Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 19040
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
Yeah. You'll feel me there. I'll be right beside you. | Evet, oradaymışım gibi hissedersin. Yanı başında olurum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Moping about my future. | Kendi geleceğime üzülerek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It looks like I'm gonna have to do one more year. | Görünüşe göre bir yıl daha okula gitmem gerekecek. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Wow. Dad. | Baba. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. Hey, sweetie. | Selam. Merhaba, tatlım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
We were gonna meet at the restaurant. I was nearby. | Restoranda buluşacağımızı sanıyordum. Bu civardaydım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I've dropped in and I was talking to Ben. | Uğradım. Ben'le konuşuyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I just came by to pick up those books. The O Chem books. | Kitapları almaya geldim. Organik Kimya kitaplarını. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Premed. I know. I know. | Tıbba hazırlık. Biliyorum. Biliyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. I, uh, passed that test, by the way. The placement test. | Evet. Bu arada testten de geçtim. Yerleştirme testi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That... That's great. You did? Yep. | Çok... çok güzel. Geçtin demek? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Congratulations. Thanks a lot. | Tebrikler. Teşekkür ederim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You ready? Yes. | Hazır mısın? Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Mom sounds like she's doing okay. | Annemin sesi iyiydi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. Yeah. She seems, uh... | Evet. Evet. Mutlu... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
seems happy. | ...mutlu görünüyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How's... Let me say what I wanna say. | Her şey nasıl... Söylemek istediğimi söylememe izin ver. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Okay. | Peki. Beni arayabilirsiniz. Alan kodu 212 555 0341. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
you're wasting your time. | ...vaktini boşa harcıyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's my opinion that you've been floating through your experience here, | Bence, plan yapmak yerine, burada yaşayacağın deneyimi oluruna bıraktın... Benim gitmem lazım. Anlıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're graduating college in nine months. | 9 ay sonra üniversiteden mezun olacaksın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I know. Art is fine. | Biliyorum. Sanata bir lafım yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I like the arts. I like museums. | Sanattan hoşlanırım. Müzeleri severim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I love that you're artistic, that you paint, | Resim yapmana, sanatsal bir tarafının olmasına memnunum... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
but that is not a life. | ...ama bir yaşam tarzı olamaz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Felicity, it's time to get back to medicine. | Felicity, tıbba geri dönmenin vakti geldi. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Now, this art thing, you can do that also. | Sanatla da ilgilenebilirsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Sam Devonshire. He's a cardiologist, | Sam Devonshire kalp doktoru... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and he also makes these little... | ...ve aynı zamanda küçük... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
...what... crafts. | ...ne diyeyim... el sanatlarıyla ilgileniyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Can I get you folks something to drink? | İçecek bir şeyler ister miydiniz? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hello. Hey, it's me. | Alo? Selam, benim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What are you doing? Staring at my resume. | Ne yapıyorsun? Özgeçmişime bakıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Trying to figure out what's wrong. | Neresinin yanlış olduğunu anlamaya çalışıyorum. Durumu nasıl? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Is dinner over already? Just starting. | Yemek bitti mi? Yeni başlıyor. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How bad? You said I'd feel you here. I don't. | Ne kadar kötü? Çok. Seni yanımda hissedeceğimi söylemiştin. Hissetmiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, this is just what parents do. | Bak, ebeveynler böyle davranır. Sadece bunun hakkında biraz düşünmek istiyorum. Tamam. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
They're not evil. They're just stupid sometimes. | Kötülük etmezler. Bazen aptal şeyler yaparlar. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
He told me I'm wasting my life. That just proves it. | Sadece fikirlerini beğenmedim. Daha duymadın ki. Bana hayatımı heba ettiğimi söyledi. İşte kanıtı. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
What? He doesn't know you as well as I. | Neyin? Seni benim kadar iyi tanımadığının. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But he's not right, is he? Just tell me he's not right. | Ama haklı değil, değil mi? Haklı olmadığını söyle bana. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You have to make your own choices here, | Bazıları ileride hatalı çıksa da kendi seçimlerini kendin yapmalısın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is your life we're talking about. | Neden biliyor musun? Çünkü senin hayatından... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
OK. This is helping. | ...bahsediyoruz. Çok yardımcı oluyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is not some schedule or some preordained performance. | Hayat planlanmış ya da önceden tayin edilmiş bir eylem değildir. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Life is an obstacle course. | Hayat engellerle kaplı bir yoldur. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Life is a challenge. I'm gonna go in there. | Hayat zorluklarla doludur. Tamam, geri gidiyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Get in there. Think positive. Kick ass. Take names. | Geri git, pozitif düşün. Canına oku. Hatalıları göster. İşler yolunda gidiyor demek? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Thanks. No problem. | Tamam. Sağ ol. Lafı bile olmaz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Look, Dad, I know what you're saying. | Baba, ne dediğini anlıyorum. Noel... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
And I know it must seem to you like I'm floundering. | Sana her şeyi oluruna bırakmışım gibi geldiğini de anlıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But the fact is, I am in this Honors Art Program, | Ama gerçek şu ki, Özel Sanat Programı'na girdim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and this is a class that is very important to me. | ...ve bu ders benim için çok önemli. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
