Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 19048
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
...or a rhomboid near the coast of | ...ya da Florida sahili ile Karayib adalarından... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Florida and some of the Caribbean islands. | ...bazıları arasındaki eşkenar bir dörtgen. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm glad you told me. Yeah, so am I. | Bana söylediğine memnun oldum. Evet, ben de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm sorry, but I'm more or less 100% certain we | Üzgünüm ama Temmuz'dan beri... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
haven't gotten any checks from you since July. | ...sizden bir çek gelmediğine neredeyse %100 eminim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay, you know what? Clearly this is an oversight. | Bakın ne diyeceğim. Belli ki gözden kaçmış. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'll speak with my business manager. | Müdürümle konuşacağım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That would be wonderful. Okay. | Harika olur. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, thanks for the soda. Okay. | Evet, öyle. Kola için teşekkür ederim. Bir şey değil. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, Sharon, Meghan. Meghan, Sharon. | Tanıştırayım, Sharon, Meghan, Meghna, Sharon. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sharon's with the co op board. Hi. | Sharon, kooperatif yönetiminden geliyor. Merhaba. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hi. Nice to meet you. See you later. | Merhaba. Tanıştığımıza memnun oldum. Görüşmek üzere. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Bye. So. | Hoşça kalın. Pekâlâ. Aptal değilim. Öyle demek istemedim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Dinner's on for 7:30. Your parents can't wait to come. | 19:30'daki yemek tamamdır. Ailen gelmek için sabırsızlanıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wait a minute. You called my parents? | Bir dakika. Ailemi mi aradın? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. If I didn't, who would? You? No. | Evet. Ben aramasaydım, kim arayacaktı? Sen mi? Elbette hayır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't want to do this. You have no choice. | Meghan, hiç istemiyorum. Seçim hakkın yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm wearing the pants in the family. My father is going to embarrass me. | Bu ailede benim borum ötüyor. Babam beni utandıracak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Everyone's father embarrasses them. You don't understand. | Herkesin babası çocuğunu utandırır. Anlamıyorsun. Yardım etmek için ne yapabilirim? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He will embarrass us. He will embarrass you. | Bizi utandıracak. Seni utandıracak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You have no idea what you're getting into. | Neye bulaştığın hakkında hiçbir fikrin yok. 1 | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not scared. 1 | Korkmuyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I I don't understand. | Anlamıyorum. Sadece banyo havlusu değiller. Haklısın. Mısır pamuğundanlar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This check is for $ 75. | Bu çek 75 dolarlık. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Tuition is 8,000. | Okul ücreti 8.000 dolar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You applied late. The government | Geç başvurdun. Devlet yardım kaynağı olarak sabit bir miktar tahsis eder. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's then distributed based on an | Sonra da başvuru sahibinin ihtiyaçlarına ve zamanında başvurusuna göre dağıtılır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
So the government's run out of money? | Devletin parası mı kalmadı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You'll have a better shot at spring semester. | Bahar sömestrinde şansın daha iyi olur. Bu sömestr ne yapacağım? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Not that you care, but I got into a fight with | Elbette umurunuzda değil ama babamla... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
my dad and told him I would do this on my own. | ...kavga ettim ve kendim ödeyeceğimi söyledim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm just trying to go to school. | Okula gitmeye çabalıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Maybe this'll help. Please. Anything would help. | Belki bunun yardımı olur. Lütfen, her şeyin yardımı olur. Hiç. Sean seni göreceği için çok mutlu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
"Guide to Scholarships"? | "Okul bursu rehberi." | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Thank you. I'm sorry. | Teşekkür ederim. Üzgünüm. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That book's $35. | Kitap 35 dolar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Ooh. Look a this one. | Şuna baksana. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
"Sunrise Surprise Beauty Pageant." First prize: $10,000. | "Sunrise Surprize Güzellik Yarışması." Birincilik ödülü: 10.000 dolar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm not gonna do a beauty pageant. You should. | Güzellik yarışmasına katılmayacağım. Katılmalısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You and your silky smooth skin are "shoe ons." Look at this one. | Sen ve kadife tenin kesin kazanırsınız. Şuna baksana. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Liz Weinstein Scholarship for Young Women in Art. | Sanat Dalındaki Genç Bayanlara Liz Weinstein Bursu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That could solve all my problems. | Bu bütün dertlerimi çözebilir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, not all your problems. | Bütün dertlerini çözmez. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My academic problems. | Akademik problemlerimi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Well, you get Liz Weinstein, and I'll get | Sen Liz Weinstein bursunu al, ben de Don Kişot rolünü... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Don Quixote, and we'll be like peas in a blanket. | ...bir elmanın iki yarısı gibi oluruz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, yeah. When are your auditions? | Doğru ya. Seçmeler ne zaman? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, tomorrow. I'm terrified. | Yarın. Ödüm patlıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's why I came to this country. To be an actor. | Sence de şu garip mi? Kapa çeneni. Harika. Bat Mitzvah'lara bayılırım. Hayır, grubun adı, parti değil. Bu ülkeye bu yüzden geldim. Aktör olmak istiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, yeah. Yeah, yeah, yeah. | Doğru. Evet, evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I only went on one audition. For Grease. | Bir seçmelere katıldım. Grease. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I blew it so bad. | Mahvettim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I was three notes in, and then, "Next!" It was horrible. | Üç nota okudum ve "sıradaki!" Çok korkunçtu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I never did it again until now. | Şu ana kadar bir daha katılmadım. Beni dinle, Javier. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're gonna do great. So are you. | Harika geçecek. Seninki de. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And if Liz Weinstein is not available, | Eğer Liz Weinstein bursu artık müsait değilse... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I think I'm looking at a beauty queen! That's silly. | ...bir güzellik kraliçesine bakıyorum! Ne aptalca. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Has anybody asked for me today? | Bugün beni arayan oldu mu? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm meeting Natalie's lawyer. He said he had news for me. | Natalie'nin avukatıyla buluşacağım. Bana haberleri varmış. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Natalie's lawyer? Yeah. | Natalie'nin avukatı? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't know. What? | Bilmiyorum. Ne var? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Something wrong, Javier? | Bir şey mi var, Javier? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
My lips are like glue sticks. | Dudaklarım mühürlü. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. Um... I think this could be the guy. | Peki... bu adam olabilir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Oh, my God. That was so awkward. Wasn't that awkward? | Tanrım. Amma tuhaftı. Ne tuhaftı, değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yes, it was a little awkward. | Evet, biraz tuhaftı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He was weird. | Çok garipti. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All right. Here's the deal. | Pekâlâ. Olay şudur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
To me, organic chemistry is lab work. | Benim için organik kimya laboratuar çalışması demektir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
The bulk of your grade will hinge on your performance in here. Last year | Notunuzun büyük bir bölümü buradaki performansınıza bağlı. Geçen sene... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
nearly 40% of my students either failed or dropped. | ...öğrencilerimin neredeyse %40'ı ya başarısız oldu ya da dersten ayrıldı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Production of Phena... | Phena üretimi | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I think I just became part of that 40%. What is this? | Galiba ben de o %40 içine gireceğim. Bu da nedir böyle ya? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's Phenacyclene. I know what it says. What is it? | Finasayklin. Ne yazdığını görüyorum. Nedir ki? Ondan hep hoşlanmışımdır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm Trevor. Ben. | Travor. Ben. Çok ciddiyim. Birine para versin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We need lab partners. I can't see spending time with | Laboratuar partnerine ihtiyacımız olacak. Buradaki insanların çoğuyla... Ama özür dilerim... ailenle tek başına olmak istemediğini biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
most of these people. What do you think? Yeah, sure. | ...uzun süre geçirebileceğimi sanmıyorum. Ne dersin? Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Cool. If 40% fail, you know what that means? | Harika. %40'ın başarısız olması ne demek biliyorsun, değil mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This teacher must suck. | Bu hoca berbat olmalı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Spectroscopic studies of the molecular complexes of Phenacyclene. | Moleküler finasayklin bileşiğinin spektroskopik çalışmaları. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
$50,000? | Mendil ister misin? Hayır, sağ ol. 50.000 dolar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
All I did was stay married for a year. | Öğrenmemiz gerekiyor. Öğrenmemiz lazım. Sadece onunla bir sene evli kaldım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I didn't earn this. You didn't have to. | Bunu hak etmedim. Gerekmiyordu. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Do you know where Natalie is? Maybe I can call her. | Natalie nerede biliyor musunuz? Belki onu arayıp, konuşabilirim. Emin misin? Evet. Teşekkürler. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I have no idea. But I can tell you, | Hiçbir fikrim yok. Ama parayı... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
she had no problem taking the money. | ...rahatlıkla aldığını söylemeliyim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Here's the thing. Um... | Olay şu | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I have this cousin, Jerry, and a few years | Jerry adında bir kuzenim var. Birkaç yıl evvel... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
ago, he got hit by a cab on Commonwealth Avenue, | ...Commonwealth Caddesinde bir taksi çarptı ve... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and now all he does is he sits at home and counts the settlement checks. | ...şimdi tek yaptığı evde oturmak ve tazminat çeklerini saymak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's pathetic. He's the family joke. | Tam bir zavallı. Ailenin maskarası haline geldi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't want to be the next Cousin Jerry. | Kuzen Jerry gibi olmak istemiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Then the funds revert back to the... | O zaman para mirası idare eden... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
executor of the state, my firm, hopefully into the bonus pool. | Bence harika. Gerçekten mi? Gerçekten. ...yere, yani firmama geri döner, oradan da ikramiye havuzuna. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, I... I mean, if it's between me... | O halde... yani benle... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and... me and the law firm, then... | Kendisi hemen şurada. Tamam. Teşekkür ederim. ...hukuk firması arasında kalacaksa, o zaman | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I could use a new apartment. Wonderful, Mr. Crane. | Yeni bir daire çok iyi olurdu. Çok güzel, Bay Crane. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If you'd just sign the receipt, | Eğer makbuzu imzalarsanız... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
our business will be concluded. | ...işimiz tamamlanmış olacak. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Maybe I could get a two bedroom. Separate place for an office? | Belki 2 odalı bir yer bulurum. Ofis olarak kullanabileceğim ayrı bir yer. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |