kimin aklına gelmiş ki? Izgarası olmayan biri kesin. Bunu ilk kim denemiş olabilir ki? Izgarası olmayan bir adam olmalı. Bunu ilk kim denemiş olabilir ki? Izgarası olmayan bir adam olmalı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I've been to Tokio. They sell little girl underwear... | Tokyo'ya gitmiştim. Ginza'da, ana caddedeki... Tokyo'da bulunmuştum. Adamlar küçük kız çamaşırlarını... Tokyo'da bulunmuştum. Adamlar küçük kız çamaşırlarını... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...in the vending machines right on the main drag, the Ginza, or whatever. | ...otomatlarda, küçük kızların iç çamaşırları satıyorlar. ...ve onların avukatlarını istemeyeceksin. Tamam, istemeyeceğim. ...Tokyo'nun göbeğinde, Ginza'da, otomatik satış makinesinde satıyorlardı. ...Tokyo'nun göbeğinde, Ginza'da, otomatik satış makinesinde satıyorlardı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Guys in suits buying used girl panties. How is that okay? That's not okay. | Takım elbiseli adamlar bu kullanılmış iç çamaşırlarını alıyorlar. Normal mi? Değil. Takım elbiseli adamlar, kızların kullanılmış iç çamaşırlarını alıyorlar. Takım elbiseli adamlar, kızların kullanılmış iç çamaşırlarını alıyorlar. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
There's a Mr. Nakawara calling from the Ajinomoto Corporation. | Ajinomoto şirketinden Bay Nakawara arıyor. Ajinomoto Şirketi'nden Bay Nakawara hatta. Ajinomoto Şirketi'nden Bay Nakawara hatta. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
He says you know him and he needs to speak with you. | Onu tanıdığınızı ve sizinle konuşmak istediğini söylüyor. Onu tanıdığınızı ve sizinle konuşması gerektiğini söylüyor. Onu tanıdığınızı ve sizinle konuşması gerektiğini söylüyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Yeah, put him through. | Evet, bağlayıver. Peki, bağla. Peki, bağla. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It's the Japanese. There's this guy, Nakawara. He works at Ajinomoto. | Japonlar. Şu Nakawara denen adam. Ajinomoto'da çalışıyor. Nakawara, Japonyalı. Ajinomoto'da çalışıyor. Nakawara, Japonyalı. Ajinomoto'da çalışıyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
He was here a couple weeks ago. You met him. | Bir kaç hafta önce buradaydı. Onunla tanışmıştınız. Birkaç hafta önce buradaydı. Tanışmıştınız. Birkaç hafta önce buradaydı. Tanışmıştınız. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I've been talking to him at work, but sometimes from home... | Onunla telefonda konuşuyorum, bazen işte... Onunla pek çok defa telefonda konuştum, zaman farkından dolayı... Onunla pek çok defa telefonda konuştum, zaman farkından dolayı... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...because of the time difference. | ...bazen de evde, aradaki zaman farkına göre değişiyor. ...bazısı işteyken, bazısı evdeyken. ...bazısı işteyken, bazısı evdeyken. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mick, this guy knew everything. Everything. | Mick, bu adam her şeyi biliyor. Her şeyi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
He says to me, "Hey, you know that total nightmare you guys had May, June, July?" | Bana ''Mayıs, Haziran, Temmuz'da yaşadığınız kabuslar da neydi öyle?'' diyor. "Mayıs, Haziran, Temmuz ayları sizin için tam bir kabus gibiydi, değil mi?" dedi. "Mayıs, Haziran, Temmuz ayları sizin için tam bir kabus gibiydi, değil mi?" dedi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Before I ask him what he's talking about, he goes: | Ona sormadan ''ADM, bu aylarda... Daha sen neden bahsediyorsun bile diyemeden devam etti: Daha sen neden bahsediyorsun bile diyemeden devam etti: | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
"Those months when ADM was losing $7 million a month in the lysine business." | ...lisin işinde 7 milyon dolar kaybetmiş'' diye devam ediyor. "Bunlar, ADM'nin lizin işinden aylık 7 milyon dolar kaybettiği aylar." dedi. "Bunlar, ADM'nin lizin işinden aylık 7 milyon dolar kaybettiği aylar." dedi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mick, I couldn't believe it. | Mick, ben inanamadım. Mick, buna inanamıyorum. Mick, buna inanamıyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
He goes on to tell me that one of our highest paid employees... | Bana yüksek maaşlı çalışanlarımızdan birinin... Ardından bana yüksek maaşlı çalışanlarımızdan birinin... Ardından bana yüksek maaşlı çalışanlarımızdan birinin... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...is actually an employee of Ajinomoto, who is sabotaging the plant. | ...aynı zamanda Ajinomoto adına çalıştığını ve tesisi sabote ettiğini söyledi. ...aslında üretimi sabote eden bir Ajinomoto çalışanı olduğunu söyledi. ...aslında üretimi sabote eden bir Ajinomoto çalışanı olduğunu söyledi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
