Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 172640
İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
the very rats instinctively had quit it | ...farelerin bile kaçtığı bir tekneydi. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
that raised in me an undergoing stomach | ...göklerden gelen bir metanet... ...göklerden gelen bir metanet vardı senin gülüşünde. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Some food we had and some fresh water | Biraz yiyeceğimiz biraz da suyumuz vardı. Biraz yiyeceğimiz, biraz da suyumuz vardı. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
out of his charity, did give us, with rich garments, stuffs and necessaries | yanımıza ayrıca, güzel giysiler, eşyalar ve gerekli malzemeler verdi. ...soylu yanımıza güzel giysiler, eşyalar ve gerekli malzemeler verdi ki... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
l pray you, ma'am | Şükürler olsun, hanımefendi... Yalvarırım efendim... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
l know thou canst not choose | İstesen de elinden gelmez aslında. İstesen de elinden gelmez. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Come away, servant, come | Gel bakalım uşağım, gel hadi. Gel bakalım uşağım, gel haydi. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
be't to fly, to swim, to dive into the fire | Uç de uçayım, yüz de yüzeyim istersen ateşlere dalayım. Uç de uçayım, yüz de yüzeyim, istersen ateşlere dalayım! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
to thy strong bidding task Ariel and all his quality | Ariel ve cin dostları bir buyruğuna bakıyor. Ariel ve tüm cin dostları... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Now on the beak, now in the waist, the deck, in every cabin | Bir pruvadayım, birden ortasında geminin; bir güvertedeyim, bir kamarada; Bir pruvadayım, birden ortasında, bir güvertedeyim, bir kamarada... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Not a soul but felt a fever of the mad and play'd some tricks of desperation | Aklını kaçırmayan, çaresizliğe kapılmayan tek bir ruh bile yoktu. Orada aklını kaçırmayan, çaresizliğe kapılmayan tek bir ruh bile yoktu. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
cried; Hell is empty and all the devils here! | "Cehennem boşalmış, şeytanların hepsi burada!" diye bağırdı. Şöyle bağırdı: "Cehennem boşalmış, şeytanların hepsi burada!" | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Why that's my spirit! But was not this nigh shore? | İşte peri dediğin böyle olur! Peki, sahile yakın mı oldu bunlar? Şu benim perime bak! Peki, sahile yakın mı oldu bunlar? | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Of the King's ship, the mariners, say how thou hast disposed | Kral'ın gemisini, gemicileri onlara ne yaptın? Kral'ın gemisini, gemicileri, onlara ne yaptın? | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
ls there more toil? | Angarya bitmedi mi yani? Angarya bitmedi mi? | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Since thou dost give me pains let me remember thee what thou hast promised | Bu kadar eziyet ettiğine göre, bana verdiğin sözü hâlâ tutmadığını... Bu kadar eziyet ettiğine göre, bana verdiğin sözü... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
which is not yet perform'd me | ...hatırlatabilir miyim sana? ...hala tutmadığını hatırlatabilir miyim? | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Before the time be out? No more! | Hizmetin dolmadan mı? Hadi canım! Hizmetin dolmadan mı? Olmaz! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
l prithee, remember l have done thee worthy service | Ne olursun, sana nasıl hizmet ettiğimi unutma. Lütfen, sana nasıl hizmet ettiğimi unutma. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
thou didst promise to bate me a full year | Söz vermiştin, bir yıl erken bırakacaktın beni. Söz vermiştin, bir yıl erken bırakacaktın. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
No Thou dost | Hayır. Unutuyorsun. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
hast thou forgot her? | Unuttun mu onu ha? Unuttun mu onu? | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Ma'am, in Algiers | Cezayir'de, hanımım. Cezayir'de efendim. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
l must once in a month recount what thou hast been, which thou forget'st | Seni kurtardığımda ne halde olduğunu sana ayda bir anlatmam gerek anlaşılan. Seni kurtardığımda ne halde olduğunu her ay anlatmam gerek anlaşılan. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
lt was mine art, when l arrived and heard thee | Oraya ulaşıp seni duyunca, hünerimi kullanıp çamdaki yarığı açan ve... Oraya ulaşıp seni duyunca, hünerimi kullanıp... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
