Search
English Turkish Sentence Translations Page 151011
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| What drives you to do this? | Seni böyle bir işe yönlendiren etken nedir? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Since I was born I couldn't even dream. | Doğduğumdan beri, hayâl bile kuramıyorum. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| And that won't change unless they are hurt. | Ve onların canı yanmazsa, hiçbir şey değişmeyecek. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Trust him. He's ready. | Ona güven. Artık hazır. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Is that her? Yeah, that's her. | Bu o, değil mi? Evet, o. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| How do you know her? She grew up next door. | Onun olduğunu nereden biliyorsun? Bizim yan komşuda büyüdü. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Look at her, how tight her clothes are. | Ona bir bak, üstündekiler nasıl dar ama. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Shame on her. You can see everything. | Ondan utanmalısın. Her şeyi görebiliyorsun. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| What do you want to do? | Ne yapmak istiyorsun? Fahişeyle ilgileneceğiz. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| But not now. Too many people around. We'll come back later. | Ama şimdi değil. Etrafta çok insan var. Daha sonra tekrar geliriz. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Does it sit properly? | Burada usluca oturabilecek misin? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Salim, the money. Wait. First things first. | Salim, para. Bekle. Her şey sırasıyla. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Shall I connect him? | Onunla bağlantı kurabilir miyim? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I have a mobile phone. | Sana bir cep telefonu veriyorum. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| If something goes wrong we'll set you off. | Eğer işler yolunda gitmezse, seni patlatacağız. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| How? We call this phone. | Nasıl? Bu telefondan arayarak. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| From now on you can't take it off. | Artık bu işin geri dönüşü yok. Tüm bu devre, bu tokanın içinden geçiyor. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| If you open it... | Eğer açarsan... | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| But don't worry. Everything will be fine. | Ama meraklanma. Her şey yoluna girecek. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Give all the money to my father. | Bütün parayı babam için alacağım. Paranın bir kısmını amcana vereceğiz. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| No, give it to my father. He'll take care of them. | Hayır, hepsi babama. Babam onların icabına bakar. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| You sure? Your father could... Give it all to my father. | Emin misin? Baban Hepsini babama ver! | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Salim, give it to whoever he wants. | Salim, kime vermeni istiyorsa ona ver. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Enough. We don't have time. | Yeter. Zamanımız yok. Tamam... | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| they'll have it in two weeks' time. | ...iki hafta içinde ellerinde olacak. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Tarek, listen. | Tarek, dinle. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| We have no air force. | Hava kuvvetlerimiz yok. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| If we had an air force we wouldn't need all this. | Eğer hava kuvvetlerimiz olsaydı, zaten bunlara ihtiyacımız olmazdı. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| You're doing something important. | Çok önemli bir iş yapıyorsun. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| You're our air force. | Sen bizim hava kuvvetimizsin. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Cool him so he doesn't sweat. | Tamam, rahatlat onu biraz. Baksana, ter döküyor. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I feel sick. | Hastayım. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Drink. Calm down. | İç. Sakinleş. Her şey yoluna girecek. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Want something from the market? | Pazardan bir şey istiyor musun? Hayır, sağ ol. Ben daha sonra giderim. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Keep an eye on my kiosk. Sure sure. | Büfeme göz kulak ol. Tabii, tabii. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| We're in the market, by Amram's lovely stall. | Pazardayız, Amram'ın hoş tezgâhında. Merhaba, Amram. İşler ne âlemde? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Hi, Aharoni, hi. | Merhaba, Aharoni. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I love shopping in the market. | Pazardan alışveriş yapmayı severim. Burada, alabileceğin en iyi... | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| the best and freshest you can get. | ...üstelik günlük olan harika meyve ve sebzeler var. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| But most of all I love the people in the market... | Ama en önemlisi, pazardaki insanları çok seviyorum. Çok sıcakkanlılar. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| who have much more to offer. | Vereceği çok daha fazla şey olan basit insanlar. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Now it is artichoke season. Where are these from, Amram? | Şu an enginar sezonu. Bunlar nereden geliyor, Amram? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| The Negev desert, Aharoni. | Negev çölünden, Aharoni. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Great artichokes. You can do lots of things with their hearts. | Güzel enginarlar. Enginarın içiyle de bir sürü şey yapabilirsiniz. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| They go well with olive oil, herbs. | Sonra geliyoruz, zeytinyağına, bitkilere. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Hello. Tarek? | Merhaba. Tarek? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I love cooking artichoke hearts. | Enginarın içini pişirmeyi severim. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Yes, my dear. Are you in Tel Aviv? | Evet, canım. Tel Aviv'de misin? Evet. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| You started working? Soon. | Çalışmaya başladın mı? Yakında. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Where are you, son? I hear lots of noise around you. | Neredesin, oğlum? Etraftan bir sürü ses geliyor. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I'm at the market, buying food. I'll talk to you later, okay? | Pazardayım, yiyecek alıyorum. Daha sonra konuşalım, olur mu? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| The market? May Allah keep you safe. Take care of yourself. | Pazarda mı? Allah seni korusun. Kendine iyi bak. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| They say a terrorist got to Tel Aviv. | Teröristlerin Tel Aviv'e ulaştıklarını söylediler. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Don't hang around. | Boş boş gezme oralarda. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Don't worry. I'm leaving now. | Meraklanma. Kapatıyorum şimdi. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Tarek, come back to me soon, son. | Tarek, en kısa zamanda yanıma gel, oğlum. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I'll be back in two weeks. | İki hafta içinde geleceğim. Allah yardımcımız olsun. Allah seninle olsun. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Goodbye. Mother? | Selâmetle kal. Anne? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Onions, garlic and herbs, and even lemons. | Soğan, sarımsak ve şu otlardan ve de birkaç limon ver bana. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Please give me two kilos of artichokes. | İki kilo enginardan lütfen. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Do you cook artichokes? Sure. | Enginar yapar mısın? Elbette. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| A lot? You like them? Yes. | Çok mu? Sever misin? Severim. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Do you cook with artichokes? Every week. | Enginar pişirir misin? Her hafta. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Give me big ones, Amram. | En büyüğünden bir tane ver, Amram. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Do you happen to have celery heads? | Kereviz başlarına bir şey mi oldu? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Give me two, but also big ones, | İki tane ver ama en büyüğünden olsun. Yapraklarından da ayır. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| It's Tarek. Shall I take it? | Tarek. Açayım mı? Hayır, etkinleştir. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| What if he's alone? It would be a pity, no? | Ya yalnızsa? Biraz acımasızca olmaz mı sence de? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Answer him, quickly. | Çabuk aç. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Hello, Tarek. | Merhaba, Tarek. Merhaba. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| What happened? Anything happen? Trouble? | Ne oldu? Yolunda gitmeyen bir şey mi var? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Did something go wrong? KATZ ELECTRICIAN, REPAIRS | Yolunda gitmeyen bir şey mi var? "ELEKTRİKÇİ ve TAMİRATÇI KATZ" | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| No, everything's fine. I'm going now. | Hayır, her şey yolunda. Şimdi hâllediyorum. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Okay, buddy. Allah help you. | Tamam, kardeşim. Allah yardımcın olsun. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Goodbye. | Selâmetle. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| What happened? | Ne oldu? Hiç. Bir hata. Endişelenme. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Are you threatening me? | Beni tehdit mi ediyorsun? Hayır, burada olduğumu bilmiyor. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| So why did you come? | O zaman neden gittin? Bu akşam Avinoam'ın geleceğini söylemek istemiştim. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| You know him, so maybe you won't be here. | Onu tanıyorsun, belki burada olmazsın. Öncelikle, onu tanımıyorum. Tanıyorsun. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| He's from our neighborhood too... Avinoam. | O da bizim mahalleden. Avinoam. Avinoam demek. Siyah pantolonlu ve takkeli olan. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Sure sure, Shlomi. Okay, I don't have time for your bullshit. | Tabii, Shlomi. Tamam. Bu saçmalıkları dinleyecek vaktim yok. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I'm not afraid of you. Let him come. I'm here. | Senden korkmuyorum. Gelebilir. Buradayım. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I'm sorry. We'll have to come tonight. | Üzgünüm. Bu akşam gelmek zorundayız. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| You'll have to? | Zorunda mısınız? Sen de mi geliyorsun, Shlomi? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Go away. | Buradan git. Defol! | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| What are you staring at? | Sen ne bakıyorsun? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| May I use the toilet? | Tuvaleti kullanabilir miyim? Oradan Sosyal Hizmetler gibi mi duruyorum? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| All day you come here for the toilet. | Hep tuvalet için geliyorsun. Şantiyende yok mu tuvalet? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Building site? | Şantiye mi? Yok, avukat ofisi! Herhâlde şantiye. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| You work there, so go do your business there. | Orada çalıştığına göre, git işini orada gör. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| They don't have toilets. | Orada tuvalet yok. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Okay okay, but be quick about it. | İyi, tamam. Ama hızlı ol. Hızlı! | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| And clean up after yourself. | İşin bittikten sonra da temizle. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Will you finally bring someone to fix your roof? | Sonunda çatıyı tamir ettirmek için birini getirecek misin? Kendim tamir ederim. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I don't need some thieving Jew to do it. | Bunu yapması için birkaç Yahudi'ye ihtiyacım yok. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Come on, you can't fix it yourself. You need a pro. | Yapma, kendin yapamazsın. Usta birisi lâzım. Hiçbir şeye ihtiyacım yok. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Zipora doesn't care? | Zipora umursamıyor mu? Zipora ne zamandan beri umursuyor ki? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| It's broken. | Kırıldı. Ne dedin? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| It's no good. | İyi durumda değil. Tamir edebilir misin? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| It can't be repaired. It's burnt out. | Tamir edilemez. Tamamen yanmış. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 |