They're injecting a virus into the dextrose and contaminating the whole deal. | Dekstroz’un içine virüs enjekte ediyorlar ve bütün olayı mahvediyorlar. Glikoza virüs enjekte edip tüm çalışmalarımıza bulaştırıyorlar. Glikoza virüs enjekte edip tüm çalışmalarımıza bulaştırıyorlar. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
That's the problem. | Problem bu. İşte sorunumuz bu. İşte sorunumuz bu. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I'm telling you, Mick, it's like Rising Sun. | Sana söylüyorum, Mick, bu Yükselen Güneş... Sana diyorum, Mick, güneşin doğması gibi bir şey bu. Sana diyorum, Mick, güneşin doğması gibi bir şey bu. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It's like the Crichton novel. It's just like that. | ...bu Crichton'ın romanı gibi. Bu kadar işte. Crichton romanı gibi. Tıpkı onun gibi. Crichton romanı gibi. Tıpkı onun gibi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I go, "Why are you talking to me?" Know what he says? | ''Neden bunu bana söylüyorsun'' dedim. Ne dedi biliyor musun? Sonra, "Bunu bana niye anlatıyorsun?" deyince ne dedi biliyor musun? Sonra, "Bunu bana niye anlatıyorsun?" deyince ne dedi biliyor musun? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Yeah, I know what he says. | Evet, ne dediğini biliyorum. Evet, evet, bilmez miyim hiç! Evet, evet, bilmez miyim hiç! | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
How much does he want? | Ne kadar istiyormuş? Ne kadar istiyor? Ne kadar istiyor? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Ten million dollars. | 10 milyon dolar. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Ten million, but that gives you the identity of the saboteur... | 10 milyon, ama size sabotajcının kimliğini verecek. On milyon karşılığında sabotajcının kimliğini,... On milyon karşılığında sabotajcının kimliğini,... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...the secret identity, and a new lysine bug that is immune to the virus. | Gizli kimliği ve virüse karşı bağışıklığı olan yeni bir lisin böceği verecek. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We have the plant up and running in three days. | 3 gün içinde tesisi yeniden çalışır hale getireceğiz. 3 gün içinde kurup üretime başlayabiliriz. 3 gün içinde kurup üretime başlayabiliriz. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
How well do you know this guy? | Bu adamı ne kadar iyi tanıyorsun? Peki bu adamı ne kadar iyi tanıyorsun? Peki bu adamı ne kadar iyi tanıyorsun? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I met him when he was here. We've spoken on the phone half a dozen times. | O buradayken tanıştık. 5 6 defa telefonda konuştuk. O buradayken tanışmıştık. Telefonda da birkaç kez konuşmuşluğumuz var. O buradayken tanışmıştık. Telefonda da birkaç kez konuşmuşluğumuz var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
So not very well. | Yani iyi tanımıyorsun. Öyleyse pek iyi sayılmaz. Öyleyse pek iyi sayılmaz. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Very well? No, I wouldn't say that. | Çok iyi mi? Öyle demezdim. Hayır, pek iyi diyemem tabii ki. Hayır, pek iyi diyemem tabii ki. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
If you hear from him again, talk him down on the price. | Tekrar konuşurken, fiyatı düşürmeye çalış. Tekrar irtibata geçerseniz eğer fiyatı biraz düşürmesini söyle. Tekrar irtibata geçerseniz eğer fiyatı biraz düşürmesini söyle. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Find out the least amount of money he'd settle for. | En düşük ne kadara anlaşabileceğimizi bul. En az ne kadar paraya razı olacağını öğrenmek istiyorum. En az ne kadar paraya razı olacağını öğrenmek istiyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I mean, if we can get a bug that's resistant to the virus, this might be worth it. | Yani, virüse dirençli böceği biz bulamıyorsak, buna değebilir. Yani, sonuçta virüsten etkilenmeyen bir cihaz alacaksak buna değmeli. Yani, sonuçta virüsten etkilenmeyen bir cihaz alacaksak buna değmeli. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
But keep this secret. | Ama bunu sır olarak sakla. Ama bu aramızda sır olarak kalacak. Ama bu aramızda sır olarak kalacak. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
If there is a mole, I don't want him to know that we're on to him. | Bir köstebek varsa, peşinde olduğumuzu bilmesini istemiyorum. Şayet böyle bir muhbir varsa yakasına yapıştığımızı bilmesini istemiyorum. Şayet böyle bir muhbir varsa yakasına yapıştığımızı bilmesini istemiyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
This would be a great Place for some outlet stores. | Burası bir satış mağazası için harika bir yer olurdu. Burası fabrika satış mağazaları için harika bir yer olurdu. Burası fabrika satış mağazaları için harika bir yer olurdu. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
