Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 20047
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| Scottish leather. Maple inlays. | İskoç derisi. Akçaağaç döşemeler. | Forever-1 | 2014 | |
| Discreet bar. | Gizli bar. | Forever-1 | 2014 | |
| Murder weapon included. | Kırık göğüs kemiği. Cinayet silahı. | Forever-1 | 2014 | |
| This is where it happened. | Bu bir lütuf. Olay burada olmuş. | Forever-1 | 2014 | |
| Who was in this limo with Gloria? | Bu araçta Gloria'nın yanında kim varmış? | Forever-1 | 2014 | |
| Conrad, Sofia, Marta... one of them killed her. | Conrad, Sofia, Marta... biri onu öldürmüş. | Forever-1 | 2014 | |
| Jo, you don't have to call anyone. | Jo, kimseyi aramana gerek yok. | Forever-1 | 2014 | |
| I know who did it. | Kimin yaptığını biliyorum. | Forever-1 | 2014 | |
| Lieutenant Reece, | Teğmen Reece, | Forever-1 | 2014 | |
| I want an explanation for this. | bir açıklama bekliyorum. | Forever-1 | 2014 | |
| That's why we're here. | Bunun için hepimiz buradayız. | Forever-1 | 2014 | |
| Gloria did. | Gloria yaptı. | Forever-1 | 2014 | |
| It was suicide? | İntiharmıy mış? | Forever-1 | 2014 | |
| My autopsy revealed | Otopsim sonucunda birkaç aylık ömrü kaldığını öğrendim. | Forever-1 | 2014 | |
| Gloria knew this, so she planned her own death, | Gloria bunu biliyordu ve bu yüzden kendi ölümünü planladı... | Forever-1 | 2014 | |
| down to the last detail... | En küçük detayına kadar... | Forever-1 | 2014 | |
| When she would take the drug that would kill her, | Onu öldürecek olan ilacı aldığında ne kadar zamanı kalacağını biliyordu. | Forever-1 | 2014 | |
| She chose the night of the gala | Gala gecesini seçti çünkü... | Forever-1 | 2014 | |
| because it was a celebration of her favorite place | ...en sevdiği mekanda yapılan bir kutlamaydı bu ve orada... | Forever-1 | 2014 | |
| and her one chance to tell everyone | ...herkese kendileri hakkında ne düşündüğünü söyleme şansı olacaktı. | Forever-1 | 2014 | |
| The party was her suicide note. | Parti onun intihar notuydu. | Forever-1 | 2014 | |
| She left the gala knowing she only had | Sadece bir kaç dakikası kaldığını bilerek galadan ayrıldı. | Forever-1 | 2014 | |
| But she was held up by Lance. | Ama Lance onu oyaladı. | Forever-1 | 2014 | |
| The drug was acting too fast now. | İlacın etkisi giderek artıyordu. | Forever-1 | 2014 | |
| When she came to the stairs, she fell. | Merdivenlere geldiğinde düştü. | Forever-1 | 2014 | |
| And here was my mistake. | Ben de bu noktada hata yaptım. | Forever-1 | 2014 | |
| I couldn't imagine her | Yalnızca çok az kişinin anlayabileceği bir acı çekerken kendini... | Forever-1 | 2014 | |
| 30 meters, in pain few could imagine. | ...yerde 30 metre sürükleyemeyeceğini düşündüm. | Forever-1 | 2014 | |
| I thought only fear could drive someone to do that. | Yalnızca korkunun insana böyle bir şey yaptıracağını düşündüm. | Forever-1 | 2014 | |
| Henry, you're lecturing. | Henry, yine ders veriyorsun. | Forever-1 | 2014 | |
| Why did she do it? | Neden yapmış peki? | Forever-1 | 2014 | |
| Because there was another reason. | Çünkü başka bir sebebi vardı. | Forever-1 | 2014 | |
