Search
English Turkish Sentence Translations Page 163266
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| A fake, he's a liar and a coward. You're lying! | Sahtekâr, yalancı ve korkak. Yalan söylüyorsun! Sahteydi. Yalancı ve ödleğin teki. Yalan söylüyorsun! | The Fall-2 | 2006 | |
| No. He had his fingers crossed. | Hayır. Parmaklarını çapraz tutmuş. Hayır, parmaklarını bağlamıştı. | The Fall-2 | 2006 | |
| He has to die. | Ölmek zorundaymış. Ölmek zorunda. | The Fall-2 | 2006 | |
| He was dying. | Ölüyormuş. Ölüyordu. | The Fall-2 | 2006 | |
| Don't kill him. | Öldürme onu. Onu öldürme. | The Fall-2 | 2006 | |
| I'll bring you more pills if you want. Dad, get up! | İstersen sana başka haplar getiririm. Baba, ayağa kalk! İstersen daha çok hap getiririm ben sana. Baba, ayağa kalk! | The Fall-2 | 2006 | |
| Don't kill him. There's nothing left for him. | Öldürme onu. Geride hiç kimsesi kalmamış. Onu öldürme! Onun için bir şey kalmadı. | The Fall-2 | 2006 | |
| His daughter. | Kızı. Kızı var. | The Fall-2 | 2006 | |
| He wasn't her father, either. | Onun babası da değilmiş zaten. Onun da babası değildi üstelik. | The Fall-2 | 2006 | |
| She loves him. | Ama onu seviyor. Kızı onu seviyor. | The Fall-2 | 2006 | |
| She'll survive. She's young. | Bunu atlatır. Daha çok küçük. Kız kurtulacak. Daha genç. | The Fall-2 | 2006 | |
| I don't want you to die. | Ölmeni istemiyorum. Senin ölmeni istemiyorum. | The Fall-2 | 2006 | |
| Don't kill him. | Öldürme onu. Onu öldürme! | The Fall-2 | 2006 | |
| Let him live. | Yaşasın. Bırak yaşasın. | The Fall-2 | 2006 | |
| Promise? And don't cross your fingers. | Söz ver! Parmaklarını da düz tut. Söz mü? Parmaklarını da bağlamayacaksın. | The Fall-2 | 2006 | |
| See? | Bak! Görüyor musun? | The Fall-2 | 2006 | |
| No more fighting. | Kavga olmasın artık. Dövüşmesinler artık! | The Fall-2 | 2006 | |
| He needs to go to his daughter. It's okay. | Kızına gitmesi gerekiyor. Yeter. Kızının yanına gitmeli. Bitsin artık! | The Fall-2 | 2006 | |
| It's okay. It's all right. It's over now. | Tamam. Bir şey yok. Geçti. Geçti, hepsi geçti. | The Fall-2 | 2006 | |
| Give me a kiss. | Bir öpücük ver. Bir öpücük ver bakayım. | The Fall-2 | 2006 | |
| Roy, | Roy... Roy. | The Fall-2 | 2006 | |
| you do realize it was all a test to see if you truly loved me, don't you? | ...bu aslında senin beni gerçekten sevdiğini anlamak için bir testti, anlıyor musun? Bunların hepsi beni sahiden sevdiğini görmek için bir testti, biliyorsun, değil mi? | The Fall-2 | 2006 | |
| We're finally free to follow our hearts. | Artık kalbimizin götürdüğü yere gidebiliriz. Kalplerimizin götürdüğü yere nihayet özgürce gidebileceğiz. | The Fall-2 | 2006 | |
| By all means. | Kesinlikle. Şüphesiz. | The Fall-2 | 2006 | |
| Follow your heart. | Kalbinin götürdüğü yere git. Kalbinin götürdüğü yere git! | The Fall-2 | 2006 | |
| I'm not feeling very well. | Kendimi pek iyi hissetmiyorum. Hiç iyi değilim. | The Fall-2 | 2006 | |
| We're a strange pair, aren't we? | Tuhaf bir ikiliyiz, değil mi? Tuhaf bir ikili olduk, değil mi? | The Fall-2 | 2006 | |
| Action, action, action, action. | Motor, motor, motor, motor. Aksiyon, aksiyon, aksiyon... | The Fall-2 | 2006 | |
| So, this is the kind of trash we're gonna be making now. | Yapacağımız zırvalıklar bunlar işte. Demek, böyle paçavralar yapacağız. | The Fall-2 | 2006 | |
| People jumping off buildings, bridges, horses. | Binalardan, köprülerden, attan atlayan insanlar. Binalardan, köprülerden, atlardan atlayan insanlar. | The Fall-2 | 2006 | |
| Did I just miss something? | Az önce bir şey mi kaçırdım? Ben mi kaçırdım? | The Fall-2 | 2006 | |
| That was it? | Bu mu? Bu kadar mıydı? | The Fall-2 | 2006 | |
| That was his big stunt? | Büyük dublörü bu muymuş? Büyük numarası bu kadar mıydı? | The Fall-2 | 2006 | |
| He didn't even use that horse thing. | At sahnesi bile yok. At sahnesini bile kullanmamış. | The Fall-2 | 2006 | |