This is my life and I feel like I have to make | Bu benim hayatım ve bazıları hatalı olsa da... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
my own choices, even if some of them are mistakes. | ...kendi seçimlerimi kendim yapmalıyım bence. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It's not like I'm on some schedule. Maybe you should be on one. | Bir program izlemiyorum ki. Belki de izlemelisin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Well, that's not how I wanna live my life. | Hayatımı böyle yaşamak istemiyorum. Bu yüzden avukatla buluşuyordum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Fair enough. | Sen olmasaydın bitirmeme imkân yoktu. Pekâlâ. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Then I am not comfortable, and neither is | Ne ben, ne de annen bu hayat tarzını... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
your mother, subsidizing this lifestyle. | ...mali olarak desteklemekten memnun değiliz. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Dad, I'm in college. Look at yourself. | Baba, üniversitedeyim. Kendine bir bak. * Tanımadığım insanlardan kartlar, mektuplar alan * | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're no better off than you were three years ago. | Üç yıl önceden daha iyi bir yerde değilsin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Keep this up, where are you gonna be one year from now? | Böyle devam edersen, bir yıl sonra nerede olacaksın? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You cannot do this. You can't come here | Böyle yapamazsın. Buraya gelip... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
and judge me... That is exactly what I can do. | ...beni böyle yargılayamazsın Kesinlikle yapabilirim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You wouldn't be here if it wasn't for me. You know what? | Ben olmasam, burada olamazdın. Bak ne diyeceğim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If my being here means having to answer to you... | Eğer burada olmam, sana hesap vermek zorunda olduğum anlamına geliyorsa | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Your future isn't gonna start years from now. You're on the edge of a cliff. | Geleceğin yıllar sonra başlamayacak. Vakti geldi. Uçurumun kenarındasın. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You're not even listening. These last three years have been a waste. | Beni dinlemiyorsun bile. Son 3 yılı çarçur ettin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
A waste of money and time. | ...farklı. Selam. Para ve vakit çarçur ettin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Fine. I don't want you to pay for this. I will pay myself. | Peki. Senin karşılamanı istemiyorum. Kendim öderim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
That's not what I'm saying. It's what I'm saying. | Böyle söylemedim. Ben söylüyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't want your help. I don't need your critique, okay? | Yardım etmeni istemiyorum. Eleştirilerine ihtiyacım yok, tamam mı? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I don't need you. | Sana da ihtiyacım yok. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm just lying here. In your suit? | Öylece yatıyorum. Takım elbiselerin içinde mi? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Why are you in your suit? | Neden takım elbise giydin? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I put it on just to look at myself, | Kendime şöyle bir bakmak için giydim... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
try to figure out what the problem is. | ...problemin ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Things get any better with your dad? No. | Babanla aran daha iyi mi? Hayır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I'm paying for college now. Oh, God. | Üniversite parasını artık ben ödüyorum. Tanrım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
How'd you end it? | Nasıl bitti? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I walked out. | Çıkıp gittim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Yeah. | Bütün gün "Ben'le git... Evet. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
There are three steps to take to declare your independence. | Ekonomik özgürlüğünü ilan etmenin 3 adımı vardır. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
First, your parents or legal guardian need to sign these two forms. | İlk olarak, ailenin ya da yasal vekilinin bu 2 formu imzalaması lazım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Provide us with rent stubs, | Sonra, belirtildiği gibi kira... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
phone bills, etcetera, as indicated. | ...telefon faturası gibi şeyleri getirmelisin. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You need to sign this form in order to be eligible for a loan. | Son olarak kredi alabilmek için bu formu imzalaman lazım. Gitsen iyi olacak. Dalga mı geçiyorsun? | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Thanks. Yeah. Next in line. | Teşekkür ederim. Evet. Sıradaki. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
I went into that office sort of dreading the whole thing. | Ayaklarım geri gide gide o ofise gitmiştim. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
But you know, the weird thing about declaring your independence, | Ama ekonomik özgürlüğünü ilan etmenin garip tarafı... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
there's something about it, I mean, if you really think about the idea of it... | ...öyle bir şey ki, yani fikir olarak düşündüğünde... | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
...it's kind of amazing. | ...muhteşem bir şey. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Hey. Sorry I'm late. | Hey. Kusura bakma, geç kaldım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You said you were gonna be here an hour ago. The line at the financial aid office | Bir saat içinde döneceğini söylemiştin. Sıra çok uzundu | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
Don't worry about it. You're mad? Yes. I'm late for my first class. | Boşver. Kızdın mı? Evet. İlk dersime geç kaldım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
If there's a reason Tracy and Elena shouldn't get married, it's this dress. | Eğer Tracy ve Elena'nın evlenmemesi için bir neden varsa, o da bu elbise. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You don't want 'em to get married. | Tabii ki evlenmelerini istemiyorsun. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
It'll be harder for you to get lucky with the groom. | Yoksa damatla işi pişirmen çok zor olur. Pekâlâ. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |
You know what? What? | Biliyor musun? Neyi? Söyle bakalım. | Felicity-1 | 1998 | ![]() |