Search
English Turkish Sentence Translations Page 163263
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| I retrieved this key from him because I think he's been stealing my pills. | Bu anahtarı ondan aldım çünkü haplarımı çalıyor galiba. Haplarımı çaldığını düşündüğüm için bu anahtarı ondan yürüttüm. | The Fall-2 | 2006 | |
| I think he's got them in his cabinet there. | Sanırım şuradaki dolabın içinde. O hapları şuradaki dolapta tuttuğunu düşünüyorum. | The Fall-2 | 2006 | |
| I want you to go check and see if he's got them. | Gidip orada mı diye bakmanı istiyorum. Haplar onda mı diye gidip kontrol etmeni istiyorum. | The Fall-2 | 2006 | |
| Why? I got you the bottle. | Neden? Sana bir şişe getirdim ya. Niçin? Sana şişeyi verdim ya. | The Fall-2 | 2006 | |
| There weren't enough in there for me to go to sleep. | Onun içinde uyumama yetecek kadar yoktu. Uykuya dalmam için yeterli sayıda yoktu. | The Fall-2 | 2006 | |
| Come on. Be a good bandit. | Haydi ama. İyi bir haydut ol. Hadi ama! Uslu bir haydut ol. | The Fall-2 | 2006 | |
| I don't want to be a bandit. | Ben haydut olmak istemiyorum. Haydut olmak istemiyorum. | The Fall-2 | 2006 | |
| That's too bad. | Bu çok kötü. Çok yazık. | The Fall-2 | 2006 | |
| Because Odious's castle is surrounded by a big blue city. | Odious’ın kalesi kocaman mavi bir şehirle çevriliymiş. Çünkü Odious'un şatosu kocaman, mavi bir kentle çevriliydi. | The Fall-2 | 2006 | |
| And that's where the bandits are headed for their final encounter. | Ve orası haydutların son savaşlarını vereceği yermiş. Ve haydutlar da son çarpışma için oraya doğru ilerlemekteydiler. | The Fall-2 | 2006 | |
| It's the best part of the story, and since you're leaving soon | Hikâyenin en güzel yeri ama yakında gidiyorsun... Masalın en iyi kısmı bu ve yakın zamanda ayrılacağın için... | The Fall-2 | 2006 | |
| I'd hate for you to spend your whole life wondering how it turned out. | ...hayatın boyunca hikâye nasıl bitti diye meraktan çatlamanı istemem. | The Fall-2 | 2006 | |
| What's in the drawer? Stuff. | Dolapta ne var? Bazı şeyler. Çekmecede ne var? Öteberi. | The Fall-2 | 2006 | |
| What kind of stuff? Stuff Walt's been stealing from me. | Nasıl şeyler? Walt’un benden çaldığı şeyler. Nasıl öteberiler? Walt'un sürekli benden çaldığı öteberiler. | The Fall-2 | 2006 | |
| I won't know until you go look. | Sen gidip bakmayınca bilemem. Sen gidip bakana kadar bilemeyeceğim. | The Fall-2 | 2006 | |
| Promise you'll finish the story? Yeah. | Hikâyeyi bitireceğine söz veriyor musun? Söz. Masalı bitireceğine söz veriyor musun? Evet. | The Fall-2 | 2006 | |
| It's that brown bottle. | Şu kahverengi şişe. Kahverengi şişe. | The Fall-2 | 2006 | |
| This one? That's the one. | Bu mu? Evet, o. Bu mu? İşte o. | The Fall-2 | 2006 | |
| I think he stole it from me. | Sanırım benden çalmış. Benden çalmış. | The Fall-2 | 2006 | |
| That's mine. | Benim. Benimki işte bu. | The Fall-2 | 2006 | |
| They were telling secrets each other. | Birbirlerine sırlarını anlatıyorlardı. | The Fall-2 | 2006 | |
| I'm looking for the man who murdered my father. | Babamı öldüren adamı arıyorum. "Babamı öldüren adamı arıyorum," | The Fall-2 | 2006 | |