| I put old man's teeth there because I think that | Yaşlı adamın dişlerini oraya koydum çünkü... Yaşlı adamın dişlerini buraya koyuyorum çünkü bence... | The Fall-2 | 2006 | |
| the Mystic comes out of the tree and it will grow a special orange tree. | ...ağacın içinden Mistik çıkacak ve özel bir portakal ağacı büyüyecek. ...ağaçtan Gizemli çıkacak ve çok özel bir portakal ağacı yetişecek. | The Fall-2 | 2006 | |
| Alexandria! Alexandria! | Alexandria! Alexandria! | The Fall-2 | 2006 | |
| And we'll have oranges inside with teeths, with teeth inside. | Diş olan içinde, içinde diş olan portakallarımız olacak. Ve dişlerler içinde olan... içinde dişler olan portakallarımız olacak. | The Fall-2 | 2006 | |
| When I get out from the hospital, I miss Roy very much. | Hastaneden çıktıktan sonra Roy’u çok özledim. Hastaneden çıkarken Roy'u çok özlüyorum. | The Fall-2 | 2006 | |
| My mother told me that he plays in pictures | Annem onun filmlerde oynadığını söyledi... Annem dedi ki Roy filmlerde oynuyormuş... | The Fall-2 | 2006 | |
| and he does things that the other actors cannot do | ...aktörlerin yapamadığı şeyleri yapıyormuş... ...ve başka aktörlerin yapamadığı şeyleri yapıyormuş. | The Fall-2 | 2006 | |
| like falling and hitting | ...düşme, çarpma... Düşme ve çarpma gibi. | The Fall-2 | 2006 | |
| and when they climb on something, when they... | ...bir yere tırmanırken, bir yere... Ve bir şeye tırmandıklarında, onlar... | The Fall-2 | 2006 | |
| I didn't believe my mother, but then I saw him. | Anneme inanmadım, ama sonra onu gördüm. Anneme inanmamıştım ama sonra onu kendim gördüm. | The Fall-2 | 2006 | |
| I watch the picture again and again and again | Acaba gerçekten Roy mu diye... Filmi tekrar tekrar izledim ki... | The Fall-2 | 2006 | |
| and to make sure that was Roy, and was Roy! | ...bir daha, bir daha, bir daha izledim filmi, evet, bu Roy’du! ...filmdekinin Roy olduğuna emin olayım. Roy'du o! | The Fall-2 | 2006 | |
| And then, I like the action from all the pictures | Artık filmlerdeki hareketli sahneleri seviyorum... Sonrasında da filmlerdeki aksiyon sahnelerini sevmeye başladım... | The Fall-2 | 2006 | |
| because I know that Roy is making all the falling and hitting and climbing | ...çünkü bütün, düşme, çarpma ve tırmanma işlerini Roy yapıyor... ...çünkü her düşmeyi, çarpmayı, tırmanmayı Roy'un yaptığını biliyordum. | The Fall-2 | 2006 | |
| and he was on the stairs | ...merdivenin üstünde... Merdivende oturuyordu. | The Fall-2 | 2006 | |
| and he was going up and down and up and down. | ...aşağı, yukarı, aşağı, yukarı çıkıyor. Bir yukarı, bir aşağı, bir yukarı, bir aşağı gidip geliyordu. | The Fall-2 | 2006 | |
| And he was falling from the train and he was taking the car... | Trenden atlıyor, arabaya atlıyor... Trenden düşüyordu ve arabaya tutunuyordu. | The Fall-2 | 2006 | |
| And he was falling from the bicycle and from a big house. | Büyük bir evin tepesinden bisikletle atlıyor. Bisikletten düşüyordu ve kocaman bir evden. | The Fall-2 | 2006 | |
| It was Wallace! | Bu Wallace’dı! Wallace vardı! | The Fall-2 | 2006 | |
| He was falling with the rope | İple birlikte düşüyordu... | The Fall-2 | 2006 | |
| and he was hit and he was going... | ...ona vurdu, o da... ...ve ona vuruyorlardı ve o da öpücük gönderiyordu. | The Fall-2 | 2006 | |
| "Thank you, thank you, thank you very much!" | "Teşekkür ederim, teşekkür ederim, çok teşekkür ederim!" "Sağolun, sağolun, çok sağolun!" | The Fall-2 | 2006 | |
| Beautiful machina. Beautiful machina. | Güzel makina. Güzel makina. | The Fall-3 | 2006 | |
| If you look over here at the number, it's more money than I actually make a year. | Burada yazılı rakama baksana, benim bir yılda kazandığımdan daha fazla. | The Fall-3 | 2006 | |
| I want to add something to it. | Bir şey eklemek istiyorum. | The Fall-3 | 2006 | |
| Don't start adding stuff to this. | Bir şeyler eklemek yok. | The Fall-3 | 2006 | |
