Search
English Turkish Sentence Translations Page 163261
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| Why he speaks like this? Because he's your father. | Neden böyle konuşuyor? Çünkü o senin baban. Niçin böyle konuşuyor? Çünkü o senin baban. Niçin böyle konuşuyor? Çünkü o senin baban. | The Fall-1 | 2006 | |
| But my father is dead. | Ama benim babam öldü. | The Fall-1 | 2006 | |
| What? | Ne? Ne dedin? Ne dedin? | The Fall-1 | 2006 | |
| Okay, how do you want me... How do you want him to speak? | Tamam, benim nasıl... Onun nasıl konuşmasını istersin? Peki, nasıl konuşmamı... Onun nasıl konuşmasını istersin? Peki, nasıl konuşmamı... Onun nasıl konuşmasını istersin? | The Fall-1 | 2006 | |
| I think of all the joys we had. | Geçirdiğimiz güzel günleri düşünüyorum. Birlikte yaşadığımız onca sevinç... Birlikte yaşadığımız onca sevinç... | The Fall-1 | 2006 | |
| Normal, like you. | Normal, senin gibi. Normal, senin gibi konuşsun. Normal, senin gibi konuşsun. | The Fall-1 | 2006 | |
| I could've saved you, but I was weak. | Seni kurtarabilirdim, zayıflık gösterdim. Seni kurtarabilirdim ama kuvvetsiz kalmıştım. Seni kurtarabilirdim ama kuvvetsiz kalmıştım. | The Fall-1 | 2006 | |
| My grief has gone blood red with revenge. | Acım, intikam duygunla kan kırmızı oldu. Izdırabım intikam ateşiyle kan kırmızısına büründü. Izdırabım intikam ateşiyle kan kırmızısına büründü. | The Fall-1 | 2006 | |
| I'm stronger now. | Şimdi daha güçlüyüm. Şimdi daha kuvvetliyim. Şimdi daha kuvvetliyim. | The Fall-1 | 2006 | |
| I will search the four corners of this Earth, find Governor Odious and joyously kill him! | Dünyayı köşe bucak dolaşıp, Vali Odious’ı bulacağım ve onu zevkle öldüreceğim! Bu dünyanın dört bir yanını arayacağım. Vali Odious'u bulup onu keyifle öldüreceğim. Bu dünyanın dört bir yanını arayacağım. Vali Odious'u bulup onu keyifle öldüreceğim. | The Fall-1 | 2006 | |
| By the Blue Bandit's honor, I swear | Mavi Çete’nin şerefi üzerine yemin ederim... Mavi Haydut'un şerefi üzerine yemin ederim; Mavi Haydut'un şerefi üzerine yemin ederim; | The Fall-1 | 2006 | |
| I will annihilate him and everything that he loves! | ...onu ve sevdiği her şeyi yok edeceğim! ...onu ve sevdiği her şeyi yerle bir edeceğim! ...onu ve sevdiği her şeyi yerle bir edeceğim! | The Fall-1 | 2006 | |
| I will destroy him! I will destroy him! | Onu yok edeceğim! Onu yok edeceğim! | The Fall-1 | 2006 | |
| Destroy him! I will destroy him! | Yok edeceğim! Onu yok edeceğim! Onu yok edeceğim! Yok edeceğim! Onu yok edeceğim! Yok edeceğim! | The Fall-1 | 2006 | |
| And every Spanish thing. | Ve İspanyollara özgü her şeyi. Ve İspanyol olan ne varsa. Ve İspanyol olan ne varsa. | The Fall-1 | 2006 | |
| I thought he was Spanish. | Onun İspanyol olduğunu sanıyordum. Ben onu İspanyol sanıyordum. Ben onu İspanyol sanıyordum. | The Fall-1 | 2006 | |
| He was French. | Fransızmış. O, Fransız'dı. O, Fransız'dı. | The Fall-1 | 2006 | |
| Are you with me, bandits? | Benimle misiniz, haydutlar? Benimle misiniz haydutlar? Benimle misiniz haydutlar? | The Fall-1 | 2006 | |
