Search
English Turkish Sentence Translations Page 151013
| English | Turkish | Film Name | Film Year | |
| So you have to come. | O zaman geliyorsun. Gitmek zorundayım. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Come, it'll be fun. | Gel, eğlenceli olacak. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| DEATH TO THE ARABS | ARAPLARA ÖLÜM | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Tarek? | Tarek? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Zipora invited you to dinner. | Zipora seni akşam yemeğine davet ediyor. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Tonight? | Bu akşam mı? Tabii ki. Başka ne zaman olacak? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Thank you. | Allah razı olsun. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Where are you? In Tel Aviv. | Neredesin? Tel Aviv. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Listen, you traitor, I'll kill your parents, get it? | Dinle, seni hain. Aileni öldüreceğim, anladın mı? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| The button didn't work. I'm fixing it, I swear. | Düğmeye bastım, olmadı. Tamir edeceğim, yemin ederim. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| What do you mean, didn't work? I don't know. You gave it to me. | Çalışmadı da ne demek? Bilmiyorum. Bana sen verdin. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Where will you fix it? At a repair shop... a Jew. | Nerede tamir edeceksin? Bir Yahudi dükkânında. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| If you say a word I'll kill your father. | Bir kelime daha edersen, babanı öldürürüm. Tamam, demiyorum. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I'll have it fixed. It'll be ready on Sunday. | Temir ettireceğim. Pazara hazır olacaktır. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Not Sunday. Tomorrow morning. | Pazar değil. Yarın sabaha. Kalabalık bir yere git ve seni etkinleştirelim. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Tomorrow's Saturday. I don't care. | Yarın cumartesi. Umurumda değil! | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Tomorrow go to a crowded place... a restaurant or cafe. | Yarın kalabalık bir yere gideceksin. Bir restoran ya da kafeye. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Everything's closed on Saturday. | Cumartesi her yer kapalı. Abed, bir şey yapmaya kalkışma. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| There's no one near me. Sunday morning I'll blow myself up. | Yanımda kimse yok. Pazar sabahı kendimi havaya uçuracağım. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| People like you should blow themselves up 10 times | Senin gibi insanların babasının adını temizleyebilmesi... | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| to clear their father's name. Got it? | ...için kendini on kere patlatması gerek. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Oh, mamaliga. | Of be, mamaliga! | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| No, thanks. You should. | Hayır, sağ olun. Almalısın. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Zipora makes it to die for. | Zipora bunun için ölür. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Here. | İşte. Hiçbir şeyi Roman kebabına değişmem. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| The search continues for the terrorist | İsrail'in içine kadar sızan teröristleri arama çalışmaları devam ediyor. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| The police ask the public to be alert. | Polis, devletin gözünü dört açmasını istedi. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I'm going to take a shower. | Ben bir duş alayım. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Dad. What? | Baba. Ne oldu? Katz'ın Arap'ın tekiyle ne işi var? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| He's helping him to fix the leak. | Tavandaki sızıntıyı onarmak için yardım ediyor. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Are you sure, Dad? Sure I'm sure. | Emin misin, baba? Elbette eminim. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Did you think Katz could fix it himself? | Katz'ın orayı kendi başına onarabileceğini düşünüyor musun? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Katz couldn't do anything by himself. | Katz kendi başına hiçbir işi başaramaz. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| If not for me, he'd have gone under long time ago. | Ben olmasaydım şimdiye kadar çoktan iflâs etmişti. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| He can't do anything by himself, come on. | Kendi başına hiçbir şey yapamaz, haydi ama. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| There's a warning out. So what? | Bir tehlike var. Ne olmuş yani? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| You think this Maradona...? Come on. | Maradona olduğunu mu düşünüyorsun? Yapma. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| If someone sets off a bomb it'll be Katz. | Bomba düzeneği kuracak biri varsa o da Katz'dir. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| If so, Katz for me is an Arab, Dad. | Madem öyle, Katz'ın benim gözümde Arap'tan farkı yoktur, baba. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Dad, I'm no racist, but I don't like it | Ben ırkçı değilim ama tutup birkaç Arap'ın herkes istim üstündeyken... | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| that this Arab is hanging around here on Saturday when there's a warning out. | ...cumartesi günü dışarıda elini kolunu sallaya sallaya dolaşmasından hoşlanmıyorum. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I'm a realist. It's dangerous. | Ben gerçekçiyim. Bu, tehlike arz ediyor. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| It's in their genes. Not in their race, in their genes. | Genlerinde var bu. Soylarında değil, genlerinde. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Do you hear me? | Beni duydun mu? Duydun mu? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| You should have known Zipora when she was young. | Sen Zipora'yı bir de gençken görecektin. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Everyone was after her... | Bükreş'teyken herkes kapısının önüne notlar bırakırdı. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Her father would go nuts. | Babası çılgına dönerdi. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| How she danced. Right, Ziporale? | Nasıl dans ediyordun bakayım. Böyle mi, Ziporale? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Ziporale, how you danced, eh? | Böyle mi ediyordun, Ziporale? Herkes tapardı ona. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Darling, darling. He's drunk. | Hayatım, hayatım. Sarhoş. Sarhoş değilim. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| No, I'm not drunk. I'm not drunk. | Sarhoş değilim. Sarhoş değilim ben. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| This was a famous singer in Bucharest. | Bükreş'in en ünlü şarkıcısıydı. Kızlar resmen tapardı ona. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| He had a velvet voice. | Kadife gibi sesi vardı. Romeo ve Juliet'i bilir misin? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| He used to sing that. | Onu söylerdi. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| The guy opposite didn't talk to him. | Karşısındaki adam onunla konuşmadı. Bir kız için kavga ettiler. Tüm şehir bundan haberdardı. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| But when they sang we all cried... | Fakat ne zaman şarkı söyleseler ağlardık... | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| tears. | ...gözyaşlarımız dökülürdü. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| That was culture. | Bu, kültürdü işte. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| And what have we here? | Peki biz ne yaptık? Hiçbir şey. Ter döktük, daha çok çalıştık. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| No culture, | Kültür diye bir şey yok... | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| no romance, no nothing. | ...romantizm yok, hiçbir şey yok. Elimizden her şeyi aldılar. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Once in the army | İlk olarak orduyu elimizden aldılar. Askerlerin su içmesine izin vermediler. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| In the Romanian army? | Romanya ordusu mu? Hayır, o kadar geçmişte değil. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| In the Israeli army they wouldn't let soldiers drink. | İsrail ordusu, askerlerin su içmesine izin vermedi. Kes şunu. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| They called it "water discipline. " | Buna, "Su Disiplini" adı veriyorlardı. Kes şunu! | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| They didn't let you drink, did they, Yakir? | Su içmene izin vermediler, değil mi Yakir? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| They didn't let you drink, did they? | İzin vermediler, değil mi? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| How come? A soldier. | Peki neden? Sonuçta bir asker. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Boot camp, four months in. | Dört aylığına acemi birliğindeydi. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| They didn't let him drink water. | Ve su içmesine izin vermediler. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Water. Come to bed. | Su... Haydi, yatağa. Su içmesine izin vermediler. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Hush. Come on. | Tamam, tamam. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Didn't let him drink water. | Su içmesine izin vermiyorlardı... | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Avinoam, don't be... Don't worry. | Avinoam, aslında Meraklanma. Her şey yolunda. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Don't be afraid, nothing by force. | Korkmanı gerektirecek bir şey yok. Keren, bu Avinoam. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Throw away your cigarette. It's Shabbat. | Sigaranı at. Bugün Şabat! | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Do you love your family, Keren? | Aileni seviyor musun, Keren? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Joseph Shoshani worked and studied all his life | Joseph Shoshani, hayatı boyunca sana iyi bir eğitim verebilmek için çalışıp durdu. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| so you could marry and have a family. | Sen de evlendin ve bir ailen oldu. Babamı tanıyorum, yine de sağ ol. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Your father loves you. You're breaking his heart. | Baban seni seviyor. Ama sen onun kalbini kırdın. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| And how exactly is that your affair? | Peki bu seni nasıl oluyor da ilgilendiriyor? Buraya kavga etmek için gelmedim. Buraya... | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| that your family is suffering from your behavior. | ...ailenin, davranışların yüzünden acı çektiğini söylemeye geldim. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I also wanted to see if your new and despicable lifestyle | Hem de senin bu acıklı yaşam tarzının, seni nasıl mutlu ettiğini görmeye geldim. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I didn't ask you that, only how it is your business. | Bunu sana sormadım. Git, kendi işinle uğraş. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I know what happened, but that's forgivable. | Ne olduğunu biliyorum; ama bu affedilebilir. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Mistakes are permitted. | Hatalar olabilir. Bizse bunun üstesinden gelmen için yardım edeceğiz. Biz, ailen ve çevren. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| I don't think you'll get such an offer here. | Bu teklifi geri çevirebileceğini de düşünmüyorum. Burada sana yardım edecek kimse yok, biliyorsun. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Is this how you want to live... | Nasıl yaşamak istiyorsun? Yalnız, parada ve güzellikte gözü olmayan, ailesiz mi? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Are you happy like this? Are you happy? | Böyle mutlu musun? Mutlu musun? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Well, we'll come back in about three hours. | Yaklaşık üç saat sonra geri geleceğiz. Eşyalarını topla ve üstünü giyin. Bizi bekle. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| So what do your parents do? | Ailen ne yapar, ne eder? Annem, hemşireydi. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| And your father? | Peki baban? Çalışmayı uzun zaman önce bıraktı. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| He used to be a violin player. | Keman sanatçısıydı. Evde bizim için daima keman çalardı... | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| and the whole town knew him from the band, the radio... | ...ve tüm şehir, onu gruptan veya radyodan tanırdı. Belediye başkanı bile tanırdı. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| Violin... I just love it. | Keman... Pek severim. İnsana cennet hazzını yaşatır. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| So your father retired? | Sonra emekli mi oldu? | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| A year ago there was... a thing with my father. | Bir yıl önce babama bir şey oldu. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| He hasn't played since. | O zamandan beri çalmadı. Yataktan kalkamayacak. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| He used to take me to Nazareth every day... | Beni her gün futbol maçım için Nazaret'ten alırdı. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 | |
| He'll be okay. | Düzelecek. Bazen sana zor gelen şeyler, aslında dinlenmeni sağlayan şeylerdir. | Sof Shavua B'Tel Aviv-1 | 2008 |