| The Black Bandit said. | ...demiş, Kara Haydut. ...dedi Kara Haydut. | The Fall-2 | 2006 | |
| My brother, the Blue Masked Bandit... | Kardeşim, Mavi Maskeli Haydut... "Kardeşim, Mavi Maskeli Haydut... | The Fall-2 | 2006 | |
| He said. ...tried to avenge our father's death. | Demiş ki... ...babamızın intikamını almaya çalıştı. Devam etti. ...babamızın öcünü almaya çalıştı." | The Fall-2 | 2006 | |
| I've been on a quest for revenge. | İntikam peşindeyim. İntikam için çıktığım bir görevdeyim. | The Fall-2 | 2006 | |
| Tortured and hung. | İşkence görüp asılmış. İşkence edildi ve asıldı. | The Fall-2 | 2006 | |
| He told her everything about his life except for the name of Governor Odious. | Vali Odious’ın ismi haricinde hayatıyla ilgili her şeyi anlatmış. Vali Odious'un ismi hariç hayatıyla ilgili her şeyi anlattı ona. | The Fall-2 | 2006 | |
| You need to leave. | Gitmelisin. Şimdi gitmelisin. | The Fall-2 | 2006 | |
| But you promised you'll tell me the story. | Ama hikâyeyi anlatacağına söz vermiştin. Ama masalı anlatacağına söz vermiştin. | The Fall-2 | 2006 | |
| You've captivated my heart, Evelyn. | Kalbimi çaldın, Evelyn. Kalbimi çaldın Evelyn. | The Fall-2 | 2006 | |
| That's why I can no longer keep you in captivity. | Bu yüzden seni daha fazla esir tutamam. Bu yüzden artık seni tutsak olarak alıkoyamam. | The Fall-2 | 2006 | |
| But I am consumed with revenge. | Ama intikam ateşi beni yedi bitirdi. Ama intikamla yanıp tutuşuyorum. | The Fall-2 | 2006 | |
| I'm not a man who can be loved. | Ben âşık olunacak bir adam değilim. Sevilecek bir adam değilim. | The Fall-2 | 2006 | |
| When I fall asleep, you gotta go. | Ben uyuyunca gitmelisin. Ben uykuya daldığımda gitmelisin. | The Fall-2 | 2006 | |
| And don't come back tomorrow. | Yarın bir daha gelme. Ve yarın da gelme! | The Fall-2 | 2006 | |
| I'm sorry about this. Why? | Bunun için üzgünüm. Neden? Böyle olduğu için üzgünüm. Neden? | The Fall-2 | 2006 | |
| I don't want you to see me like this. | Beni böyle görmeni istemezdim. Beni böyle görmeni istemiyorum. | The Fall-2 | 2006 | |
| You think you took me captive? | Beni esir aldığını mı düşünüyorsun? Beni alıkoyduğunu mu zannediyorsun? | The Fall-2 | 2006 | |
| In fact, you're my savior. | Aslında sen benim kurtarıcımsın. Doğrusu, beni kurtardın. | The Fall-2 | 2006 | |
| I was like a bird in a golden cage. | Altın kafesteki bülbül gibiydim. Altın kafese konmuş bir kuş gibiydim. | The Fall-2 | 2006 | |
| By freeing me, you captured my heart. | Beni özgür bırakarak kalbimi çaldın. Beni özgür kılarak kalbimi esir aldın. | The Fall-2 | 2006 | |
| Make them kiss. | Öpüşsünler. | The Fall-2 | 2006 | |
| No, I don't want to make them kiss. | Hayır, öpüşmelerini istemiyorum. | The Fall-2 | 2006 | |
| Because what they're about to find out. | Çünkü yakında öğrenecekleri şey yüzünden. Birazdan öğrenecekleri yüzünden. | The Fall-2 | 2006 | |
| She should have not come with us. | Bizimle gelmemeliydi. Onu yanımızda getirmemeliydik. | The Fall-2 | 2006 | |
| Why? It is too dangerous. | Neden? Bu çok tehlikeli. Neden? Fazla riskli. | The Fall-2 | 2006 | |
| If we are captured, Governor Odious shall surely kill her. | Eğer yakalanırsak, Vali Odious onu kesin öldürür. Ele geçirilecek olursak Vali Odious'un onu öldüreceği kesin. | The Fall-2 | 2006 | |
| You mentioned Odious? | Odious mı dediniz? Odious mu dediniz? | The Fall-2 | 2006 | |
| He is my sworn enemy. | Benim ezeli düşmanım. Can düşmanım. | The Fall-2 | 2006 | |
| And my fianc�. | Benim de nişanlım. | The Fall-2 | 2006 | |
| I want to look at you until I die. | Ölene dek sana bakmak istiyorum. Ölene kadar sana bakmak istiyorum. | The Fall-2 | 2006 | |
| What a mystery this world. | Ne tuhaf bir dünya. Ne büyük gizem şu hayat. | The Fall-2 | 2006 | |
| One day you love them | Bir gün ona aşık oluyorsun... Bir gün onlara âşık oluyorsun, | The Fall-2 | 2006 | |
| and the next day you want to kill them a thousand times over. | ...başka bir gün onu binlerce kez öldürmek istiyorsun. ...ertesi gün onları binlerce kez öldürmek istiyorsun. | The Fall-2 | 2006 | |
| God forgive him. | Tanrı seni bağışlasın. Tanrı onu bağışlasın. | The Fall-2 | 2006 | |
| I'm glad I never kissed you. | Seni hiç öpmediğime sevindim. Seni hiç öpmediğime memnunum. | The Fall-2 | 2006 | |
| She's still alive! | Hâlâ yaşıyor! Hâlâ yaşıyor. | The Fall-2 | 2006 | |
| The solid gold locket stopped the bullet. | Altın madalyon mermiyi durdurmuş. Som altından madalyon kurşunu durdurmuş. | The Fall-2 | 2006 | |
| "My dearest daughter, | "Sevgili kızım... "Canım kızım, | The Fall-2 | 2006 | |
| "never marry for money, fame, power or security. | "...asla para, şöhret, güç ya da güvence için evlenme. ...hiçbir zaman para, şöhret, güç veya güvenliğin için evlenme. | The Fall-2 | 2006 | |
| "Always follow your heart. | "Sürekli yüreğinin götürdüğü yere git. Daima kalbinin sesini dinle. | The Fall-2 | 2006 | |
| "Your ever loving father." | "Seni daima seven baban." Seni hep seven baban." | The Fall-2 | 2006 | |
| It says all that on that little locket? | Hepsi o küçük madalyonda mı yazıyor? | The Fall-2 | 2006 | |
| I've never been able to open it. | Bu madalyonu hiç açamamıştım. Hiçbir zaman açmayı becerememiştim. | The Fall-2 | 2006 | |
| No one's been able to open it. You're the first. | Kimse açamamıştı. İlk açan sen oldun. Kimse becerememişti. Sen bunu başaran ilk kişisin. | The Fall-2 | 2006 | |
| And he knew that she was the woman he was supposed to love. | Sevmesi gereken kadının o olduğunu biliyormuş. Sevmesi gerektiği kadının o olduğunu anlamıştı. | The Fall-2 | 2006 | |
| Please. Please. Now they can kiss kiss? | Lütfen. Lütfen. Artık öpüşebilirler mi? N'olur, n'olur! Öpüşsünler, öpüşsünler şimdi olmaz mı? | The Fall-2 | 2006 | |
| But first, marriage. | Ama önce evlilik. | The Fall-2 | 2006 | |
| And then they can kiss. | Sonra öpüşebilirler. | The Fall-2 | 2006 | |
| The Mystic spies danger in your palm. | Mistik avucunda tehlike okuyor. Gizemli, avucunda tehlike görüyor. | The Fall-2 | 2006 | |
| You've taken too many pills. Death is near. | Çok fazla hap içmişsin. Ölüm yakın. Gereğinden çok hap almışsın. Ölüm yakın. | The Fall-2 | 2006 | |
