Search
English Turkish Sentence Translations Page 164347
English | Turkish | Film Name | Film Year | |
Jess needs a ten minutes rest and some food. | Jess'in on dakika mola verip bir şeyler yemesi lazım. Jess'in dinlenmesi ve yemek yemesi için bir süre durmalıyız. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Are you sure? We should keep going. | Emin misin? Devam etmeliyiz. Emin misin? Bence ilerlemeliyiz. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I know, but she's only eight. | Biliyorum ama o daha sekiz yaşında. Biliyorum, ama o daha sekiz yaşında. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
If we're going to die, I want you to know something. | Öleceksek ben de senin bir şeyi bilmeni istiyorum. Ölme ihtimalimize karşı sana bir şey söyleyeceğim. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I was in the pharmacy a while ago. | Bir süre önce bir eczaneye girdim. Bir süre önce eczaneye gitmiştim. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
There was a really good looking pharmacist behind the counter. | Tezgâhın arkasında çok güzel bir eczacı vardı. Tezgâhın ardında gayet güzel bir eczacı duruyordu. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Really good looking. | Gerçekten çok güzeldi. Çok güzel. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I went up and asked her where the cough syrup was. | Bu yüzden öksürük şurubu sordum. İçeri girip öksürük şurubunun nerede olduğunu sordum. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I didn't even have a cough, and I almost bought it. | Hasta olmadığım halde. Neredeyse de alıyordum. Hâlbuki öksürmüyordum ve şurubu neredeyse alacaktım. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I'm talking about a completely superfluous bottle of cough syrup... | Gereksiz bir şişe öksürük şurubundan bahsediyorum... Tanesi 6 dolar etmeyen gereksiz bir şurup... | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
which costs like six bucks. | ...fiyatı da 6 dolardı. ...hakkında konuşup durdum. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Are you joking? | Dalga mı geçiyorsun? Şaka mı ediyorsun? | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Maybe that's not a good idea. I told her just for a minute. | Belki de bu pek iyi bir fikir değildir. Ona sadece bir dakikalığına dedim. Bence bu hiç iyi bir fikir değil. Sadece bir dakikalığına. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Mr. Moore, I think I can open this door. | Bay Moore, sanırım bu kapıyı açabilirim. Bay Moore, sanırım ben bu kapıyı açabilirim. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Wait, we're a gang now? We'll take whatever we want? | Dur! Bekle, Şimdi de çete miyiz? Her istediğimizi alıyor muyuz? Ne yani, şimdi de çete mi olduk? İstediğimiz her şey alıp gidecek miyiz? | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Come on, guys. | Haydi çocuklar! Hadi ama, çocuklar. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Nobody's home. We're just going to take some food for Jess. | Evde kimse yok, sadece Jess için biraz yemek alacağız. Evde kimse yok. Yalnızca Jess için biraz yiyecek alacağız. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
It looks like nobody lives here for a long time, anyway. | Burada uzun zamandır kimse yaşamamış gibi duruyor. Evet, sanırım burada uzun süreden beri kimse yaşamamış. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
It's all boarded up. | Her yer kapalı. Her yere tahta döşenmiş. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Maybe we could leave some money. | Belki biraz para bırakabiliriz. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
What kind of tree is this? | Bu ne tür bir ağaç? Bu ağaç hangi tür? | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I think it's a mapple. | Sanırım Akçaağaç. Sanırım bir akçaağaç. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Not so high. | O kadar yükseğe değil. Çok büyük değil. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Okay, Josh. Open the door. | Tamam, Josh. Kapıyı aç. Peki, Josh. Aç kapıyı. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I see something. | Bir şey gördüm. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
There's somebody in there! Are you sure? | İçerde birisi var. Emin misin? İçeride biri var. Emin misin? | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Yeah, I saw a move. | Evet, hareket ettiğini gördüm Evet, bir kıpırtı gördüm. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I see him! | Ben de gördüm. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Let's stop. | Duralım. Duralım artık. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Could we get some food? | Biraz yiyecek alabilir miyiz? Acaba biraz yiyecek alabilir miyiz? | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
We have a little girl. We just want to get her some food. | Yanımızda küçük kız var. Onun için biraz yiyecek lazım. Yanımızda küçük bir kız var. Ona biraz yiyecek alacağız. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Best leave now. | Uzaklaşırsanız iyi olur, Gidin buradan. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
You ain't going to bring that poison gas with it. | zehirli gazı içeri getiremeyeceksiniz. O zehirli gazı buraya sokamazsınız. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Sir, it's not poison gas. It's not out here. | Bayım, bu zehirli gaz değil. Bayım, burada zehirli gaz yok. Biz buradayız. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
They said to stay inside. | Bize içeride kalın dediler. İçeride kalmamı söylediler. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