| You know, the studio's got a building full of lawyers. | Biliyorsun, stüdyonun bin tane avukatı var. | The Fall-3 | 2006 | |
| I mean, cowhands are getting all the glory. | Baksana işin kaymağını kovboylar yiyor. | The Fall-3 | 2006 | |
| Whose idea was it anyway? | Kimin fikriydi bu? | The Fall-3 | 2006 | |
| Jumping onto a horse from a train bridge? | Tren köprüsünden atın üstüne atlamak? | The Fall-3 | 2006 | |
| Add the screening to the contract and I'll sign it. | Film gösterimini de kontrata ekle, imzalayayım. | The Fall-3 | 2006 | |
| What happens to the money if I die? | Ölürsem paraya ne olacak? | The Fall-3 | 2006 | |
| Roy, you need to get off this suicide thing. | Roy, bu intihar saçmalığını aklından çıkar. | The Fall-3 | 2006 | |
| Let the doctors finish what they started. | Bırak da doktorlar başladığı işi bitirsin. | The Fall-3 | 2006 | |
| Problem is not his back. | Sırtında bir sorun yok. | The Fall-3 | 2006 | |
| It's a broken heart. | Kalbi kırılmış. | The Fall-3 | 2006 | |
| He needs to get over her. | Kızı unutması gerekiyor. | The Fall-3 | 2006 | |
| I mean, he's not the first guy to lose a girl. | Sevgilisini başkasına kaptıran tek insan o değil. | The Fall-3 | 2006 | |
| You are someone famous. | Sen ünlü birisisin. | The Fall-3 | 2006 | |
| Hey, kid! | Hey, ufaklık! | The Fall-3 | 2006 | |
| Who's in the mask? | Maskeli adam kim? | The Fall-3 | 2006 | |
| I'll keep it forever. | Ölene dek saklayacağım. | The Fall-3 | 2006 | |
| I hope I never get better. | Umarım hiç iyileşmem. | The Fall-3 | 2006 | |
| Why? Because I want to stay here with you. | Neden? Çünkü burada seninle kalmak istiyorum. | The Fall-3 | 2006 | |
| Hey, this came for you today. Really? | Hey, bu sana geldi. Gerçekten mi? | The Fall-3 | 2006 | |
| Do you want me to finish the story? Yes. | Hikâyeyi bitirmemi istiyor musun? Evet. | The Fall-3 | 2006 | |
| I need a favor. What kind of favor? | Senden bir şey isteyeceğim. Ne isteyeceksin? | The Fall-3 | 2006 | |
| You know our friend Walt? | Arkadaşımız Walt’u biliyor musun? | The Fall-3 | 2006 | |
| He's not my friend. He's not my friend either. | O benim arkadaşım değil. Benim de değil. | The Fall-3 | 2006 | |
| I retrieved this key from him because I think he's been stealing my pills. | Bu anahtarı ondan aldım çünkü haplarımı çalıyor galiba. | The Fall-3 | 2006 | |
| I think he's got them in his cabinet there. | Sanırım şuradaki dolabın içinde. | The Fall-3 | 2006 | |
| I want you to go check and see if he's got them. | Gidip orada mı diye bakmanı istiyorum. | The Fall-3 | 2006 | |
| Why? I got you the bottle. | Neden? Sana bir şişe getirdim ya. | The Fall-3 | 2006 | |
| There weren't enough in there for me to go to sleep. | Onun içinde uyumama yetecek kadar yoktu. | The Fall-3 | 2006 | |
| Come on. Be a good bandit. | Haydi ama. İyi bir haydut ol. | The Fall-3 | 2006 | |
| I don't want to be a bandit. | Ben haydut olmak istemiyorum. | The Fall-3 | 2006 | |
| Because Odious's castle is surrounded by a big blue city. | Odious’ın kalesi kocaman mavi bir şehirle çevriliymiş. | The Fall-3 | 2006 | |
| And that's where the bandits are headed for their final encounter. | Ve orası haydutların son savaşlarını vereceği yermiş. | The Fall-3 | 2006 | |
| It's the best part of the story, and since you're leaving soon | Hikâyenin en güzel yeri ama yakında gidiyorsun... | The Fall-3 | 2006 | |
| What's in the drawer? Stuff. | Dolapta ne var? Bazı şeyler. | The Fall-3 | 2006 | |
| What kind of stuff? Stuff Walt's been stealing from me. | Nasıl şeyler? Walt’un benden çaldığı şeyler. | The Fall-3 | 2006 | |
| I won't know until you go look. | Sen gidip bakmayınca bilemem. | The Fall-3 | 2006 | |
| Promise you'll finish the story? Yeah. | Hikâyeyi bitireceğine söz veriyor musun? Söz. | The Fall-3 | 2006 | |
| It's that brown bottle. | Şu kahverengi şişe. | The Fall-3 | 2006 | |
| I think he stole it from me. | Sanırım benden çalmış. | The Fall-3 | 2006 | |
| That's mine. | Benim. | The Fall-3 | 2006 |