Ara
İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 169484
| İngilizce | Türkçe | Film Adı | Film Yılı | |
| I think you liked doing it. No, I didn't! | Yapmak hoşuna gitti. Hayır, gitmedi! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| For Pete's sake, somebody take this family off my hands. | Allah aşkına, biri bu aileyi üzerimden alsın. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I don't want to run it. | İdare etmek istemiyorum artık. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You don't have to run the family, only the ranch. | Aileyi idare etmen gerekmez, sadece çiftliği et. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| They're both tied up together. There's a difference, Noah. | Her ikisi de birbirine bağlı. Bir fark var ama Noah. Her ikisi de biribirine bağlı. Bir fark var ama, Noah. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You let them live, people pay off better than cattle. | Yaşam tarzlarına karışma. İnsanlar sığırdan daha değerlidir. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Don't be so proud of the way you let us live, Pop. | Bizim yaşamımıza bak da, o kadar gurur duyma, Baba. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Just look at her and don't be so darn proud of yourself! | Kızına bir bak, bu kadar öğünmeyi hak etmiyorsun! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| What does he mean, Lizzie? | Ne demek istiyor bu, Lizzie? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Don't pay any attention to him, Pop. | Ne dediğine bakma, Baba. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Noah's hinting that I made some big mistake with you, Lizzie. | Noah seni büyütürken çok hata yaptığımı ima ediyor, Lizzie. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Of course not. | Elbette yapmadın. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'm perfect. Everybody knows I'm perfect. | Ben mükemmelim. Herkes mükemmel olduğumu biliyor. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| A very nice girl. Good housekeeper, bright mind... | Çok hoş bir kız. İyi bir ev sahibesi, parlak zekâlı, çok dürüst. Çok hoş bir kız. İyi bir ev sahibesi, parlak zekâlı... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| very honest. | ...çok dürüst. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| So darned honest, it kills me. | Kahrolası dürüstlük, öldürüyor beni. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| "You got to get a man like a man gets got." | "Erkekler nasıl tavlanırsa öyle tavlamalısın. " "Erkekler nasıl tavlanırsa öyle tavlamalısın." | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| That's what Noah said. Now, isn't that stupid? | Noah böyle demişti. Saçma değil mi bu? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| It's not even good English. | İyi bir İngilizce bile değil. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Don't think about that, Lizzie? Think about it? | Üzerinde durma, Lizzie. Durma mı? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Why, I wouldn't give it another thought. | Unuttum, gitti bile. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You know what that Starbuck man said to me? | Şu Starbuck denilen adam bana ne dedi, biliyor musun? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| What, Lizzie? | Ne dedi, Lizzie? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Why repeat it? A man like that. | Tekrarlayayım mı? Değer mi? Tekrarlıyayım mı? Değer mi? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You go repeating what people like that have to say... | Böyle birinin dediğini tekrarlamaya değmez... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Can a woman take lessons in being a woman? | Bir kadın, kadınlık dersi alabilir mi? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You don't have to take lessons. You are one. | Ders alman gerekmez. Sen kadınsın. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Starbuck says I'm not. | Starbuck, değilsin diyor. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| If Starbuck don't see the woman in you, he's blind. | Starbuck sendeki kadını göremiyorsa, kör olmalı. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Is File blind? | File kör mü? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Are they all blind? | Hepsi mi kör? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'm sick and tired of me. | Kendimden bıktım, usandım. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I want to get out of me for a while, be somebody else. | Bir müddet kendi kalıbımdan çıkmak, başka biri olmak istiyorum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Go down to the social club and be Lilly Ann Beasley... | Sosyete kulübüne gitmek, Lilly Ann Beasley gibi olmak mı? Sosyete klübüne gitmek, Lilly Ann Beasley gibi olmak mı? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| is that what you want to be? | Bunu mu istiyorsun? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Lilly Ann Beasley knows how to get along. | Lilly Ann Beasley yol yordam biliyor. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You better call her on the telephone, ask her to let you join up. | Bari telefon et de, seni üyeliğe almasını iste. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I will. You'll see if I don't. | Göreceksiniz, yapacağım. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And I'm gonna get myself a lot of new dresses... | Bir sürü yeni elbise satın alacağım, kesimi ta buralara kadar. Bir sürü yeni elbise satın alacağım... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| cut way down to here. | ...kesimi ta buralara kadar. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| And I'll paint my mouth so it looks like I'm always whistling. | Ağzımı öyle boyayacağım ki, devamlı ıslık çalıyor gibi olacağım. Ağzımı öyle boyuyacağım ki, devamlı ıslık çalıyor gibi olacağım. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Fine, go ahead. Look like a silly little jackass. | Güzel, haydi yap. Soytarıya benze. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Won't be me looking silly, it'll be somebody else. | Gülünç olan ben değil, başka biri olacak. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You've got to hide what you are. | Ne olduğunu gizleyeceksin. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You can't be honest. | Dürüst olamazsın. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You wouldn't know how to be anything else. | Başka biri olmayı beceremezsin. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Wouldn't I? | Beceremem mi? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| You think it's hard. It's easy. | Zor sanıyorsun. Kolaydır. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Phil Mackey. | Phil Mackey. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| How good looking you are. | Ne kadar yakışıklısın. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| That curly blond hair, the pearly white teeth. | Kıvırcık sarışın saçların, inci beyazı dişlerin. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Can I count your teeth? One, two, three, four. | Dişlerini sayabilir miyim? Bir, iki, üç, dört. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Oh, no, don't tickle... | Ah, hayır, gıdıklama... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| or little Liz is gonna roll right over and... | Yoksa küçük Liz yuvarlanıp üstüne... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Good evening. Hello, File. | İyi akşamlar. Selâm, File. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Kind of late. | Biraz geç oldu. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Hope I'm not disturbing you. Oh, no. | Rahatsız etmiyorum ya? Yo, hayır. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| That's all right. We were just... | Buyur, biz de zaten... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I don't know what we were doing. But come on in. | Ne yapıyorduk bilmiyorum, ama gelin içeri. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Hello, Lizzie. | Selâm, Lizzie. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Hello, File. No let up on the drought, is there? | Selâm, File. Kuraklık bitecek gibi görünmüyor. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Just none at all. Excuse me, Pop. | Hem de hiç. Pop, özür dilerim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I got to thinking about that little fuss... | Jim’le olan küçük anlaşmazlığa takıldım... gözüne olan şey. Jim’le olan küçük anlaşmazlığa takıldım da... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I had with Jim, about his eye... | gözüne olan şey... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| and I wanted to apologize. I'm sorry. You said that this afternoon, File. | Özür dilemek istedim. Kusura bakmayın. Bunu öğlen söylemiştin, File. Özür dilemek istedim. Kusura bakmayın. Bunu öğlenleyin söylemiştin, File. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I didn't say it to Jim. That's right, you didn't. | Jim’e söylememiştim. Doğru, söylememiştin. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| He's upstairs. I'll send him right down. Oh, Jim! | Kendisi yukarıda. Aşağı çağıralım. Hey, Jim! | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Jimmy, can you come down... That's all right, Lizzie. | Jimmy, aşağı gelebilir~ Tamam, Lizzie. Jimmy, aşağı gelebilir... Tamam, Lizzie. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I was going up anyway. | Zaten yukarı çıkacaktım. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Would you... | Bir... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Do you care for a cup of coffee? No, thank you. I already had my supper. | Kahve ister miydin? Sağ ol. Yemeğimi yemiştim. Kahve ister miydin? Sağol. Yemeğimi yemiştim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Yes. Yes, of course. I didn't mean to mention supper. | Evet. Evet, tabii. Yemekten söz etmeyecektim. Evet. Evet, tabiî. Yemekten söz etmeyecektim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I just... You know. | Sadece... Yani. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| How about some nice cold lemonade? No, thank you. | Soğuk bir limonataya ne dersin? Hayır, sağ ol. Soğuk bir limonataya ne dersin? Hayır, sağol. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I make lemonade with limes. | Limonatayı, laym misket limonu ile yapıyorum. Limonatayı laym(misket limonu) ile yapıyorum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I guess if you make it with limes, you can't... | Laym ile yapıldığına göre, ona artık... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| call it lemonade, can you? You can if you want to. | ...limonata denmez, değil mi? İstersen denir. limonata denmez, değil mi? İstersen denir. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| But it's really limeade, isn't it? | Ama aslında laymonata olur değil mi? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Yeah, that's what it is. Limeade. | Evet, öyle. Laymonata. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| That's what it is, all right. You call me, Lizzie? | Tamam, öyle olsun. Beni mi çağırdın, Lizzie? Tamam , öyle olsun. Beni mi çağırdın, Lizzie? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Hey, File. Hi, Jim. | Hey, File. Selâm, Jim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| My, that's a bad eye. I came around to tell you I'm sorry. | Hay Allah, gözün fena şişmiş. Senden özür dilemeye geldim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Don't think nothing of it, File. Bygones is bygones. | Boş ver, File. Mazi, mazide kaldı. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Glad to hear you talk that way. | Bunu duyduğuma sevindim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| File's here, huh? | File gelmiş ha? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Yes, sir, he sure is. | Evet, gerçekten burada. Evet efendim, gerçekten burada. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Wouldn't you like to sit down or something? | Oturmaz mısın, ya da ne bileyim? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Guess they both knew I was lying. | Her ikisi de yalan söylediğimi biliyordu. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Lying? About what? | Yalan mı? Ne yalanı? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I didn't come here to apologize to Jim. | Buraya Jim’e özür dilemek için gelmedim. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| What did you come for, File? | Ya ne için geldin, File? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| To get something off my chest. This afternoon, your father... | Üzerimden bir yük kalksın istedim. Baban, öğleden sonra... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Well, there's a wrong impression going around town that I'm a widower... | Kasabada dul olduğuma dair yanlış bir izlenim oluşmuş... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| but I'm not. I know that, File. | ... ama dul değilim. Bunu biliyorum, File. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I know you know it, but I've got to say it. | Bildiğini biliyorum, ama yine de söylemem gerek. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| I'm a divorced man. I've been denying it. Now I admit it. | Boşanmış biriyim. Bunu inkâr ediyordum. Artık kabul ediyorum. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| That's all I want to say. | Söylemek istediğim bu. | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| That squares me with everybody. Does it? | Böylece herkesle ödeşmiş oldum. Öyle mi? | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| Yes, it does. From here on in... | Evet, öyle. Bundan böyle... | The Rainmaker-1 | 1956 | |
| if I want to live alone all by myself, it's nobody's business but my own. | ...tek başıma yaşamak istiyorsam, benden başka kimseyi ilgilendirmez. ...tek başıma yaşamak istiyorsam, bu benim bileceğim bir şey. Kimse karışamaz. | The Rainmaker-1 | 1956 |