• tr flag Türkçe
    • en flag İngilizce

Ara

İngilizce Türkçe Kelime Çevirileri Sayfa 169480

İngilizce Türkçe Film Adı Film Yılı Ayrıntılar
How about that livestock fellow from Chicago? Ya Chicago’dan gelen sığır tüccarına ne demeli? The Rainmaker-1 1956 info-icon
Can I treat a man the way she treated him? Bir erkeğe o kızın davrandığı gibi yapabilir miydim?: Ben bir erkeğe o kızın davrandığı gibi yapabilir miydim: The Rainmaker-1 1956 info-icon
"Now, your polka dot tie. I just adore men with a polka dot tie. " Ah, bu puanlı kravatınız yok mu? Puantiye kravatlı erkeklere bayılırım. " Ah, bu puantiyeli kravatınız yok mu? Puantiye kravatlı erkeklere bayılırım. The Rainmaker-1 1956 info-icon
"Those little round dots go right to my heart." "Bu minik noktalar doğruca kalbime gidiyor." "Bu minik noktalar doğruca kalbime gidiyor."? The Rainmaker-1 1956 info-icon
The poor fellow, the blood rushed out of his face... Zavallı adamın yüzü sapsarı kesildi. Az daha su yalağına yığılacak sandım. Zavallı adamın yüzü sapsarı kesildi... The Rainmaker-1 1956 info-icon
and I thought he'd keel over in the horse trough. ...az daha su yalağına yığılıp kalacak sandım. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I don't want to pick a man out of a horse trough! Su yalağından erkek çıkarmak istemiyorum! The Rainmaker-1 1956 info-icon
I want him to stand on his own two legs... Erkek kendi ayakları üzerinde durabilsin isterim... The Rainmaker-1 1956 info-icon
and I want to stand on mine without having to trick him. Ben de onu kandırma yoluna gitmemeliyim. Ben de onu kandırmadan kendi ayaklarım üzerinde durmalıyım. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Isn't that possible with a man? No, it ain't. Bu mümkün olamaz mı? Hayır, olamaz. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Yes, it is, Lizzie. No. Evet, olabilir, Lizzie. Hayır. The Rainmaker-1 1956 info-icon
For once in his life, Jim said something sensible. Jim hayatında ilk kez akla yakın bir şey söyledi. The Rainmaker-1 1956 info-icon
If it's a man you want, you got to get him the way a man gets got. Bir erkek istiyorsan, erkekler nasıl tavlanırsa, öyle tavlamalısın. The Rainmaker-1 1956 info-icon
If that's the way a man gets got, I don't want any of them. Bir erkek böyle tavlanıyorsa, hiç birini istemiyorum. The Rainmaker-1 1956 info-icon
No, dang bust File and a rattle snatch all of them. Allah, File’ın da, ötekilerin de cezasını versin. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Don't use that language. Böyle konuşma. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Rattle snatch, toad rump, stink drum, clod fetch every last one of them. Canları cehenneme, hepsinin yüzünü şeytan görsün. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Who opened that door? Kapıyı kim açtı? The Rainmaker-1 1956 info-icon
Must have been the wind. Rüzgâr olmalı. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Wind? Did you say wind? Rüzgâr mı? Rüzgâr mı dediniz? The Rainmaker-1 1956 info-icon
There's not a breath of wind anywhere in the world. Ortalıkta rüzgârın fısıltısı bile yok. Ortalıkta rüzgârın (R) si bile görünmüyor. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Starbuck. That's the name. Right the first time. Starbuck. Evet benim. Doğru hatırladın. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Lady of the house, hello. Hello. Selâm, evin hanımı. Selâm. The Rainmaker-1 1956 info-icon
That's a mighty nice dress. It ought to go to a party. Ne kadar güzel bir elbise. Bir partiye yakışır. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Don't you knock on a door before you come in? Bir yere girerken kapıyı vurmaz mısınız? The Rainmaker-1 1956 info-icon
Who are you, anyway? We met him on the range this morning. Hem sonra, kimsiniz siz? Bu sabah merada rastladık ona. The Rainmaker-1 1956 info-icon
He come up to us and he said... Bize yaklaştı ve dedi ki... The Rainmaker-1 1956 info-icon