that made gape the pine, and let thee out | ...seni serbest bırakan, benden başkası değildi. ...çamdaki yarığı açan ve seni serbest bırakan, benden başkası değildi. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
and peg thee in his knotty entrails till thou hast howl'd away twelve winters | ...budaklı bağırsaklarına tıkar ve orada on iki kış boyu ulumaya bırakırım. ...seni onun budaklı bağırsaklarına tıkar ve orada on iki kış boyu ulumaya bırakırım! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
l will be correspondent to the command | Emirlerin her zaman başım üstüne. Emirlerinize itaat edeceğim. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
and do my spiriting gently Do so | Perilik görevimi de sızlanmadan yerine getireceğim. Öyle yap. Görevimi de sızlanmadan yapacağım. Öyle yap. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
The strangeness of your story put heaviness in me | Anlattığınız tuhaf hikâye ağırlık vermiş bana. Anlattığınız tuhaf hikaye ağırlık vermiş bana. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Shake it off. Come on | Üstünden silkele gitsin! Hadi gel. Silkele gitsin! Haydi gel. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
We'll visit with Caliban, my slave | Gidip, sorduğumuz hiçbir şeye akıllı uslu cevap vermeyen Kölem Caliban'ı görelim. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
As wicked dew as e'er my mother | O bahsettiğin anamın, pis kokulu bataklıklardan kuzgun... O bahsettiğin anamın, kokulu bataklıklardan kuzgun... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
side stitches that shall pen thy breath up | ...tıkanacak gece boyu bütün kirpiler tepene üşüşecek. ...sancılardan soluğun tıkanacak... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Urchins shall work all exercise on thee | Delik deşik edip arı peteğine döndürecekler seni. ...ve gece boyu bütün kirpiler tepene üşüşecek! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
each pinch more stinging than bees that made 'em | ...bir oğul dolusu arının sokması hiç kalacak yanında. ...bir oğul dolusu arının sokması hiç kalacak yanında! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
This island is mine by Sycorax my mother, which thou tak'st from me | Bu ada annem Sycorax'tan bana kalmıştı. Sen elimden aldın. Bu ada annem Sycorax'tan bana kalmıştı! Ve sen elimden aldın! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
When thou camest first, thou strok'st me and madest much of me | Buraya ilk geldiğinde beni okşar, üstüme titrerdin... Buraya ilk geldiğinde beni okşar, üstüme titrerdin. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
and teach me how to name the bigger light | ve gündüz ve gece yanan büyük ışığa ne denir... ...ve gündüz ve gece yanan büyük ışığa ne denir... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
and how the less, that burn by day and night | ...küçük ışığa ne denir öğretirdin. ...küçük ışığa ne denir, hepsini bana öğretirdin. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
And then l loved thee and show'd thee all the qualities o' th' isle | Ben de seni sevmiştim. Adada ne varsa göstermiştim sana. Ben de seni sevmiştim. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
the fresh springs, brine pits barren place and fertile | Berrak pınarları, acı su çukurlarını verimli ve çorak yerleri göstermiştim. Berrak pınarları, acı su çukurlarını, verimli ve çorak yerleri göstermiştim. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
whiles you do keep from me the rest o' th' island | Adanın başka hiçbir yerine bırakmıyorsun. ...adanın başka hiçbir yerine bırakmıyorsun. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Would't had been done! | Keşke becerebilseydim o işi! Keşke becerebilseydim! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Thou didst prevent me: l had peopled else this isle with Calibans | Bana engel olmasaydın, bu adayı Calibanlarla dolduracaktım. Eğer bana engel olmasaydın, bu adayı Calibanlarla dolduracaktım. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Abhorred slave | İğrenç köle... İğrenç köle! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
took pains to make thee speak | ...seni konuşturabilmek için elimden geleni yapmıştım. Konuşturabilmek için elimden geleni yapmıştım! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
fill all thy bones with aches, make thee roar that beasts shall tremble at thy din | ...işkence yaparım ki sana, kemiklerin sızlar, vahşi hayvanlar böğürtünden titrer. ...bütün kemiklerin sızlar, vahşi hayvanlar da böğürtünden titrer! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
and then take hands | ve el ele verin Ve el ele verin. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
the wild waves whist | vahşi dalgalar kessin sesini ...vahşi dalgalar kessin sesini... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