People would come from all over southern Illinois, probably Missouri. | Güney Illinois’den, belki de Missouri'den insanlar gelirdi. Illinois'in güneyinden, hatta Missouri'den bile insanlar buraya gelirdi. Illinois'in güneyinden, hatta Missouri'den bile insanlar buraya gelirdi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Famous name brand labels and appliances... | Meşhur markalar ve ürünler ile... Her gün yüzde elliye varan indirimlerle ünlü markaların ürünleri. Her gün yüzde elliye varan indirimlerle ünlü markaların ürünleri. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...at savings of up to 50 percent every day. | ...günlük kar %50'lere varırdı. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Maybe a food court with a Mexican place. | Belki de içinde Meksika restoranı olan bir yemek alanı. Ya da içinde Meksika usulü yemek yapan bir yerinde olduğu lokanta merkezi. Ya da içinde Meksika usulü yemek yapan bir yerinde olduğu lokanta merkezi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The birds eat the bugs, the cars eat the birds, the rust eats the cars... | Kuşlar böcekleri yer, arabalar kuşları, pas arabaları yer... Kuşlar böcekleri, arabalar kuşları, pas arabaları... Kuşlar böcekleri, arabalar kuşları, pas arabaları... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...and new construction eats the rust. Corky! | ...ve yeni inşaatlar pası. Corky! ...ve yeni yapılar da pası yer. Canikom! ...ve yeni yapılar da pası yer. Canikom! | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Alexander says there's a bat in his room. | Alexander odasında yarasa olduğunu söylüyor. Alexander odasında bir yarasa olduğunu söylüyor. Alexander odasında bir yarasa olduğunu söylüyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The FBI? | FBI’ mı? FBI mı? FBI mı? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I thought you wanted me to talk him down on the price. And I was doing it. | Onunla fiyat indirimini konuşmamı istediğini sanıyordum. Öyle söyledin ve yapıyordum. Fiyatı aşağı çekmem için onunla konuşmamı istediğini sanıyordum, ben de öyle yaptım. Fiyatı aşağı çekmem için onunla konuşmamı istediğini sanıyordum, ben de öyle yaptım. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We're not gonna sit back and let the Japanese fuck us sideways. | Arkamıza yaslanıp Japonların bizi alaşağı etmesini beklemeyeceğiz. Öylece arkamıza yaslanıp Japonların bizi becermesine izin verecek halimiz yok. Öylece arkamıza yaslanıp Japonların bizi becermesine izin verecek halimiz yok. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I don't understand. We weren't gonna mention it and now he's in on it? | Anlamıyorum. Gizli tutacaktık ve şimdi onlar mı halledecek? Anlayamıyorum. Bundan söz etmeyecektik güya, ama şimdiden bu işe dahil mi oluyor? Anlayamıyorum. Bundan söz etmeyecektik güya, ama şimdiden bu işe dahil mi oluyor? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Of course he's in on it. If there's a mole, it's a security issue. | Tabi ki onlar halledecek. Bir köstebek varsa bu bir güvenlik sorunudur. Tabii ki, dahil olacak. Bir köstebek varsa bu bir güvenlik sorunudur. Tabii ki, dahil olacak. Bir köstebek varsa bu bir güvenlik sorunudur. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I'll be sitting in with the FBI. | Ben FBI ile çalışacağım. FBI'la ben ilgileneceğim. FBI'la ben ilgileneceğim. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I already told you everything there is to tell. | Zaten söylenecek her şeyi söyledim. Zaten anlatılabilecek her şeyi sana anlattım. Zaten anlatılabilecek her şeyi sana anlattım. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I mean, what is the point? | Yani, anlamı ne? Buna ne gerek var? Buna ne gerek var? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mark. Calm down. All right? | Mark, sakin ol. Tamam mı? Mark. Sakinleş, tamam mı? Mark. Sakinleş, tamam mı? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
We don't like the idea of talking to the FBI any more than you do. | FBI ile konuşma fikrini biz de beğenmiyoruz. FBI'la konuşma düşüncesinden biz de senin kadar haz etmiyoruz. FBI'la konuşma düşüncesinden biz de senin kadar haz etmiyoruz. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
They're just gonna tape the guy's calls, ask you a few questions. No big deal. | Sadece adamın konuşmalarını kaydedip, bir kaç soru soracaklar. Büyütmeye gerek yok. Sadece adamın konuşmalarını banda alacaklar,... Sadece adamın konuşmalarını banda alacaklar,... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Questions? | Soru mu? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Jesus. | Yüce İsa. Tanrım. Tanrım. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Mark? | Mark? Mark. Mark. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