| There was a letter in Gloria's fireplace, | Hemen silahı bırak! Sakin ol. Gloria'nın şöminesinde öldüğü gece yaktığı bir mektup vardı. | Forever-1 | 2014 | |
| It was signed F.C. | F.C. diye imzalanmıştı. | Forever-1 | 2014 | |
| This room is filled with Degas, Monet, | Bu oda Degas, Monet gibi ressamların şaheserleriyle dolu | Forever-1 | 2014 | |
| What doesn't belong here? | Buraya ait olmayan ne? | Forever-1 | 2014 | |
| A painting by an unknown artist. | Bilinmeyen bir sanatçıya ait bir resim. | Forever-1 | 2014 | |
| In the 1950s, | 1950'lerde Fernando Costa yükselmekte olan genç bir sanatçıydı.. | Forever-1 | 2014 | |
| Promising, but hardly worthy of this museum. | Ümit vaad ediyordu ama bu müzeye girebilecek kadar değil. | Forever-1 | 2014 | |
| Only one person could make this happen. | Bunun olmasını yalnızca bir kişi sağlayabilirdi. | Forever-1 | 2014 | |
| Gloria Carlyle. | Gloria Carlyle. | Forever-1 | 2014 | |
| And she was in love with him. | Ve o da bu adama aşıktı. | Forever-1 | 2014 | |
| Do you have someone special? | Sizin hayatınızda özel biri var mı? | Forever-1 | 2014 | |
| Yes, I do. | Evet var. | Forever-1 | 2014 | |
| Unfortunately, he couldn't be here tonight. | Malesef bu gece burada değil. | Forever-1 | 2014 | |
| This theory is based on... love. | Bu teori aşka dayanıyor. | Forever-1 | 2014 | |
| We do have proof, correct? | Ama elimizde kanıt var, değil mi? | Forever-1 | 2014 | |
| Mr. Carlyle? | Bay Carlyle? | Forever-1 | 2014 | |
| My father told me once | Babam bana bir keresinde annemin bir sanatçıya aşık olduğunu söylemişti. | Forever-1 | 2014 | |
| He told me how he'd found out | Bana bunu nasıl öğrendiğini... | Forever-1 | 2014 | |
| and threatened to ruin this young painter. | ... ve genç ressamın kariyerini bitirmekle tehdit ettiğini anlattı. | Forever-1 | 2014 | |
| And mother relented and stayed. | Annemde vaz geçmiş ve babamla kalmış. | Forever-1 | 2014 | |
| Father took pride in having won her back. | Babamda onu yeniden kazanmanın gururunu yaşamış. | Forever-1 | 2014 | |
| He said it was just a dalliance that she'd forgotten. | Babam bunun geçici bir şey olduğunu, çoktan unuttuğunu söylemişti. | Forever-1 | 2014 | |
| But he was wrong. | Ama yanılıyordu. | Forever-1 | 2014 | |
| She never forgave him. | Annem onu asla affetmedi. | Forever-1 | 2014 | |
| And I never forgave her. | Ve bende annemi affetmedim. | Forever-1 | 2014 | |
| She donated millions of dollars | Milyonlarca dolar bağşladı, bu resim sergilenmeye devam etsin... | Forever-1 | 2014 | |
| And one day die in front of it. | ... ve de birgün karşısında ölebilsin diye. | Forever-1 | 2014 | |
| I hope she saw it. | Umarım görebilmiştir. | Forever-1 | 2014 | |
| Good work back there. | Nereye gideyim? İyi iş çıkarttın. | Forever-1 | 2014 | |
| You know, I know it's hard | Eski anıların olduğu bir yere gitmenin zor olduğunu biliyorum | Forever-1 | 2014 | |
| You do? | Öylemi? Evet | Forever-1 | 2014 | |
| Yeah. | Delgros cinayet konusunda pes etmemiş olabilir... | Forever-1 | 2014 | |
| Yeah, my husband and I, | Kocam ve benim Çin Mahallesinde gittiğimiz bir mekan vardı. | Forever-1 | 2014 | |
| Best dim sum in the city. | Şehrin en güzel dim sum'ı orada olur. | Forever-1 | 2014 | |