We're fine right now. Nothing happened out here yet. | Biz iyiyiz, dışarıda bir şey yok. Biz iyiyiz. Henüz hiçbir şey olmadı. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
You can see that. Just listen to our voices. | Yani bunu sadece sesimizi dinleyerek bile anlayabilirsiniz. Bunu anlayabilirsiniz. Sesimizi dinleyin. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
We're perfectly normal. | Biz gayet normaliz. Tamamen normaliz. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Old black water, keep on rollin | Old black water, keep on rollin Eski pis sular akmaya devam ediyor... | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Mississippi moon, wont you keep on shinin on me | Mississippi moon, wont you keep on shinin on me Eski pis sular akmaya devam ediyor... Mississippi'de ay hiçbir zaman doğmayacak. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
See? We're normal. | Gördünüz mü? Normaliz. Gördün mü? Bir şeyimiz yok. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
You ain't from around here. You best leave now. | Buralardan değilsiniz. Gitseniz iyi olur. Siz buralardan değilsiniz. Gidin buradan. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Okay. It's not worted. | Tamam, buna değmez. Pekâlâ, bu işe yaramadı. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Open the door, bitch! | Kapıyı aç. O... Aç şu kapıyı, pislik herif. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Hey, Josh, don't do that. He didn't mean that. | Hey, Josh, yapma! Öyle demek istemedi. Hey, Josh yapma böyle. Bunu kastetmedi. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
There's more than one in there. Jess! | İçerde birden fazla kişi var. Jess! İçeride birden fazla kişi var. Jess! | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Jess, come here. | Jess, buraya gel. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Stop it! Listen, we just want some food for a little girl, you pussies! | Kes şunu. Dinle pislik, yanımızdaki küçük kızın biraz yiyeceğe ihtiyacı var. Sadece küçük bir kız için biraz yiyecek istiyoruz, sizi ödlekler. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Jess, come here. Josh, stop it. | Jess, buraya gel. Kes şunu, Josh. Jess, yanıma gel. Josh, kes şunu. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Don't let that gas in here! | Gaz içeri sızmayacak. Gazı içeriye sokacaksınız. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Sir, the air is fine out here right now, you don't need to worry. | Bayım, burada hava iyi, endişe etmenize gerek yok. Bayım, hava şu an temiz. Endişelenmenize gerek yok. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
You could be with the terrorists! | Ya teröristlerle çalışıyorsan? Teröristler yanınızda olabilir. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I don't think it's terrorists, sir! | Teröristler olduğunu sanmıyorum bayım. Nedenin teröristler olduğunu sanmıyorum. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Josh, stop it! | Josh, kes şunu. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
They're being crazy, Mr. Morre. | Onlar kafayı yemiş, Bay Moore. Bunlar kafayı yemiş, Bay Moore. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Show your faces! | Yüzlerinizi gösterin. Gösterin kendinizi. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
You won't let the gas in! | Gazı içeri sokamayacaksınız. Gazı içeri sokmam. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Jared! | Jared! | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
We are going to get out of this nightmare. | Bu lanet kabustan çıkacağız. Bu kâbustan her birlikte uyanacağız. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Elliot... | Elliot... | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
We have to go! We have to protect Jess! | Gitmemiz gerek. Jess'i korumak zorundayız. Tamam mı? Gitmeliyiz. Jess'i korumalıyız. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
You've got until three to get out of our porch! | Ben üçe sayıncaya kadar verandamızdan uzaklaşın. Verandamdan çıkmak için 3 saniyeniz var. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
No new people have crossed over the border for a few hours. | Bir kaç saat içinde sınırı geçen hiç bir insan olmadı. Son birkaç saattir sınıra gelebilen kimse olmadı. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
It appears those residents that are still in the affected area of the North East... | Kuzeydoğu bölgesinde ki etkilenmiş alanda hala... Görünen o ki, Kuzey Doğu'da etkilenen bölgedeki... | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
are trying to wait it out. | ...kalıyor oldukları görülüyor. ...insanlar beklemeyi seçti. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
We have Professor Kendel Wallace, from Carnegie Mellon with us. | Carnegie Mellon'dan Profesör Kendel Wallace bizimle. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Professor, what can you tell us? | Profesör bizlere ne söyleyebilirsiniz? | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Calculating by the rise and intensity... | Etkilenmiş alanlardaki raporlanan olayların yükseliş ve yoğunluğuna bakarak... Etkilenen bölgedeki... | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
of reports of incidents within the affected area... | ...vakaların şiddeti ve yükselişini hesaplarsak... | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
on a timetable, the incident is rising in sensitivity. | ...çizelgeden yola çıkarak, olayların hassas bir şekilde arttığını söyleyebiliriz. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Fewer and fewer people can provoque the attacks. | Çok çok az insanın etkilenmediği gözüküyor. Saldırılara çok az insan sayısı da sebep olabiliyor. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
The event should be at it's most sensitive tomorrow morning. | Yarın sabah bu olay en hassas noktasına erişmeli. Olayların yarın sabah en hassas halini alması bekleniyor. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Typically, this type of slopes drop precipitasly after cresting... | Tipik olarak, tepe noktasına ulaşan bu tür olaylar... Bu tür eğimler azamiye ulaştıktan sonra düşüş gösterir... | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
meaning it can end suddenly at any moment. | ...her an birdenbire sona erebilir. ...yani bu durum her an son bulabilir. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Of course, this are only probabilities. | Elbette bunlar sadece ihtimaller. Elbette, bunlar sadece varsayımdan ibaret. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
There are rumblings that the Government may be involved... | Kuzeydoğuda meydana gelen bu olaya Kuzey Doğu'daki bu trajik olayda Hükümet'in parmağı olduğu... | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
in the tragic event played in the North East. | hükümetin de dahil olabileceğine yönelik birkaç iddia da var. ...dedikoduları ayyuka çıkmış durumda. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Now, this rumors has been fueled by the statement of a confidential informant... | Bu söylentilerde güvenilir kaynaklardan elde edildi. Güvenilir haber kaynağının ifadesiyle de doğrulanan dedikodular... | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
who claims that the CIA has facilities in the North East... | ClA'nın kuzeydoğuda bir tesisinin olduğunu ve... ...CIA'in Kuzey Doğu'da kimyasal silahlara karşı kullanmak... | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
where they were testing drugs with some similar psychotrope properties... | ...kimyasal silahlara karşı benzer özellikteki... ...üzere psikotropik özellikler gösteren uyuşturucu benzeri maddeleri... | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
as a defence against chemical weapons. | ...savunma mekanizmaları üzerinde testler yapılırken olduğu düşünülüyor. ...test ettiği yönünde. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
CIA and White House officials have declined to respond to this accusations. | C.I.A ve Beyaz saray yetkilileri bu iddiaları reddetti. CIA ve Beyaz Saray yetkilileri bu ithamları reddetti. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Perimeters have been set all along the East Coast... | Tüm doğu kıyısında ölçümler hazırlandı... Etkilenen alan, tüm Doğu sahili boyunca... | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
from Maryland, all the way to Massachusetts. | ...Maryland' den Massachusetts'e kadar. ...Maryland’den Massachusetts'e kadar uzanıyor. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
This house has no power going to it. | Bu evde elektrik yok. Buraya uzun süredir kimse uğramamış gibi. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Nobody has driven on this driveway for a long time either. | Araç yolu da uzun süredir kullanılmamış. Yoldan da uzun süredir kimse geçmemiş. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Let me go. You guys stay right here. | Oraya gidiyorum. Siz burada bekleyin. Ben gidip bakayım. Siz burada kalın. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
That's for Clement. | O Clement içindi. O Clement için. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
He's a retriever. | O bir av köpeğidir. Av köpeğim. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
You lost? | Kayıp mı oldunuz? Yolunuzu mu kaybettiniz? | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
You must be. There ain't nothing around here for miles. | Öyle olmalı. Miller boyunca etrafta hiçbir şey yok. Öyle olmalı. Bu civarda hiçbir şey yoktur. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
Why are you eyeing my lemon drink? | Neden limonatama bakıyorsun? | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I suppose the kind thing for me to do is to offer you supper. | Sanırım nezaketen sizi yemeğe davet etmeliyim. Sanırım kibarlık gereği sizi yemeğe davet etmem gerekiyor. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I ain't going to ask you again! | Bir daha sormayacağım. Bir daha teklif etmeyeceğim. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I hope the meal was sufficient. | Umarım yemek yeterli gelmiştir. Umarım yemek kâfi gelmiştir. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
I wasn't expecting guests. | Konuk beklemiyordum. Misafir beklemiyordum da. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
This is a beautiful place. | Burası çok güzel bir yer. Burası çok güzel. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
There's a spring house in the back. | Arka tarafta bir soğuk oda var. Arkada da bir yazlık ev var. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
They used to hide people from slave chasers back there. | İnsanları köle avcılarından korumak için kullanırlarmış. Eskiden insanları köle avcılarından saklamak için kullanılırmış. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |
It has a speaking tube running under the ground to the main house. | İnsanları köle avcılarından korumak için kullanırlarmış. Ana ev ile orası arasında bir konuşma borusu var. | The Happening-1 | 2008 | ![]() |