| Darwin! Which way to Governor Odious? | Darwin! Vali Odious’a giden yol hangisi? Darwin! Vali Odious ne tarafta? Darwin! Vali Odious ne tarafta? | The Fall-1 | 2006 | |
| I tell him not to put the map with the bugs. | Haritayı böceklerle aynı yere koyma dedim ona. Haritayla böcekleri aynı yere koyma, demiştim. Haritayla böcekleri aynı yere koyma, demiştim. | The Fall-1 | 2006 | |
| Are we lost? | Yolumuzu mu kaybettik? Kayıp mı olduk? Özür dilerim, Kumandan. Kayıp mı olduk? Özür dilerim, Kumandan. | The Fall-1 | 2006 | |
| Sorry, Capitaine. | Üzgünüm, Kaptan. | The Fall-1 | 2006 | |
| Hey! No! | Hey! Hayır! Hey! Yapma! Hey! Yapma! | The Fall-1 | 2006 | |
| Hey! You can't eat it, it's poisonous! | Hey! Yeme onu, zehirli! Hey! Onu yiyemezsin, zehirlidir! Hey! Onu yiyemezsin, zehirlidir! | The Fall-1 | 2006 | |
| He says we should follow him to greener pastures! | Yeşil çayırlara doğru onu takip etmemizi söylüyor! Diyor ki, yemyeşil çayırlara doğru onu takip etmeliymişiz. Diyor ki, yemyeşil çayırlara doğru onu takip etmeliymişiz. | The Fall-1 | 2006 | |
| What? He say it's greener down there. | Ne? Aşağı tarafın yeşillik olduğunu söylüyor. Ne? Aşağılar yeşilmiş, diyor. Ne? Aşağılar yeşilmiş, diyor. | The Fall-1 | 2006 | |
| Green? Down where? | Yeşillik mi? Aşağıda neresi? Yeşil mi? Aşağıda nerede? Yeşil mi? Aşağıda nerede? | The Fall-1 | 2006 | |
| To greener pastures! | Yeşil çayırlara! Yemyeşil çayırlara! Yemyeşil çayırlara! | The Fall-1 | 2006 | |
| The birds in his belly crave greener pastures! | Karnındaki kuşlar yeşilliği istiyor! Karnındaki kuşlar yemyeşil çayırları isterlermiş. Karnındaki kuşlar yemyeşil çayırları isterlermiş. | The Fall-1 | 2006 | |
| Hey! It is greener down there. | Hey! Burası yeşillik. Şu işe bak! Aşağıda sahiden de yeşillik var. Şu işe bak! Aşağıda sahiden de yeşillik var. | The Fall-1 | 2006 | |
| Greener pastures. | Yeşil çayırlar. Yemyeşil çayırlar! Yemyeşil çayırlar! | The Fall-1 | 2006 | |
| Slow down! | Yavaşla! Yavaş git! Yavaş git! | The Fall-1 | 2006 | |
| Please don't run! The poison works faster if you run! | Lütfen koşma! Koşarsan zehir daha çabuk etkiler! Lütfen, koşma! Koşarsan zehir daha çabuk tesir eder. Lütfen, koşma! Koşarsan zehir daha çabuk tesir eder. | The Fall-1 | 2006 | |
| Slow down. | Yavaşla. Yavaşla! Yavaşla! | The Fall-1 | 2006 | |
| It's poisonous. | Zehirli. Zehir vardı onda. Zehir vardı onda. | The Fall-1 | 2006 | |
| What? | Ne? Nasıl olur? Nasıl olur? | The Fall-1 | 2006 | |
| He's giving us directions. | Bize yol gösteriyor. Bize yolu gösteriyor. Bize yolu gösteriyor. | The Fall-1 | 2006 | |
| Slaves! | Köleler! Köleler. Köleler. | The Fall-1 | 2006 | |
| Odious's flag. | Odious’ın sancağı. Odious'un flaması. Odious'un flaması. | The Fall-1 | 2006 | |
| We must free the slaves. | Köleleri kurtarmalıyız. Köleleri serbest bırakmalıyız. Köleleri serbest bırakmalıyız. | The Fall-1 | 2006 | |
| Tell me, Alexandria, do you read English? | Söylesene, Alexandria, İngilizce okuyabilir misin? Alexandria, İngilizce okuman var mı? Alexandria, İngilizce okuman var mı? | The Fall-1 | 2006 | |
| You always stop at the same part when it's very beautiful | Her zaman en güzel ve en ilginç yerinde... Hep aynı yerde duruyorsun. Çok güzel... Hep aynı yerde duruyorsun. Çok güzel... | The Fall-1 | 2006 | |