I said, "What are you gonna do about them cattle?" "Bu sığırlar için ne yapacaksınız?" dedim. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Listen, fellow. Bak, ahbap. The Rainmaker-1 1956 info-icon
If you know we lost them cattle, you ought to know what killed them. Sığırlar telef oluyorsa, neden öldüklerini de bilmelisin. Sığırların telef olduğunu biliyorsan, neden öldüklerini de bilmelisin. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Drought. Ever hear of it? Ever hear of it? That's all I hear. Kuraklık. Bu lafı hiç duydun mu? Hiç duydum mu? Hep bunu duyuyorum. Kuraklık. Bu lafı hiç duydun mu? Hiç duydum mu? Hep bu lafı duyuyorum. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Wherever I go, there's a drought ahead of me. Nereye gitsem, hep kuraklık görüyorum. Nereye gitsem, önümde hep kuraklık var. The Rainmaker-1 1956 info-icon
But when I leave, behind me, there's rain. Rain! Ama ayrıldığımda, arkamda yağmur var. Yağmur! Ama, ayrıldığımda, arkamda yağmur var. Yağmur! The Rainmaker-1 1956 info-icon
I think this man's crazy. That's what I am, crazy. Bu adam çıldırmış olmalı. Evet, ben çılgınım. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I woke up this morning, and I looked at the world and I said to myself: Bu sabah uyandığımda, dünyaya bir baktım ve dedim ki; The Rainmaker-1 1956 info-icon
"The world's gone completely out of its mind. "Dünyanın aklı başından tamamen gitmiş. The Rainmaker-1 1956 info-icon
"And the only thing that'll set it straight is a first class, A number one lunatic." "Bunu düzeltecek yegâne şey de birinci sınıf bir zırdelidir. " "Bunu düzeltecek yegâne şey de birinci sınıf bir zırdelidir." The Rainmaker-1 1956 info-icon
Well, here I am, folks, crazy as a bedbug. Did I introduce myself? İşte, millet, bu benim. Zırdelinin teki. Kendimi tanıttım mı? The Rainmaker-1 1956 info-icon
The name is Starbuck, rainmaker. İsmim Starbuck, yağmurcuyum. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I read about a rainmaker. I think it was Idaho. Gazetede bir yağmurcu hakkında yazı okumuştum. Galiba Idaho’daydı. The Rainmaker-1 1956 info-icon
What'd you read, lady? Ne yazıyordu, hanımefendi? The Rainmaker-1 1956 info-icon
I can't remember whether they locked him up or ran him out of town. Hücreye mi attılar, kovaladılar mı? Unuttum. Hücreye mi tıkmışlardı yoksa kasabadan kovalamışlar mıydı? Unuttum. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Might be they strung him up on a sycamore tree. Belki de bir akça ağaçtan sallandırmışlardır onu. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Look, fellow, the idea is we don't believe in rainmakers. Bak, ahbap, demek istediğimiz, yağmurculara inanmıyoruz. The Rainmaker-1 1956 info-icon
What do you believe in, mister? Dying cattle? Neye inanıyorsunuz, bayım? Ölen sığırlara mı? The Rainmaker-1 1956 info-icon
You really mean you can bring rain? He talks too fast. He can't bring anything. Sahiden yağmur yağdırabilir misiniz? Hızlı konuşuyor. Bir şey yapamaz. Sahiden yağmur yağdırabilir misiniz? Çok çabuk konuşuyor. Hiçbir şey yapamaz. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I asked him. Can you bring rain? Ben ona sordum. Yağmur yağdırabilir misin? The Rainmaker-1 1956 info-icon
It's been done, brother. It's been done. Bu yapıldı, birader. Bu yapıldı. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Where? How? How? Sodium chloride. Nerede? Nasıl? Nasıl mı? Sodyum klorür ile. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Pitch it up high, right up to the clouds. Yukarıya, ta bulutlara kadar fırlatacaksın. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Electrify the cold front, neutralize the warm front. Soğuk cepheyi elektriklendir, ılık cepheyi etkisiz bırak. Soğuk cepheyi elektriklendirecek, ılık cepheyi nötralize edeceksin. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Barometricize the tropopause, magnetize occlusions in the sky. Tropopause’u Barometrik yap, gökyüzündeki çatışmaları mıknatıslandır. Tropopause’u Barometrikleştirip, gökyüzündeki çatışmaları mıknatıslandıracaksın. The Rainmaker-1 1956 info-icon