The FBI? | FBI mı? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Why do you have to talk to the FBI? It's their plant. | Sen niye FBI ile konuşuyorsun? Bu onların tesisi. Sen niye FBI'yla konuşacakmışsın ki? Bu onların fabrikası. Sen niye FBI'yla konuşacakmışsın ki? Bu onların fabrikası. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Just... Just let them talk to the FBI. | Bırak onlar FBI ile konuşsun. Bırak onlar konuşsun. Bırak onlar konuşsun. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Babe, I am really uncomfortable with this. | Bebeğim, bundan çok rahatsızım. Hayatım, bu durumdan hiç hoşnut değilim. Hayatım, bu durumdan hiç hoşnut değilim. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
There are some things that are going on here. | Burada dönen bir şeyler var. Burada bir şeyler oluyor. Burada bir şeyler oluyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
What does that mean, "things"? | ''Bir şeyler'' ne demek oluyor? "Şeyler" derken neyi kastediyorsun? "Şeyler" derken neyi kastediyorsun? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
It just... It means that we have to be careful. | Dikkatli olmamız gerektiği anlamına geliyor. Sadece dikkatli olmamız gerektiğini söylüyorum. Sadece dikkatli olmamız gerektiğini söylüyorum. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Well, whatever you do, Corky, no matter what's going on... | Ne yaparsan yap, Corky, ne olursa olsun... Ne yaparsan yap, canikom, ne olursa olsun... Ne yaparsan yap, canikom, ne olursa olsun... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...just be honest with them and tell them the truth, okay? | ...sadece, onlara karşı dürüst ol. Doğruyu söyle tamam mı? ...onlara karşı dürüst ol ve gerçeği anlat, tamam mı? ...onlara karşı dürüst ol ve gerçeği anlat, tamam mı? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
He said he wanted the money wired... | Parayı İsviçre'deki bir hesaba... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...into a numbered account in Switzerland... | ...daha sonra da, Karayipler'deki bir hesaba... ...havale etmemi söyledi ve... ...havale etmemi söyledi ve... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...and then also in the Caribbean. | ...aktarmamızı söyledi. ...bir de Karayipler'e. ...bir de Karayipler'e. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Uh... And when did you last have contact with him? | En son ne zaman onunla bağlantı kurdunuz? Onunla en son ne zaman irtibata geçtiniz? Onunla en son ne zaman irtibata geçtiniz? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Two days ago. | 2 gün önce. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
But I think he's getting suspicious. | Ama sanırım şüphelenmeye başladı. Ama bana kalırsa şüphelenmeye başlıyor. Ama bana kalırsa şüphelenmeye başlıyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I've been dragging this thing along. I think if we don't make a move... | Çok fazla oyalandık. Hamlemizi yapmazsak... Bu konuyu buraya kadar getirdim. Sanırım hamle yapmazsak... Bu konuyu buraya kadar getirdim. Sanırım hamle yapmazsak... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
I mean, he could already have backed down here. | Yani çoktan geri adım atmış olabilir. Yani adam çoktan caymış olabilirdi. Yani adam çoktan caymış olabilirdi. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
And these calls, they've been coming in on your home line? | Bu aramalar, evinize de mi yapıldı? Peki bu aramalar, evinizdeki hat üzerinden mi geliyor? Peki bu aramalar, evinizdeki hat üzerinden mi geliyor? | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Well, I have an ADM line at my house. It's a business line. | Evimde de bir ADM hattı var. İş için kullanıyorum. Evimde ADM'ye ait bir hat var. İş görüşmeleri için. Evimde ADM'ye ait bir hat var. İş görüşmeleri için. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
They've been coming in on the business line. | Aramalar bu iş hattından yapılıyordu. Aramalar bu hat üzerinden geliyor. Aramalar bu hat üzerinden geliyor. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
Well, I think we should start with... | Pekala, sanırım telefonunuza bir kayıt... Bana kalırsa, telefonunuza... Bana kalırsa, telefonunuza... | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
...putting a recording device on your phone. | ...cihazı takarak başlamamalıyız. ...bir kayıt cihazı koyarak işe koyulmalıyız. ...bir kayıt cihazı koyarak işe koyulmalıyız. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
There's a sale at Bachrach's. | Bachrach'te diye bir yer var. Bachrach's'da indirim var. Bachrach's'da indirim var. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |
They have those Oscar de la Renta ties that nobody buys. | Şu, Oscar de la Renta'nın kimsenin almadığı kravatlarını satıyorlar. Kimsenin almadığı Oscar de la Renta kravatlarından satıyorlar. Kimsenin almadığı Oscar de la Renta kravatlarından satıyorlar. | The Informant!-1 | 2009 | ![]() |