| and interesting. | ...kesiyorsun. ...ve merak ettirici olduğunda. ...ve merak ettirici olduğunda. | The Fall-1 | 2006 | |
| I just wanted to know if you can read English. | İngilizce okuyor musun, bilmek istedim. İngilizce okuman var mı, onu öğrenmek istedim. İngilizce okuman var mı, onu öğrenmek istedim. | The Fall-1 | 2006 | |
| Can you? | Okuyabiliyor musun? Var mı? Var mı? | The Fall-1 | 2006 | |
| Can you read English? Yeah. | İngilizce okuyabiliyor musun? Evet. İngilizce okuman var mı? Evet. İngilizce okuman var mı? Evet. | The Fall-1 | 2006 | |
| What's this? Paper. | Bu ne? Kâğıt. Bu nedir? Kâğıt. Bu nedir? Kâğıt. | The Fall-1 | 2006 | |
| No. What's this? This. | Hayır. Bu ne? Yazan şey. Hayır. Bu nedir? Bu! Hayır. Bu nedir? Bu! | The Fall-1 | 2006 | |
| M o r p h... | M o r f i... M o r f... M o r f... | The Fall-1 | 2006 | |
| Three. | Üç. 3. 3. | The Fall-1 | 2006 | |
| What's that? Three. | Bu ne? Üç. Bu nedir? 3. Bu nedir? 3. | The Fall-1 | 2006 | |
| That's good. | Güzel. Aferin. Aferin. | The Fall-1 | 2006 | |
| I'm having a hard time sleeping and I can't remember that story. | Bir türlü uyuyamıyorum ve hikâyeyi de hatırlayamıyorum. Uyumakta zorluk çekiyorum ve masalın geri kalanını hatırlayamıyorum. Uyumakta zorluk çekiyorum ve masalın geri kalanını hatırlayamıyorum. | The Fall-1 | 2006 | |
| I need some pills. | Hapa ihtiyacım var. Bazı haplara ihtiyacım var. Bazı haplara ihtiyacım var. | The Fall-1 | 2006 | |
| I need pills in a bottle that has this written on them. | Şişesinin üzerinde böyle bir yazı olan haplara ihtiyacım var. Üzerinde bu yazı olan bir şişenin içindeki haplar. Üzerinde bu yazı olan bir şişenin içindeki haplar. | The Fall-1 | 2006 | |
| M o r p h i n three? | M o r f i üç? M o r f i n 3 mü? M o r f i n 3 mü? | The Fall-1 | 2006 | |
| Yes. And it's in the main block. | Evet. Ana binada. Evet ve o şişe de ana binada. Evet ve o şişe de ana binada. | The Fall-1 | 2006 | |
| In that room in the main block. | Ana binadaki o odada. Ana binadaki bir odada. Ana binadaki bir odada. | The Fall-1 | 2006 | |
| You understand? | Anladın mı? Anlıyor musun? Anlıyor musun? | The Fall-1 | 2006 | |
| Ask the head nurse. I'm asking you as a friend. | Başhemşireden istesene. Dostum olarak senden istiyorum. Başhemşireden istesene. Dostun olarak senden istiyorum. Başhemşireden istesene. Dostun olarak senden istiyorum. | The Fall-1 | 2006 | |
| But it's stealing. No, it's not. Not if you need it. | Ama bu hırsızlık. Hayır, değil. İhtiyacım var. Ama çalmak olur böyle. Hayır, olmaz. İhtiyacın varsa olmaz. Ama çalmak olur böyle. Hayır, olmaz. İhtiyacın varsa olmaz. | The Fall-1 | 2006 | |
| It's no different than stealing bread from a church. | Kiliseden ekmek çalmaktan hiçbir farkı yok. Kiliseden ekmek çalmakla aynı şey. Kiliseden ekmek çalmakla aynı şey. | The Fall-1 | 2006 | |
| I'll ask them for you. No. | Senin için isteyeceğim. Hayır. Senin için onlara sorarım ben. Olmaz. Senin için onlara sorarım ben. Olmaz. | The Fall-1 | 2006 | |