foot it featly here and there | bir oraya bir buraya atın ayağınızı ...bir oraya bir buraya atın ayağınızı. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
No, it begins again | Hayır, işte yine başladı. Hayır, yine başladı. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
This is no mortal business, nor no sound that the earth owes | Ölümlü işi olamaz bu, ses de dünyasal bir ses değil. Ölümlü işi olamaz bu, ses de bu dünyaya ait değil. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
l hear it now above me | Şimdi de yukardan geliyor. Şimdi de yukarıdan geliyor. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
say what thou seest yond | ...ve söyle bakalım ne görüyorsun. Ne görüyorsun orada? | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
No, child: it eats and sleeps and hath such senses as we have, such | Değil kızım. Bizim gibi yer, içer ve bizimkine benzer duyuları var. Değil kızım. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Oh spirit, fine spirit! l'll free thee within two days for this | Ey peri; harikasın peri! Buna karşılık iki gün içinde bırakacağım seni. Ey peri, harikasın peri! Buna karşılık iki gün içinde bırakacağım seni. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
My prime request, which l do last pronounce, is | Son olarak da, en önemli sorum... Son olarak da en önemli sorum... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
A single thing, as l am now, that wonders to hear thee speak of Naples | Şu anda neysem, o olurdum. Sizin Napoli kralından söz etmenize şaşan biri yani. Şu anda neysem, o olurdum, Napoli kralından söz etmenize şaşan biri. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
He does hear me and that he does l weep | Beni duyuyor aslında, bu yüzden akıyor gözyaşlarım. O beni duyuyor, bu yüzden akıyor gözyaşlarım. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
who with mine eyes, never since at ebb beheld the King my father wreck'd | Babam Kral'ın parçalanan gemide olduğunu O andan ağlayan şu gözlerimle gördüm. Babam Kral'ın parçalanan gemide olduğunu o andan beri ağlayan şu gözlerimle gördüm. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Thou dost here usurp the name thou ow'st not | Senin olmayan bir unvana konmak niyetindesin... Senin olmayan bir unvana konmak niyetindesin. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
and hast put thyself upon this island as a spy | ...ve bu adaya da, o unvanı sahibinden... Ve bu adaya da, o unvanı sahibinden... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Follow me. Speak not you for him: he's a traitor | Benimle gel. Onun adına konuşma. O bir hain. Benimle gel, onun adına konuşma. O bir hain. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
What, l say, my foot my tutor? Put thy sword up, traitor | Ne o, şimdi de kendi ayağım hoca mı kesildi başıma? Yerine koy kılıcını hain! Kendi ayağım hoca mı kesildi başıma? Yerine koy kılıcını hain! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Beseech you, mother Hence! Hang not on my garments | Ne olur anne, yapma! Çekil! Asılma elbiseme! Ne olur anne! Çekil! Asılma elbiseme! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Silence! One word more shall make me chide thee, if not hate thee | Sus! Seni azarlamamı hatta senden nefret etmemi istemiyorsan tek kelime daha etme. Sus! Seni azarlamamı hatta nefret etmemi istemiyorsan tek kelime daha etme! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
To th' most of men this is a Caliban and they to him are angels | Diğer insanlara kıyasla buda bir Caliban ve herkes melek kalır bunun yanında. Diğer insanlara kıyasla bu da bir Caliban ve onlar birer melek. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Thy nerves are in their infancy again and have no vigour in them | Kasların bebeklik çağındaki gibi yine, güç yok şimdi hiçbirinde. Kasların bebeklik çağındaki gibi yine, güç yok hiçbirinde. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Thou hast done well, fine Ariel! Hark what thou else shalt do me | Yamansın Ariel! İyi iş yaptın. Hadi şimdi, öteki işlerine geçelim. Yamansın Ariel! İyi iş yaptın. Şimdi öteki işlerine geçelim. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Be of comfort. My mother's of a better nature, sir, than she appears by speech | Rahat ol. Annem konuşma şeklinden anlaşılandan daha iyi huyludur. Rahat ol sen. Annemin konuşmasına bakma, aslında iyi huyludur. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Thou shalt be free as mountain winds | Dağlarda esen rüzgârlar kadar özgür olacaksın. Dağ rüzgarları kadar özgür olacaksın. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Come, follow. Speak not for him | Hadi düş peşime. Onun adına konuşma. Haydi, düş peşime. Onun adına konuşma. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Look he's winding up the watch of his wit: by and by it will strike | Bak, zekâsının saatini kuruyor; birazdan çaldıracak. İşte bak, zekasının saatini kuruyor, birazdan da çaldıracak. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