In other words, bunk. Lady, you are right. Diğer bir deyimle, zırva! Hanımefendi, haklısınız. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And you know why that sounds like bunk? Because it is bunk. Bunk and hokey pokey. Niye zırva gibi geliyor, biliyor musunuz? Zırva da ondan. Zırva ve palavra. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And I tell you, I'd be ashamed to use any of those methods. Bu metotlardan hangisini kullanırsam kullanayım, utanç duyarım. Şunu diyeyim: bu metodlardan hangisini kullanırsam kullanayım, utanç duyarım. The Rainmaker-1 1956 info-icon
What method do you use? Ne metodu kullanacaksın? The Rainmaker-1 1956 info-icon
My method's like my name. It's all mine own. Metodum ismim gibidir. Tamamen bana ait. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Care to hear my deal? We're not interested. Şartlarımı söyleyeyim mi? İlgilenmiyoruz. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Not one bit. Kesinlikle. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Any charge for listening? No charge. Free. Dinlemek parayla mı? Hayır. Bedava. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Go ahead. What's the deal? Söyle bakalım. Görelim, neymiş? The Rainmaker-1 1956 info-icon
$100 in advance. $100 peşin alırım. $100 peşin alırım. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And inside of 24 hours, you will have rain. 24 saat içinde, yağmurunuz gelecek. 24 saat içinde, yağmur gelecek. The Rainmaker-1 1956 info-icon
You mean it? Real rain? Rain is rain, brother. Ciddî mi? Gerçek yağmur mu? Yağmur yağmurdur, birader. The Rainmaker-1 1956 info-icon
It comes from the sky. It's a wetness known as water. Aqua pura. Gökyüzünden gelir. Su diye bilinen bir ıslaklıktır. "Aqua pura". Gökyüzünden gelir. Su diye bilinen bir ıslaklıktır. Aqua pura. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Mammals drink it, fish swim in it, little boys wade in it... Memeliler bunu içer, balıklar içinde yüzer, küçükler suda oynar... Memeliler bunu içer, balıklar içinde yüzer, küçükler sığlığında oynar... The Rainmaker-1 1956 info-icon
and the birds flap their wings and sing like sunrise. ...kuşlar kanatlanır, gün doğumu şarkısı söylerler. ...kuşlar kanatlarını çırparak gün doğumu şarkısı söylerler. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Water, I recommend it. Suyu tavsiye ederim. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Pay him the $100, Noah. Don't be a chump, Noah. Şuna $100 ver, Noah. Enayilik etme, Noah. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Don't worry, I won't. How would you do it, Starbuck? Merak etme, vermem. Bunu nasıl yapacaksın, Starbuck? The Rainmaker-1 1956 info-icon
Now, don't ask me no questions. Bana soru sormayın. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Why? It's a fair question. How will you do it? Niye? Basit bir soru. Bunu nasıl yapacaksın? The Rainmaker-1 1956 info-icon
What do you care how I do it, sister? As long as it's done. Nasıl yapacağımdan size ne, hemşire? Yapılınca görürsünüz. The Rainmaker-1 1956 info-icon
But I'll tell you how I do it. I'll lift this stick and take a long swipe at the sky. Yine de söyleyeyim. Bu değneği kaldırıp, gökyüzüne boylu boyunca vuracağım. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I'll let down a shower of hailstones as big as cantaloupes. Kavun büyüklüğünde dolu sağanağı başlayacak. The Rainmaker-1 1956 info-icon
I'll shout out some good old Nebraska cuss words. Bir dizi babadan kalma Nebraska küfürleri edeceğim. The Rainmaker-1 1956 info-icon