| It's a bandit secret. | Bu bir haydut sırrı. Haydut sırrı bu. Haydut sırrı bu. | The Fall-1 | 2006 | |
| I need the pills to finish the story. Understand? | Hikâyeyi bitirebilmem için haplara ihtiyacım var. Anladın mı? Masalı bitirmem için o haplar gerekli. Anlıyor musun? Masalı bitirmem için o haplar gerekli. Anlıyor musun? | The Fall-1 | 2006 | |
| I can't get it... I'll do it. | Ben alamıyorum... Tamam. Ben alamıyorum... Alacağım. Ben alamıyorum... Alacağım. | The Fall-1 | 2006 | |
| Thanks. | Teşekkürler. Teşekkür ederim. Teşekkür ederim. | The Fall-1 | 2006 | |
| You look beautiful. | Çok güzelsin. Güzel oldun. Güzel oldun. | The Fall-1 | 2006 | |
| Why do you put red on your cheeks? | Yanaklarını neden kırmızıya boyuyorsun? Yanaklarına niçin kırmızı sürüyorsun? Yanaklarına niçin kırmızı sürüyorsun? | The Fall-1 | 2006 | |
| Because it makes you look pretty | Çünkü insanı güzel ve... Çünkü bu sayede zarif... Çünkü bu sayede zarif... | The Fall-1 | 2006 | |
| and healthy, too. | ...sağlıklı gösteriyor. ...ve de sağlıklı görünürsün. ...ve de sağlıklı görünürsün. | The Fall-1 | 2006 | |
| Remember, back before lunch. I know! | Unutma, öğle yemeğinden önce. Biliyorum! Unutma, yemekten önce. Biliyorum! Unutma, yemekten önce. Biliyorum! | The Fall-1 | 2006 | |
| Alexandria, no licking the ice today? | Alexandria, bugün buzu yalamıyor musun? Alexandria, bugün buz yalamaca yok mu? Alexandria, bugün buz yalamaca yok mu? | The Fall-1 | 2006 | |
| No. Thank you! Bye! | Hayır. Teşekkürler! Görüşürüz! Hayır. Teşekkür ederim. Hoşçakal! Hayır. Teşekkür ederim. Hoşçakal! | The Fall-1 | 2006 | |
| One bite maybe. But a pit of snakes? | Bir kez ısırmış. Yılan yuvası mı? Bir ısırık olsa belki ama yılan çukuruna girmek... Bir ısırık olsa belki ama yılan çukuruna girmek... | The Fall-1 | 2006 | |
| M o r p h i n three. M o r p h i n... | M o r f i üç. M o r f i... M o r f i n 3. M o r f i n... M o r f i n 3. M o r f i n... | The Fall-1 | 2006 | |
| M o r p h i n... | M o r f i ... M o r f i n... M o r f i n... | The Fall-1 | 2006 | |
| Maybe you got... I know it's important that you listen to me. | Belki... Beni dinlemen çok önemli. Belki de siz... Beni dinlemeniz çok mühim. Belki de siz... Beni dinlemeniz çok mühim. | The Fall-1 | 2006 | |
| You've gotta think of your other children. | Diğer çocuklarını düşünmek zorundasın. Öteki çocuklarınızı düşünmelisiniz. Öteki çocuklarınızı düşünmelisiniz. | The Fall-1 | 2006 | |
| You have to warn your other children about the sounds of rattlesnakes. | Öteki çocuklarını çıngıraklı yılanların sesi hakkında uyarmalısın. Diğer çocuklarınıza çıngıraklı yılanın nasıl ses çıkardığını anlatmalısınız. Diğer çocuklarınıza çıngıraklı yılanın nasıl ses çıkardığını anlatmalısınız. | The Fall-1 | 2006 | |
| This isn't a good time. There are snake pits all over this area. | İyi bir mevsimde değiliz. Her yerde yılan delikleri var. Zaman kötü. Bu muhitte her tarafta yılan oyukları var. Zaman kötü. Bu muhitte her tarafta yılan oyukları var. | The Fall-1 | 2006 | |
| Wake up! Wake up! You better get up or they'll chop you. | Uyan! Uyan! Çabuk uyan yoksa seni kesecekler. Uyan! Uyan! Kalk yoksa seni kesecekler. Uyan! Uyan! Kalk yoksa seni kesecekler. | The Fall-1 | 2006 | |