You have taken it wiselier than l meant you should | Siz de düşündüğümden daha ustaca çevirdiniz sözü. Siz de sözü düşündüğümden daha ustaca çevirdiniz. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Fie, what a spendthrift is he of his tongue! | Vay canına, adam lafına amma savurgan ha! Vay canına, dili konusunda ne kadar savurgan! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
l prithee, spare Well... | Lütfen kesin artık Tamam... Lütfen susun artık. Tamam. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Uninhabitable and almost inaccessible Yet... | ...ıssız ve yaşanmaz görünse de... Aslında... ...ıssız ve yaşanmaz görünse de... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
The air breathes upon us here most sweetly | Tatlı, yumuşak, hoş havasının soluğunu hissediyor insan. Tatlı, yumuşak havasının soluğunu hissediyor insan. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Or as 'twere perfumed by a fen | Bataklık kokusu üfürüyor. Bataklık kokusu üfürüyor sanki. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
How lush and lusty the grass looks! How green! | Otlar nasıl canlı ve diri! Ne kadar da yeşil! Otlar nasıl canlı ve diri! Ne kadar, yeşil! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
The ground indeed is tawny | Her yer ne kadar da boz! Aslında yerler kahverengi. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
who is so far from ltaly removed l ne'er again shall see her | Çünkü o kadar uzak düştü ki şimdi İtalya'dan, onu bir daha göremeyeceğim. İtalya'da o kadar uzakta ki, onu bir daha göremeyeceğim. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
We have lost your son, l fear, for ever The fault's your own | Korkarım oğlunuzu sonsuza dek kaybettik. Kusur da sizde. Korkarım oğlunuzu sonsuza dek kaybettik ve suç da sizde. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
My lord Sebastian, the truth you speak doth lack some gentlenes | Lordum Sebastian, sözleriniz doğru ama nezaket sınırını biraz aşıyor. Lordum Sebastian, sözleriniz doğru ama nezaket sınırını aşıyor. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
You rub the sore, when you should bring the plaster | Yaraya merhem süreceğinize, deşiyorsunuz siz onu. Yaraya merhem süreceğinize, onu deşiyorsunuz. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
All the infections that the sun sucks up from bogs, fens, flats | Güneşin bataklıktan, pislikten, düzlükten çektiği... Güneşin bataklıktan, pislikten... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
on Prospera fall and make her by inchmeal a disease! | ...ne kadar mikrop varsa Prospera'nın tepesine yağsın! ...hepsi Prospera'nın tepesine yağsın! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
And yet l needs must curse | Ama yine de içimden sövmek geliyor. Yine de içimden sövmek geliyor! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
But for every trifle are they set upon me | Ama en ufak bir bahanede başıma üşüşürler. En ufak bir bahanede başıma üşüşürler. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
that mow | ...sırıtıp bağrışırlar... ...bağrışırlar... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Here's neither bush nor shrub, to bear off any weather at all | Burada rüzgârı kesecek ne ot var ne çalı... Burada rüzgarı kesecek ne ot var ne çalı... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Yond same black cloud, yond huge one | İşte şu kara bulut, şu kocaman olanı... İşte şu kara bulut, şu kocaman olanı! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
What have we here? | Bu da ne yahu? Bu da ne böyle? | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Dead or alive? | Ölü mü diri mi? Ölü mü, diri mi? | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
Were l in England now, as once l was | Geçmişte olduğum gibi şimdi İngiltere'de olsam... Geçmişte olduğum gibi, şimdi İngiltere'de olsam... | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
There would this monster make a man | Bu canavar, servet kazandırırdı insana orada. Orada, bu canavar bana servet kazandırırdı. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
and his fins like arms! | ...yüzgeçleri de kola benziyor! ...ve yüzgeçleri de kola benziyor! | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
This is no fish | Balık filan değil bu. Bu, balık filan değil. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |
but an islander, that hath lately suffered by a thunderbolt | Adanın yerlisi. Daha yeni yıldırım çarpmış herhalde. Adanın yerlisi. Bu yakınlarda yıldırım çarpmış. | The Tempest-4 | 2010 | ![]() |