| Suicide is not the answer. | İntihar çözüm değil. İntihar bir çözüm değil. | The Fall-2 | 2006 | |
| He says he also knows of a secret chant. | Gizli bir tekerleme biliyormuş. Gizemli, bir tekerleme biliyormuş. | The Fall-2 | 2006 | |
| Whenever we're in trouble... | Başımız derde girerse... Ne zaman başımız derde girse... | The Fall-2 | 2006 | |
| Something about "googly googly?" | ...söyleyecekmişiz, "gugli gugli?" "Allem ettim, kallem ettim" gibi bir şeymiş. | The Fall-2 | 2006 | |
| He says if you fall asleep, you will never wake up. | Eğer uyursan bir daha asla uyanamayacağını söylüyor. Uykuya dalarsan bir daha uyanamayacağını söylüyor. | The Fall-2 | 2006 | |
| The Mystic was right. | Mistik haklıymış. Gizemli, doğruyu söylüyordu. | The Fall-2 | 2006 | |
| The stony faced priest had betrayed them. | Muşmula suratlı papaz onlara ihanet etmiş. Beton suratlı rahip onlara ihanet etmişti. | The Fall-2 | 2006 | |
| And then they were saved? | Sonra kurtulmuşlar mı? Sonra kurtuldular mı peki? | The Fall-2 | 2006 | |
| There was no one left to save them. | Onları kurtaracak kimse kalmamış. Onları kurtaracak kimse kalmamıştı. | The Fall-2 | 2006 | |
| Wallace, is that you? Wallace? | Wallace, sen misin? Wallace? Wallace, sen mi geldin? Wallace? | The Fall-2 | 2006 | |
| No, it's me. | Hayır, benim. Hayır, ben geldim. | The Fall-2 | 2006 | |
| No wonder the bag was so heavy. | Çuvalın neden ağır olduğu anlaşıldı. Çuvalın niye o kadar ağır olduğu şimdi anlaşıldı. | The Fall-2 | 2006 | |
| Shoot! | Ateş et! Vur! | The Fall-2 | 2006 | |
| Shoot! Shoot! Shoot them, Daddy! | Ateş et! Ateş et! Vur onları, baba! Vur! Vur onları, Babacığım! | The Fall-2 | 2006 | |
| Shoot them! | Vur onları! | The Fall-2 | 2006 | |
| Daddy, don't you recognize me? | Babacığım, beni tanımadın mı? Babacığım, ben kimim anlamadın mı? | The Fall-2 | 2006 | |
| Don't you? It's me! | Tanımadın mı? Benim! Anlamadın mı? Benim ben! | The Fall-2 | 2006 | |
| Don't you recognize me? | Beni tanımadın mı? Ben kimim anlamadın mı? | The Fall-2 | 2006 | |
| Who are you? It's me, Da da. | Sen kimsin? Benim, baba. Sen kimsin? Benim, Babişko. | The Fall-2 | 2006 | |
| My daughter? Yes! You recognize me. | Kızım mı? Evet! Hatırladın beni. Kızım mı? Evet! Beni tanıdın. | The Fall-2 | 2006 | |
| Yeah. My daughter from a previous marriage. | Evet. Önceki evliliğimden olan kızım. | The Fall-2 | 2006 | |
| I didn't recognize you because you have teeth. | Seni tanıyamadım çünkü dişlerin çıkmış. Diş çıkardığın için seni tanıyamadım. | The Fall-2 | 2006 | |
| You must be stronger now. | Şimdi daha güçlü olmalısın. Daha kuvvetlenmiş olmalısın. | The Fall-2 | 2006 | |
| Not the time to sleep now. | Uyuma vakti değil. Şimdi uyuma zamanı değil. | The Fall-2 | 2006 | |
| Not the time to sleep. | Uyumanın zamanı değil. Uyuma zamanı değil. | The Fall-2 | 2006 | |
| It's not time to sleep. | Uyumanın zamanı değil. Uyuma zamanı değil. | The Fall-2 | 2006 | |
| Wake up. | Uyan. Kalk! | The Fall-2 | 2006 | |
| Wake up. It's not time to sleep now. | Uyan. Uyku vakti değil. Kalk! Şimdi uyuma zamanı değil. | The Fall-2 | 2006 |