| You get up! You better get up and show these people you are sleeping. | Kalk! Kalk da şu insanlar uyuduğunu anlasın. Kalkacaksın! Kalkıp bu insanlara uyuduğunu göstersen iyi olur. Kalkacaksın! Kalkıp bu insanlara uyuduğunu göstersen iyi olur. | The Fall-1 | 2006 | |
| These men will chop you if you don't get up. Get up! | Eğer kalkmazsan seni kesecekler. Kalk! Kalkmazsan bu adamlar seni kesecekler. Kalk! Kalkmazsan bu adamlar seni kesecekler. Kalk! | The Fall-1 | 2006 | |
| Get up. This isn't funny. | Kalk. Hiç komik değil. Kalk! Hiç komik değil. Kalk! Hiç komik değil. | The Fall-1 | 2006 | |
| Please, let's leave this place. | Lütfen, gidelim buradan. Lütfen, buradan gidelim hemen. Lütfen, buradan gidelim hemen. | The Fall-1 | 2006 | |
| Come on. Come on! | Gel bakalım. Gel bakalım! Gel bakayım, gel! Gel bakayım, gel! | The Fall-1 | 2006 | |
| I do that all the time. | Ben de hep yapıyorum. Ben bunu hep yaparım. Ben bunu hep yaparım. | The Fall-1 | 2006 | |
| All you have to do is change your clothes and hide the wet ones until they're dry. | Tek yapman gereken elbiselerini değiştirip ıslak olanları kuruyana kadar saklamak. Tek yapacağın, elbiselerini değiştirip ıslak olanları kuruyana kadar saklamak. Tek yapacağın, elbiselerini değiştirip ıslak olanları kuruyana kadar saklamak. | The Fall-1 | 2006 | |
| You know what I do when something frightens me? | Korktuğum zaman ne yaptığımı biliyor musun? Bir şeyden korktuğumda ne yaparım, biliyor musun? Bir şeyden korktuğumda ne yaparım, biliyor musun? | The Fall-1 | 2006 | |
| I say the magic words. | Sihirli sözcükleri söylerim. Sihirli sözleri söylerim. Sihirli sözleri söylerim. | The Fall-1 | 2006 | |
| Googly, googly, googly, begone. | Gugli, gugli, gugli, kaybol. Allem ettim, kallem ettim, haydi gittin! Allem ettim, kallem ettim, haydi gittin! | The Fall-1 | 2006 | |
| Let's practice together. | Haydi, birlikte deneyelim. Gel birlikte yapalım. Gel birlikte yapalım. | The Fall-1 | 2006 | |
| The magic words. | Sihirli sözcükler. Sihirli sözler. Sihirli sözler. | The Fall-1 | 2006 | |
| Googly, googly, googly. Go away. | Gugli, gugli, gugli. Kaybol. Allem ettim, kallem ettim. Uzaklaş şimdi! Allem ettim, kallem ettim. Uzaklaş şimdi! | The Fall-1 | 2006 | |
| Did you get what I sent you for? Yes. | İstediğim şeyi aldın mı? Evet. Almanı istediğim şeyi aldın mı? Evet. Almanı istediğim şeyi aldın mı? Evet. | The Fall-1 | 2006 | |
| This it is. Yeah? | İşte. Gerçekten mi? Budur odur. Öyle mi? Budur odur. Öyle mi? | The Fall-1 | 2006 | |
| There's only three in here. | İçinde sadece üç tane var. Burada sadece üç tane var. Burada sadece üç tane var. | The Fall-1 | 2006 | |
| You asked me for three. No, I asked you for a full bottle. | Üç tane istedin. Hayır, ben bir şişe istedim. Benden üç tane istedin. Hayır, senden şişeyi istemiştim. Benden üç tane istedin. Hayır, senden şişeyi istemiştim. | The Fall-1 | 2006 | |
| But, you wrote... Was this bottle full of pills? | Ama şey yazdın... Şişenin içi dolu muydu? Ama yazdığın... Bu şişe dolu muydu? Ama yazdığın... Bu şişe dolu muydu? | The Fall-1 | 2006 |