| After he died, I went back exactly one time. | O öldükten sonra yalnızca bir kere gittim. | Forever-1 | 2014 | |
| The good memories, | Güzel anılar.. insanın canını en çok onlar yakıyor. | Forever-1 | 2014 | |
| Her name was Abigail. | Adı Abigail'di. | Forever-1 | 2014 | |
| And there you go. | İşte böyle. | Forever-1 | 2014 | |
| We're talking, getting to know each other. | Konuşuyoruz birbirimizi tanımaya çalışıyoruz. | Forever-1 | 2014 | |
| Now I have a serious question. | Şimdi ciddi bir soru soracağım. | Forever-1 | 2014 | |
| Yankees or Mets? | Yankees mi Mets? | Forever-1 | 2014 | |
| More of a cricket man. | Ben daha çok kriketten hoşlanırım. | Forever-1 | 2014 | |
| Let's go, partner. | Hadi gidelim ortak. | Forever-1 | 2014 | |
| So, the nurse got everything, huh? | Yani herşey hemşireye kaldı ha? | Forever-1 | 2014 | |
| Amazing. | Satalım diyorum. Antika dükkanı açalım. İnanılmaz. | Forever-1 | 2014 | |
| Well, not exactly. | Pek sayılmaz. | Forever-1 | 2014 | |
| Most of the money went to the museum | Paranın çoğu müzeye ve birçok hayır kurumuna gitti. | Forever-1 | 2014 | |
| Marta was left with a paltry $22 million. | Marta'ya yalnızca 22 milyon dolar kaldı. | Forever-1 | 2014 | |
| Chump change. | Monroe. Ciklet parası. | Forever-1 | 2014 | |
| And the family? | Peki ya ailesi? | Forever-1 | 2014 | |
| Well, none will starve. | Bir sorun mu var Dedektif? Kimse açlıktan ölmez. | Forever-1 | 2014 | |
| The furniture and the ring will keep them wealthy | Eşyalar ve o yüzük onları yıllarca idare eder | Forever-1 | 2014 | |
| I think Gloria saw her fortune as a curse of sorts, | Bud Gray'ın önünde uzun bir kariyeri, kayıt anlaşması vardı. Bence Gloria servetini onu aşkından ayıran bir lanet olarak gördü. | Forever-1 | 2014 | |
| Ruined her life. | Hayatını mahveden bir şey gibi. | Forever-1 | 2014 | |
| Sad story, indeed. | Gerçekten de üzücü bir hikaye. | Forever-1 | 2014 | |
| In her last moments, she was with the man she loved. | Son dakikalarında aşık olduğu adamla birlikteydi. | Forever-1 | 2014 | |
| It's a sad story with a happy ending. | Sonu mutlu biten üzücü bir hikaye. | Forever-1 | 2014 | |
| I guess I'll understand that when I'm older. | Sanırım bunu büyüdüğümde anlayacağım. | Forever-1 | 2014 | |
| Think I'll go for a stroll. | Yürüyüşe çıkacağım ben. | Forever-1 | 2014 | |
| Checkmate, by the way. | Şahmat bu arada. | Forever-1 | 2014 | |
| Well done... sir. | Tebrik ederim efendim. | Forever-1 | 2014 | |
| Oh, yeah. Take your coat. | Montunu almayı unutma. | Forever-1 | 2014 | |
| I don't want to see you, uh, catch your death. | Hastalanıp yine ölme başıma | Forever-1 | 2014 | |
| Eh, eh, eh, eh. Wait a minute. | Bir dakika. | Forever-1 | 2014 | |
| Where did you get thi?? | Geçmişte kendimizi derinlemesine araştırırsak... Nereden buldun bunu? | Forever-1 | 2014 | |
| Tell me the truth. Are you in communication | Doğru söyle bana. Berkowitz kardeşlerden biri ya da daha... | Forever-1 | 2014 | |
| with one or more of the Berkowitz brothers? | ...fazlasıyla görüşüyor musun? | Forever-1 | 2014 | |
| Because I forbid that. | Çünkü bunu yasaklıyorum. | Forever-1 | 2014 |