You turn around and there's a lake where your ground used to be. Arkanıza bakacaksınız, bir göl göreceksiniz. Arkanıza bakacaksınız, toprağınızda bir göl oluştuğunu göreceksiniz. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Or I'll sing a little tune maybe... Ya da bir türkü tutturacağım, o kadar güzel ve kederli olacak ki, sizi ağlatacak. Ya da kısa bir türkü tutturacağım ... The Rainmaker-1 1956 info-icon
and it'll sound so pretty and sound so sad, you'll weep. ...o kadar güzel ve o kadar kederli olacak ki, sizi ağlatacak. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And your old man will weep. Yaşlı Babanız da ağlayacak. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And the sky will get all misty like and shed the prettiest tears you ever did see. Gökyüzünün gözleri de sulanacak, görülmedik güzellikte gözyaşı dökecek. Gökyüzünün gözleri de sulanacak, görülmedik güzellikte göz yaşları dökecek. The Rainmaker-1 1956 info-icon
How will I do it, girl? Nasıl mı yapacağım, kızım? The Rainmaker-1 1956 info-icon
I'll just do it. Where did you ever bring rain before? Yapacağım işte. Daha önce nerede yağmur yağdırdın? The Rainmaker-1 1956 info-icon
What town? What state? Hangi kasabada? Hangi eyalette? The Rainmaker-1 1956 info-icon
Sister, the last place I brought rain... Hemşire, son yağmur yağdırdığım yere... The Rainmaker-1 1956 info-icon
is now called Starbuck. They named it after me. Şimdi Starbuck deniyor. Benim ismimi verdiler. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Dry, I tell you. Those people didn't have enough damp to blink their eye. Kupkuruydu. Millet nem olmadığından gözünü kırpamıyordu. Kupkuruydu. Millet nem olmadığından göz bile kırpamıyordu. The Rainmaker-1 1956 info-icon
So I get out my big wheel and my rolling drum... Çıkarttım büyük tekerleğimi ve tokmakla davulumu... The Rainmaker-1 1956 info-icon
and my hat with the three feathers in it, and I look at the sky and say: ...üç tüylü şapkamı giydim. Gökyüzüne baktım ve dedim ki: The Rainmaker-1 1956 info-icon
"Cumulus." I say, "Cumulus nimbo. Nimbulo cumulus." "Kümülüs. " Dedim ki: "Kümülüs nimbo. Nimbulo kümülüs. " "Kümülüs." Dedim ki, "Kümülüs nimbo. Nimbulo kümülüs." The Rainmaker-1 1956 info-icon
Pretty soon, way up there, there's a teeny little cloud the size of a mare's tail. Çok geçmeden, ta yukarılarda, kısrak kuyruğu gibi minik bir bulut belirdi. Çok geçmeden, ta yukarılarda, kısrak kuyruğu boyunda minik bir bulut belirdi. The Rainmaker-1 1956 info-icon
Then up there there's another cloud looking like a whitewashed chicken house. Sonra, yukarıda, badanalı bir kümese benzeyen bir bulut daha oluştu. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And then I look up again, and all of a sudden... Ansızın bir beyaz manda sürüsünün gökyüzünde çılgın gibi koşturduğunu gördüm! Bir de baktım, ansızın... The Rainmaker-1 1956 info-icon
there's a herd of white buffalo stampeding across the sky! ...bir beyaz buffalo sürüsü, gökyüzünde çılgın gibi koşturuyordu! The Rainmaker-1 1956 info-icon
And then, sister of all good people, down came the rain! Peşinden, sevgili kardeşim, yağmur başlamaz mı? The Rainmaker-1 1956 info-icon
Rain in buckets, rain in barrels, flooding the gullies, filling the lowland. Kovalarla yağmur, varillerle yağmur! Çukurlar ve düzlükleri seller basmıştı. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And the land is as green as the valley of Adam. Toprak, Âdemin vadisi gibi yemyeşil olmuştu. The Rainmaker-1 1956 info-icon
And when I rode out of there, I looked behind me... Oradan ayrılırken, arkama baktığımda... The Rainmaker-1 1956 info-icon
and I see the prettiest colors in the sky. ...gökyüzünde en güzel renkleri gördüm: The Rainmaker-1 1956 info-icon
Blue, green, purple, gold. Mavi, yeşil, mor, altın. The Rainmaker-1 1956 info-icon
  • ««
  • «
  • …
  • 169475
  • 169476
  • 169477
  • 169478
  • 169479
  • 169480
  • 169481
  • 169482
  • 169483
  • 169484
  • …
  • »
  • »»
Kısıtlı Mod:   
  • Katkıda Bulun
  • Hakkımızda
  • Sorumluluk Reddi
  • İletişim